Halid Meşalle Röportaj-2

Halid Meşalle Röportaj-2

Uluslararası alandaki kazanımlarınız tatminkâr mı? Bu ilişkilerin Hamas düşüncesinde, program ve önceliklerindeki yeri nedir?

Hamas'ın siyasi düşüncesinde uluslararası ilişkilerin çeşitli boyutları var.

Birinci boyutu: Filistin muharebesi, bir bakıma, insanlığın İsrail zulmüne ve adaletsizliğine karşı savaşıdır, bir bütün olarak insanlığı ve dünyayı hedefe yerleştiren, halkların ve ulusların menfaatlerini tehdit eden ırkçı Siyonist tezgâha karşı bir savaştır çünkü onun kötülüğü ve ondan kaynaklanan tehlikeler Filistinle ve Filistinlilerle, Araplar ve Müslümanlarla sınırlı değildir.

İkinci boyutu: Davamızı tanıtma, işgal ve zulme meşru direnme hakkını destekleyecek daha fazla dost kazanma ihtiyacıdır. Beşeri vicdanda halen iyiliğin mevcut olduğu, eğer davamızı iyi bir şekilde sunabilirsek, Siyonist teşekkülün hakikatini ifşa etmek için çabalarsak, vicdanların uyanabileceği ve bizim lehimize harekete geçebileceği ispatlanmıştır. Gazze ablukasını yarma vakası ve Gazze'ye seyreden gemiler vesilesiyle çok sayıda insanın sempatisini kazanma başarısı, bu boyutun önemini gösteren bir örnektir. Siyonist teşekkülün iğrenç yüzünü ifşa edenin onunla yapılan müzakereler ve toplantılar olmadığını – bunlar onun imajını cilalamakta, hakikatini ve işlediği cürümleri örtmektedir - tıpkı Gazze saldırısında, güney Lübnan'da ve filoda olduğu üzere halkla ve direnişle karşılanması olduğunu hatırlatıyor ve vurguluyoruz.

Üçüncü boyutu: İsrail'in uluslararası alanda bizi kuşatıp avlaması gibi biz de tüm uluslararası forumlarda onun peşine düşmeli ve sahneyi ona bırakmamalıyız. Maalesef resmi Arap ve Müslüman taraflar bu amacın çok gerisinde kaldılar ve onun gerçek rolü ortada yok. Ancak uluslararası alana son zamanlarda daha etkili bir giriş yapan, kayda değer sonuçlar alıp önemli hamleler yapan Filistinli, Arap ve Müslüman cemaatlerin çabaları bu noksanlığı gidermiştir. Filistin davasına, Arapların ve İslamın meselelerine dost kazanmaya yardım ettiler ve saldırgan ve yabani davranışı insan vicdanını ve hissiyatını sarsan İsrail'in –zira batılı halkların ve dünya halklarının etik değerlerine karşıt koşmaktadır -iğrenç ve kalpsiz yüzünü ifşa etmek için çalıştılar. Bu cemaatler, yaptıkları faaliyetlerle, İsrail'in adli ve hukuki takibe alınmasına da katkı sundular.

Dördüncü boyut: Uluslararası düzlemde, Arap ve İslam dünyası düzlemlerinde güçlü ve etkili bir ilişkiler ağı şekillendirmeye ilgi duyuyoruz. Grubumuzda uluslararası ilişkilere hasredilmiş bir birim oluşturduk çünkü ona bir güç faktörü, dava ve hareket adına açılım ve uluslararası destek kazanma nazarıyla bakıyoruz.

Beşinci boyut: Uluslararası ilişkilerin şekillendirilmesi burada, bölgede başlar zira ekim burada, hasat Batı'da yapılacaktır.

