Rusya'nın Ukrayna İşgalinde Çeçen Savaşçıların Hatırlattıkları

Rusya'nın Ukrayna İşgalinde Çeçen Savaşçıların Hatırlattıkları

Hürseda haber yazarı Hazım Koral'ın yazısını iktibas ediyoruz

Gazeteci Ahmet Taşgetiren, Rusya'nın işgali altında bulunan Çeçenistan Özerk Bölgesi Lideri Ramazan Kadirov hakkında "mankurt" benzetmesi yapıyor. Öncelikle şunu belirtmiş olalım ki, biz İslâm ümmeti nezdinde Doğu Türkistan Çin'in, Keşmir Hindistan'ın, Filistin Siyonist çetenin işgali altında olduğu gibi Çeçenistan toprakları da Rusya'nın işgali altındadır.

Bugün Çeçenistan'daki yönetim, özerk olarak işgalci Rusya tarafından tesis edilmiş bulunmaktadır. Bu yönetimin başında kukla Ramazan Kadirov var. Doğal olarak Ahmet Taşgetiren'nin, Ramazan Kadirov'un komutasındaki askerî birliklerin Ukrayna saldırısına Rusların safında iştirak etmesinden dolayı "mankurt" benzetmesi yapması doğru olsa da bu hadise bize geçmiş tarihlerde yaşanmış bazı olayları anımsamamıza neden oldu.

Önce "Mankurt" sözcüğünün ne anlama geldiğini görelim.
Vikipedi'de "Mankurt" hikayesi şöyle izah edilmektedir: "Mankurt; Türk, Altay ve Kırgız efsanelerinde bahsedilen bilinçsiz köledir. Kökeni Orta Asya'ya dayanan bu yönteme ise ''mankurtlaştırma'' denir. Mankurt haline getirilmek istenen kişinin önce başı kazınır, ardından başına ıslak bir deve boyun derisi geçirilir ve elleri kolları bağlı bir şekilde Güneş altında bırakılır. Deve derisi kurudukça gerilir. Gerilen deri, başı mengene gibi sıkar ve inanılmaz acılar vererek kişinin aklını yitirmesine neden olur. Böyle bir kişi bilinçsiz ve her istenen şeyi sorgusuzca yapan bir köleye dönüşür."

Mankurt hikayesi ayrıca Cengiz Aytmatov'un yazdığı Gün Olur Asra Bedel adlı eserinde de geçiyor. Kadim tarihlerde Rusların Türklere işkence teknikleri ile köleleştirmek için uyguladığı insanlık dışı bir yöntemmiş. Bugün ise, Mankurt benzetmesi gönüllü kölelere/piyonlara verilen bir isim olmaktadır. Bir coğrafya düşman tarafından işgale uğradığında o yörede yaşayan halkın bir kısmı bu işgale asla razı olmaz ve işgalcilere hep düşman gözü ile bakar. Hatta aynı düşünceye sahip fikirdaşlarıyla gizliden gizliye örgütsel faaliyetlerde bulunup işgalcilere karşı mukavemet grupları oluşturmaya çalışır. Fakat bir de bunun tam tersi durum da olabilmektedir. İşgale uğrayan halkın bir kesimi (hatta büyük bir kısmı) içerisinde bulundukları bu durumu zamanla kanıksar ve içselleştirir. İşte bunun adı gönüllü "mankurt" olmaktır.

İşin Ramazan Kadirov boyutuna gelince, bilindiği üzere SSCB dağıldıktan sonra diğer üye ülkeler gibi Çeçenistan da bağımsızlığını ilân etti. Fakat Rusya bunu kabul etmeyip Çeçenistan'ı işgale girişti. Rusya'nın saldırgan tutumu karşısında Cahar Dudayev, Aslan Mashadov ve Şamil Basayev’in önderliğinde Çeçenistan'ın kahraman halkı destansı direniş gösterdi. Uzun süre bu direniş ve mukavemet devam etti. Fakat Rusya'nın orantısız saldırı, yıkım ve katliamları da işgal gerçekleşene kadar sürdü.

