
Mehmet GÖKTAŞ
Öfkemizi kimden çıkaralım?
Dikkat etmişseniz günlük hayatımızda işler boyumuzu aşar ve bizim istediğimiz gibi gitmezse öfkemizi başkaları üzerinden gidermeye çalışırız. En yakınımızdan başlarız öfkemizi çıkarmaya. Halbuki bizi öfkelendirenler onlar değil. Ama bizim sesimiz gücümüzün yettiğine çıktığı için kolayımıza geleni yaparız. Eşimizin yaptığına ses çıkaramıyorsak bunun bedelini çocuklara ödetiriz. Bazen bunun tam tersi olur, çocuklarımız ses çıkarılmayacak duruma gelmişlerse öfkemizi eşlerimize yöneltiriz.
Çatacak yer ararız böyle durumlarda, bunu fark eden ve buna alışan aile bireyleri o anda bizden uzak durmaya çalışır.
Askerlere patlayan ve öfkesini askerlere boşaltan subaylar için askerler; “mutlaka evden fırça yemiştir, eşine ses çıkaramamış, hıncını bizden çıkarıyor” derler.
Bütün bu durumlarda yani öfkemizi başkalarına çevirdiğimizde yanlış yaptığımızı, üçüncü şahıslara haksızlık ettiğimizi unutmayalım.
Daha da önemlisi, öfkelenilmeyi hak eden karşısında sustuğumuzdan dolayı kötülüğün devamını sağladığımız için suçlu olduğumuzu bilelim. Bu konumda olanlar eğer bir de sorumluluk sahibi yöneticilerse vay o toplumun haline!
Durduramadığımız Siyonist katliamın karşısında da öfkemizi çıkaracak yerler arıyoruz, bu konuda en ufak bahaneleri büyüterek suçlu arıyoruz, suçlu ilan ediyoruz.
Ayrı bir konu ama bir gün telefonum çalmıştı, kendinden emin ve tok bir sesle birisi; “Hocam, bulunduğum yerde tâğutun uşakları var, onlarla nasıl mücadele etmeliyim?” diyordu.
“Tâğutun kendisiyle mücadele etsen ya, niye uşaklarıyla mücadele edeceksin ki?” demiştim. İşin hem kolayına kaçmak hem gariban birilerini “tâğutun uşağı” olarak yaftalamak gerçekten insafsızca bir hareket değil mi?
Soykırımcı Siyonistlere karşı doğrudan mücadele vermek varken öfkemizi başkalarına yöneltmek hem adilce bir davranış olmadığı gibi erkekçe de değildir!
Bu duygularla herkesin cumasını tebrik ediyorum!