Abdurrahman Dilipak : Harbil ve Maşite

Abdurrahman Dilipak : Harbil ve Maşite

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak : Harbil ve Maşite /Habervakti.com

Kim bu Harbil ve Maşite?
Maşite anlam bakımından iyiliği ile şan, şeref sahibi olmak gibi bir anlama geliyor. Maşite isminin kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte Aramice, İbranice bir kökten geliyor olabilir. Moğolca da da benzer bir kelime olduğuna ilişkin kayıtlar da vardır. “Maşita” adının eğitici, ya da sarayda çocukların maarif, yeme-içme, kıyafetlerinden sorumlu kişilerin sıfatı idi. Bu isim Osmanlı'da kullanılmış. Mesela İspanya'da bir şehir adı aynı zamanda.

Peki kim bu kadın? Size bugün M.Ö 13. yüzyılda yaşamış, Hz. Musa (a.s)nın risaletine ve tebliğine iman eden, Firavun Ramses’in zulmüne karşı direnerek ailesini ve çocuklarını imanı yolunda feda eden, imanından dönmeyen, ateşe atılarak, çocuklarıyla birlikte Şehit olan kadını anlatmak istiyorum! Selam olsun Maşite anneye!

Firavun sarayındaki bu insanların hayat ve direnişlerinden bu gün ne kadar uzak bir hayat yaşıyoruz. Düşünsenize, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa, Hz. Yusuf, Hz. Harbil, Hz. Haacer, Hz. Asiye, Hz. Maşite.

Kur’an-ı Kerim’in “Firavun ailesinin mümin ferdi” olarak andığı kişi, Harbil, Firavun'un amcası oğlu ve veziridir. Yani sarayda makam sahibi ve aileden biri idi. Ve hanımı “Maşita hatun” da aynı zamanda Firavun'un kızının mürebbiyesi idi, onun eğitiminden kıyafetine, yemesinden içmesine herşeyinden sorumlu biri idi. Maşite hanım’ın kahramanlığına İbn-i Abbas(r.a)ın ve ravilerin İsra hadisesi ile ilgili bir rivayeti vesilesi ile haberdar oluyoruz.

Harbil ve Maşite, Musa aleyhisselamın dinine inandığı halde imanını gizliyor ve ibadetlerini de gizlice yapıyorlardı. Bazı kaynaklarda bu olay şöyle anlatılır:
''Maşite hatun bir gün Firavun'un kızının saçını tararken, tarak yere düştü. Tarağı yerden alırken ‘bismillah’ dedi..
Firavun'un kızı bunu duydu ve öfkeyle “Ey dadı! Bu nasıl sözdür. Benim babamdan başka tanrı mı vardır? Babamın adını değil de, bir başkasının adını nasıl söylersin?” dedi.
Maşite de “Evet yavrum Allah vardır. Hem yeri, göğü ve içindekileri yoktan var eden, seni beni, babanı ve bütün varlıkları yaratan bir Allah vardır“ dedi.
Firavun'un kızı Maşite’yi babasına şikayet etti. Firavun da onu çağırıp “Sen benden başka bir tanrıya inanıyormuşsun. Söyle, benden başka yer yüzünde tanrı var mıdır?”. Maşite de gerçeği olduğu gibi söyledi: “Ey Firavun sen de biliyorsun ki sen ilâh değil, âciz bir kulsun. Seni de yaratan Allah'tır. Sen fânisin, yok olacaksın. Fakat Allah ebedidir. Fâni değildir. Musa aleyhisselam da Onun resulüdür” anlamına gelen, o zamanki ifade ile, O’ndan haber getiren anlamında “Lâ İlâhe İllallah Musa Kelimullah” dedi.
Bu cevaba çok kızan Firavun onu hemen öldürmektense, her gün bir uzvunu keserek başkalarına da bir ders olmasını istedi. Önce tırnaklarını çektirdi. Saçından tavana asıldı. Kamçılarla vücudundan kan çıkıncaya kadar kırbaçlandı. Bunlara rağmen dininden dönmeyince, Firavun'un kini günden güne fazlalaşıyordu. Maşite hatunu bir ağaca bağlattı. Biri 5 yaşında, diğeri de 5 aylık olan iki kız çocuğundan büyüğünü karşısına getirerek şöyle söyledi:
“Ey Maşite, beni tanrı olarak kabul edersen seni serbest bırakacağım”
Maşite, çocuklarına ve Firavun'a baktı ve sonra dedi ki: “Ben ancak bir olan Allah'a inanıyorum”. Firavun önce bıçakla 5 yaşındaki yavrunun gırtlağını kesti. Kanını da Maşite'nin ağzına yüzüne sürdürdü.
Sonra tekrar hiddetlenerek şöyle sordu:
“Söyle, benden başka tanrı var mıdır?”
Maşite “Allah birdir, Allah'tan başka ilâh yoktur” dedi.
Bu sefer Firavun 5 aylık kundaktaki yavruyu getirmelerini istedi. Getirilen yavruyu annesine yaklaştırdıklarında saatlerdir süt emmeyen yavru, meme aramaya başladı. Bir an durdu. Takiye yapma konusunda ruhsatı vardı. Fakat o sırada, daha sonra Mucize Bebek İsa (as) örneğinde olduğu gibi bebek dile gelerek dedi ki: “Hayır anne, hayır! sabreyle! Rabbim sensin deme! Rabbim Allah'tır de. Firavun'a inanma! Benim için, ablam için, senin için, Allah'ın Cennette hazırlamış olduğu makamı görüyorum. O makamı, etrafında sana hizmet etmek için pervane gibi dönen melekleri de görüyorum”
dedi.