Çeçenistan'da bütün bu yıkım ve acılar yaşanırken dünya sadece seyretti. Hatırlayın başta başkent Grozni olmak üzere hemen hemen Çeçenistan'ın bütün yerleşim birimleri harabeye ve enkaz yığınına dönmüştü. Bu süreçte söz konusu ettiğimiz Çeçen liderler tek tek suikastlere kurban gitti. Ne yazık ki, sonunda olan oldu ve Çeçenistan Rusya tarafından işgal edildi. (Bunda bütün ümmetin vebali var.) Rusya Federasyonu işgalle birlikte Çeçenistan'da özerk bir yapı oluşturdu. Bu yapının başında bulunan Ahmet Kadirov bağımsızlık yanlısı Çeçen milisler tarafından 9 Mayıs 2004 tarihinde suikastle öldürülünce oğlu Ramazan Kadirov işbaşına getirildi.

Genç Ramazan Kadirov bir kukla olarak yönetimi eline aldığından bu yana Rusya ile ilişkilerini sadakatle sürdürmektedir. Muhalifler doğal olarak bu genç delikanlıya öfkeliler. Bu ayrı konu. Bizim burada tartışma konusu yapmak istemediğimiz diğer bir husus ise Çeçen birlikleri Ukrayna'ya Ramazan Kadirov'un talimatı ile mi gönderildi yoksa Rusya Federasyonu'nun parlamentosu Duma'nın direktifi ile mi yollandı? Öyle veya böyle, sonuçta mankurt olarak kullanılanların bu savaşa katılımı söz konusu. Ancak başta da belirttiğimiz gibi yine de konumuz bu değil, bunun daha ötesinde! Kısacası konuyu, geçmiş tarihin bazı kesitlerinde yaşanmış benzeri olaylara getirmek istiyoruz. Yıl 1917 yer Filistin toprakları. İngilizler Filistin topraklarını işgale koyulmuşlardı.

Filistin'i savunan ve İngilizlere karşı savaşan Osmanlı birliklerinin komutanı takviye kuvvetleri gönderilsin diye payitaht (başkent) İstanbul'a acilen haber salıyor. Maatteessüf ki "yeterli muharrib gücümüz yok" denilerek takviye için asker gönderilmiyor ve Filistin İngilizler tarafından rahat bir şekilde işgal ediliyor. Peki koskoca Osmanlı'da muharrib güç yok muydu? Yoktu. Zira o dönemde Osmanlı Ordusunun 15. Kolordusu'na bağlı 20 bin askerimiz, müttefiki olduğumuz Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun saflarında Ruslara karşı savaştırılsın diye Galiçya'ya gönderilmişti.

Bugün Galiçya'nın 13 ayrı yerinde Osmanlı askerlerine ait anıtlarla birlikte mezarlık var. Bu mezarlıkların ikisi Krakow ve Rakowiçki kentlerinde bulunmaktadır. Burada Sancak ve Bosna-Hersek Alayı'na mensup Müslüman askerler de medfun.. (Sayın okuyucumuz, anne ve babamın ailesinden birçok asker Galiçya'daki söz konusu mezarlıklarda yatıyor.

Galiçya serencamını ve orada savaşıp sağ olarak geri dönenlerin acı hatıraları büyüklerimiz tarafından bizlere de çok anlatıldı. Annemin dedesi yaralı olarak Galiçya'dan sağ dönüyor ve üç ay sonra vefat ediyor. O dönemde Osmanlı topraklarının her yerinden eli silah tutan insanlar değişik cephelerde savaştılar. Çanakkale Şehitliği'nde birçok akrabam bulunmaktadır. O dönem askerlik 7 yıl imiş. Acı olan askerden terhis olanların çoğu yeni bir seferberlik ilân edilerek silah altına alınıyor olmasıydı. Savaş koşulları bunu zorunlu kılmış. Buna da bir şey diyeceğimiz yok. Ancak Filistin toprakları işgale uğrarken seferberlik ilan edilerek askerliğini de yapmış olan insanları ailelerinden, çoluk- çocuğundan koparıp Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu adına 20 bin insanımızı tekrar silah altına alıp "gâvur adına gâvura karşı" savaştırmak için göndermek ne büyük bir hataydı. Bunu ifade etmek istedik.)
O tarihte Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na bağlı olan Galiçya bugün Ukrayna ve Polonya sınırları içerisinde bulunmaktadır...

