Şehid Muğniye'nin yakın arkadaşı konuştu

Şehid Muğniye'nin yakın arkadaşı konuştu

Hizbullah direnişinin efsanevi komutanı İmad Muğniye'nin şehadetinin 1. yıldönümü dolayısıyla, Şehid Muğniye'nin yakın arkadaşı Enis Nakkaş çok önemli açıklamalarda bulunarak, İmad Muuğniye'nin şehid edilmesi olayında Arap rejimlerinin de yer aldığını söy

İmad Muğniye'nin şehadet yıldönümünü münasebetiyle, kendisinin direnişin takviye edilmesi ve Siyonist rejimin zaaf noktaları hakkındaki düşünceleri ve bu noktalarla ilgili hayata geçirdiği projelerden söz eder misiniz?

Hacı İmad direniş alanına dahil olduğu ilk günden itibaren birinci düşmanımızın Siyonistler olduğuna iman etmişti. O günlerde Lübnan'da iç savaş olmasına karşın gördüğü eğitim Lübnan'ın iç meseleleriyle ilgili değildi. Hacı İmad'ın Siyonist düşman karşısında mücadelenin planını çizdiği sıralarda henüz Güney Lübnan bile işgal edilmemişti. 1978 yılında Güney Lübnan işgal edildiğinde İmad Muğniye dostlarıyla bir araya gelerek Siyonist düşmanla mücadele etme kararı aldı. İmad Muğniye içerdeki ve dışarıdaki dostlarıyla kurduğu ilişkiler ağını mücadelenin sürmesi yolunda kullanacaktı. İran İslam İnkılabı'nın gerçekleşmesinden sonra da İran halkının, önderlerinin ve özellikle de İmam Humeyni'nin imanına ve devrimci azmine tanık olduktan sonra da hızla bu ülke ile temasa geçti. Her zaman yeni taktikler ve mücadele sistemleri geliştirmenin fikrindeydi ve bu fikirlerini hızla teşkilatına aktarırdı. Eğitimle meşgul olduğu ilk kamp devresinde asla iç savaştan bahsetmez, sohbetlerinin konusu her zaman Siyonistlerle mücadele ekseninde gelişirdi. "Güney Lübnan şimdi sessiz ama bir zaman gelecek ortalık karışacak, bu yüzden fırsattan istifade etmeli ve yeni bir teşkilatın kurulması ve kuvvetlerimizi eğitilmesi hakkında düşünmeliyiz şimdiden, cephe bu mıntıkaya kadar uzadığında teşkilat da hazır olmalı" derdi. Hacı Rıdvan savaşta her zaman düşmandan bir adım önde olmanın gerekliliğine inanırdı, yani sorunla karşı karşıya gelindiğinde "kuvvetlerimizi nereden gönderelim, teçhizatı nereden içeri sokalım" diye düşünülmemeliydi ona göre. Bu özellikler İmad Müğniye'ye has, örneklerine fazla rastlanmayan sıfatlardı. Hizbullah'ın günümüzdeki gücünün sebeplerinden biri de sürekli olarak zamanının ilerisinde hareket etmesidir. Üstelik bütün bu işler gizli bir şekilde yürütülür ve bu sayede de düşman gafil avlanır. Şimdi de Siyonistlerin tedbir olarak gerçekleştirmek istedikleri iş ve operasyonlarına başlamada büyük bir sorun içersinde olduklarını görüyoruz; düştükleri acizliği bir şekilde telafi etmek istiyor ve Hizbullah'a "Bize saldırmayın zira biz çok güçlüyüz sizi yok ederiz " diyorlar.

Muğniye'yi ne zamandan beri tanımaktasınız, onunla irtibat kurmanız nasıl oldu. Muğniye bu işlere nereden başladı?

Lübnan'da askeri eğitim gördüğüm sıralardan beri onu tanıyorum. Hacı İmad'ın dehası çok belirgindi, zira eğitim esnasında o ve yanındaki sınırlı sayıda birkaç kişi eğitmenlerin konuşmaları esnasında cüzi taktiksel ve dakik meseleler hakkında sorular sorarlardı. Bu durum onların yüksek fikri seviyelerini yansıtıyordu. İslami direniş operasyonları başladığında da Hacı İmad hem İran, hem Fetih teşkilatı, hem de Hizbullah'ın mümin kadrolarıyla irtibat halinde olan kişiler arasındaydı.

