Emin Güneş: Yolun Sonu Görünüyor
Hürseda Haber yazarı Emin Güneş'in yazısını iktibas ediyoruz
Türkiye 1948 de İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olarak kalmamış o günden bu güne sürekli İsrail’in güvenliğini kendi güvenliğinin üstünde tutmuştur. Amerika ve Batılı devletler Türkiye’yi İsrail’e kol kanat germekle görevlendirmişlerdir.
Bunu nereden mi anlıyoruz?
Dikkat edin ülkemizde İsrail aleyhine yapılan her eylem veya etkinlik çok sert bir biçimde bastırılmıştır. Öyle ki bu eylemler milli güvenliğimizi tehdit eden eylemlerden çok daha tehlikeli olarak karşılık görmüştür.
Mesela İsrail’in İstanbul başkonsolosu Ephraim Elrom’u kaçırıp öldüren Mahir Çayan bir çatışmada öldürülmüş dava arkadaşı Deniz Gezmiş idam edilmiştir.(6 Mayıs 1972) Ama binlerce asker, polis, korucu, memur, sivil kadın ve çocuk katili Öcalan idam edilmemiştir.
1993 yılında Jak Kamhiye başarısız bir suikast girişiminde bulunulmuş Kamhi yara almadan kurtulmuştu. Mahkeme sanıklara adam öldürmeye tam teşebbüsten 15’er yıl ceza vermiş ancak Yargıtay Kamhinin kimliğini gözeterek cezayı bozmuş sanıklara ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiştir. Saldırı anayasal düzene yapılmış olarak yorumlanmıştır. Hukuk tarihimizde bunun ikinci bir örneği yoktur.
Benim de katıldığım Konya’da düzenlenen 6 Eylül 1980 Kudüs mitingi 12 Eylül darbesine gerekçe yapılmıştır. Merhum Erbakan’ın Milli Selamet Partisi kapatılmış bütün yönetimi tutuklanmış ve cezalandırılmıştır.
31 Ocak 1997 de Sincan’da yapılan Kudüs gecesi 28 Şubat post modern darbesine gerekçe yapılmıştır. O gecede asılan Hamas mücahitlerinin posterleri “terörist” posterleri olarak nitelendirilmiştir. Oysa Türkiye Hamas’ı hiç bir zaman resmen terör örgütü listesine almamıştı. Buna rağmen Türkiye İsrail’in terörist dediğine terörist demekten çekinmemiştir.
Türkiye’nin başbakanlarından Tansu Çiller bir İsrail ziyaretinde “arzı mev’ud”da bulunmaktan çok memnun olduğunu dile getirmiştir. Merhum Erbakan’ın Refah partisi 28 Şubat postmodern darbesi sonucu Amerikadan gelen kriptolu bir talimatla kapatılmıştır.
Eski Genelkurmay başkanlarından Hüseyin Kıvrıkoğlu 28 Şubat 1000 yıl sürecek demişti. Biz 2002 de sürecin sonsuza dek bittiğini sanmıştık. Oysa birileri işin sırrını çözmüştü. İsrail’in güvenliğini riske sokanlar hatta güvenliğine hizmet etmeyenler asla iktidara getirilmiyor hasbelkader gelmiş olsalar da uzaklaştırılıyorlardı.
Esasa geleyim. Türkiye söylemde farklı olsa da eylemde 28 Şubatı sürdürüyor. O gün Kudüs gecesini düzenleyenler ve tiyatro sahnesinde İsrail’i sembolik olarak taşlayanlar gözaltına alınmış, bazıları oldukça yüksek cezalar almışlardı. Bu gün de İsrail’i protesto edenler gözaltına alınıyor eziyet ve hakaretlere maruz bırakılıyorlar.
İsrail Türkiye’nin Suriye’deki muhalefete desteği nedeniyle güvenliğini tarihinde hiç olmadığı kadar tahkim etmiştir.
Türkiye, Gazze cehenneme çevrilmiş olduğu bir ortamda İsrail’le diplomatik ilişkilerini dahi kesmemiştir. Ne büyük zillet!
Türkiye sonunda BM New York bildirisi ile Hamas’ı terör örgütü kategorisine alarak silahlarını bırakmasını istemiştir.
Türkiye kurumsal kimliği ile ilk günki gibi İsrail’i kolluyor, İsrail’in dostlarına dost, düşmanlarına düşmanlık sergiliyor.
MİTin düzenlemiş olduğu 12 günlük İran-İsrail savaşı raporu dikkatle tahlil edildiğinde Türkiye’nin komşumuz İran’a yaklaşımının müttefiki NATO ve emperyalist devletlerden farksız olduğu görülecektir.
Türkiye’nin İsrail aleyhine olan uluslararası anlaşmaları imzadan kaçınması, İsrail’in lehine olanları imzalaması hala petrol akışını kesmemesi hem Mazlum Filistin halkı hemde vicdan sahibi halkımız tarafından dikkatle izlenmektedir, Hamas’tan doğrudan Cumhurbaşkanına mektuplar yazılıyor ve açıkça hesap günü hasım olarak karşılaşacakları beyan ediliyor.
Menderes ve Demirel de ezanın arapçaya çevrilmesinin kaymağını uzunca bir süre yemişlerdi. Ancak Demirel’in “başörtülüler Arabistan’a” demesi onun sonunu getirmişti. Oneminute ve Ayasofya’nın açılışının kredisi de buraya kadarmış. İktidarın İsrail aleyhine olan uluslararası belgeleri imzalamaktan imtina edip lehine olanları imzalaması yolun sonunun geldiğini gösteriyor. (Emin Güneş - Hürseda)