Konumuza tekrar dönecek olursak, SSCB dağıldıktan sonra bir müddet bekleyen ABD Ukrayna'yı NATO'ya alma vaadi ile Rusya'ya karşı belirli aralıklarla kışkırttı. Bu dönemde ABD Ukrayna ile ittifaklar kurarak Irak'a asker sevk ettirdi.
Rusya doğal olarak Ukrayna'nın ABD'ye yanaşmasından ve ittifaklar kurmasından rahatsız oldu ve buna tepki olarak 2014 yılında Kırım'ı işgal etti. Aslında bu bir uyarıydı. Kırım'ın iadesi için Rusya pazarlığa oturup diplomatik girişimlerde bulunacaklarına aksine bu süreçte tahrik ve gerginlikler devam etti ve savaş patlak verince ABD havlu atarak geri çekildi.
Şimdi ABD ve AB, Ukrayna'ya silah vereceğini söylüyor ve Rusya saldırısını ise kınamakla yetiniyor. Henüz niyetleri yok ancak (bir uç düşünce ve zayıf bir olasılıkla) ileri bir aşamada NATO'yu devreye sokmak isteyebilirler. Böyle bir durumda ise Kore'de Türk birlikleri ön cephede savaşa sürüldüğü gibi benzeri bir teklifle karşı karşıya kalabiliriz.
Bu bir komplo teorisi değil, fakat zayıf da olsa bu bir olasılık. Üstelik benzeri bir durum tarihte yaşanmış. Hükümet ortağı Devlet Bahçeli, "barış hasıl olsun diye çabalayacağız fakat taraf olmayacağız" türünden açıklamalar yapsa da Allah muhafaza, bazen yanlış bir karar almakla tarih tekerrür edebilir. Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, "Türkiye'nin garantörlüğüne güveniyoruz" derken sadece diplomatik yardım talebini mi kast ediyor, yoksa bizi taraf olmaya mı zorluyor?

Medyamızın belirli bir kesimi Ukrayna'dan yana taraf moduna girmiş vaziyette. Yok efendim bizim insansız hava araçlarımız mükemmel nokta atışları yaparak Rus birliklerine zaiyat verdiriyormuş. Öyle bir algı oluşturuluyor ki, sanki bu SİHA'lar savaş patladığında Ukrayna'ya verilmiş. Böyle bir durum taraf olmaktan başka bir şey değildir. Siyasilerimiz bu konuya dikkat çekerek, bu dönemde silah verilmediğini ve bu savaşta taraf olmadığımızı beyan ediyorlar. (Elbette barış için diplomatik girişimler gereklidir.)

Bir zamanlar bizzat (gâvura karşı gâvurun yanında) taraf olarak Galiçya ve Kore'de askerlerimiz heba oldu. Yeniden NATO kapsamında bu tür şeytanî planlar devreye sokulabilir.

Bakınız, Kore'de savaştırmak için bizden 5 000 asker almışlardı. Aynı ABD Irak'ta savaştırmak için Ukrayna'dan da 5 000 asker almıştı. Benzerliğe bakar mısınız?

Elbette bu tür benzer olaylar aktardıklarımızla sınırlı değil. Kadim tarihten bu yana benzeri hadiseler çok yaşanmış.
Bu yüzden diyebiliriz ki, Çanakkale Savaşı'nda İngiltere'nin sömürgesi olan Hindistan'dan getirilen Müslüman askerlerin savaştırılması ne ise Çeçenistan'dan Ukrayna'ya getirilen Çeçen askerlerin serencamı aynıdır. Yeri gelmişken bir başka örnek daha vermiş olalım.

Muaviye Şam'da meskun bulunan Hıristiyan Arap gençlerini ordusuna alıp Sıffin'e götürmesi ve merkezi hükümete, yani İslâm Devleti'ne, yani İmam Ali'ye karşı savaştırması da benzeri hadisedir. Elbette en kötüsü bu örnek olmaktadır. Kendisi Müslümanlık iddiasında bulunarak gâvuru yanına alıp Müslümanı kesmeye gidiyor...

Tarihte yaşanan eksen kaymaları ve fay hattı kırılmaları evrilerek günümüze kadar böyle geldi. Kadirov'un tavrı tarihte yaşanan eksen kaymasının devamından başka bir şey değildir. Haksız bir savaşta taraf olmak büyük veballeri de beraberinde getirir... (Hazım Koral - Hürseda)