Abdurrahman Dilipak: En büyük muallim!

Abdurrahman Dilipak: En büyük muallim!

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: En büyük muallim!/Habervakti.com

Kuşkusuz, beşerî planda en büyük muallimler Peygamberlerdir. Alimlerimiz “veresetül enbiya”lardır. Her musibet de bir ibret dersidir aslında.

Fert planında baktığınızda en büyük muallim Dede ve Nine’dir. Ve tabi Anne ve Baba.

“İnsan” aile içinde insan olur. Din, dil, tarih, gelecek tasavvuru ve geleneği bu mekteb’de öğrenir. Kişilik sahibi, Şahsiyet sahibi olur. Ferdiyet olarak bir Kimlik kazanır.

Ama artık DEDE ve NİNE, torunları ile aynı evde oturmuyor. Zaten Gelin Kaynana kavgası olan bir evde kavgalı tarafların tümü ve DEDE ile NİNE her hâlükârda azaptadır. Azap ise Gazabı çağırır. Aile aslında anne, baba, çocuklar, dede, nine, dayı, amca, hala, teyze, kuzenler diye uzar gider. İnsan bu akrabalık ilişkileri içinde kimlik, kişilik, şahsiyet, bir yön ve istikamet kazanır. Eğer bu yapı bozuksa, oradan sağlıklı bir toplum damıtamazsınız.

Çocuklarımız dillerini kaybediyorlar, dilinizi kaybetmişseniz, neyi nasıl anlayacak, nasıl anlatacaksınız. Kavramlar ve kurumlarınızı bilmiyorsanız, işiniz zor. Dil bizde sadece ağzımızdaki “tat alan bir organ” değil, aynı zamanda “Kalp” anlamına da gelir. Aynı zamanda “Lisan” demektir.

Dede ve Nine’ye artık toplum “İşi bitmiş, yük biri”, “Geriatrik hasta” olarak bakıyor. Bakın ana okulunda ana, huzur evinde huzur yok. “Üf” bile dememeleri gereken anne-babalarını Huzur evine kapatanlar, o kreş büyütmesi çocuklar tarafından Huzur evlerine kapatılacaklar. Büyüklerin Anne babalarına yaptıkları çocukları kendilerine yapacak. Bir evde yeni doğan bir bebeğin sesi, bir ihtiyarın öksürük sesleri aynı zamanda duyulmuyorsa, o evde eksik olan bir şey vardır. Yaşlılar torunları ile gençleşecek, gençler yaşlıların tecrübelerinden yararlanacaklar.

Bakın tek başına ekonomik destek, teşviklerle sorunun çözümü mümkün değil. G. Kore’de 100 milyarlarca dolar evlilik ve çocuk teşviği uygulanmış, sonuç fiyasko. Zaten söylüyorum bu sağlık, bu gıda, bu kozmetik, bu hayat tarzı ile bu çevre politikaları ile sağlıklı bir nesil mümkün değil. Kısırlık patlamış durumda. Bu kadın ve erkeklerin arka ceplerinde cep telefonları, polislerin kalbi, belinde telsizler, saatlerce ekran başına oturanlar, 5G, RF etkisi ile, Stres sonucu sadece Kanser, Alzheimer, Kalp hastalıkları değil, sakat doğumlar da patlayacak.

Her şeyden önce ailenin dini ve ahlaki açıdan tahkim edilmesi gerekir. “Dini nikah” kıyarak dini gerekler yerine getirilmiş olmaz. “Allah’ın emri, peygamberin kavli” ile nikahları kıyılan gençlerin pek çoğu ne Allah’ın emrini ne de peygamberin kavlini biliyorlar. Gusül abdesti almayı bile bilmiyorlar. Bilse ne yazar, oje, ruj, makyaj, birçoğu abdeste mâni şeyler. Fuhuş, alkol, uyuşturucu, kumar zaten vergisini veriyorsanız serbest. Sentetik uyuşturucular artık her yerde var, Baliciler, Tinerciler, her yerden bir şey buluyorlar. Bu uyuşturucu kullanıcıları da yakalanıp hapse atılıyor. Hapisten çıkınca da bunlar ne evlenebilir ne bir yerde iş bulabilirler. Sonuçta kriminal tipler olarak mafyaya tetikçilik, kurye, torbacılık yapacaklar. Aslında 150 kullanıcı kişiyi içeri atacaklarında 3 tane tepe ismi içeri alın bakın ne oluyor?

