Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Savunma sanayi diyorsunuz da!

İthal ikamesi ile savunma sanayi olmaz. Önce bunu bir kenara not edelim. Eğer size bir ülke, hammadde, bilgi ve teknoloji desteği veriyorsa, sizin yapamayacağınız bir şey yok. Pakistan Zülfikar Ali Butto zamanında Atom bombası ve süpersonik füzeler yaptı.

Kuzey Kore’yi biliyorsunuz, 27 Milyon nüfusu olan 120.540 km²lik bir ülke. Yani Konya’nın 3 katı bir coğrafyaya sahip. Güney Kore’nin nüfusu Kuzey Kore’nin iki katı, Yüzölçümü ise Kuzey Kore’den de %20 daha küçük.

25.6.1950- 27.7.1953 tarihleri arasında biz ABD’nin yanında “Ucuz Asker”dik! Savaş boyunca Türkiye toplam 741 can kaybı ve 2147 yaralı verdi. 234 askerimiz esir düştü ve 175 asker kayıp. 229 Türk esiri iade etti. Türk kaynaklarına göre esir düşenlerin tamamı (244 kişi) geri döndü ve esirler arasında hiçbir kayıp yaşanmadı. Biz Kore’ye, Kore devleti ya da halkı istiyor diye gitmedik, ABD’nin daveti üzerine gittik! Ve bu savaş bir “Kore iç savaşı” değil, ABD koalisyonu ile Çin’in “Vekalet savaşı” idi. “Kapitalist ülkeler”le “Komünist ülkeler” arasındaki savaşta biz Kapitalist Cephe’de Komünistlere karşı savaştık.

Kore Savaşında Güney Kore 137.899 ölü, 450.742 yaralı, 24.495 kayıp verirken, ABD 36.574 ölü, 103,284 yaralı, 7926 kayıp verdi. İngiltere ise 1109 ölü, 2674 yaralı, 179 kayıp vermiş. Güney Kore koalisyonu toplamda 178.426 ölü, 32.925 kayıp ve 566.434 yaralı verilmiş.

Bu savaşta genel toplam 367.283- 750.282 ölü ve 686.500-789.000 yaralı olduğu zannediliyor. Toplam sivil ölü/yaralı: 2,5 milyon tahmin ediliyor. Güney Kore: 990.968 (373.599 ölü + 229.625 yaralı + 387.744 kaçırılan/kayıp). Kuzey Kore’nin toplamda tahmini kaybı 1.550.000.

Türkiye Resmi rakamlara göre yaklaşık 721-741 askerin can kaybı, 2.147 yaralı, 175-168 kayıp verildi. Toplam zayiat (şehit + kayıp) yaklaşık 900 olarak kabul ediliyor ve Türkiye, savaşa bir şekilde müdahil olan 16 ülke arasında kayıp bakımından 3. sırada yer alıyor. Bu savaşta 75 yıl önce aynı ülkenin çocukları birbirlerini öldürdüler ve ülkelerden biri ABD’nin kucağına düştü, ötekisi Çin’in. Ha bu bize ders olsun. Güney Kore iktisadi olarak zengin, Kuzey Kore askeri olarak zengin.

Kuzey Kore Aktif personel sayısı olarak yaklaşık 1.28-1,3 milyon sayısı ile dünyada en büyüklerden biri. Dahası da var Rezerv ve paramiliter güç olarak 600.000 rezerv + 5.7-6 milyon paramiliter/işçi-köylü milis askeri gücü ile, toplam mobilize edilebilir kuvvet sayısı 7-8 milyonu buluyor. Kuzey Kore küresel sıralama ‘da “Global Firepower 2025”e göre 145 ülke arasında 34. Sırada. Güney Kore hemen onun ardından 5. Sırada. Kuzey Kore'nin askerî açıdan sayısal üstünlüğü, yanında nükleer caydırıcılık ve asimetrik tehditlerde (topçu, özel kuvvetler, siber, füze) imkanları ile, aslında savunma sanayi açısından, ihraç imkânı olmasa da büyük bir güç. Yani savunma sanayi, bu anlamda her zaman ekonomik bir değer ifade etmez, ama her zaman, içe ve dışa dönük politik bir güçtür.

