Abdurrahman Dilipak: Partilerin Al Birini Vur Ötekine!

Abdurrahman Dilipak: Partilerin Al Birini Vur Ötekine!

Elips haber.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Partilerin Al Birini Vur Ötekine! elipshaber.com

“Seçim Haftası”na giriyoruz. Bir sonraki yazım, seçim gününe denk geldiği için, seçim yazısını bugün yazıyorum.

Bu seçim, tarihi ve önemli bir seçim. Osmanlıca seçim, seçme, tercih “İntihab” anlamına geliyordu. Seçmen’e “Müntehib” deniyor. Osmanlı’da “intihab-ı sani” yöntemi vardı. İlk gerçek seçim, 18 yaşında kadın ve erkeklerin oy kullandığı “Kars İslam Cumhuriyeti”nde gerçekleşti. Kars İslam Cumhuriyeti, başkanlıkla yönetilen konfederatif bir devletti. Anayasası, Meclisi, hükümeti, parası pulu ordusu vardı. Bu devlet, 1919 Nisan ayında İngilizler tarafından yıkıldı. Maalesef, Anadolu topraklarında kurulan bu Cumhuriyet’ten uzun süre kimsenin haberi olmadı.

Ankara’da ilk meclis İstanbul Meclis-i Mebusan’ının devamıydı. Daha sonra “açık oy gizli tasnif”le gerçekleşti. Adayları “tek adam” belirliyordu. “Tek parti” vardı ve “tek liste” ile seçime giriliyor. Sadece parti üyelerinin oy kullandığı bir seçimden söz ediyoruz. Zaten mecliste de, 2. Meclis döneminde yasa teklifleri batıdan tercüme ediliyor. Tercüme hataları ile birlikte, gerekçesiz olarak genel kurula getiriliyor ve sonuçta oy birliği ile kabul ediliyordu.

Bugün geldiğimiz noktada, CHP’de, TİP’de, AK Parti’nin de adının karıştığı, parasal skandallardan söz ediyoruz. Bir partinin bir üst yönetici, kendi partisinin adayı yerine kendi aday olmak için bir tetikçiye 20 milyon dolar vadediyor ama tetikçinin silahı tutukluluk yapıyor. Adam kaçarken arkasından ateş ediyor. Bacaklarından vuruyor. Cinayet gerçekleşmediği için 5 milyon istiyor. İşi veren 3 milyonda anlaşalım diyor. O da “sen beni yaktın, ben de seni yakarım” diyor. İtirafçı oluyor. Siparişi veren partisinden istifa ediyor ve yurt dışına kaçıyor. Bu bir iddia. Şuyuu vukuundan beter bir hadise. Ülke yönetmeye aday bir parti ve onun üst yöneticisi, bir ilçede kendi partisinin adayını vurdurma hesabı yapıyor. O kişi yönetici olsaydı ne yapmazdı. Kendi partisinin adayını devre dışı bırakmak için 20 milyon ödemeyi göze alan biri, seçim giderleri de hesaba katılırsa, “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmeyeceğine göre” neyin hesabı içindeydi acaba?

“Bu değirmenin suyunun nereden geldiğini” sormayın!?

Partiler korkunç paralar harcıyorlar. Her tarafta adayların, genel başkanların resimleri, parti bayrakları. Siyaset kenti kirletiyor. Bayrakları ile çevre kirliği söylemleri ile ahlaki kirlilik, bu işlerin finansmanı için kayıt dışı, kara para ilişkileri, finansal kirlilik, bu kadar harcama yapanların geleceğe ilişkin niyetleri de niyetlerindeki kirliliği gösteriyor ve partililer de bu manzarayı alkışlıyor.

Bakın medya, mafya, sermaye, siyaset, bürokrasi hepsi birbirine karıştı. “At izi it izine karıştı”. Bu camiada “Kaht-ı rical” dönemi yaşanıyor. Cemaat, sanat camiası, sivil toplum hatta spor camiasının hali malum. Al birini vur ötekine. Kasetler, dosyalar havada uçuşuyor. Uyuşturucu, fuhuş, kumar her yerde… Tek sorun ekonomi değil. Aile, gençlik, adalete bir dokun bin ah işit.

Siyaset o kadar değer kaybetti ki siyasetçi bile “siyaset yapmıyoruz, hizmet ediyoruz” diyor. Siyaseti bu hale getirenler siyasetçilerin ta kendileri. Bindikleri dalı kesiyorlar. Bu son süreçte bu söylem ve eylemleri ile bunun üzerine bir de tüy diktiler. Temiz kalmayan çalışanlar da bu gürültü arasında kaynayıp gittiler.