Şu var ki ikisi için de çok çalışmak lazımdır. Uluslararası ilişkilerde büyük hamleler yapmanın ve başarı kazanmanın ana temeli, bulunduğunuz yerde güçlü olmak, oraya kök salmak, halkımız ve ulusumuz etrafında birlik olmak, direnmek ve metin olmaktır. (Böylesi bir temel olduğunda) dünya bize saygı duyacak, bizimle anlaşmadıkları, hak ettiğimiz itibarı bize vermedikleri, çıkarlarımıza, haklarımıza ve meşru taleplerimize saygı duymadıkları takdirde bölgede barış ve istikrarın olmayacağını fark edecekler ve İsrail'in tarafını tutan ama Filistinlileri, Arapları ve Müslümanları yabana atan mevcut politikalarından ricât edeceklerdir. Allah'a şükürler olsun, bu alanda başarılara imza attık. Ama yol uzun ve önümüzde katedilecek uzun bir yol var. Karşı karşıya olduğumuz ve yolumuzun üzerine konan engellerin çapına bakınca, bu kazanımlar nispeten de olsa doyurucudur. İlişkilerin düzeyi ve elde edilen mahsül sırf bize bağlı değil; diğer tarafa da bağlı. Siyasi ve beşeri ilişkiler bu şekilde gerçekleşiyor. Eğer bu çabalardan elde ettiğimiz mahsülü dünyadaki Siyonist güç ve nüfuzla kıyaslayarak ölçmeye kalkarsak aradaki uçurum büyük görünecektir.

İsrail'i doğal bir uzantıymış gibi gören ve ona hudutsız bir destek sunan Batı politikası, Arap performansının ve diplomasisinin zayıflığı, bazı Filistinli ve Arap tarafların Hamas'a karşı tahrikkâr davranışları, hiç şüphe yok ki başarının ve kazanımın çapını etkilemiştir. Rusya'yla, bazı Latin Amerika ülkeleriyle, Asya ve Afrika uluslarıyla resmi bir dizi ilişkimiz var. Başka resmi ilişkilerimiz (bunların bazıları diğer tarafın nazarında örtüktür) olduğu gibi kendi ülkelerindeki resmi yetkililerin bilgisi dâhilinde bizimle iletişime geçen eski yetkililer aracılığıyla da dolaylı ilişkilerimiz var; ABD ve diğerleriyle olan budur. Tüm bunlar öneml gelişmelerdir ve hareketle [Hamasla] açık ve tutarlı bir resmi ilişkilere dönüşmesi Allah-u alem çok uzun sürmeyecektir.

Burada uluslararası ilişkilerden bahsederken heves, yeis ve âciliyet noktasından, hizbi şan-şöhret noktasından kalkışla yapmıyoruz bunu. Bilâkis, bu ilişkileri dik durarak ve kendimize saygı duyarak ve de dar hizbi çıkarlardan ziyâde Filistin davasına fayda sağlamak gâyesiyle şekillendiriyoruz.

Saflar ve eksenler

Son yıllarda Arap dünyası bir dizi farklı eksen ve saflaşmaya tanıklık etti. Hamas bazılarınca retçi eksen olarak tanımlandı. Kendinizi içinde bulduğunuz Arapların siyasi manzarasına hâkim olan bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz? Ulusun çıkarına mıdır bu durum?

Buna üç veçheden yaklaşacağım.Birincisi: Biri övülmeye değer diğeri ise kınanası iki topluluk var. Kınanası olan, ırk veya dar ulusal çıkarlar temelinde diğer insanlara muhalefet meclisidir; bir ülke veya ulus temelinde kümelenmeye ve saf tutmaya çağırır. Şayet insanlar iyilik için, Filistin halkını desteklemek, Siyonist düşmana direnmek, normalleşmeye meydan okumak, düşmanın ulusa sızma çabalarına direnmek, Amerikan hegemonyasına, Irak'ın ve Afganistan'ın işgaline göğüs germek, ulusun servetini yağmalama teşebbüsleri önünde durmak için toplanıp bir araya gelirse, tüm bunlar övülmeye değerdir ve diğeriyle denk tutulamaz. Dolayısıyla, direnişten, Filistin haklarından, dönüş hakkından yana olduğumuzu söylememiz, Filistin'e, Kudüs'e ve ulusun kutsal mekânlarına meyil göstermemiz, Siyonist işgali reddetip düşmanın emirlerine boyun eğmeyi kabul etmeyişimiz gurur duyacağımız ve saklamayacağamız bir şeydir.

Ulusun görevidir bu. Yüce Allah şöyle buyurur: "İyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşın, günâh ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın, Allah'tan korkun." [Süleyman Ateş Meali, Maide Sûresi, 2.] Haliyle böylesi bir işbirliği için toplanmak arzu edilen bir şeydir ve bu gibi bir durumda, eksenlerden birine meyilli olmakla suçlanmaktan çekinmemelidir.

