Abbud El Zümur ile Röportaj

Abbud El Zümur ile Röportaj

Enver Sedat suikastinin planlayıcılarından biri olduğu iddiasıyla 30 yıl hapiste kalan ve devrim sonrası serbest bırakılan Abbud El Zümur ile Mısır'daki son gelişmeleri ve ülkenin geleceğini konuştuk

 Ekim 1973 Savaşı'nda (Yom Kippur) İsrail ordusunu bozguna uğratarak, Suveyş Kanalı'nın doğusundaki Mısır topraklarından İsrail'i çıkarmayı başaran Mısır eski Cumhurbaşkanı Enver Sedat, İsrail ile Camp David Barış Antlaşması imzalamasının ardından, Arap ülkeleri ve İslami cemaatler tarafından şiddetle eleştirildi ve hain ilan edildi.

Tanzimul Cihad ve Cemaatül İslamiye gibi düşünce ve hareket merkezine cihad anlayışını yerleştiren alimlerden bazıları ise, işi daha da ileri götürerek, Sedat'ın ölüm fetvasını verdi. Sedat suikastının planlayıcısı Abbud ez Zümür, hapisten çıktıktan sonra Sedat ile ilgili cevazı kendilerine veren alimlerin Bin Baz, Dr. Ömer Abdurrahman ve Şeyh Salah Ebu İsmail olduğunu söyleyecektir.

Mübarek yönetiminin kendilerini son yıllarda Müslüman Kardeşler'e karşı denge oluşturmak için desteklediği şeklindeki sorumuza, böyle bir desteğin olmadığı şeklinde yanıtlayan Zümür, siyasi alanda faaliyet göstermedikleri için Mısır rejiminin, kendilerine belirli bir alanda faaliyet göstermelerine müsaade ettiğini doğruladı.

Cemaat olarak Mısır Devrim'ini Selefilerin desteklemedikleri şeklindeki söylentileri doğrulayan Zümür, Selefi cemaatlerden göstericilere destek verenlerin ferdi olarak katıldığını, kendisinin ise hapishanedeyken başından itibaren devrimi desteklediğini söyledi.

Zümür, 26 Ocak 2011 tarihinde hapishaneden bir bildiri gönderdiğini, 27 Ocak'ta yayınlanan bildiri de göstericilere destek verilmesinin gereğini belirttiğini ifade etti.

Asıl hedeflerinin Sedat'ı öldürmek değil, devrim yapmak olduğunu da dile getiren Zümür, Sedat'tan sonra Mübarek'in Mısır'a Allah tarafından gönderilen bir bela olarak gönderildiğini söyledi ve ekledi; 'Mübarek'in iş başına geleceğini bilseydik eğer, Sedat'a suikast düzenlemezdik. Sedat Mübarek'ten çok daha merhamet sahibi bir Cumhurbaşkanıydı.' Dedi.

Abdullah Aydoğan Kalabalık: Öncelikle bizi kabul ettiğiniz ve bizi evinize davet ettiğiniz için teşekkür ederim.

Abbud el Zümür: Ben size teşekkür ederim, daha önce Türkiye'den hiç kimse ile böyle bir söyleşi yapma imkanım olmamıştı.

Siyasi parti kuracağınız konusunda duyumlar aldık bu doğru mudur?

Bismillahirrahmanirrahim. Biz geçen dönemlerde ülke siyasi hayatında yoktuk. Siyaset ile ilgilenmek bize tamamen yasaktı. Ben hapishanedeyken baskıya karşı özgürlük çağrısında bulunuyordum. Bu sebepten dolayı hapis cezamın sona ermesine rağmen, rejim beni serbest bırakmadı. 10 sene fazladan hapis yattım. Benim siyasi konuları konuşmamamı istiyorlardı. Benim rejime karşı direnişimin sona ermesi ve siyaset dışında kalma gibi bir fikri kabul etmem mümkün değildi. Bu sebepten arkadaşlarım çıkmasına rağmen ben içerde kaldım.

Elhamdülillah devrim gerçekleşti ve önümüzde yeni ufuklar açıldı. Önümüze çıkan özgürlük ortamı bize de sosyal alanda faaliyet yapabilme fırsatı sağladı ve buradan hareketle siyasi parti kurma fikri ortaya çıktı.  Yıllardan beri meydanlara inmeleri yasak olan fikri akımların siyasete dönmeleri çok olumlu bir gelişmedir. Bunun her hangi bir tehlikesi de söz konusu değildir.

