Emin Güneş : Devlet Dayatmada Bulunabilir mi? Özgürlükleri Kısıtlayabilir mi?

Emin Güneş : Devlet Dayatmada Bulunabilir mi? Özgürlükleri Kısıtlayabilir mi?

Hürseda Haber yazarı Emin Güneş'in yazısını ikitibas ediyoruz

Merhum Erbakan hoca devleti garsona benzetir, “garson devlet” ifadesini kullanırdı. Devlet, halkın emrinde hizmetinde bir tüzel kişidir. Hiç bir kutsiyeti yoktur. Devlet halk içindir. Halk amir, devlet memur olduğu için amir dayatmada bulunabilir ama memur amire dayatmada bulunamaz.
Devlet emrinde olduğu halkını her türlü tehlikelere karşı korumakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğünü ihmal ederse suç işlemiş olur, halka hesap vermek zorunda kalır. Devletin en esaslı görevi tehlikeyi/zararı doğmadan önleyici tedbirlerle engellemektir. Mesela halkın sağlığına yönelik tehlikeleri önlemek için ücretsiz aşı yaptırması gibi.

Devlet halkın maddi sağlığını koruduğu gibi halkın manevi sağlığı kapsamındaki ahlak, ar, haya ve iffetine yönelik saldırı ve tehditleri önlemek için de tedbirler almak zorundadır.
Müstehcenlik, laik devletlerde de suç olarak kabul edilir.(TCK m. 226) Müstehcenlik suçunun cezalandırılması ile toplumun ar ve haya duyguları koruma altına alınmış olur.

Müstehcenlik suçunun önlenmesi için alınacak idari tedbirler “önleyici” niteliktedir. Zira suç oluştuğunda verilecek ceza oluşacak zararı telefi edemez. Mesela adam öldürene verilen ceza kişiyi yeniden diriltmez. Ancak adam öldürmenin önüne geçmek için alınacak tedbirler çok daha önemlidir.

Son günlerde İran’da meydana gelen “saçın açılması kapatılması” meselesine bu zaviyeden bakmak ve kamu hukuku açısından değerlendirmek gerekir. Kuşkusuz saçın açılması “müstehcenlik” değildir. Saçın açılması kimsenin ar ve haya duygularını incitmeyebilir. Ancak müstencenliğe giden yolun daraltılması, kapatılması için önleyici bir tedbir niteliğinde olduğu kuşkusuzdur.

İran halkı, birilerine saçma da gelse ar ve haya duygularına yönelik tehlikeyi önleyici tedbir babında saçın “kısmen” de olsa kapatılmasını, dize kadar pantolon ve üstünde etek giymek gibi şeyleri yasal düzenlemeyle güvence altına almıştır. “Kıyafetime karışamazsın” diyenlere karşı milyonların dev gösterilerle devletin yanında durması bunu göstermektedir.

Hiç malı olmayan biri hırsızlığın suç olmaktan çıkarılmasını isteyebilir. Çünkü hırsızlık suçuyla korunacak bir malı yoktur. Aynen bunun gibi ar ve haya duygularını tamamıyla kaybetmiş bir toplum için kıyafet düzenlemesi çok anlamsız ve aptalca bir müdahale olarak algılanabilir.
Bu toplumlar ilerledikçe modernleştikçe demokratik(!) özgürlükleri arttıkça çıplaklık artıyor. Herhangi bir protesto için en kalabalık meydanlarda kadınlar ve erkekler anadan üryan soyunabiliyorlar. Halk normal bir protesto gibi sadece izliyor. Sonra araba üstlerinde, parklarda, halkın gözleri önünde hayvanlar gibi çiftleşiyorlar.

Biz bu ölçüdeki özgürlüğü hayalı ve edepli insanların manevi şahsiyetine saldırı olarak algılıyoruz. Devletin bizi bu saldırılara karşı koruması gerektiğini söylüyoruz.

Kuşkusuz başını açmak ile soyunmak aynı şey değil, ben bu ikisini karıştırıyor değilim.
Ama soyunmanın önüne geçmek için bir yerden itibaren tedbir almak gerekir. Bu sınırlar tartışılabilir. Kanuni düzenlemeler yapılırken toplumun ahlakı, örf ve adetleri gibi dini inancı da mutlaka göz önünde bulundurulur. Örfüne uymayan kanuna itiraz eden bir toplum dinine uymayan kanunu da kabule yanaşmaz.

Türkiye’de baş açmak serbest, plaj kıyafeti ile dolaşmak da serbest. Bu birilerini rahatsız etmeyebilirken birilerini de çok çok rahatsız edebiliyor.
Rahatsız olmayanların “ben rahatsız olmuyorsam sen niye rahatsız oluyorsun” demesi dayatmanın daniskasıdır.
Şu kıyaslama akla ve mantığa aykırıdır: “Örtünmek de serbest olsun soyunmakta”

Örtünme ile soyunmayı aynı tutmak deli ile akıllıyı aynı görmek gibidir.
Nitekim toplum içinde biri soyunduğunda bu deli mi diyorlar. Halk içinde soyunmak ancak deliler için mazur görülebilecek bir davranıştır.
Belki başka bir toplumda da biri çarşaf giydiğinde bu öcü mü diyebilirler.

Demek ki her toplumun örf ahlak gibi manevi değerleri aynı değildir. Ancak medeni bir davranış bu farklılıklara saygılı olmayı gerektirir.
İranlı bir sanatçı çarşaflı kadınlarla yarı çıplak kadınları tel örgü ile ayırmış çarşaflıların tarafına “cehennem”, diğer tarafa “cennet” demiş. Oysa biz müminler için onların cehennem dedikleri yer cennet, onların cennet dedikleri yer de cehennemdir. Vesselam (Emin Güneş - Hürseda Haber)