İkincisi: Direnişe bağlılığımız, Ortadoğu Dörtlüsü'ne, düşmanın şartlarına, ABD-İsrail yerleşim vizyonuna baş eğmeyi reddetmemiz ve Filistin haklarından ferâgat etmeyişimiz Filistinli ve Arap taraflara zarar vermez. Bilâkis, Siyonist düşmana zarar veriyor. Düşmanın gündemiyle örtüşen gündemleri olanlar veya onlara baş eğen, baskıyla onlarına yanında yer alıp bizim kuşatılmamıza iştirak eden veya bize karşı dolduruşa gelenler, işte onlar kendilerini direnişin misyonuna karşı konumlandırmaktadırlar. Ancak şu var ki insanlarımızdan hiçbirini kendimize hasım bellemiyoruz ve öteki bir Filistinli Arap'a karşı bir Filistin, Arap veya Müslüman ekseni oluşturmuş değiliz. Herkese ulaşmayı sürdürüyor, herkesle iletişim halinde olma ve herkesle ilişki kurma hassasiyeti taşıyoruz. Eğer birileriyle ilişkilerimizde bir kopukluk veya soğukluk varsa, kopukluğu veya soğukluğu seçenler o kişi ya da gruplardır. Herkes bu gerçeğin farkında zira tüm Araplara ulaşıyoruz – içlerinden bazıları olumlu bazılarıysa olumsuz cevap veriyor. Üçüncüsü: Anlaşmanın teste sokulduğu ve halkımızın direniş yüzünden büyük bir bedel ödediği vakitlerde bizim siyasetimize ve siyasi durum hakkındaki analizimize katılmamak kabul edilebilir de anlaşmanın siyasi ufku tıkayan, ağır mâliyetleri ve külfetleri olan bir başarısızlık olduğu, direnişten daha mâliyetli olduğu ispatlandıktan sonra katılmamak kabul edilebilir mi?

Tüm devletleri ve kuvvetleri bir ulus olarak bizim muhitimizde toplanmaya çağırıyoruz. Ulusumuz ve tabîi çevremiz/muhtimiz işgal altındayken bizim önceliğimiz direniş olmalıdır. Saldırı altında kaldığımızda, saldırıyı göğüslemek için birleşmemiz tabîidir; ulusumuz bağımsızlık safhasına taşındığında bu kez önceliklerimiz yeniden inşa, ekonomik kalkınma ve tüm boyutlarıyla kültürel rönesans olacaktır. Bugün ulusumuz câri tehditlere cevap vermeli ve kendisini tabîi muhitine yerleştirmelidir. Herkesin bu muhitte olmasını ümit ediyoruz bilhassa da Amerikalılara ve diğerlerine bel bağlamanın denediğine, başarısız olduğuna ve beyhudeliğine bakınca. Amerikalılar Filistin'de, Irak ve Afganistan'da denendiler; bunlardan önce de Şah İran'ı denemiş ve sonuçları üzücü olmuştu. Arap ve İslami rejimlere şunu söylüyoruz: Rejimlerinizi muhafaza etmenin ve hatta iktidarda kalmanın en kestirme yolu, halkınızın yanında olmak ve onların tercihlerinden yana olmanızdır."Resmi Arap liderliği kendisine taviz ve müzakere yolunda pek çok girişim ve tecrübe fırsatı tanıdı. Bunların sonuncusu, diğer tarafın attığı adımlar karşılığında Arap devletlerinin yararlı olmaya gönüllü oldukları şeklinde açık ve cömert bir mesajın gönderildiği Arap Barış İnisiyatifi'dir. Bu teklifin ortaya atılması üzerinden altı yıl geçti ama birkaç iltifat sözcüğü hâriç ne Siyonist düşman ne ABD yönetimi veya ne de uluslararası câmia saygı göstermiş değil. Arap liderleri ve yetkililerle bir araya geldiğimizde şunu söylemeye devam ediyoruz: "Bu tercübeden sonra, çıkmaz sokağa ulaştıktan sonra, bir an durup diğer şıklara bakmaya değmez mi?" Yerleşim planından ve Arap İnisiyatifi'nden geri çekilmek, İsrail'le resmi savaşa tutuşmak (bugün için mümkün değildir) anlamına gelmez de diyoruz. Diğer şık, direnişi desteklemektir; böylelikle ulus, dayanıklı olduğunu ve bazı kazanımlar sunacağını ispatlamış, gerçekçi ve pragmatik, özellikle de destek gördüğü takdirde Arap-İsrail çatışmasında eli mecbur, ağırlık ve nüfuz oluşturacak bir şık etrafında toplanabilecektir. Eğer düşmanla resmi savaşlar güç dengesizliğinden dolayı bugün için mümkün değilse, ulusun – şimdiki durumda görüldüğü üzere -İsrail'e karşı bir düzenli savaş programına girişmesi de zordur. O halde bırakın da gerçekçi ve pratik seçenek direniş olsun, ki denenmiştir ve işgaliciyi güney Lübnan ve Gazze'den söküp atmayı başarmıştır; ayrıca etkileri Irak ve Afganistan'da açıkça görülmektedir. Dolayısıyla, ulusu ve ulusal güçleri kendi tabîi muhitlerinde saf tutmaya çağırmak soyut veya duygusal bir teori olmayıp, denenmiş pratik bir seçeneğe dayanmaktadır. Müzakere şıkkı başarısız olduğundan dolayı ve düşman liderlerinin bizi hakir görmelerinden, müteakip Amerikan yönetimlerinin Araplara ve Müslümanlara ve hatta dost ve arkadaşlarına ihanetinden dolayı ulus, bu şıkkı resmi düzeyde ve gayri resmi halk düzeyinde kullanmaya muktedirdir