İslami düşünce belli bir cemaat veya grubun kontrolü altında değildir. Devrimden sonra Mısır'da ortaya çıkan yeni dönem, siyasi İslam düşüncesine yeni görüşler ve uygulamalar sağlayabilecek, farklı şahıs ve grupların kendini göstermesini kolaylaştıracak bir özgürlük ortamının doğmasını sağladı. Mısır'daki selefi ve cihat akımları bir den fazla siyasi parti kurmayı planlıyor.

Bu noktada Müslüman Kardeşler ile yardımlaşma ihtimalinizi sormak istiyorum. Bildiğiniz gibi Müslüman Kardeşler siyasi alanda son derece tecrübeli bir İslami hareket. Müslüman Kardeşlerle işbirliğine gitme ihtimaliniz var mı?

Bizim fikri temelimiz bütün cemaatlerle yardımlaşma esasına dayanmaktadır. Müslüman Kardeşler ve dışındaki bütün akımlarla yardımlaşabiliriz. Müslüman Kardeşler siyasi alanda daha ileride. Bizim hedefimiz Cemaatül İslamiye, Selefi Hareket ve daha önce savaşmış ve cihat etmiş olan eski Tanzimul Cihat hareketi gibi akımları bir araya getirmek. Çünkü devrimle gelen özgürlük ortamı, bu cemaatlere siyasi faaliyet gösterme konusunda önlerine büyük fırsatlar sunmuştur. İnsanların önünde siyaset yapma, davete çıkma, eğitim alanında faaliyetlerde bulunma gibi bir çok alanda kapılar sonuna kadar açılmış bulunmaktadır.

Biz Müslüman Kardeşler ile organize halindeyiz. Müslüman Kardeşler siyasi alanda son derece tecrübeli bir cemaat. Biz bu alanı iyi bilmeyen cemaatleri yetiştirmemiz gerekiyor. Onları siyasi faaliyet için eğitmek ve yetiştirmek durumundayız.

Öyleyse Müslüman Kardeşler ile siyasi birikim ve tecrübe konusunda yardımlaşacaksınız.

Hiç şüphesiz. Bilgelik Müslüman'ın yitiğidir, nerede bulursa onu alır ve ondan faydalanır. Tabi ki tecrübeler konusunda karşılıklı yardımlaşacağız. Bizim kendileri ile yardımlaşmamızda ve onlara kapılarımızı açmamızda hiçbir sakınca yoktur. Hatta biz diğer muhalif partilerle de yardımlaşmaya hazırız. Ancak iktidar eski partisi Ulusal Demokratik Parti ile yardımlaşmamız ve onlarla el ele vermemiz kesinlikle mümkün değildir. Çünkü bu parti insanların onurunu zedeledi, uzun yıllar Mısır halkını özgürlüklerden mahrum bıraktı. Ülkenin maddi varlıklarını talan etti.

25 Ocak Devrimi malumuz gençler tarafından internet paylaşım siteleriyle başlatıldı. Sonra 28 Ocak 2011 tarihindeki 'Cuma öfkesi'ne Müslüman Kardeşler ve diğer hareketler de katıldı. Siz de cemaat olarak katıldınız mı? Mübarek yönetiminin son on yılda Selefi hareketleri desteklediği onların önünü açtığı söylenmekteydi. Çünkü Selefi hareketlerde; 'Zalim yöneticiye başkaldırıp fitne çıkartmaktansa, zulmüne sabır daha evladır.' Öğretisi ön plandadır. Bu konudaki yaklaşımınız nedir. Mübarek yönetiminin Selefi'leri desteklediği doğru mudur?

Hayır, hayır, hayır, Mübarek hepimize karşıydı. Bütün İslami hareketlere karşı politikalar uyguluyordu.  Bizim hakkımızda kötü bir imaj oluşturarak, dünya kamuoyunda İslami hareketlere karşı kendisi ve oğlunu Mısır yönetimi için alternatif olarak sunmayı hedefliyordu.

Bize kendi fotoğrafımızı görüntüleme fırsatı tanımıyor, bizi kendi istediği şekilde Mısır dışındaki dünya kamuoyuna lanse etmek suretiyle bize kendimizi ifade etme özgürlüğü tanımıyordu. Şimdi biz kendimizi insanlara özgürce takdim etme fırsatı bulduk. İnsanlar bizi önceki imajları ile değil yeni dönemdeki uygulamalarımıza göre değerlendirsin.