HABAT’tan, AGARTHA’dan, WEF’den, GlobalReset’inden, TransHumanizm’den, NeuraLink’ten, İklim komplosundan, kimliklerimize çaktıkları din, ahlak, gelenekten ve biyolojik cinsiyetten bağımsız cinsel kimlik tanımı için kullanılan GENDER’den söz etmeyenler yerli ve milli olamazlar.

Şehrinizin emanetini, ailenize damat olarak kabul edemeyeceğiniz, evinizin anahtarını kendilerine emanet edemeyeceğiniz kimselere vermeyin. Seçimin sonucunu sorarsanız, “Tencere yuvarlanacak, kapağını bulacak.”

Allah öyle buyurdu:

Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak. Asıl değişmesi gereken biziz biz! Sivil ve siyaset arasındaki denge “U Borusu” gibidir. Değilse babanız (haşa) peygamber olsa gelse değişecek bir şey yok. Peygamberler kurtarıcı değil, onlar kurtuluşa çağırırlar.

Kim gelirse gelsin, kim giderse gitsin sonuç birileri için hayır da şer de Allah’ın iradesi içindedir. Kaldı ki, Allah (cc) bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır murat etmiş olabilir. Biz kurtuluşa ermek için O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olalım.

Allah (cc) bizi, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.

Seçimin sonucu değil, bizi ilgilendiren iki konu:

Bizim bu süreçte yaptığım, ya da yapmam gereken yapmadığım şeyler. Seçim sonucu ortaya çıkan sonuç da bundan sonraki süreçte imtihanımın şekli. Yaşadığımız zamana ve mekana adil şahitler olacaksak, bir topluluğa olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemeli. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalimlere karşı olalım. Zalim babanız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Sözü dinleyelim, doğrusuna tabi olalım, yanlışına karşı çıkalım. İşe bakalım, doğrusunu destekleyelim, yanlışını engelleyelim. İstişareden ve şuradan ayrılmayan. Rüşvet ve torpile göz yummayalım. Bir hırsız bir bağdan bir bostan çalar, rüşvet alan biri bir bostan karşılığı bir bağı satar. Torpil, ehliyet ve liyakatı yok eder. O işten bir hayır da gelmez o zaman.

Cahillerden, zalimlerden, hainlerden, korkaklardan, mürtefinden, müstekbirlerden, muhterislerden uzak duralım inşallah.

Unutmayalım ki, oy vermek “vekalet” vermek gibidir. Vekalet verdiğiniz kişinin yaptığı iyi şeyler ve yanlış işlerden dolayı size de bir pay vardır.

Eline, diline, beline sahip olmayan kişilerden uzak duralım.

Dilerim böyle bir kampanya daha tekrarlanmaz. Bu ayıp, bu utanç herkese ders olmalı. Partilerin sözcülerinin çoğu “Şecaat arzederken sirkatin söyleyen” adamın durumuna düştü sanki. Yine bu işin içinden kazançlı çıkanlar da yok değildi. Onlar “Yar bana bir eğlence” diye ortalıkta dolaşan siyaset dellalları, amigoları, takım tutar gibi parti tutarlar, troller bu işten memnun olabilirler ama toplumda bu işin, karşı tarafa duyulan öfkeden başka, fazla bir itibar gördüğünü sanmıyorum. Siyaset toplumsal barış açısından bu anlamda kötü örneklik ediyor. “Tencere dibin kara, seninki benden kara” hesabı bir zıtların benzerliği söz konusu aslında...

Bugünlere gelirken birilerinin eli ayağı boş değildi ama sadra şifa olacak bir şey de yapmıyorlardı... Gazeteciler, reklam ajansları bu arada iyi bir iş (!?) çıkarttılar. Taraflar birbirinin ayıplarını, kirli çamaşırlarını ortaya dökme konusunda ihtiyatlıydılar. Çünkü aralarında oluşan bir “dehşet dengesi” vardı. Bu kavgada kim haklı, kim haksız o da pek belli değildir. Sonuçta al birini, vur ötekine... Gücü yeten yetene! Din, ahlak, hukuk hak getire.

Yarın Ramazan’ın 15. Günü. Yani Ramazan’ın tam ortasındayız. Bu vesile ile Ramazan-ı şerifinizi tekrar tebrik ediyorum.

Selam ve dua ile.