Hamas ve Yahudiler

Hamas, Siyonistlere Yahudi olmalarından dolayı mı yoksa işgalci olmalarından dolayı mı direniş sergiliyor?

Siyonistlerle onlar Yahudi oldukları için savaşmıyoruz; işgalci oldukları için savaşıyoruz. Siyonist teşekkülle savaşın ve onlara karşı direnişimizin ardında yatan neden işgaldir yoksa dini farklılık değil. Direnişi ve askeri karşılaşmayı tetikleyen işgaldir, Filistin halkına saldırılmış olması ve işlenen suçlardır, din ve inanç farklılığı değil. İsrail, muharebe sahasında ilerleme kaydetmek için dine başvuruyor, bunun çok iyi farkındayız. Tarihi kinleri, tahrif edilmiş metinleri, efsâneleri ve dini duyguları Filistin halkına, Araplara ve Müslümanlara karşı kullanıyor. Seküler Siyonizmin liderleri bile Siyonist hareketin başından beri dini kullanmakta ve siyasi bakımdan istismar etmektedir; ve Siyonist teşekkül aslen din ve ırka dayandırılmıştır. Tüm bunlara rağmen, onlara karşı savaş ve direnişin ortaya çıkmasını sağlayan bizim dini farklılığımız olmadı; onlarla işgalci oldukları için savaşıyoruz.

Din bizim nazarımızda hayatımızın, mensûbiyetimizin ve kimliğimizin, kültürümüzün ve günlük işlerimizin temel taşıdır; sabrı ve sebâtı teşvik eden bir kuvvettir ve daha fazla fedâkarlığa ve cömertliğe yol açmaktadır. Adaletsizlik, saldırı ve halkımıza-ulusumuza zarar verme arayışındaki güçler karşısında muazzam bir kuvvettir. Ancak biz dinden, nefreti körükleme veya ötekilere zarar verme, onlara hücum etme veya bize ait olmayanı ele geçirme yahut da ötekilerin haklarına tecavüz etme aracı/kuvveti olarak istifade etmiyoruz.


Hamas ve Hıristiyanlar

Hamas'ın Hıristiyanlara ve onların Filistin davasında oynadığı role bakışı nedir?

İslam, Hıristiyanlarla diğer dinlere nispetle özel bir şekilde ilgilenmiştir. Bir ayette şöyle buyrulmuştur: "İnsanlar içerisinde, inananlara en yaman düşman olarak yahudileri ve (Allah'a) ortak koşanları bulursun. İnananlara sevgice en yakınları da "Biz hıristiyanlarız." diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.[Süleyman Ateş Meali, Maide Sûresi, 82.] Hıristiyanlar ve Müslümanlar, Ömer bin Hattab'ın Kudüs şehrinin anahtarlarını aldığı Filistin'in fethinden bu yana özel ilişkilere sahiptirler. O vakit itibariyle Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında özel bir ilişki olmuştur.

Dahası, Filistin nebîler ve resuller diyârı olarak, Hz. İsa'nın doğum yeri olarak ve Hz. Muhammed'in Mirâç yolculuğuna başladığı yer olarak müstesna bir mevkiye sahiptir. Filistin, birlikte varolmanın ve inançlar arası hoşgörünün en nâdide örneğidir. İster Hıristiyan olsun isterse Müslüman, Filistinlilerin taşıdığı bir mirâstır bu ve şahit olduğumuz tarihi ilişkilerin gelişimine önayak olmuştur.