Mübarek'in bizimle işbirliği yapıp – yapmadığı şeklindeki sorunuzla ilgili olarak şunu söylemek istiyorum.  Mübarek rejimi siyasi faaliyette bulunmadığından dolayı Selefi harekete dokunmuyor, belirli alanlarda ve belirli bir çerçevede faaliyet göstermesine izin veriyordu. Buna rağmen her hangi bir insan hakkı söyleyecek ve koltuğuna yaklaşacak olsa anında tutuluyordu. Hapishaneler binlerce insanla doluydu. Hapishanede en fazla Cemaatül İslamiyye elemanları vardı. Seçim kampanyalarında onlarca ve yüzlerce Müslüman Kardeşler üyelerini ve yöneticilerini tutukluyordu. Siyasi faaliyet gösteren her hangi bir cemaati kendisine düşman olarak görüyordu.

Müslüman Kardeşler ılımlı bir İslami akım olmasına rağmen, her hangi bir şiddet olayına veya saldırıya karışmamış olmasına rağmen, onları da askeri mahkemelerde yargılıyordu. Hapishanede yanımızda Müslüman Kardeşler'den de tutuklular vardı.

Hatırladığım kadarıyla 1997 yılında örgüt olarak fikirlerinizi gözden geçirdiniz. Bunun sebebi nedir söyleyebilir misiniz?

Cemaatül İslamiye yönetimi 1995 ve 1996 yıllarında cemaat içinde genel bir kontrol ve değerlendirmede bulundu. Yapılan çalışma sonunda görüldü ki, rejim cemaatin üyelerinden büyük bir potansiyeli hapishanelerde tutuyor, yargı kararlarına rağmen yeni tutuklamalar da yapılıyordu.

Mahkeme kararlarının uygulanmasını sağlamak amacıyla rejimle görüşmek için girişimlerde bulunduk. Çünkü rejim yargıçların kararlarını hiç dikkate almayan despot bir rejimdi. Hapishanelerde sorgulamalar esnasında yüzlerce insan hayatını kaybetti. Hapishanelerdeki tıbbi müdahale eksikliği ve yetersiz beslenme nedeniyle de ölenlerin sayısı her geçen gün artıyordu.

Sorgulamalar esnasında insanlar hayatını kaybetti dediniz. İşkence nedeniyle mi?

Evet sorgulamalar esnasında yapılan işkenceler sonucunda bir çok insan hayatını kaybetti. Kalp krizinden ölenler oldu. Açlıktan ölenler oldu. Bütün bunlar normal şekilde ölümler olarak kayıtlara geçmiştir.  Bütün bu sebeplerden dolayı Cemaatül İslamiyye, içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmak için Mübarek yönetimine yeni öneriler sunmayı kararlaştırdı. Bir çıkış yolu bulunması gerekiyordu. Şer'i bir çıkış yolu bulmak ve aynı zamanda hayata geçirilmesi mümkün olmayan eski metod ve yöntemleri değiştirmeyi hedefliyorduk. Çünkü yıllardan bu yana uyguladığımız bazı yöntemlerde mücadele ve silahlı çatışma devam ediyor ancak sonuç alınamıyordu. Biz örgütün eski yöneticileri olarak savaşa ve silahlı direnişe son vermeyi ve yeni bir vizyon oluşturmayı istedik. Biz örgütün sorumlu yöneticileri değildik asıl organizatörler, silahlı mücadeleyi yapan dışarıdaki yöneticilerdi.

Biz yıllardan beri hapiste olduğumuzdan dolayı yönetimdeki rolümüz daha fazla onursaldı. Hem rejimle ve hem de dışarıdaki yöneticilerle konuşarak görüşlerimizi kendilerine aktardık.  Mübarek yönetiminden o dönemde çok garip açıklamalarda gelmişti. Mübarek İsrail ile savaşlarda on binlerce insan kaybettiğini, bizimle savaşta da yine on binler kaybetmeye hazır olduğunu söylüyordu. Çatışmalar nedeniyle vatan evlatları hayatını kaybediyor, ülkede gereken ekonomik kalkınma sağlanamıyor, zarar gören Mısır oluyordu. Güvenlik güçleri ve savaşçılar bir birini kırıyor, Mübarek sarayında rahat rahat oturuyordu.