Hacı Rıdvan Hizbullah'ın kuruluşundan önce Fetih ile ilişkideydi. Emel üyesi değildi zira o sıralar (1976 yılı) bu hareket laik düşünceli idi, pek mümin değillerdi. Hacı İmad çok dindardı, 16 yaşından beri Seyyid Muhammed Fadlullah'ın ders halkasında eğitim görmekteydi. Fetih içersinde eğitim görüyordu ama resmi üyeleri değildi. Sonra da Fetih içersinde öğrenciler hareketini kurdu. Bu hareket Fetih'in dünya görüşünden tamamen farklı bir çizgideydi. Bu teşkilat Lübnanlı köklere sahip olması, mücadele biçimi, askeri siyasetleri ve siyasi yapısı itibariyle Fetih'ten çok farklı bir görünüm arzediyordu. Sonraları Marun er-Res bölgesinde İsrail ordusuyla savaşan ve 9'unu öldürüp 16'sını da yaralayanlar bu hareketin üyeleriydiler. Amerikalılar da bu hadisenin ardından Lübnan'ın zayıf bir hükümeti olduğu ve yardıma ihtiyaç duyduğu bahanesiyle, Filistin direnişinin ülkeden atılması şartını da koyarak Lübnan'a gireceklerdi. Fakat bu planları ters neticelendi, iki üç istişhad saldırısı ile birlikte hem Amerikalılar hem de Fransızlar ülkeden kaçmak zorunda kaldılar. NATO, direniş karşısında zayıf kalan Lübnan hükümetini desteklemek için gelmiş, fakat bu birkaç operasyonun ardından darmadağın olarak firar etmek zorunda kalmıştı. Bu saldırılarda 75 Fransız, 70 İsrail ve 200'den fazla Amerikan askeri öldürülmüştü. Bu darbe, askeri açıdan Amerika'nın 11 Eylül'de aldığı can kaybından daha büyüktü. Hacı İmad'ın faaliyetleri her zaman çok gizli idi ve elbette herkesin güven duyacağı bir şekilde idi. Ben İmad'a gizli meseleler hakkında, hatta bunlar benimle ilgili olsalar bile soru sormazdım, kendisinin konuşması haricinde. Yaser Arafat ile ilişkisi hakkında da Tunus'ta Arafat ile bir araya gelinceye dek bu konudan habersizdim. Orada Arafat'a "Niçin Hizbullah'tan yardım almıyorsunuz, Güney Lübnan'da niçin yardımlaşmıyorsunuz ?" diye sorduğumda "Eğer İmad Muğniye bu talebi benden ister ve Tahran da iki taraf için kefil olursa ben de sizinle işbirliği yaparım" diye cevap verdi. Arafat'ın Hizbullah teşkilatının adını anmaksızın Muğniye ismini telaffuz etmesi çok ilginç bir hadiseydi. Hacı İmad ile Arafat arasındaki bağlantı olduğunu o zamana kadar anlamamıştım, sonraları Muğniye'nin dostlarından olan ve Tunus'ta Arafat ile vekili olarak görüşen biri de bu durumu teyid etmişti. Arafat belli bir zamana dek İsrail ile savaşmak isteyen herkese silah ve teçhizat sağlamıştı ama bu kişilerin çoğunun sonraları sahtekar olduklarına tanık olduğu için artık hiç kimseye güvenmez olmuştu. Arafat, "Eğer bir gün güney Lübnan'a dönecek olursam sadece Hacı İmad'ın teklifi ve yardımı ile yaparım bunu" derdi hep.

Uzmanlara göre direniş, 33 gün savaşının gerçekleşeceğini öngörmüştü, bundan dolayı Hizbullah savaşı çok iyi yönetti ve sonunda da muzaffer oldu. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

Savaştan yıllar önce Lübnan'daki Cuyeh kampında -ki yerleşim birimlerinden çok uzaktaydı burası- şehir savaşı dersi vermekteydim. Öğrencilerimden biri "böyle bir yerde bu dersi görmemizin sebebi ne?" diye sordu. Ben de ona "şuna eminim ki bir gün gelecek Siyonist rejim ta Beyrut'a kadar ilerleyecek ve bizimle orada savaşacak. O gün geldiğinde Beyrut'u savunabilmeliyiz" diye cevap vermiştim. Paris'te zindanda iken de İsrail ile savaşın planlarını çizmekteydim. O günlerde Reagan Amerikan başkanı, Aleksander Heeg güvenlik muavini; Begin İsrail başbakanı, Şaron da savaş bakanıydı. Tüm bunlara bakarak bölgede büyük bir savaşın patlak vereceğini ve bu çatışmanın Beyrut'a kadar uzanacağını tahmin etmiştim. Bu bilgiyi bir rapor halinde Lübnan'a yolladım, öyle ki Fransız dışişleri bakanlığı da bu raporun kopyasını almış, çevirisini gördükten sonra da hayretler içersinde kalmıştı.

