Susurluk Ne İse Ergenekon da O'dur

Susurluk Ne İse Ergenekon da O'dur

Susurluk ve Meclis İnsan Hakları Araştırma komisyonlarının eski başkanı Mehmet Elkatmış'a göre Susurluk çözülse Ergenekon bu noktaya gelmezdi..

Fatih Uğur/Aksiyon

Dört dönem, 16 yıl milletvekilliği yaptı. Bu süre boyunca önemli görevlerde bulundu. 3 Kasım 1996’da kamyonla çarpışan Mercedes’in içinden çıkan polis, siyasetçi, mafya kimlikleri Türkiye’yi bir yol ayrımına getirmişti. Olayın hemen arkasından kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun başında o vardı. Parlamentodaki son görevi Meclis İnsan Hakları Araştırma Komisyonu Başkanlığı oldu. Şimdi Meclis dışında. Parti üst yönetiminin inisiyatifi ile liste dışı kaldığı için kırgın ve bunu gizlemiyor. Meclis’te bulunduğu süre içinde hep ketum bir portre çizdi Elkatmış. Ya hiç konuşmadı, ya mümkün olan en kısa cevabı verdi mikrofonlara. Birkaç aydır bu alışıldık sessizliğini bozmuş görünüyor. Artık konuşuyor, eleştiri ve tespitlerini kamuoyuyla paylaşıyor.

-Şahit olduğum olaylar sebebiyle tansiyon ve şeker hastası oldum diyorsunuz. Neydi vücut kimyanızı bozacak kadar sizi etkileyen şey?

Susurluk Komisyonu ve ardından İnsan Hakları Araştırma Komisyonu’na başkanlık yaptım. Her iki dönemde de çok ağır bir çalışma tempomuz vardı. Ülkenin her yerinden ihbar geliyordu. Bunun başlı başına bir ağırlığı var. Ayrıca şehir dışı, yurt dışı seyahatleri de oluyordu. Neler olduğunu görüyorsun ama elinden bir şey gelmiyor. Yetkilerin sınırlı, vicdanen rahatsız oluyorsun. Bütün bunlar bir araya gelince insanın psikolojisi de fizyolojisi de bozuluyor.

-Peki, sonuç alamadığınız olaylar hangileri?

Faili meçhuller… Vurma kırma, örgütlü olaylar. Onları açamıyorsun. Ama bir vakıa var ortada. Diğerleri uğraştığında neticeye ulaşılıyor. Bunda olayın nereye uzandığını görüyorsun; ama delil bulamadığın için ispatlayamıyorsun. Oysa hukuk delil istiyor. Bu üzüyor hâliyle, hastalandırıyor da.

-Siz faili meçhulleri nereden başlatıyorsunuz?

Çeteleşme, mafya tarihin her döneminde var. En yoğun devri 70’lerde başlıyor, 90’ların sonuna, Susurluk’a kadar devam ediyor. Bu tarihten sonra bizim komisyonun çalışmaya başlaması, deşifre edilmeleri biraz derinlere çekilmelerine sebep oldu. Bu sefer adam öldürme değil de mafya tarzına, tahsilâta, uyuşturucu, yolsuzluk vesaireye dönüşüyor. Bugün çektiğimiz sıkıntıların temel sebebi, bir zamanlar başımızı faili meçhullerle ağrıtan oluşumların ranta, yolsuzluğa, soyguna dönmüş olması.
DERİN DEVLETİN KENDİ İKTİDARI VAR

-Bugün devleti koruma adına hareket eden suç eğilimli bir kamu görevlisi profili var önümüzde. Bu profil iktidar kültürünün bir parçası mı?