Müslümanlar ve Hıristiyanlar, Hacı Emin el Hüseyni'nin Hıristiyan ve Müslüman konferansları düzenlediği 1930'lardan beri ortak endişelere sahipler ve ortak tehditlere göğüs germek için işbirliği yapmaktalar. Filistinli Müslümanlar ve Hıristiyanlar Siyonist işgale karşı aynı gemide yer almaktalar. Hıristiyan kardeşlerimizin tüm hiziplerin bir halk olarak birleştiği çağdaş Filistin Devrimi'nde oynadıkları rolde müşahhastır bu.

Hamas'ın kurulmasından beri, Hıristiyan kardeşlerimizle normal ve iyi ilişkilerimiz var ve aramızda hiçbir problem olmadı. Bazı Filistinli güçler, bunun bir İslami hareket olduğunu hatırlatarak Hamas ve Hıristiyanlar arasında güya kaçınılmaz çelişkiyi kışkırtmak amacıyla Hıristiyanları bu yeni hareketin fikriyle korkutmayı denediler maalesef. Ancak bu gözdağı teşebbüsleri başarısız oldu ve Hıristiyanlar, herkese karşı hoşgörü, açıklık ve saygı gösteren hareketi kendilerine yakın buldular. Hamas II. İntifada sırasında, belirli Hıristiyan bayramlarını göz önüne aldı ve grevlerin Hıristiyan bayramlarına ve etkinliklerine denk gelmemesi için dikkatli davrandı tıpkı Hıristiyanların mülkiyetini koruma kararlılığında olduğu gibi. Sırf bu değil, Hamas, Filistin siyasi hayatında faal bir Hıristiyan rolü görmek de ister. Hareketin liderleri, yurtiçinde ve yurtdışında ulusal Hıristiyan dini şahsiyetlerle çeşitli toplantılar da düzenlemiştir.

Bu nedenden dolayı, Hamas 2006 meclis seçimleri öncesinde ve sonrasında Hıristiyanlardan geniş bir destek görümüştür. Hamas'a oy veren pek çok Hıristiyan mevcut; biz de Batı Şeria ve Gazze'de onları destekledik. Örneğin, bir hıristiyan olan Dr. Hüsam el Tevil, Hamas'tan ve Hamas destekçilerinden oy olarak Gazze'de bir sandalye kazandı. Ona oy veren Müslümanların sayısı, yine ona oy veren Hıristiyanlardan birkaç misli daha fazladır zira Gazze Şeridi'ndeki Hıristiyan nüfusu küçüktür.
Arap havalimanında yaşadığım bir olayı sembolik öneminden dolayı burada anmak isterim. Bir kişi bana yaklaştı, kendisini Filistinli olarak takdim etti ve Beyt Cala'lı olduğunu, Hamas'a oy verdiğini ve halen Hamas'ı desteklediğini söyledi. Bunu söylemeye mecbur değildi, hiç kimse onu buna mecbur etmedi; bunu kendisi istedi ve hissiyatını ifade etti. Hamas ile halkımızın parçası olan Hıristiyan kardeşler arasındaki iyi ilişkilerin modelidir bu.

Bu müslümandır şu hıristiyandır demeden Hıristiyanlara halkımızın ve vatanımızın köklü bir unsuru olarak, işgale karşı mücadelenin faal bir parçası olarak bakıyoruz. Bu ülkede ortaklarız, herkesin hak ve ödevleri var. Filistin halkının mücadelesinde önde gelen Müslüman dini şahsiyetleri hatırlayalım dediğimizde Şeyh Raid Salah'ı, Şeyh İkrime Sabri'yi, Hıristiyanlardan Piskopos Atallah Hanna'yı, Piskopos Capucci'yi hatırlıyoruz. Kudüs'ü ve davayı savunmada hepimiz ortağız.

Hamas, İslami kimliği dolayısıyla kendisini tecrit edeceğini, biz ve Hıristiyan Filistinliler arasında kırılmaya musait bir ilişki olacağını düşünen hatta bu fikrin reklamını yapan Filistin'deki bazı liberalleri ve sekülerleri şaşırtmış olabilir. Beklentileri gerçekleşmediğinde şaşırdılar. [Beklentileri gerçekleşmedi zira] din, tecrit ve kopukluk değildir; bilâkis inanç, ötekilere karşı hoşgörüyü, hürmeti ve onların haklarını tanımayı teşvik eder.

 

 

 

 

dünyabülteni