Direnişin oluşturulmasında, daha doğrusu Siyonist rejimle mücadele cephesinin kurulmasında sizin ne gibi bir rolünüz olmuştu?

Lübnan'ın işgalinden az bir süre sonra Arafat ile yaptığım görüşmede kendisine "Bu şartlar altında birkaç Lübnanlı'dan ve El Fetih'den yardım almakla sonuca ulaşamayız. Güney Lübnan'ın özgürlüğüne kavuşturulması için daha büyük bir teşkilat kurmalıyız" demiştim. "Direniş adı altında, tek amacı İsrail ile mücadele etmek olan Lübnanlı bir örgüt kuracağım" dedim. O da kabul etti ve bana gereken silah ve teçhizatı sağladı. Bir kısmı Fetih üyesi, bir kısmı da diğer teşkilatlardan yaklaşık 200 Lübnanlı savaşçıyı Güney Lübnan'da hazır ettim. İslam Devrimi muzaffer olur olmaz da İran'a gidip gelerek tecrübelerimizi onlara aktarmaya başlamıştık. Bu irtibat benim Fransa'ya gidişimle birlikte kesilecekti. Sonra da, bahsettiğim bu Lübnanlı teşkilatın üyelerinden bazıları İslam Devrimi Muhafızları ile irtibat sağlamak için İran'a gittiler. O sıralar Hizbullah yoktu ortada henüz. İsrail'in Lübnan'a gerçekleştirdiği ikinci saldırıdan önce (1982) direniş örgütünün eskisinden daha kararlı ve güçlü olması gerektiğini anlamıştık, yani İsrail'in geleceğini, bizim buna hazırlıklı olmamız gerektiğinin öngörüsünü yapmıştık önceden. Hacı İmad bu stratejik bakışı çok iyi kavramış; bölük pörçük, yerel mücadele vermenin işe yaramayacağını anlamıştı. İlahi bir armağan olan İran İslam İnkılabı'nın gerçekleşmesiyle eşzamanlı olarak Mısır savaştan çekilmiş ve Camp David anlaşmasını imzalayarak Amerika'nın bölgedeki müttefiklerinin arasına katılmıştı. İran ise daha önce Amerikan müttefiği olmasına rağmen tarafsız olmaya bile değil, Amerika ve İsrail'in düşmanına dönüştüğü için Allah'ın lütfu ile bölgedeki güç dengesi değişmeden kaldı. O sıralarda Muhsin Rızai ile Refikdust Beyler Lübnan'a gelerek birkaç program gerçekleştirdiler. Bunlardan biri de El Fetih örgütü ile askeri ve güvenlik işbirliği anlaşması imzalamaktı. Sonra da Güney Lübnan'daki teşkilatımızı ziyaret ettiler.

Sözlerinizden anlaşıldığına göre başlangıçta Fetih ile İran'ın ilişkileri iyiymiş, Fetih'in sonraki çizgi değiştirmesinin sebebi neydi peki?

Fetih yetkilileri devrimden sonra İran ile ilişkilerini takviye etme yoluna gitmediler, yaptıkları bazı yanlışlarla da İran'ın dostları arasındaki yerlerini terk ettiler. Ebu Mazin'in bugün (Mahmud Abbas) İran ile ihtilaflı oluşunun kökeninde Fetih'in o günden müptela olduğu stratejik sorunları yatmaktadır.

Hacı İmad'ın suikaste uğratılmasında sizce hangi unsurlar mekanının ifşa edilmesinde rol oynamış olabilir, ve bu suikast hakkında güvenilir ve ayrıntılı bir raporun yayınlanmamış olmasının sebebi nedir sizce?