İktidarın dışında bir şeyden söz ediyoruz. İktidar istemese de oluyor. Onların kendi iktidarı var. Derin devlet dediğimiz devletin içindeki, devlete rağmen duran yapı. Esas onlar yapıyor bu işi. Devlet bu mekanizmalara sahip çıkmazsa bu kadar güçlü olmaları mümkün değil tabii. Devletin içinde mafyanın temsilcileri var. Mutlak surette güvenlik güçleri var aralarında. Aksi takdirde hayat bulmaları, icrayı sanat etmeleri mümkün değil. Siyasiler ve yargı mensupları da himaye ediyor. Susurluk Komisyonu’nda birçok insanın ifadesine başvurduk. Gelenlerden bir tanesi, Ömer Lütfi Topal’ın avukatı Marakoğlu diyor ki, “Tatilde Topal’ın otellerinden birine gittik. Lise öğrencisi oğlumu da götürdüm. Hâkim, savcı, avukat, ağır ceza reisi, Yargıtay üyesi, siyasetçi, emniyet müdürü, güvenlik görevlisi, asker… her çeşit insan var. Sofralar kuruluyor. Yenilip içiliyor. Oğlum, ‘Baba’ dedi. ‘En seri karar burada verilir. Hâkim burada, avukat, Yargıtay, savcı burada. Ama sanık yok.”

-Yapıyı açıkça ortaya koyuyor yani…

Söylediği başka bir şey daha var. ‘Gidin tatil köylerine bakın. Mesela Topal’ın tatil köylerine gidip misafir listelerini bir isteyin.’ Bizim gücümüz yetmediği için gidemiyoruz. Ama onlar gidiyor çünkü derin devlet paylaşıma da dayanıyor. Yeşil’in hesabında çok fazla para olduğu söyleniyor. Bütün bankalara yazı yazdım komisyon başkanıyken. Kod adı şu, takma isimleri şunlar, asıl adı şu olan adamın bankanızda hesabı var mı? Varsa ne kadar? Yüzde 90’ı ‘bu ticari bir sırdır. Müşterilerimizin bilgilerini sizinle paylaşamayız.’ diye cevap verdi. Yine o sıralar Yeşil’le bir röportaj yapılmıştı. Diyor ki: ‘Bu paranın hepsi benim mi zannediyorsunuz. Yedirirler mi bu parayı adama. Düşün benim gibi sade, cahil bir vatandaş, üstü başı dağınık… Bankaya gidecek, milyon dolarlarca parayı çekecek kimse sen kimsin diye sormaz mı? Banka vermez zaten de hadi diyelim ki çektim, yedirirler mi adama…’

-Apaçık anlatıyor nasıl paylaştıklarını.

Doğru… Biz bu bilgiye dahi ulaşamıyoruz. Çünkü şebeke çok geniş ve irtibatların ortaya çıkması istenmiyor. Türkiye’deki bu düzen çete ve mafyaya uygun bir yapıda. 10 senede 4 bin civarında çete operasyonu yapılmış. 35 bin gözaltı, 15 bin kadar tutuklu var. Ve her gün yenileri ekleniyor bunlara.

-Nerede boşluk var, hangi boşluklardan yararlanıyorlar?

Çok boşluk var ve bunlar çeteler lehine dolduruluyor. Türkiye, 60 milyar dolara yakın para kaybetti batık bankalar sebebiyle. Daha kaç bankanın battığı bile tam belli değil. Herkese banka kurma izni verildi. Tek şubeli banka açılmış. Türkiye’de oluyor. Diyelim ki 10 trilyonluk mevduatı olan bir banka 30 trilyonluk bono almış. Olsa olsa vatandaşın bütün parasını yatırır diyorsun. Geri kalanı nereden geliyor? Paranın kaydı yok… Mafya özelleştirme ihalelerine girmiş, birtakım özelleştirmelerle kara parayı aklamış. Hiçbiri sorgulanmamış.

-Niye?

Çünkü işbirliği, menfaat ortaklığı var aralarında. İş dünyası, siyaset, bürokrasi… Hepsi işin içinde. Yolsuzluk yapmayan enayi olmuş adeta.

-Hükümetin ortaya koyduğu iradeyi yeterli bulmuyor musunuz?