Biz bütün halkı ve ümmeti bu çıkmazdan kurtarmak için silahlı mücadeleye son verme önerisinde bulunduk. Bu şekilde hapishanedeki üyeleri kurtaracak ve bu zamana kadar uyguladığımız ve Mübarek'e karşı başarılı olamadığımız yöntemleri de değiştirme fırsatı bulacaktık.

25 Ocak Devrimi'ne cemaat olarak katıldınız mı, özellikle de atlarla ve develerle Tahrir Meydanı'na saldırıldığı zaman orada mıydı üyeleriniz?

Cemaat gösterilere katılma kararı almadı. Ancak, katılımlar tamamen şahsiydi. O tehlikeli ve zor günlerde yüzlerce üyemiz gösterilere katılarak, kardeşlerine yardım ettiler. Mısır Devrimi her hangi bir örgüt veya cemaate mal edilemez. Bütün gruplar oradaydı. Müslümanlar, Hıristiyanlar, cemaatler, kadınlar, yaşlılar, çocuklar ve siyasi örgütler gibi bütün gruplar oradaydı. Olaylar ilk önce barışçı gösteriler şeklinde başlamıştı. Polisin yüzlerce insanı öldürmesinin ardından gerçek mücadele başladı. Halk Mübarek yönetimine karşı çok sert bir tavır sergiledi. Bana hapisteyken sorulmuştu.  Ben bu devrime katılmak gerektiğini söyledim. 26 Ocak 2011 tarihinde bir bildiri gönderdim. Bu bildiri 27 Ocak 2011 tarihinde yayınlandı. Bildiride halkın adil ve haklı istekleri konusunda desteklenmesinin gerektiğini söyledim. Hükümet ise halkın isteklerini yerine getirmesi çağrısında bulundum.  Ayrıca silahlı kuvvetlerin eski bir üyesi olarak, onlara da bildiri de seslendim. Silahlı kuvvetlerin barışçı bir şekilde gösteri yapan ve haklı isteklerde bulunanlara karşı silah çekmemesi, bilakis halkın yanında yer almasının gerektiğini ifade ettim.

Devrime kadın ve çocukların da iştirak ettiğini söylediniz. Sizinle görüşmek istediğimizde eşiniz vasıtasıyla size ulaştık. Gördüğüm kadarıyla eşiniz aynı zamanda basın danışmanınız veya özel kaleminiz gibi bir rol üstlenmiş. Onu sormak istiyorum. Mısır Parlamentosu içi ve dışında siyasi hayattaki rolü itibariyle, Parti ve cemaat olarak kadının konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadına İslam dini yüzlerce yıl öncesinden çok geniş haklar vermiştir. Kadınlar erkeklerin kardeşleridir. Kadın her konuda erkeğin yanında yer alır. Evi idare eder, çocukların terbiyesini üstlenir ki, bu basit bir olay değildir. Zor şartlarda erkeğin arkasında olur. Benim eşim Ümmü Heysem, Allah onu muhafaza etsin 30 yıldır benim hep yanımda yer aldı. Eşim hapiste olduğum yıllarda hapishanedeki bütün tutuklular için mücadele etti. Medya'da çok büyük bir rol üstlendi. Çok önemli dosyaları gündeme getirdi. Avukatlar aracılığıyla mahkemelerde davalar açtı.  Eşim ben içerdeyken bütün bu faaliyetleri gerçekleştirmiştir. Bu bizim kadının toplumdaki varlık ve rolüne verdiğimiz değeri göstermektedir. Filistinli kadınları örnek vermek istiyorum. Filistinli kadınlar çok büyük mücadele vermekte ve çok büyük fedakârlıklarda bulunmaktadır. Çocuklarının öldürülmesi ve şehit edilmelerine rağmen, onları direnişe göndermekte kocasını da yine aynı yönde teşvik etmektedir. Hapishanelerdeki kardeşlerimizin eşleri yıllarca çocuklarına hem anne ve hem de baba olmuş, iki görevini aynı anda yürütmüşlerdir.

Partinizden kadın milletvekili adayı gösterecek misiniz?

Tabi ki evet. Kadınlar için belli bir kota ayrılacak. Kadının davetteki etkisini unutmamak gerekir. Kadınlar ihtiyaç durumunda bizim yanımızda olacak. Tabi ki bütün bunlar İslam dininin çizdiği çerçevede olacak.

