Abdurrahman Dilipak: Allah'a ısmarlamak

Abdurrahman Dilipak: Allah'a ısmarlamak

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Allah'a ısmarlamak/HABERVAKTİ.COM

Birileri nasıl bir ihtirasla dünyanın mal, makam, parasına tamah ediyorsa, geceleri gündüzleri akılları fikirleri o işler ile meşgul ise, Ve insan bu dünyada ne kadar çok şeye sahipse bu dünyadan ayrılmak o insanlar için o kadar zor olacak. Allah (cc) yolunda Feda edemeyeceğiniz her şey sizi ince iplerle dünyaya bağlar. Dünya sevgisi ne kadar büyükse, ölüm korkusu da o kadar büyüktür. Biz bu hastalığa VEHN diyoruz.

Kişi, Allah’ın hükmü (cc) kendisine ulaştığında, Azrail canlarını alırken, o bağların hepsi tek tek kopartılır. Bu bağların en güçlüsü servet ve iktidar, asabiyet bağlarıdır. Eğer onları Allah’ın rızası doğrultusunda bırakmaya, vermeye, terk etmeye hazır değilseniz işiniz zor.

Günümüzdeki Doktorların çoğu bu hastalığı teşhis ve tedavi edemiyor. Bu konuda şifa arayanların bir “Hekim”e danışması gerekebilir.

Bu acıyı hiç duymayacak olanlar Şehidlerdir. (Burada şehid dini anlamı ile kullanılmaktadır). Bu hastalığın tedavisi, cömertlik, ihsan, fedakârlık ve feragat ile mümkündür...


O son gün, Azrail kapılarını çaldığında, kendilerini dünyaya bağlayan bağlar kopartılırken, korkudan gözleri faltaşı gibi olur. Zalimlerin o gün yardımcısı, kaçacakları, sığınacakları yerleri de yoktur.

Onun için Resulullah bize “ağzınızın tadını kaçıran ölümü sıkça anınız” der. “Ölmeden önce ölmek” ölüme hazırlıklı olmak anlamında böyle bir şey olsa gerekir.

Bakıyorum da insanlar dünyaya öyle sarılmışlar ki, başka bir şey görmüyorlar. Allah’ı da hiç hesaba katmıyorlar.

Bize denmedi mi? Size şer gibi gelecek şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Hayır gibi gelecek şeylerde de şer murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir.

Haksız elde edilen mal, servet, makam, şöhret, iktidar insanın başının belasıdır. Mallarımız, canlarımız, sevdiklerimiz, o her ne ise, bunların hepsi fitneye dönüşebilir. Bu sahip olunan şeyler ilahi rızanın dışında ise, Cehenneme giden en kısa yol buradan geçer.

Siyaset pazarına, adalet borsasına, mal pazarlığına bakar mısınız, insanların çoğu gözü dönmüş sanki, birbirlerine saldırıyorlar. Hani biz insanları Hakka, hayra, tevbe etmeye, sabra çağıracaktık. Birileri sanki haşa, Allah’a iş bırakmak istemiyor, Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen aklına akıl, yetmeyen parasına para yetiştirmeye çalışıyor. Öte yandan da Allah (cc) nin peygamberlere bile emanet etmediği, göklerin ordularının komutası ya da göklerin hazinelerinin anahtarını kendi elinde olduğunu başkalarına göstermek, inandırmak istiyor. Bunlar kendilerini Tanrı kıral mı zannediyorlar. Ya da Teslis gibi farklı bir imana mı sahipler. Yahudiler gibi kendilerini “Tanrı’nın ailesi” mi görüyorlar ya da başkalarına öyle gösteriyorlar. Gerçekte ise onlar ins’in şeytanları, Şeytanların varisleridir.