Bu soruyu birkaç açıdan incelemek mümkün; bunların birincisi şudur: Muğniye'nin şehadetinin Hizbullah'ın emniyet birimindeki boşluk veya gafletten doğduğunu söyleyemeyiz, zira bu birimin sorumluluğu Hacı İmad'ın uhdesindeydi doğrudan, başka bir ifadeyle Hacı Rıdvan, Hizbullah'ın güvenlik alanındaki baş sorumlusu olduğu için kendi emniyetinin sağlanması planını çizmek de kendi uhdesindeydi. Teşkilat ona "şöyle yap böyle davranma" diyemezdi zaten. İkinci mesele de şudur ki 33 gün savaşından sonra Hacı İmad'ın ilişkiler ağı çok genişlemişti. Hizbullah'ın sorumluluğuna ek olarak Filistin ve Irak meseleleri hakkında da programlar çiziyor, düşünce izhar ediyordu. Bunun sonucu olarak da bazı Filistinli gruplarla irtibatını arttırmak zorunda kalmıştı. Mesela önceleri Filistinli yetkililerle yılda bir veya iki kez bir araya geliyor idiyse, bu toplantılar birkaç kişinin katıldığı haftalık celselere dönüşmüştü artık. Üstelik bu buluşmalar Güney Lübnan'da değil de Suriye'de gerçekleşmek zorundaydı. Suriye Hizbullah'ın kontrolünde değildi, düşman da bundan azami istifadeyi sağladı.

Öte yandan Suriyeli yetkililer de Muğniye'nin ülkelerindeki varlığından tam olarak haberdar olmuyorlardı, emniyet tedbiri olarak isimi ve bulunduğu semt ifşa edilmiyordu çünkü. Bu yüzden Suriye emniyet birimleri de tanımadıklarından dolayı Muğniye'yi korumamaktaydılar.

Diğer Arap ülkelerinin Muğniye suikastinin planlanmasındaki rolleri neydi?

Hacı İmad'ın şehadeti bazı Arap ülkeleri, ABD ve İsrail istihbarat servislerinin ortaklaşa düzenledikleri bir operasyonla gerçekleştirilmiştir. Bu komplodaki baş rol oyunculuğu İsrail tarafından gerçekleştirilmiş olsa da diğer rejimler de onu desteklemişlerdir. Birkaç sene öncesinden günümüze dek bazı Arap ülkeleri direniş karşısında psikolojik savaş yürütmek ve para akıtmak suretiyle İsrail ile birlikte mücadele etmekteler. Mısır bu işi açık olarak yapmakta, Ürdün ve Arabistan ise perde arkasından İsrail müttefikliğini sürdürmektedir ve hedeflerine ulaşmak için de yüz milyonlarca dolarlık projeler yürütüyorlar.

Hacı İmad'ın direnişle ilgili programları ve Seyyid Hasan Nasrallah'ın "Muğniye'nin şehadeti İsrail'in yok oluşunun başlangıcıdır" sözü ışığında, Hizbullah'ın Siyonist düşmandan alacağı intikamın niteliği hakkındaki tahliliniz nedir?

Direnişin İsrail karşısındaki savaşını iki merhalede ele alabiliriz. Birincisi gerilla savaşı, yani İsrail'in güney Lübnan'a saldırmasıyla başlayan merhale. Bu aşamada Hacı İmad'ın planları hem Emel, hem Hizbullah ve hem de tüm Filistinli gruplar arasında birincil kılavuz mahiyetindeydi. 2000 yılından ve güney Lübnan'ın özgürlüğe kavuşmasının ardından 33 gün savaşında daha farklı bir direniş stratejisi izlendi ki bu durum hala dünyanın güvenlik teşkilatları tarafından tam olarak anlaşılamamıştır. Artık önceleri istediği yeri işgal eden Siyonist düşman için de şurası iyi anlaşılmıştır ki direnişle yüzleşmek zorunda kalması halinde kara saldırısında başarılı olamayacak ve yenilgiye uğrayacaktır. İmad Muğniye'nin stratejisi bu kez de Gazze'de uygulanmış ve olumlu sonuç vermiştir. Hacı İmad'ın şehadeti ile buna verilecek cevap ve Seyyid Hasan Nasrallah'ın İsrail'in ortadan kaldırılmasına dönük sözüne gelince, şu noktaya dikkat etmeliyiz ki Muğniye'nin daha önce çizdiği planlar en sonunda kendi kanının intikamını alacaktır. Seyyid Hasan Nasrallah'ın kastı da buydu.