İradenin tam olduğunu düşünmüyorum. O güce sahip de değiller. Şemdinli olaylarının üzerinden daha çok zaman geçmedi. Savcının başına gelenler hâlâ hepimizin hafızasında. Ben nasıl güveneceğim bu durumda? Meclis Şemdinli Araştırma Komisyonu kurdu. Sabri Uzun geldi dedi ki içerideki hırsızın hiç mi suçu yok… Kimseyi itham etmiş değil ama hemen görevinden alındı. Kim konuşur bu şartlarda? Kim olayların üstüne gidebilir?

-Hükümet neden böyle davranıyor sizce?

Bilmiyorum, değerlendirme size ait. Bu şartlarda olayları çözmek için çok gözü kara, kararlı olmak lazım. Nitekim hiçbir olayın sonuna kadar üstüne gidilemiyor.

-Son derin devlet operasyonunda da aynı şey mi yaşanacak peki?

İnşallah öyle olmaz.

-Ergenekon sizin gündeminize ne zaman girdi?

Yeni değil, çok eskiden beri var Ergenekon. 10 yıl önce, Susurluk olayları gündemdeyken Can Dündar-Celal Kazdağlı belgeselini yapmıştı. O zamandan beri gündemimizde var. Zaten araştırdığımız, derin devlet dediğimiz de bu.

ERGENEKONCULAR AZERBAYCAN’DA DARBE YAPMAYA BİLE KALKIŞTI

-Susurluk’la Ergenekon’u bir arada düşündünüz mü hiç?

Biri neyse öteki de odur. Azerbaycan’da ihtilal yapmaya bile kalktı aynı ekip. Neyin ne olduğu biliniyor ama önemli olan kilidi açmak. Bunun için de birtakım insanların sorgulanması ya da olayların üstüne kararlılıkla gidilmesi gerekiyor. Susurluk’ta Veli Küçük hakkında iddialar vardı. Genelkurmay’a yazı yazıp gerekli soruşturmanın yapılmasını istedik. “Araştırdık, herhangi bir suç unsuru yok” diye cevap verdiler. Sen yargı değilsin ki nasıl araştırırsın? Suçlular, zanlılar korunuyor. Ya devlet zarar görür diye ya da biz de bu işin içindeyiz, bağlantılarımız saptanır diye koruyorlar.

-Nasıl açıklıyorlar bu korumayı?

Arkasına saklandıkları en temel mazeret gizlilik. İyi de kardeşim, TBMM’nin kurduğu komisyon bilmeyecek de kim bilecek? Bir tarifini yapın. Gizlilik nedir? Neyi kimden saklayacaksın? Kim bilecek, kime karşı susulacak?

-Size göre Susurluk’la Ergenekon arasında fark yok. Ama başkaları da diyor ki Susurluk gibi devlet destekli başka yapılar da vardı. Bunlar yeraltına indi. Orada darbecilerle buluştu…

Buluştukları konusunda tereddüt yok. Her şeyi gizlilik içinde yürütüyorlar. Bakın, andıçlar yayımlandı. Üzerine gidildi mi? İhtilal girişimidir bu aslında. Korkusuz bir savcı çıkıp da ne yapıyorsunuz demedi, diyemedi. Sonra darbe günlükleri yayımlandı. Yeminler edildi, ‘hesabı görülecek’ dedikleri insanların listesi ortaya çıktı. Bir ideoloji meselesi değil bu. İçinde çeşitli ideolojiler var. Soldan sağdan, şuradan buradan. Bu kadar deşifre olmalarına rağmen mesafe alınamıyor. İddialar doğru mu diye sorgulayamıyoruz bile.

-Ergenekon’la Susurluk’un buluşma noktası neresi sizce?