Bin Ladin'in öldürülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Bin Ladin'in Amerika tarafından öldürülen kurbanlardan birisi olduğuna ve onun şehit olduğuna inanıyorum. Ben Onun özellikle de işgal altındaki topraklarda mücadele veren bir mücahit olduğu kanaatindeyim. Bu problemin esas sebebi Amerika'dır. Amerikan yönetimi Bin Ladin ve onun gibi şahısları bertaraf etmekle terör problemini bitirebileceğini zannediyor. Eğer terör kelimesi doğru bir kelime ise, bu şiddete karşı şiddetle tepkidir. Şiddetin kaynağı ABD'dir. Amerika'nın Afganistan ve Irak'ı işgali, Filistin davasındaki adaletsiz tutumu, Müslümanlar nezdinde ümitsizliğe neden olduğundan dolayı direniş tercih edilmiştir.

Amerikan yönetimi askeri güçlerini Irak'tan ve Afganistan'dan çekme konusunu tekrar masaya yatırır ve Filistin davasında adil davranırsa eğer, yeni bir merhale başlayabilir. Bu sürecin başlamasından itibaren ABD ile ilişkilerde ortak çıkarlar ve yardımlaşma konusunda yeni bir sayfa açılabilir.

Bin Ladin'in öldürülmesiyle problem sona erdi mi? Hayır sona ermedi. Karşı tepki olacaktır. Tahmin edilen karşı saldırıdan Allah herkesi korusun.''

Türkiye'nin son yıllarda Ortadoğu'da ve uluslar arası arenada oynadığı rolü ve Türkiye yönetiminin Mısır'daki İslami cemaatlere bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye son yıllarda Arap ülkelerinin problemleriyle daha yakından ilgilenmeye başladı. Erdoğan'ın çok güçlü ve uygun bir siyasi söylemi bulunuyor.  Türkiye Arap ülkeleri ile ilgili konularda çok isabetli tutumlar takınıyor. Bu durum bize memnun ediyor. Hiç şüphe yok ki önümüzdeki dönemde Türkiye bölgede önemli bir ülke olacak. Ümmetin sorunları ile ilgili konularda Arap ülkeleri ile yardımlaşacağını umuyorum.

Biraz önce sohbet ederken gündeme gelmişti. Mısır ve İsrail arasında imzalanan Camp David Barış Antlaşması konusundaki görüşünüzü sormak istiyorum. Ayrıca : 'Sedat'tan sonra Mübarek'in iş başına geleceğini ve ülkeyi bu şekilde yöneteceğini bilseydik, Sedat'a suikast düzenlemezdik.' Dediniz. Sedat yönetimi Mübarek'ten daha mı iyiydi?

Şartlar ne olursa olsun antlaşmalara saygı gösterilmelidir. Bir sistem kurulmuşsa, bizim istemediğimiz şekilde olsa bile ben onun geçerli olduğuna inananlardanım. Bu barış anlaşması önümüzdeki dönemde göreve gelecek olan hükümetler için geçerlidir. Camp David Antlaşması gelişmeye açık bir antlaşma, esnek bir antlaşma. Mübarek yönetimi İsrail'i razı etmek için İsrail tarafının istekleri doğrultusunda hareket ediyordu. Halbuki İsrail kimseden memnun kalmaz. Mesela Mübarek yönetimi Gazze'ye desteği tamamen durdurdu. Gazze halkı İsrail tarafından ambargo altına alındı. Mısır yönetimi sınır kapısını açmalı ve gıda yardımı yapmalıydı. Biz silah yardımı yap demiyoruz, kimse cephane ve bomba yardımı yap demiyor. İnsani yardım yap diyorduk. Onu yapmıyordu.

Ben Camp David Antlaşması'nın geliştirilmesini savunanlardanım. Mesela neden İsrail'e ucuz fiyata doğal gaz satıyoruz. Bizim paraya ihtiyacımız var. Mısır'da halk fakirlik içindeyken onalar ülkenin maddi kaynaklarını ülke dışına İsviçre bankalarına transfer ettiler.