Lübnan ve Gazze savaşının sonuçlarına baktığınızda direniş gruplarının Siyonist işgalcilerle sürdürdükleri savaşın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gazze savaşı ortadaki savaştır, yani İsrail üç savaş ile yok olacak. Birinci savaş Lübnan, ikincisi Gazze, üçüncü savaş ise İsrail'in yok oluşunu getirecek olan önümüzdeki nihai savaştır. İsrail şimdilerde öylesine bir zaaf noktasına ulaşmıştır ki artık Hamas'ın füzeleri karşısında bile çaresiz durumdadır, nerede kaldı ki Lübnan'dan fırlatılacak ve bütün işgal altındaki toprakları vurabilecek binlerce füze karşısında durabilsin. İsrail'i koruyan Arap ülkeleri de kendi varlıkları doğrudan İsrail'in varlığına bağlı olduğu için aralarında stratejik bir ilişki olduğundan böyle davranmaktalar. Günümüz şartları altında Mısır, Arabistan, Ürdün ve diğerleri, İsrail'in varlığının, hedeflerine ulaşmaları için zaruri olduğunu kavramış durumdalar. Bu yüzden günün birinde Mısır ve İsrail'in Gazze'ye birlikte saldırdıklarını görürsek buna şaşırmamalıyız.

Hacı İmad ile en önemli görüşmeniz ne zaman ve hangi konuda gerçekleşmişti?

En önemli görüşmemizi 33 gün savaşının öncesinde yapmıştık, bu esnada savaşta izlenecek taktikler vs. etrafında görüştük. Bu toplantıda savaşın yakın olduğunu tahmin ettiğimi söyledim. Hacı İmad da planları ve her saldırı için uygun gördüğü silah ve teçhizatı gösterdi bana. Hacı Rıdvan tüm silahların nasıl kullanılacağını ve savaş taktiklerini tek tek, dikkatli bir şekilde anlattı. O gün ben Hacı İmad'ın gözlerinde zaferin parıltısını görmüş ve Siyonist rejimin yenilgiye uğratılacağına yakin etmiştim.

Muğniye'nin şehadetinden ve Nasrallah'ın büyük bir intikamın müjdesini veren sözlerinden sonra bazıları bu intikamın Tel Aviv gibi işgal altındaki bölgelerde düzenlenecek büyük operasyonlar şeklinde gerçekleştirileceğini söylemişlerdi. Acaba, imkanlar ve diğer şartları da göz önüne alırsak, Hizbullah'ın pratikte bunu yapabilmesinin olanağı var mıdır ?

Hizbullah savaşta yeni bir metodu izlemiştir, kendine mahsus taktikleri vardır. İsrail Lübnan'ın dışında suikast düzenlediği için Hizbullah da dünyanın herhangi bir yerinde; mesela New York, Paris, Londra, işgal edilmiş topraklarda veya dilediği başka bir yerde darbe vurup intikamını alabilir. İsrail halihazırdaki şartlarda lojistik, imkanlar ve askeri kadro açısından yolun sonuna gelmiştir ve sadece siyasi açıdan varlığını sürdürebilmektedir. Bu yüzden de Seyyid Hasan Nasrallah "Bugün Siyonist rejime darbe vurma zamanıdır" demektedir; fakat düşmana vurulacak darbenin türü, hangi şiddette ve nasıl olacağı Seyyid Nasrallah'ın tarafından belirlenecektir. Düşmana hamle için adım adım ve tedrici olarak hareket edilmelidir ki hedefe ulaşılabilsin. İsrail'in kendisine güvenini kaybettiği için, yavaş yavaş direncini 33 günden 22 güne düşürdüğünü gördük. Biz önce gerilla savaşından başladık, sonra da İsrail'i işgal edilmiş toprakların güneyinden ve kuzeyinden çıkarma aşamasına vardık. Bu tür savaşın başarısı tarihte de ispatlanmıştır, Amerika bütün o askeri kudretine rağmen Vietnam halkının gerilla savaşı şeklinde verdiği direnişi karşısında yenilgiye uğramaktan kurtulamamıştır. Cezayir'de de aynı şey gerçekleşmişti, düşman güçleri yoruldular ve mağlup oldular. Bu evrede de artık İsrail ordusuna "savunma ordusu" diyebiliriz. Bugün İsrail ordusu savunma konumundadır ve başka ülkelere saldırabilecek durumda değildir.