Herkesin bir görevi var. Faili meçhuller birimi ayrı, parasal organizasyon ayrı, fikrî altyapısını oluşturan kanat ayrı. Ama temelde Ergenekon’la Susurluk arasında hiç fark yok bence. O gün tahsilât yapmak istiyorlardı, bugün darbe yapmaya kalkıyorlar. Vatan kurtaracağız diye ortaya çıkıyorlar. Sonra bakıyorsun işin içine patrikhane giriyor, parasal ilişkiler, dış bağlantılar… Kimin ne yaptığı belli değil. Deştikçe yeni bir şeyler çıkıyor ortaya.

-Biz de sizi deşelim biraz. 28 Şubat geldi geçti. Çetelerin bağlantılarını, faili meçhullerini konuştuk. Sizce 28 Şubat sürecinin faili meçhulleri var mıydı?

Susurluk olayı olunca takibat vesaire sebebiyle pek faili meçhul olmadı. Yeraltına inip ranta yöneldiler.

9 FAİLİ MEÇHUL OLDUĞUNU SÖYLEYEN İHBARCININ MAİLLERİNİ BAŞBAKANA İLETTİM

-Peki, mesela Sarıkız darbe planı ve Ergenekon’la ilgili Başbakan’a iletilmiş ihbar mektupları var. Sizin komisyonunuza da vatanseverler ve Ergenekon’la ilgili ihbarlar geldi mi?

Direkt bu isimlerle değil ama birtakım ihbarlar aldık. Mesela bir adam asker içinde özel birimler oluşturulduğu yönünde ihbarda bulundu. ‘Bu birimlerle şu kadar adam öldürdük ve falanca yere gömdük. İnanmazsanız gidin, kontrol edin’ diye bir mail göndermiş. Bir itirafçı. İsimler veriyor, yeri tarif ediyor. Başbakan’a ilettik bu mektubu. Üzerine pek gidildiği kanaatinde değilim. Bekledik bir süre. Gelişme olmayınca ilgili savcılığa araştırma yapılması için gönderdim dosyayı. Bir iki defa da sordum ne oldu diye. Komisyon başkanlığını bırakana kadar cevap alamadım. Sonra ne olduğunu bilmiyorum. Bunun gibi çok olay var.

-Bu olayda kamuoyunun bilmediği cinayetlerden söz ediliyor. Son dönemin bilinen cinayetleri, Hrant Dink, Santaro, Malatya, Hablemitoğlu vs. Başkaları da var ama bilinmiyor o hâlde?

Tabii, tabii. Asıl önemli olan bilinmeyenler. Bir değil, üç değil, beş değil. Bir ihbarda verilen rakam bile oldukça yüksek. Yanlış hatırlamıyorsam 9 kişi diyor bu adam. O bölgeye gittiğimde valiye sordum. Tarif ettiği özellikte bir yer var mı diye. Evet, var. Bunlar hiç gündeme gelmedi ama Türkiye’de binlerce faili meçhul olay var.

-Yeniden faili meçhulleri konuşabilir miyiz önümüzdeki günlerde?

Çeteler yeraltına inme olayını tamamlandıktan sonra sıra hesapları görmeye geldi. Binlerce insanın ismi dolaşıyor ortalıklarda. Yeni listeler açıklanıyor ama önceden de listeler yapılıyordu. Komisyona ifade veren bir itirafçı diyor ki ‘akşam elimize liste veriliyordu, biz sabah gerekeni yapıyorduk.’ Son olaylarda teknolojinin nimetleri sayesinde kolay deşifre oldular. Hükümet de kararlı görünüyordu. Ama Başbakan bile önümüzde engeller var diyor. Derin devletten söz ediyor. Bu beyanlar; işin bitmediği, bitmeyeceği anlamına geliyor. Mesele kökten çözülmüyor maalesef.

-Kökü görüldüğü hâlde mi inilmiyor yoksa görmelerine müsaade mi edilmiyor?