Mübarek rejimi halkını aç bırakmayı planlamıştı. Mübarek'in 'Halk refaha kavuşursa siyasetle ilgilenmeye başlar. Halk ölmeyecek kadar kazansınlar yeter.' Şeklinde bir iç politikası vardı. Hatta Mübarek Tunus, Cezayir ve Libya yönetimlerine de halkların gelir seviyesini yükseltmeme konusunda baskı yapıyordu.

Enver Sedat suikastına gelince... Bize bu konuyu çok soru soruluyor.  Gençler bize diyor ki; Sedat'a suikast düzenlediniz. Başımıza Mübarek rejimini bela ettiniz. Biz 1981 yılında, 25 Ocak Devrimi'nin hedeflediğini gerçekleştirmek istiyorduk. Halkı despot yöneticiden kurtarmak ve özgürlüklerimizi elde edeceğimiz bir yönetimin iş başına gelmesini planlamıştık. Sedat son dönemlerde bütün akımların önünü kapatmış, halka karşı çok katı bir baskı uygulamaya başlamıştır.  Biz halkımız için hayır ve iyilik yapmak istiyorduk. Kimse Sedat'tan sonra ne olacağını hesaba katmamıştı. Cenabı Allah tarafından Mübarek hepimizin başına bela olarak gönderildi. Ben 30 yıldır hapisteydim. Mısır halkı ise hapishanenin dışında hapisti.

Gaibi kimse bilmez. Ancak, eğer Sedat ve Mübarek arasında bir tercih yapmak durumunda kalsaydık. Tabi ki Sedat'ı tercih ederdik. Sedat, Mübarek ile karşılaştırılmayacak kadar merhamet sahibi bir insandı. Mübarek katı kalpli birisiydi. Tarihte böyle bir insan görülmemişti. Mübarek firavunlardan bile katı kalpli birisiydi.

Öyleyse hedefiniz Sedat'ı öldürmek değil, devrim yapmaktı. Doğru mu anladım?

Evet bizim niyetimiz kapsamlı bir değişiklikti. Devrim gibi. Mısır'da Devrim gerçekleşince bir arkadaşım bana hapisteyken; 'Ölmeden önce görmeyi hedeflediğin devrim gerçekleşti.' dedi.

Ben böyle bir devrimi gerçekleştirmeyi hedeflemiştim. Bizim problemimiz, böyle bir kalabalığı toplayamamaktı. 1981 yılında bu şekilde devrim gerçekleştirebilme imkanı bulunmuyordu. Bu devrimde çok güçlü bir medya şemsiyesi vardı. Uydu televizyonları olayları canlı veriyordu. Bu haddi zatında bir himayedir. Uluslar arası toplum da devrimi korudu. Ayrıca son dönemde bütün dünyada kabul gören barışçı gösteri ve insan hakları gibi yeni terimler bizim zamanımızda yaygın değildi. Daha önemlisi Mısır ordusudur. Mübarek ordudan müdahale etmesini istedi. Ancak silahlı kuvvetler, meşruiyet artık halkındır, meşruiyet anayasadan halka geçmiştir cevabını vererek, Mübarek rejimini korumak için halka silah doğrultmamıştır. Mısır silahlı kuvvetleri devrimi destekledi. Askeri Yüksek Konsey Cumhurbaşkanı olmaksızın toplandı. Ben o toplantıyı görünce eski bir asker olarak, ordunun halkın yanında yer aldığı sonucuna varmıştım.

Türkiye'de bazı uzmanlar, 'Mısır'da devrim oldu ancak askerler yönetime geldi.' Şeklinde yorumlar yapıyor. Bu doğru mudur? Mısır'da asker yönetime el koydu mu gerçekten?

Benim kanaatime göre Isam Şeref başbakanlığındaki hükümet, devrim hükümetidir. Halk bu hükümetten son derece memnun... Hükümete çok fazla baskı yapılmamalı, icraatlar için fırsat tanınmalıdır. Hükümet iki ay gibi kısa bir zaman içersinde çok büyük başarılara imza attı.

Ben Maraşal Tantavi'yi tanıyorum. Yönetimde kalmak gibi bir niyetleri bulunmamaktadır. Genel Kurmay Başkanı Sami Anan'ı da iyi tanıyorum. Fakültede beraberdik. Devrim esnasında ordunun Mübarek'e destek vermemesi ve halkın yanında yer alması konusunda çok önemli bir rol oynadığını biliyorum. Yüksek Askeri Konsey içinde başka tanıdıklarım da var. Hepsi vatanperver insanlar. Onların yönetimi ele geçirmek gibi bir gayelerinin olduğu kanaatinde değilim. Ordu yönetimi sivillere en kısa zamanda devretmek istiyor. Kendilerine daha fazla fırsat tanınması için ülkedeki siyasi oluşumlar ve değişim hareketleri baskı yaptı. Buna rağmen ordu, süreyi sadece üç ay uzattı ve sürenin sonunda yönetimi sivillere bırakacağı açıklamasında bulundu.