Bu anlamda “Kaderi değiştirmek”ten, ezel ve ebed davası güdenlerden, insanlara gelecek vadedenlerden, “Tekasür Suresi”nde anlatılan çoklukla övünenlerden uzak duralım. “Vel asr”ı okuduğumuzda görüyoruz ki, “insanların çoğu” değil, “İnsanlar hüsrandadır”. İnsanların pek çoğu cahil ve zalimdir. Bilmedikleri bir şeyin peşinde koşuyorlar. Tih çölünün yolcularına benziyorlar. Allah (cc) onların işlerini sarp dağlara sardırmıştır. Kurtuluşa erenler bu konuda “istisna” olarak sayılır: İman edenler, amel-i Salih olanlar, Hakkı tavsiye edenler birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna.

Kendilerini hayatın merkezine yerleştirme adına adaletten uzaklaşıp, servet ve iktidarlarını güçlendirmek adına rakiplerine karşı adaletten sapıp zulum yapanlar kendilerine verilen mühlet sona erdiğinde, ansızın nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını göreceklerdir. Zulüm adaletin yokluğudur. Bize denmedi mi: Bir kavme / topluluğa olan düşmanlığınız, sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecekti.

Kim bilir belki de, Allah zalimleri birbirinin başına musallat etmektedir. Belki, zulme uğrayanlar, zalimlere karşı direnmedikleri için, hatta onların şerrinden emin olmak için, onlardan yana gözükenleri, onlardan menfaat umanları, onları kıskanıp, onlar gibi olmak için yol arayan, fırsat kollayan o zalimleri Allah (cc) onların elleri ile cezalandırmaktadır. Oysa onlar gerçekten mazlumken Allah’a dayanıp, sa’ye sarılanlardan olsalardı, Allah (cc) onların elleri ile zalimleri cezalandırıp, mazlumlara yardım etmek istemekteydi.

Her işe Allah’ın adı işe başlayalım, Onun rızasının tecellisinin vesilesi olma adına “yeryüzünün varisleri”nden olma, “yeryüzünü Allah’a kulluğun vesilesi sayma / yeryüzünü mescid edinme” adına, yaratılış gayesine uygun olarak sorumluluklarımızı kuşanalım.

Gelin işlerimizi Allaha ısmarlayalım, ailemizi, dostlarımızı. Bir yerden ayrılırken biz “Allah’a ısmarladık” deriz. Arkada bıraktıklarımız “Bizi kime bırakıp gidiyorsunuz” demez. Çünkü onların koruyucusu Allah’tır artık.

İnsanlar Allah’ın koruyuculuğundan daha çok, servet ve iktidar sahiplerinin, keramet sahipleri zannettikleri birilerinin koruyuculuğundan medet umuyorlar. Cinlerden medet umanlar da var ya da Alarm cihazlarına bile sanki daha çok güveniyor birileri sanki.

Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah (cc)var. O Kader’in, rızkın ve ecel’in sahibi. O rızkınızın kefili değil mi idi, size sayılı bir nefes vermemiş mi idi. Hani ecelinizden önce ya da sonra ölmeyecektiniz. Peki bu halimiz ne böyle.

Devletinizi, milletinizi, ailenizi, dostlarınız Allaha emanet ederseniz, mahzun olmayacaksınız. Ama kendi varlığınızı ilahi hikmetin vazgeçilmez şartı gibi görüyor ve gösteriyor iseniz, İsrailoğulları gibi kendinizi Allah’a nisbet etmiş olmuyor musunuz?

Hatırlayın, Hz. Ömer, Halid b. Velid’i niçin görevinden azletmişti.

“Kalu bela zamanı”nda “Elestü bezmi”ndeki. Ahidleşme’de ne demiştik! Tekrar tekrar söylüyorum: Allah (cc) bizleri mallarımız canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Allah (cc) servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çevirecektik ve bizler başımızdaki yöneticilerin gelip gitmesi ile, bizim kendimizi ilahi rıza yönünde değiştirmemiz durumunda Allah’ın rahmeti, değilse gazabı bize ulaşacaktır.

Unutmayın, ihtirasla istediğiniz her şey imtihanınız olacaktır ve son pişmanlık fayda sağlamaz. Selam ve dua ile.