Görmek konusunda çok sıkıntı yok, fakat delillendiremiyorsun. Komisyon ilk kurulduğunda meselenin üstüne gitmek niyetindeydik. Madem bu kadar çeteleşme olmuş, devleti yönetenlerin bunu bilmesi lazım. Şimdiye kadar Türkiye’de görev yapmış yetkililere soralım dedik. Ecevit kontrgerilla var, bana suikast düzenledi demişti, yazdı bunu. Bunlar doğru mu? Sorsaydık iyi olmaz mıydı? Mesut Yılmaz geldi, gladyo var ama şimdi faaliyette değil dedi. Teoman Koman gelmedi işte. 4 yıl Jandarma Alay Komutanı idi, MİT Müsteşarlığı yaptı. Bütün olayların merkezindeydi. Susurluk çözülseydi bu Ergenekon’lar falan daha bu kadar büyümeden çözülürdü.

-Gerekli irade ve yardımı görmediniz yani…

Genelkurmay’a askerlerin mafyayla ilişkisi olup olmadığını soran bir yazı yazdım. Çevik Bir imzalı tek cümlelik bir cevap geldi: TSK’nın böyle olaylarla ilgisi yoktur. Tekrar yazdım, her ne kadar ilk soruma cevaben böyle diyorsanız da bize gelen bilgi ve belgelerde birtakım asker kişilerin de bu tür oluşumlarla bağlantısı olduğu görülmektedir, diye. Zehir zemberek bir cevap geldi. ‘Israrla ve kötü niyetle TSK olayların içine çekilmek ve yıpratılmak isteniyor.’ 28 Şubat’tan sonra Susurluk Komisyonu’na geldi bu cevap. Veli Küçük hakkında da soruşturmaya gerek görmemişlerdi ama bugün çıkıyor işte. Gelselerdi her şey çok başka olabilirdi.

ŞİMDİ KOMİSYON BAŞKANI OLSAM ERGENEKON’U KURCALARDIM

-Milletvekili ve komisyon başkanı olsaydınız bugün Ergenekon’la ilgili ne yapardınız?

Kurcalardım yine. İnanıyorum ki kamuoyundan bana bilgi gelirdi ve konu derinleşirdi.

-Bildiklerinizin ne kadarını paylaştınız kamuoyuyla?

Her gelen bilgi doğru diye bir şey yok. Ayrıca insanlar güvenerek bir takım şeyler anlatıyorlar. Ama çağırırsan ifade vermem diyor adam. O zaman bu bilgileri paylaşmam söz konusu olamaz. Hırsıza hırsız demek suçken delillendiremeyeceğim şeyleri de söyleyemem.

-Yaptığınız çalışmaların örnekleri var mı sizde?

Önemli gördüklerimi aldım. Mesela askerle ilgili belgeler Susurluk raporunun eklerine konmamış. Meclis’tekinde yok, bende var. Demirel’in Erbakan’a yazdığı mektubun fotokopisini de aldım. Burada diyor ki; ‘Mesut Yılmaz geldi bana çetelerle ilgili bir şeyler olduğunu söyledi. Bunlar ortaya çıktığı takdirde devletin zarar göreceğinden endişe ederim.’ Nitekim Batmangate olayı çıktığında, Hizbullah’a yapılan yardımlar konusunda devlet yöneticileri haberimiz yok dedi. Ama adam, parasını devlet verdi, askerî havaalanlarından askerî uçaklarla taşıdık diyor. Demirel, baktı ki olay derinlere gidiyor, istenmeyen şeyler ortaya dökülecek. ‘Devlet gerektiğinde rutin dışına çıkar’ deyip bir düğüm attı.

-Elinizde pek çok bilgi ve belge var. Ne yapacaksınız bunları?

Kitap yazma niyetim var ama daha başlayamadım. İki konu var aklımda; biri çeteler, diğeri insan hakları ile ilgili, Türkiye ve dünya gündemi ile ilgili. Bir sorumluluk var tabii. Ama konuşan insanların başına gelmeyen kalmadı. Şimdi meselenin bir de bu tarafı var.

-Kendinize yönelik bir tehdit hissettiniz mi?

Sadece ben değil, Türkiye’de herkes tehdit altında. Sade vatandaş da potansiyel tehdit altında.

(Aksiyon)