Şu anda Mübarek rejiminin önde gelenleri sorgulanıyor. Çok önemli adımlar atıldı. Ordu mahkemeler ve sorgulamalar konusunda istisnai icraatlarda bulunmak istemiyor. Böyle bir durumda herkes için istisnai uygulamalar ve devrim kanunları geçerli olur. Yargının normal seyrinde devam etmesi gerekmektedir.

Kamuoyuna bizim aracılığımızla vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Bizi insanlar başkanlarının sunduğu şekilde değil, bizim geçek karakterimizle algılasın. Batı ile olan ilişkilerimize gelince. Batı ile ilişkilerimizi uluslar arası ilişkilerdeki gelenekler çerçevesinde karşılıklı saygıya dayalı olarak kuracağız. Uluslar arası arenadaki ilişkilerimiz insan hakları, iletişim ve diyaloga dayalı ortak çıkar ilişkisi olacaktır. Mısırlı Hıristiyanlar konusunda her hangi bir problem bulunmamaktadır. Kıbtiler bu vatanın bir parçasıdır. Çünkü Kıbtiler orduda hizmet ediyor, poliste görev yapıyor, bizim gibi devlete vergi veriyor ve vatana hizmet ediyor. Hepimiz kanun önünde biriz.

Hıristiyanlara yapılan her hangi bir saldırı hepimizi üzmektedir. Hatta yılbaşında kiliseye saldırı yapıldığında bildiri yayınladık ve bu saldırıyı kınadık. Ülkemizdeki yabancılar ise bizim misafirlerimizdir. Husumet içerisinde olduğumuz bir ülkenin vatandaşı bile ülkemizde eman içerisindedir. Normal vatandaşlar ülkelerinin yapmış oldukları uygulamalardan sorumlu tutulamazlar.

Abbud ez Zümür kimdir?

Abbud el Zümür 1947 yılında, 6 Ekim Şehri'ne bağlı Nahiye Köyü'nde dünyaya geldi. 6 Ekim 1981 tarihindeki tören esnasında düzenlenen, Mısır eski Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ın öldürüldüğü suikastı azmettirmek ve organize etmekle suçlandı. Suikastın gerçekleştirildiği tarihte Mısır ordusun istihbarat biriminde binbaşıydı.

Giza bölgesinin en meşhur ailelerinden birisine mensup olan Abbud, Sedat ailesi ile de görevi icabı sıklıkla görüşmekteydi. Daha önce iki defa Sedat'a suikast girişimi organize eden Zümür başarısız oldu. Sedat, suikasttan bir ay önce 1981 Eylül'ünde yaptığı bir konuşmada, Zümür'ü uyarmış; 'O kaçan çocuğa acımayacağım.' Demişti.

Sedat'a suikast planlamaktan 25 yıl hapse mahkûm edilen Zümür, 15 yıl da Tanzim el Cihat cemaatine üye olmaktan hapis giydi. Zümür aslında 1984 yılında Sedat yönetimini devirerek devrim yapmayı hedefliyordu. Halid İslambulli'nin törene katıldığını Sedat'a suikast düzenleyebileceğini söylemesi üzerine bu fikre kaşı çıktığını ifade eden Zümür, Halid'in cemaate rağmen bu suikastı düzenleyeceğini söylemesinin üzerine kendilerine silah ve cephane sağladığını söyledi.

Enver Sedat suikastının azmettiricisi ve planlayıcısı olarak suçlanan Tanzimul Cihat'ın eski emiri Abbud ez Zümür, Mısır'da yaşanan 25 Ocak Devrimi'nin ardından, 30 yıl sonra özgürlüğüne kavuştu.

Cemaatül İslamiye, Tanzimul Cihat gibi cihat hareketleri ve diğer Selefi cemaatleri bir siyasi parti çatısı altında toplamak ve organize etmeyi planlayan Zümür, partinin onursal başkanı olmayı düşünüyor

 

dünyabülteni