Ya hu, Trans Hümanizm projesi ile kadın-erkek, Anne-baba yok artık, sperm bankasından sperm, yumurta alıp, taşıyıcı anneden çocuk sahibi olarak aile kurulmaz. Eşcinsel evliliklerden aile olmaz.

Yazıp duruyoruz, gençler evlenmiyor, evlenenler ya çocuk yapmıyor ya da kısır, yapamıyor zaten. Çocuk yapmaya fırsat kalmadan ya boşanıyorlar. Devam eden evliliklerin ise mutluluk katsayısı çok düşük. Ayrılan ailelerin çocukları da ayrı bir sorun. Hem aileler hem de çocuklar zarar görüyor bu işten.

Bu medya, bu dizi filmler, bu internet dünyasında evliliği ayakta tutmak, bundan sonra hiç de kolay olmayacak. Humanaid fahişeler de var. Yakında çocuk istiyorsanız, belli merkezlere müracaat edeceksiniz, kuluçka tipi bebeğiniz için saçı, boyu, cinsiyeti, gözü, kulağı nasıl bir bebek istiyorsanız, onu üretip size verecekler. İşin dinini ve ahlakını bir kenara bırakınca varılacak yer burası.

Bir de sağlıklı çocuklar, nesiller için tek başına aile de yeterli şart değil. Hz. İbrahim bir putperestin oğlu idi, nasıl oldu da İbrahim oldu? Ya da “Firavun’un sarayında Musa olmak” nasıl bir şey. Sahi Hz. Yusuf, daha küçük bir çocukken kardeşleri tarafından kuyuya atıldı, sonra esir pazarında satıldı, Saraya danışman oldu, iftiraya uğradı hapse düştü, peki Yusuf nasıl “Yusuf” oldu.

Firavunun sarayında sadece Hz. Musa yoktu, Maşite annemiz de var, Asiye annemiz de Hz. İsmail’in annesi Hacer annemiz de.

“Peygamberin evinde yaşayıp gemiye binmemek” nasıl bir şey! Sahi “Hz. İbrahim’in muallimi kimdi”? Ona “ahlakı kimden öğrendin diye sorduklarında, o da “ahlakı ahlaksızlardan öğrendim” dedi. Akıl etmiş ve kendine ezberletilenleri tekrarlamak yerine o ahlaksızların yaptıklarının tersini yapmıştı. Hz. Yusuf’a yolunu gösteren kimdi? Bizi kuşatan Melekler, Cinler ve Şeytanları hiç hesaba katmıyoruz sanırım. Aklımız, Nefsimiz, Canımız, Ruhumuz bunlardan kiminle dost acaba?

Benim “Bu din benim dinim değil” diye bir kitabım var, resmi din öğretisine eleştirel bir bakışla yazdığım. Allah’ın dini, yeri-göğü, ölümü ve hayatı açıklar, ama bizim yaşadığımız din, karı koca kavgasını bile çözmüyor. Kimse hakeme gitmeyi de kabul etmiyor. Hakeme gitmek “Allah’ın emri” değil mi idi? Sağlıklı nesiller için tek başına iyi bir aile de yeterli değil, ya da kötü şartlarda insanların hep kötü olacakları diye bir şey de yok.

Bugün mektep artık bir meslek edinmenin aracı. İnsanlara sürekli bilgi yükleniyor, algıları ile oynanıyor. İnsanlar biyonik robotlara dönüştürüldü. Düşünmek, anlamak için mektep yok gibi artık. Maarif irfan için gerekli. Bugünkü eğitim sistematik geri zekalılar üretiyor. Ezberlerini tekrarlıyorlar. Din, tarih, mantık, matematik, hepsi akıl etmeye yönelik değil. O bilgilerin daha fazlası yapay zekada var zaten ve hem kapasitesi daha yüksek hem hızı. İnsanımsı Robotlar, yapay zekâ sizin yaptığınızı daha kısa sürece, daha kaliteli ve daha ucuza yapıyorsa, size ne gerek var?