Bir ülke size hammadde, teknoloji ve bilgi sağlıyorsa savunma sanayinden bir yılda en güçlü ülkelerden biri olabilirsiniz. Aslında “kaliteli insan” dönemi de bitti artık. Bütün sistemler robotik. Para ve destek varsa savunma sanayi oyuncak fabrikasından farksızdır. Başkalarının yaptığı bir şeyi, eğer malzeme ve müşteri temin ederseniz, tersine mühendislikle yapmanız işten bile değil. CNC, 3D Printerlarla tersine mühendislik yöntemi ile her şey yapabilirsiniz.

Ama onların çiplerini kullanıyorsanız, onların yazılımlarını kullanıyorsanız bu silahları onlara karşı kullanamazsınız. Kullanmaya kalkarsanız anında patlatırlar. Eğer Micro Çipleri kimden alıyorsanız, zaten onlar sizi sürekli izleyebilir ve istedikleri zamanda fişinizi çekebilirler. Öte yandan NanoChiple üretilen bilgisayarlar Mikroçiple üretilen sistemleri hacklemeden doğrudan giriş yapabilirler. Siber savaş, konvansiyonel sistemler için açık ve kolay bir hedef artık. Onun için “NanoChip” üretmek zorundasınız. Savaşlar da Paslantir diye karşınızda bir yapay zekâ ve robot askerler olacak, alçak irtifa uyduları tarafından desteklenen, 5G ile entegre. Daha sırada NanoTube’ler var.

Hava, Kara, Deniz Savaşları dönemi bitti. Artık bir Nükleer savaş, Siber savaş, Uzay savaşı, Kimyasal savaş, Biyolojik savaş var. Bu savaşta aslanı kediye boğdurabilirsiniz. Biyolojik savaş deyince hava, su, gıda, ilaç hepsi silaha dönüştürülebilir. Siber savaş deyince Bio Rezonans yöntemleri, Subliminal mesajlarla üzerinden savaş, HAARP teknolojisi ile canlı ve cansız hayatın manipülasyonu mümkün. Artık multidisipliner bir savaş türünden söz ediyoruz. Bulutlarınızı çalabilirler, depremleri tetikleyebilirler. Bir anda bütün elektronik ve elektrikli sistemleri patlatabilirler.

Uganda fakir ülke değil mi? Doğu Afrika'da denize kıyısı olmayan bir ülke ama verimli toprakları, Yüzölçümü: 241.550 km²', bunun yaklaşık 200.000 km²'si kara, geri kalanı su yüzeyleri. (Victoria Gölü'nün büyük kısmı dahil). Nüfusu:52 milyon genç bir nüfusa sahip. Tabii kaynaklar ve Madencilik açısından potansiyel olarak çok zengin. Altın, bakır, Kobalt, Demir, Tungsten, Kalay ve bazı nadir elementlere de sahip. Uganda Afrika'nın en iyi tarım potansiyeline sahip bir ülke. Bu ülkede Tarım FAO’ya göre 200 milyon insanı besleyecek kapasiteye sahip. Kahve, çay, pamuk, tütün, muz, mango, mısır, şeker kamışı, hayvancılık (süt, et) ve balıkçılık, say say bitmez. Ama Fakir, ama geri kalmış (bırakılmış). Egemenler buraya bir dokunuşu ile, evet bir yılda burayı, Güney Kore ya da BAE gibi bir ülke yapabilirler. Peki biz niye yapamıyoruz? Trump bir dokunsa Gazze Katar gibi olacak! Peki burnunun dibindeki Arap’lar, İslam ülkeleri bunu neden yapamıyorlar? İşte cevabını arayan asıl soru bu. Pakistan’ın nükleer başlıkları ya da kıtalar arası füzeleri Çin destekli, Malezya’daki çip üretimi de. İran’ın savunma sanayi de. Türkiye niye “Leonardo” (!?) ile ortak şirket kuruyor. Niye Ukrayna, Romanya kapısını kullanmak zorunda kalıyor?

Biz Cumhuriyetin ilk yıllarında uçak yapan bir ülkeyiz, Nokia’dan önce ilk cep telefonu yapan ülkelerden biriyiz, ama arkası gelmedi işte. Bunun sebeplerini anlamadan bu sorunun cevabını bulamayız. Size bir alan açarlar orada oyalanırsınız.