İmad Muğniye'nin şehadetinden sonra Hizbullah'ın vereceği cevaplar ele alınırken ya üst düzey bir İsrailli yetkilinin ortadan kaldırılacağı ya da tam ayar bir savaşın gerçekleşeceği ihtimallerinden bahsediliyordu. Sizce bunlardan hangisi Seyyid Hasan Nasrallah'ın sözünde geçen nihai darbeye uygun düşecektir?

Bu ihtimallerin hangisinin gerçekleşeceğini kesin olarak iddia etmek mümkün değil ama ikinci durumun gerçekleşme ihtimali daha çok. Elbette bu illa da savaş şeklinde olmayabilir. Her neyse, bu yanıt her ne surette olursa olsun bunun kararı Seyyid Hasan Nasrallah tarafından alınacaktır.

İsrail'deki seçimlerin ardından Netanyahu öncülüğünde bir hükümetin kurulması ihtimali sizce Siyonist rejimin siyasetlerinde bir değişikliğe yol açar mı?

Gasıp Siyonist rejimin genel politikasında bir değişiklik olmasa da, Livni'nin kabine kuramaması durumunda Netanyahu başa geçerse eğer, aşırılıkçıların gücü daha da artacaktır. Fakat şu noktanın da altını çizmeliyiz ki 33 gün savaşı Amerika'nın emriyle İsrail eliyle gerçekleşmişti, Amerikalı ve İsrailli liderler de bunun meyvalarını ortaklaşa devşirmeyi düşünüyorlardı. 22 gün savaşı ise bazı Arap ülkelerinin isteği üzerine İsrail'in eliyle ve nihai olarak da Amerika'nın menfaatine gerçekleştirildi. Fakat Obama'nın iktidarda olmasından dolayı, İsrail'in önümüzdeki savaşının Amerika'nın eliyle gerçekleşme ihtimali çok az artık. Gelecek savaş İsrail'in emri ile ve uygulaması da doğrudan veya dolaylı olarak Arap ülkelerinin eliyle olacak.

Sizce Siyonist rejim Avrupa ülkelerine ve Amerika'ya dayanarak ve bazı Arap rejimlerinden de destek sağlamak suretiyle Gazze'ye silah ve malzeme sevkiyatının önünü alabilir mi?

Kanımca hiçbir şekilde yüzde yüz başarılı olmasına imkan yok bunda. Bugün direniş güçleri ve onların dostları, yaratıcılıklarını kullanarak Gazze'ye malzeme sokulmasının imkanları üzerinde düşünmeliler. Burada 2 mesele var, ya silahların giriş yolunu değiştirmeliler ya da silahların cinsini. Filistinlilerin yer altındaki atölyelerinde kimyevi maddelerle el yapımı patlayıcılar üretmeleri bu yaratıcılığa bir örnektir ve çok da işe yaramıştır.

Muğniye'nin şehadetinde Semir Cece ve Velid Canbolat gibi dahili Lübnan unsurlarının ne gibi ve ne oranda bir etkileri olmuştur sizce peki?

Bu kişilerin Muğniye'nin şehadetindeki rolleri alenidir. Velid Canbolat, şehadetinden birkaç ay önce açık bir şekilde Hacı İmad'ı eleştirmiş ve çok tehlikeli bir şahıs olarak vasfetmişti. Semir Cece 33 gün savaşında istihbarat topluyor ve bunları Siyonistlere gönderiyordu hatta. Bu kişiler İranlı diplomatların kaçırılması hadisesinde de rol almışlardı.

Sizce Mossad'ın Hacı İmad'ı teşhis ve takibi kısa bir müddet içersinde mi gerçekleşti yoksa Şehid Muğniye'nin nerede olduğunu keşfetmeleri uzun mu sürdü?

Hayır! Muğniye'nin nerde olduğunu deşifre etmeleri şehadetinden birkaç ay önce gerçekleşmişti. Mossad ajanları Muğniye'nin faaliyetlerini takip ederek nerde olduğunu keşfetmişlerdi. Siyonist rejimin istihbarat teşkilatı ve lojistik imkanları çok geniştir ve sadece işgal edilmiş topraklarda değil Lübnan ve Irak Kürdistanı gibi bölgelerde de faaldirler. Hatta Siyonist gazete Yediot Ahronot'ta yazdığına göre Hacı İmad'a suikast düzenleyen kişi de Irak Kürdistanın'dan gelmiş birisiymiş.


Fars News'de yayınlanan bu röportajı Kemal Saral çevirdi

İSRA HABER