Bu siyaset, bu medya, bu mektep, bu sermaye, bu toplum, bu cemaat hep TEK TİP insan “üretiyor”. İnsanları sürüleştiriyorlar. Tebaa ve Reayaya dönüştürüyorlar. Evet, sadece bilgi yüklüyorlar ya, Kitap’ta onlar için “kitap yüklü eşekler” deniliyor. Düşünmeyi öğretmiyorlar. Bu insanların Akılları kirada, akıl etmeyi bilmedikleri içinde, ezberlerini tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyorlar.

Poetika ile politika arasındaki bağ koptu. Kelimelerin rengi, sesi kayboldu. Zaten konuşurken kullandığımız kelimelerin çoğu isim ve sıfatlardan oluşuyor. Kavram çok az. Kullandığımız kavramların da anlamını bilmiyoruz. Bilmediğimizi de bilmiyoruz. Terimler ilgililerinin bildiği bir şey. Cinas, Kafiye, Epistemolojik, Teolojik derinlik kimsenin fazla ilgilisini çekmiyor. Galatı- meşhurlar aslının yerini almış.

Memlekette fazla münevver, arif, Zahid, mütefekkir, alim insan kalmadı gibi sanki. Beyinlerdeki kalplerdeki kuralık, topraklardakinden daha fazla. Dünya “bir Kaht-ı Rical” dönemi yaşıyor.

Ah o aileler nerede, kelimelere yüklenen anlamlar, sesinizle kelimelere nasıl renk katar insan, kelimelerin anlamlarına nasıl derinlik katarsınız. Aslında bunu aile içinde farkında olmadan öğrenir insan. Mesela Müslüman bir aile çocuklar namaz kılmaya ne zaman başladıklarını bilmezler. O fıtri / tabii bir süreç içinde gerçekleşir Söz ve eylem, anlam olarak derinleşir.

“Okulsuz toplum” bugün dünden daha önemli bir kavram. İnsan su gibidir. Suyu dökün bir zemine, ortam neyi gerektiriyorsa o odur. Ve o her gittiği yere anlam kazandırır. Katılaşır, buharlaşır, sıvılaşır, Yere batar, göğe çıkar. O gideceği yeri bilir. Çocuklarımızı keşfedelim ve onların kabiliyetleri yönünde önlerini açalım, arkalarını toplayalım. Onları ille de yönetmeyelim, gözetleyelim. Yani “Raina” demeyelim, “Unzurna” diyelim. Egemenlerin iradesinin şekillendiği eğitim, onların ihtiyaç duyduğu biyolojik köleleri üretir. Kendi iradelerine “hayır” diyen bir nesil istemezler. Onların İlahlık ve Rablik dayatmalarına hayır diyebilmek için biz yeni bir maarif lazım.

Çoğumuzu bize geri verin. Tevhidi tedrisat kanunu ile okullar devletin insan yetiştirme haraları ya da kuluçkalarına dönüştürüldü. Çeyrek asır bir sürü gereksiz, yalan-yanlış şeyleri ezberletiyorsunuz. Hayır niye kooperatif şeklinde mektepler olmasın. Tamam Vakıf da olsun, özel de ev okulu da olsun. Ders diploması verin, mutlak zorunlu, seçmeli zorunlu, seçmeli dersler olsun. İsteyen istediği kadar ders alsın ve ders notlarının toplamı, Üniversiteye girmek için puanı olsun, o gireceği Üniversitesinin zorunlu dersleri esas alınsın ama diğer sertifikaları da hesaba katılsın.

Kimin nasıl bir talebi varsa, uygulanabilirse, onlar da sisteme katılsın. Önemli olan ders temelli sertifika. İsteyen haftada 4 gün okula gitsin, 5 gün fazla. Mesleğe yönlendirilecekse, yarım gün teori, yarım gün okul. Nuri Demirağ’ın Sivas ve Kayseri’de Orta Uçak teknikeri, meslek okulu vardı. Ve onlar mezun olduklarında uçak yapımında çalışıyor ve uçak kullanabiliyordu. Biz bugün yaptıklarımızla övünüyoruz. Oysa dünya bir başka yere gidiyor, onun da ne kadar farkındayız ki! Selam ve dua ile.