Biliyorsunuz değil mi, NATO bizim stratejik madenlerimizin NATO dışı ülkelere geçmemesi için sınırlandırıyor. Dahasını da söyleyeyim, bizim ürettiğimiz savunma sistemlerinin kripto bilgilerini istiyor, NATO bizden ve onlar için de satış yapılacak ülkeler konusunda sınırlandırma yapmak istiyor. Bakın evlerimizdeki Wifiler birer istihbarat ve savaş ajanı. O kontrol, kamera sistemleri de öyle. Akıllı telefonlar, akıllı Arabalar ve akıllı evler, akıllı şehirler, akıllı trafolar, akıllı santraller hepsi siber orduların ülkenize sızmak için kullandıkları kapılar.

Herkes ARGE’lerini gizler, bizim Teknoparklarda Yabancı yatırımcılar gelip, beğendiği yatırıma “Melek Yatırımcı” (!?) oluyor. Bu Melek maskeli Şeytanlar teknolojilerinizi, zeki çocuklarınızı da çalıyorlar. Teknolojiyi şenliğe dönüştürdük.

O başkalarının yaptıklarının benzerlerini yerli ve milli olarak bizim de üretmemiz, bize her zaman üstünlük sağlamaz ama moral açıdan psikolojik bir politik destek sağlar. Her ülke birçok malzemeyi başkasından alıyor diye bir şey yok. Büyük devletler küçücük radar komponentini bile öyle kimseye satmazlar. Eğer, onlar veriyor, siz de alıyorsanız, onlar sizin sisteminiz içine kendi ajanlarını yerleştiriyor, ya da o şeyi nerede, ne zaman, nasıl kullanacağınız ile ilgili olarak o sistem hakkında karşı tarafı bilgilendiriyorsunuz demektir.

Bizim bu anlamda Savunma Sanayini, devlet ve özel sektör, İnsan kaynakları, sahib olduğumuz imkanlar ve riskler ve projeler bağlamında yeniden değerlendirmemiz ve yapılandırmamız kaçınılmaz.

Askeri konular, İstihbarat konuları magazinleştirilmemeli. Ama biz, dini de siyaseti de tarihi de siyaseti de magazinleştirdik. Hatta, övünme ve meydan okuma malzemesi yaptık.

Evet bu teknolojilere ihtiyacımız var, ama yol ve yöntem bu olmamalı. Kılıcımız keskin olmalı ama önce o kılıcı eline vereceğimiz kişi adil olmalı, ahlaklı olmalı, akıllı, dürüst ve cesur olmalı. Ama biz bugün daha “Haram Ayların” bile olduğunu bilmiyoruz. Her yaptığımız işin bir dini, ahlakı, hukuku, bilimi, felsefesi, estetiği olmalı.

Bakın Allah’ın yardımı olmadan kazanamayız. Onun için oltayı tutan balıklar ve onların pis işlerinden yakamızı kurtarıp, işimize bakalım. Yakamızı, fuhuş, uyuşturucu, tüccarları ve petrol kaçakçılarının elinden kurtaralım ve sonra yolumuza devam edelim. Henüz yolun başındayız, kat etmemiz gereken ince, uzun, engellerle dolu bir yol var. Övünmeyi, dövünmeyi bırakıp, işimize bakalım.

Bugüne kadar “darbe dönemlerinden” “darbeci generaller”, batıdan ithal silahlarla, aslında kendi yurttaşlarını tehdit ederek iktidarlara el koydular. Sonra da törenlerde insanlar kendilerine emanet ettikleri çocuklarını alkışlarken, aynı zamanda darbecileri de alkışlamış oldular.

Birileri bizlerden çaldıkları kadar zengin ve güçlüdürler. O birileri aynı ülkenin çocuklarının din, mezhep, etnik, ideolojik ve politik ihtilaflarını çatışmaya dönüştürerek onların kanlar ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmektedirler.

Neyse bugünlük bu kadar yeter. Ya Rab bizi zalimlerin eline bırakma, bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl. Bizim ellerimizle zalimleri cezalandır ve mazlumlara yardım et. Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 66 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar