Öğrencileri Fişleyen Yok

Öğrencileri Fişleyen Yok

Türkiye’de olduğu gibi orada öğrencileri kampus dışında gözetleyip de hareketlerinden dolayı fişleyen, bu fişlemeden dolayı ikna odalarına alan...

Türkiye’de olduğu gibi orada öğrencileri kampus dışında gözetleyip de hareketlerinden dolayı fişleyen, bu fişlemeden dolayı
ikna odalarına alan, metro istasyonunda yahut otobüs durağında üstüne çullanıp meydan dayağı çeken, hakaret eden olmaz.

Malezya, İslâmî vitrinini önemser. Ama bu konudaki tutumu ya da duyarlılığı hiçbir zaman diğer dinî unsurların inançlarının gereğini yerine getirmelerine karşı bir engel ya da bu dinî unsurlar üzerinde bir baskı aracı olmamıştır. Bu durum karşısında halkının yüzde kırkı gayrimüslim olan böyle bir ülkede, kendilerine korku atmosferi oluşturarak dayatmacı politikalarına gerekçe oluşturmaya çalışanların zannettikleri gibi zorlamaların olması pek düşünülemez. Zaten işlerine yarayacak doğruları bulamadıklarında tutunacakları yalanlar üreten kartel medyasının gönderdiği elemanlar da hayal dünyasında kendilerine tarif edilen korku atmosferiyle yaşanan gerçeklerin çok farklı olduğunu gördüler.
Malezya’da iddia edildiği gibi örtünme, namaz kılma veya oruç tutma zorunluluğu yok. Kuala Lumpur’un en hareketli noktasında gittiğimiz bir önemli ticaret merkezinde her katta mescit vardı, ama öğle vakti işyerlerinin bir kenarına yemek tepsilerini koyup karınlarını doyuranları da kimsenin rahatsız ettiğini görmedik. Yahut kimseye: “Ezan okundu, dükkânını kapatıp mescide git!” denmiyordu.
Üniversitelerde başörtüsü mecburiyetinin olduğu da büyük bir yalandır. Örtünme mecburiyetinin olduğu tek üniversite Uluslararası Malezya İslâm Üniversitesi (UIA)’dir. Bu üniversitede örtünme kuralı sadece Müslüman öğrencilere uygulanmaktadır.

MALEZYA ULUSLARARASI İSLAM ÜNİVERSİTESİ
Kısa adı UIA olan Malezya Uluslararası İslâm Üniversitesi, İslâm Konferansı Örgütü’nün teşvikleriyle ve onun gözetiminde kurulmuş uluslararası İslâm üniversitelerinden biridir. Bugün her ne kadar maddi yükünü Malezya çekiyor olsa da İKÖ’nün murakabesi devam etmektedir. Bu yüzden bu örgüt adına tayin edilen bir Mütevelli Heyeti bulunmakta ve bu heyette Türkiye de temsil edilmektedir.
Bazı üniversitelerin kendilerine özel vasıfları bulunur. UIA da bu anlamda kendine özel vasfı olan ve alternatif bir üniversitedir. Birçokları bu üniversiteyi işte bu farklılığından ve alternatif nitelikte olmasından dolayı tercih ediyor. Dolayısıyla bu üniversitede örtünme mecburiyeti sadece bir prosedürden ibarettir. Bu mecburiyet kalksa da üniversitede, öğrencilerin kıyafetlerinde hiçbir değişiklik olmayacaktır. Bunu denemeye gerek yok; gidip üniversitenin ana giriş kapısında bir saat oturanlar veya üniversite kampusu ile şehir merkezi arasında birkaç yolculuk yapanlar hemen anlayacaklardır. Çünkü mecburiyet sadece kampus içinde uygulanmaktadır. Kampus dışına çıkanın örtünmesine veya açılmasına kimse karışmaz. Türkiye’de olduğu gibi orada öğrencileri kampus dışında gözetleyip de hareketlerinden dolayı fişleyen, bu fişlemeden dolayı ikna odalarına alan, metro istasyonunda yahut otobüs durağında üstüne çullanıp meydan dayağı çeken, hakaret eden vs. de olmaz. Ama kampus dışına çıktığında örtüsünü açan bir tek kız öğrenci göremezsiniz. Demek ki bu öğrenciler üniversitenin kuralı gereği değil Allah’ın emrine uyarak örtünüyorlar. Okudukları üniversitenin zorlamasıyla örtünmeyi değil, örtülerine önem verdiklerinden dolayı bu üniversiteyi tercih etmişler.
Malezya Uluslararası İslâm Üniversitesi’ndeki bu gerçeği görmezden gelenler, Türkiye’de başörtüsü yasağı dayatmasından dolayı örtülerini açmak zorunda kalanların bu örtülerini yeniden başlarına örtme fırsatı bulduklarında özgürlüklerine kavuşmuş kuşlar gibi olduklarını hiç düşünmek istemiyorlar.

AÇILMA VE ÖRTÜNME ZORUNLULUĞU FARKI
Burada ayrıca şunu ifade etmek gerekir ki açılma ve örtünme zorunluluğu arasında önemli bir fark var. Birincide inancının gereğini yerine getirme hatırlatması, diğerinde ise insanın hayatına anlam kazandıran en önemli değeri olan inancının gerektirdiklerini terk etme dayatması var. “Ben böyle inanmıyorum” diyenlere zaten böyle bir kural uygulanmıyor. Çünkü daha önce de belirttiğimiz üzere Müslüman olmayanlara bu kural uygulanmıyor. “Hem Müslüman olduklarını söyleyip hem de böyle bir kuralın olmadığını söyleyenler nereye konacak?” sorusunu soranlara da Müslümanlığın herhangi bir yoruma açık olmayan kesin hükümlerinde insanlara, kendi özel kanaatlerine veya zevklerine göre değişiklik yapma hakkının verilmediğinin hatırlatılması gerekir. İnanç bir tercih ve kabuldür. Kendi zevklerini veya arzularını herhangi bir dine ya da hayat disiplinine uygulama, o disiplini keyfine göre şekillendirme anlayışı değildir. Öyle olsaydı dinin bir hayat nizamı olmasının, vahye dayanıyor olmasının herhangi bir anlamı olmazdı.
“Ne fark eder her ikisinde de zorlama var?” diyenlere birinci olarak, başkalarının gözlerindeki çöple uğraşmadan önce kendi gözlerindeki merteği görmeleri gerektiğini hatırlatırız. İkinci olarak da insanların hayatlarına anlam ve değer kazandıran inançlarının gereğini yerine getirmeleri için yapılacak zorlama ile onun gereğini terk ettirme amaçlı zorlamanın aynı kefeye konamayacağını bilmelerini isteriz. Zaten başörtüsü yasağındaki dayatmacılığın tartışılan tarafı insanların inançlarının gereğini yerine getirmekten alıkonmaları amacıyla yapılan zorlamadır. Okula devam, dersleri takip, imtihanlara girme, ödevlerin ve tezlerin hazırlanması vs. konusunda yapılan zorlamaları kimse tartışmıyor.