Harbil de şehid edildi.
O'nun kahramanlığı ile ilgili de anlatılan bir çok rivayet vardır.
İslam kaynaklarında bebekken konuşan 4 çocuktan söz edilir. İbn Abbas;
“Dünyada şu 4 bebek konuşmuştur” der. Hz. Yusuf’un şahidi, Cüreyc isimli İsevi bir zahid’e zina isnadı üzerine şahidlik yapan bebek, Meryem oğlu İsa ve Firavun’ un kızının mürebbiyesi Naşite’nin bebeği.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/30-31.Hâkim Müstedrek, 2/538.Beyhaki, Delailu’n-nübüvve, 2/389)

Firavun ve orada hazır olanlar bu sözü duydular. Tevbe edeceklerine daha da hiddetlenen Firavun, 5 aylık yavruyu da hemen boğazlattı. Ardından Firavun, kocasıyla beraber Maşite hatunu ve yavrusunu kaynar kazanın içine attı. Maşite’nin talebi üzerine, ailenin bakiye kalan kemikleri toplayıp aynı mezara gömüldü. Hz. Asiye’nin, Maşite’nin şehid edilmesinden sonra imanını açıkladığı rivayet edilir. Hz. Asiye, Maşite’yi savunup onun doğru söylediğini söyleyince Firavun; “sen aklını mı yitirdin” der. Hz. Asiye’nin akrabalarını çağırır ve “bunu ikna edin, yoksa kötü şeyler olacak” der.
Hz. Asiye:
“Ben deli değilim. Benim, senin ve bütün varlıkların ilahı olan Allah'a inanıyorum” diye cevap verir.
Bunun üzerine Firavun, Asiye annemize, her türlü baskı ve şiddeti uyguladıktan sonra, el ve ayaklarını çarmıha çiviletip günlerce işkence ile şehid etmiştir.
O bütün bu zulüm, baskı ve şiddete, işkencelere karşı neşe halini kaybetmediği rivayet edilir.

Denir ki, O'nun bu hali, Allah’ın O'na lutfi ile verdiği sükûnetten dolayı idi.
O sanki makamını görmüştü ve manevi alemde makamının görmenin verdiği bir neşe hali var idi.

Kitabımız Hz. Asiye’den şöyle bahseder: “Allâh, inananlara Firavun’un karısını (Âsiye’yi) misâl gösterdi. O: «Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap! Beni Firavun’dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zâlimler topluluğundan kurtar!” demişti.” (Tahrîm Suresi, 11).

Asiye, “Asi” kelimesinin müennes şeklidir. Ayn ve Sad’la yazılırsa “İsyânkar, itaat etmeyen, başkaldıran!” anlamına gelir. Elif ve Sin ile yazılan Asiye “teselli verici” demektir. “Asiye binti Müzahim” Allah'a ve Resulüne iteat, Firavun'a itiraz eden, isyan eden bir azize idi.
Firavunun topladığı sihirbazlar Hz. Musa (a.s) karşısında mağlup olunca onun da istikametini bulduğu rivayet edilir.

Sizi bir nebze de olsa, seçim sürecinde, dünya gailesinde, ihtiraslarından uzaklaştırıp 3300 yıl önce Mısır'da yaşanan günlere götürmek istedim. Bazı şeyler dünya hayatının ilk gününden bugüne, hakikat penceresinden bakıldığında hiç değişmedi, gerçekler düzleminde ise sanki her an değişiyor gibi.
Okyanusun üstünde fırtınalar koparken, sıcak - soğuk su akıntıları, hortumlar, dev dalgalar görürsünüz. Denizin derinliklerinde ise su mermer kadar katı ve sakindir. Biz yaşadığımız gerçekleri keşke derinliklerde gizli hikmet penceresinden görüp anlayabilsek ve ona göre davranabilsek...
Hakikatten koparsanız dünya kavga yeridir ve dünya menfaatının sebeb olduğu ihtirasların yönlendirdiği düşmanlıklarla doludur. Gerçek dünyanın siyaset, ideolojisi, heva ve hevesleri, güç, servet, gösteriş ve yarışının sebeb olduğu terör, savaş, darbeler, çatışmalar, rekabet, yalan-dolan, kıskançlıklar, dünyevi hesaplar, korkular ve umutlarla tüketilen bir ömürün yaratılış gayesi ile ne alakası var?

Ya Rab bizi, resullerle, onların arkadaşlarının ve onların ayak izinde yürüyen Haacer’lerin, Meryem’lerin, Asiye’lerin, Naşide’lerin manevi mirasçısı kıl.
“Veresetül enbiya” olanlardan eyle.
Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Aklımızı ve dinimizi muhafaza eyle. Cahillerden ve zalimlerden olmayalım, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olalım, merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olsun ki, Allah’ın yardımı bize ulaşsın.
Siyasetin bugünkü dünyadaki genel halinin tezahürü olan bu günkü halinden, bu anlamda ahir zaman peygamberinin ümmeti olarak kıyamet fitnesinden Allah'a sığınırım.
Selam ve dua ile.