Dilipak:  Suriye’deki  Vehhabi Unsurlar  Türkiye'ye Karşı Sahaya Sürülebilir

Dilipak: Suriye’deki Vehhabi Unsurlar Türkiye'ye Karşı Sahaya Sürülebilir

Yeni Akit gazetesi yazarı Dilipak : Dikkat Suriye’deki Suudi kontrolündeki Vehhabi unsurlar ve ABD’nin kontrolündeki birtakım etnik ve dini unsurlar bölgede Türkiye’ye karşı sahaya sürülmesin

Eksen kayması mı?

Sanırım bundan sonra Soçi’den önce, Soçi’den sonra diye yorumlayacağız olayları. Bu Ukrayna’dan gelen tahılların parası Türkiye’de bankalara yatıyor, Akkuyu ile ilgili yatırım harcamaları da Rusya tarafından sağlanacak. Limanda da genişletme çalışmaları yapılıyor. Rusya Erzin’deki demir-çelik ağırlıklı liman projesini, azotlu gübre işi vesilesiyle daha da büyütmek istiyor.

Biz Arab yatırımcı ya da AB’den, Amerika’dan, Çin’den yatırımcı beklerken, bakarsınız Kırım’dan, Kazakistan üzerinden Ruslar Türkiye ile çok yönlü sıcak temas kurabilirler. Bu durum İran, Suriye, PKK, PYD konusunda da etkili olacaktır. Bunun etkilerini iç politikada da göreceğiz. Sadece Millet ve Cumhur İttifakı bağlamında değil, AK Parti içindeki kamplar arasındaki rekabette de göreceğiz. Bunun yansımaları bürokraside de, ekonomide de görülecek. Media üzerinde de etkileri görülecek, STK’larda da! Rusya ile ilişkiler Türkiye’nin Ukrayna politikasını, Doğu Akdeniz politikasını, Libya politikasını da etkileyecek.

Peki bu o kadar kolay mı? Sürdürülebilir mi? Nereye kadar! Bunun seçimlere yansıması ne olacak. Batının buna cevabı ne olacak!

Bunun anlamı şu, artık aktif denge politikasından vazgeçiyoruz, çünkü o günü kurtarmaya dönük, kimseye güven vermeyen politik bir oportünizm olarak görülmeye başladı. Paris’te iklim anlaşması imzala, Ankara’ya gel fosil yakıt kararnamesi imzala, olmayacağı belli idi. Mavi boncuk politikası da çare değildi zaten. Yeni yönelim de oldukça riskli. Bunu kendi insanınıza anlatmak da çok kolay olmayacak.

Bakın Suriye politikasının arkasında Rusya ve İran önemli bir etki ve role sahip. Şii koridoru ve Kürt koridoru, sınırımızda başka bir soruna sebeb olabilir. Bir anda PYD aktif olabilir. Suriye’de Türkiye’den boşalan yere Rusya yerleşirken, ABD ile Rusya arasında da sorun yaşanabilir. İster misiniz, Rusya Türkiye’deki ve Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerdeki Suriyelileri, Rusların kontrolündeki bölgede ve tarım bölgelerinde ucuz işgücü olarak değerlendirmek istesin.

Dikkat Suriye’deki Suudi kontrolündeki Vehhabi unsurlar ve ABD’nin kontrolündeki birtakım etnik ve dini unsurlar bölgede Türkiye’ye karşı sahaya sürülmesin.

Bu arada Kudüs ve Gazze üzerindeki Siyonist saldırıların sonrasında, Ankara’nın İsrail’le kurmaya çalıştığı ilişkiler, İslam ülkeleri ve Müslüman topluluklar üzerinde soğuk duş etkisi yapabilir. Zaten Suriye rejimi ile varılacak bir mutabakat da sadece Arap dünyasında değil, tüm dünyadaki İhvan diasporası üzerinde bir sukut-u hayal sebebi olabilir.

Unutmamak gerekir ki, bu unsurlar yakın geçmişte tüm dünyada sivil diplomasimizin en büyük destekçisi olmuştu.

İslam dünyasındaki imajımızın arkasında bunlar vardı. İnşallah bunlar ters yöne evrilmez.