ALTERNATİF HUKUK SİSTEMİ
Bu yılın başında Uganda’da idim. Uganda’da yönetim ağırlıklı olarak Hıristiyanların elindedir. Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni de bir Hıristiyandır. Bunun yanı sıra nüfusun çoğunluğu gayrimüslimdir. Normalde Müslümanların oranlarının yüzde kırk civarında olduğu tahmin ediliyor. Batılıların yönlendirdiği bazı istatistiklerde bu oran daha da düşük gösteriliyor. Böyle bir ülkede alternatif hukuk uygulanıyor ve kimse laik – anti laik tartışmasına dayalı gürültü koparmıyor. Herhangi bir sorun da yaşanmıyor. Çünkü alternatif hukuk sistemine göre oluşturulan şer’î mahkemelere Müslümanlar kendi istekleriyle gidiyorlar ve bu mahkemeler de ağırlıklı olarak özel hukuk alanına giren davalara bakıyor. Hatta biz bazı şer’i mahkemeleri ziyaret edip yargıçlarla görüşmüş, mahkemenin işleyiş tarzı hakkında bilgi almıştık.
Demek istediğimiz, bugün Türkiye’deki kartel medyasının kopardığı gürültüde konu edilen ve Malezya’da uygulanan alternatif hukuk sistemi sadece bu ülkeye mahsus değildir. Müslümanların nüfus çoğunluğunu oluşturmadığı ülkelerde bile böyle bir sistem var ve herhangi bir sorun yaşanmıyor. Dünyada alternatif hukuk sistemini uygulayan daha pek çok ülke mevcuttur.
Olayın toplumsal boyutuna bakarsanız işin gerçeğinde alternatif hukuk sistemi Türkiye toplumunda da mevcuttur. Örneğin pek dindar olmayan ailelerin bile çocuklarını evlendirirken belediyede kıyılan nikâhı yeterli bulmadıkları toplumsal bir gerçektir. “İmam nikâhı” vs. şeklinde biraz da hafife alınmasına rağmen evliliğin şer’î tesciline Türkiye toplumunun da büyük önem verdiğini hepimiz biliyoruz. Yine biraz dinî bilgiye sahip kadın, eşinden boşandığı zaman veya kocası öldüğünde iddet süresini doldurmadan ikinci bir evlilik gerçekleştirmez. Kazancına haram bulaştırmaktan sakınanların sayısı gittikçe artmaktadır ve devlet veya başvurdukları mahkeme kendilerinden istemese de onlar İslâm’ın ticaretle ilgili hükümlerine dikkat ederler.
Bunun örneklerini bayağı artırmak mümkün, ama biz bu birkaç örnekle konunun anlaşılacağını düşünerek listeyi uzatmaya gerek görmüyoruz. Dinî bilgilenme ve bilinçlenme ilerledikçe örneklerin sayısı da artacaktır ve kimse bu artışın önüne geçemeyecektir. Yani Türkiye’de resmiyet kazanmasa da alternatif hukuk toplumsal bir vakıadır. Bazı ülkeler bunu resmileştirmek suretiyle bir tercih kolaylığı sağlamışlardır. Malezya da bunlardandır. Yaşanan gerçekleri göremeyenler gerçeklerin üzerine değil, kendi gözlerine perde çekmiş olurlar.
--------------------
ÖĞRENCİLER MALEZYA’YI ANLATIYOR: BİLGEHAN EVREN
--------------
‘Bu zulüm, bir yerlere gelmemizi engellemek için’
Vakit: Önce biraz kendinden söz eder misin?
Bilgehan Evren: Malatyalıyım. Üç sene önce geldim buralara. Meslek lisesi mezunuyum. Teknik liseden mezunum. Benim mezun olmamdan önce üniversite sınavında meslek lisesi mezunlarının puanlarını düşürme uygulaması yoktu. 2000 yılı mezunuyum. 1999’da biz meslek lisesinden seçilip teknik liseye geçtik. Ama mezun olduktan sonra puan düşürme uygulamasından dolayı mağdur edildik. Bu zulüm sadece imam hatip liselerine yapılan bir zulüm değil. Bu zulüm bizim bir yerlere gelmemizin önlenmesi için başlatılan bir süreç. Ben sadece imam hatip liselerindeki genç kızların başörtüsüyle uğraştıklarını düşünmüyorum. Bunlar bizimle, hepimizle uğraşıyorlar. Bunlar bizde bir gelecek gördüler ve bizi bir yere kapatmak, engellemek için uğraşıyorlar.
Türkiye medyası, Malezya’da yeni kralın eşinin başörtülü olmasından dolayı bu ülkedeki Çinlilerin isyan çıkardığını iddia etmişti. Siz o dönemde burada idiniz. Hakikaten Çinliler sokağa döküldü mü o zaman?
O gün okuldaydım. Türkiye’den elimize gazeteler ulaşmadığından Türkiye basınını burada Internet’ten takip ediyoruz. Internet’e baktığımızda Malezya’da isyan çıktığına dair haberler dikkatimizi çekti. Hemen Malezya gazetelerini açtık. Malezya televizyon kanallarının sitelerine girdik. İddia edilen olaylardan söz eden bir tek haber göremedik. Ben üç yıldır buradayım ve Malezya bizim gördüğümüz kadarıyla kolay kolay kimsenin burnunun kanamadığı, kimsenin kolay kolay kavga etmediği bir ülkedir. Ben bile bazen kendimi zor zapt edebiliyorum. Çünkü biz Türkler biraz agresif, sinirli insanlarız. Malaylarla kendimizi karşılaştırdığımız zaman böyle bir şeyin olması yüzde sıfırların altındadır. Ki zaten haberi ilk gördüğümüzde yalan olduğu kanısına hemen varmıştık. Ama bir ihtimal belki olmuş olabilir diye düşündük. Bir iki sefer şahit oldum protesto gösterilerine de. Fakat yaptığımız araştırmalar neticesinde anladık ki haber tamamen asılsızdı. Türkiye’de zaten çok yankı uyandırmadı. Sadece e-mail gruplarında, burada okuyup mezun olduktan sonra giden birkaç kardeşimizin mesajlarında okudum. Fakat şunu da söylemek lazım: Türkiye medyası böyle yalan haberler yapmaya alışmış. Onlar için sorun değil. Bizimle gelip bir röportaj yapsalar eminim ki söylediğimiz bir sözün ucunu keserler, arkasındakini koymazlar. Aradan bir lâfı da çarpıtarak başlık yapıp kafaları karıştırırlar.
Malezya’da böyle bir şey olmadığı halde adamlar bir yalan uydurdular. Malezya gazeteleri böyle bir şey yapsalardı, mesela “Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilince hanımı Türkiye’deki medyanın ve toplumun baskısından dolayı başını açtı” diye bir haber uydursalardı buradaki Türk öğrenciler olarak nasıl karşılardınız?
Malezya gazeteleri böyle bir haber yapsalardı, yalanlığı ortaya çıktığı zaman büyük ihtimalle büyük bir skandal olurdu burada. Ben genellikle çok gazete okuyan biri değilim ama gördüğüm kadarıyla Malezya gazeteleri haber hazırlarken birilerine dokunup dokunmayacağını, zarar verip vermeyeceğini dikkate alıyorlar. Bunu gazetelerde gördüğüm haberlere dayanarak söylüyorum.
Ama haberin çok fazla ses getireceğini de zannetmezdim. Çünkü buradaki insanların Türkiye’ye bakış açısını çok iyi biliyoruz. Türkiye’ye nasıl bir sevgiyle baktıklarını. Ben üç sene önce buraya geldiğimde Türklerin bu kadar sevildiğini, bize dünyada bu kadar değer verildiğini bilmiyordum. 700 senelik bir imparatorluğun geçmişine sahibiz, bu kadar sevildiğimize göre demek ki 700 sene kimseye zulmetmemişiz.


Ahmet Varol / Vakit