Mahkeme kadıya mülk değil. Siyaset de öyle. Bazan haddinden fazla şiddet gibi, ihtirasla arzulanan şeyler de gayedeki hikmeti yok eder. Siyaset bayrak yarışıdır. Sonuçta vekaletle yapılan bir iştir. İhtirasla istenen şeyler insanlar imtihana dönüşür, bakarsınız bize hayır gibi gelen şey şer olmuş, kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşmuşuz.

Biz hayırlısını isteyelim.

Kurtarıcı yok. Tek kurtarıcı Allah’tır. Peygamberler de kurtarıcı değil, onlar kurtuluşa çağırandır, Allah’a çağırandır. Kurtarıcı sandıklarınız kendilerini kurtarmaktan aciz, kendi kurtuluş umudlarını sizin tercih ve teveccühüne bağlamış aciz kullardır.

Aslında yanlışlardan yeni bir yanlış seçmek değil, her zaman varolan Hakkı seçmek ve o yönde “sabit kadem” olmaktır, asıl mesele.

Asıl mesele “sırat-ı müstakim” üzere olmaktır. O Hakka aid ölçü kim ya da kimlerin üzerinde tecelli ederse bizim yerimiz orası olmalıdır.

Asıl mesele “Hablullah”ı dilimize dolamak değil, ona tutunmaktır.

Bizi birbirimize kardeş yapan Allah’ın, kardeşlik hukukunun çerçevesini belirleyen ayetlerin uygulamasını ve davetini bir kenara bırakıp, o ayetleri dillerine ve mızraklarının ucuna geçirerek birbiri ile savaşanlardan olmayalım.

eğilse bütün yollar cehenneme çıkar. O davet aslında sadece bize değil, bütün insanlığadır.

Eksen kaymasına dikkat! Eğer siyasette köklü bir değişiklik olacaksa bu şu kamptan bu kampa geçiş değil, Haktan yana bir tercih temelinde olmalıdır. Önce de kendimizden başlayarak bir tevbe ve arınma ile mümkün olacaktır.

İnşallah kündeye gelmeyiz. İnşallah yağmurdan kaçarken doluya tutulmayız. İnşallah bu süreç yeni bir “Susurluk kazası”na yol açmaz!

Bakalım bu gelişmelerin iç politikadaki yansımaları ve sonuçları ne olacak, KKTC’ye yansımaları ne olacak.

Bazı şeyleri yaşayarak göreceğiz. Keşke, Akademi, Media ve STK alkışlamayı ve yuhalamayı bırakıp umudlarını ve endişelerini dile getirseler, uyarılarda bulunsalar ama görünen o ki, siyaset ve tarih tüm taraflar için kaba bir övgü ve sövgüden başka bir şey değil. Bu gidişin sonu da belli. Dilerim aklımızı başımıza toplarız da, sonumuz hüsran olmaz. (Maalesef nefesi güçlü hocalar da okuyup üflemiyorlar, herhalde daha önemli ve ciddi işleri var, ya da her şeyi haber verdiğini iddia ettikleri (!) cinleri de grev mi yapıyorlar!? Göklerin ordularının komutası, ya da hazinelerinin anahtarı Allah’tan başka kimsenin elinde değil).

Herkesin bir hesabı var, Allah’ın ise bir hükmü var ve galib olacak olan O’nun hükmüdür. MÖ 14. Asırdaki bir antik çağa aid Asur adlı Mezopotamya imparatorluğu bugün Suriye diye yeniden ihya ediliyorsa, 100 yıl önceki Anadolu ile Bilad-ı Şam neden yeniden birlik olmasın, aradaki sun’i sınırlar kaldırılmasın ki! Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir.

Biz bilmeyiz Allah bilir.

Görelim Mevlam neyler!

Biz Allah’ın ipine tutunursak ve O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olursak, bunlar mümkün!

Sonuçta tek gerçek var:

İmtihan oluyoruz. Sonuç ne olursa olsun, Allah’ın (cc) ipine tutunanlar mahzun olmayacaklar.

O kalplerden ve akıllardan geçenleri, kapalı kapılar arkasında konuşulanları da bilendir ve hüküm Allah’ındır.

Selâm ve dua ile.