Lübnan Stratejik araştırmalar Merkezi Başkanı Prof.Dr. Muhammed Nureddin

Lübnan Stratejik araştırmalar Merkezi Başkanı Prof.Dr. Muhammed Nureddin

Lübnan Stratejik araştırmalar Merkezi Başkanı Prof.Dr. Muhammed Nureddin, ateşkes sonrası Lübnan'daki durumu değerlendirdi. Nurettin, İsrail ve müttefiklerinin şimdiki planı, Hizbullah'ı silahsızlandırmak.

Savaşı, sonuçları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Temmuz savaşına iki boyutta baka¬biliriz. Askeri açıdan İsrail ve müttefiklerinin amacı Hizbullah'ın askeri gücünü yok etmekti. Bence İsrail bu hedefe ulaşamadı. Askeri zeminde başarı elde edemedi. Ancak siyasi boyutta ise söz konusu güçler, hem İsrail, hem Amerika ve hem de bütün Avrupa büyük bir çabanın içine girdiler. Askeri alanda istekleri¬ne ulaşamayınca siyasi alana yöneldiler. Bence İsrail ve arkasındaki uluslararası güç siyasi anlamda şimdilik başarılı gibi gözüken önemli adımlar attı. Nispeten başarılı da oldular.

Nedir o başarı?

0 başarının adı 1701 sayılı karardır. 0 kararda iki çok tehlikeli nokta var. Birincisi Litani nehri ile İsrail sınırı arasındaki bölgenin silahsızlandırılmasını öngörmesidir. Litani nehri 30-40 kilometre içeride. Sınır ile buranın arasındaki güney

şeridinin silahsızlandırılması gerçekleşirse bu Hizbullah'ın silahsızlandırılması demektir. Bu da Hizbullah'ın orada varlığının anlamsız, işlevsiz hale gelmesi ve silahı bırakmasıdır.

Ya ikinci tehlike?...

İkincisi Lübnan'a silah ihracatının yasaklanması. Sadece hükümet silah alma yetkisine sahip olacak. Bu da İsrail karşısında Lübnan'ın askeri olarak zayıflatılması, kuşatılması demektir. Hedef  başta Hizbullahtır. Ve Lübnan'daki yerleşik güçleri zayıflatmaktır. Lübnan'ı İsrail karşısında savunmasız bırakmak gibi çok net bir sonuç öngörülüyor. Örneğin Lübnan hükümeti dün çok önemli ve tehlikeli bir karar aldı. Buna göre Barış Gücü, sadece güneyde değil, denizde de konuşlanacak. Bu gücün yetki alanının genişletilmek istendiği ortada. Lübnan hem karadan hem de denizden kuşatma altına alınacak. Bu hükümet yarın Suriye sınırına da Barış Gücü'nün yerleşmesini isteyebilir. Bunun anlamı da bağımsızlığın yüzde yüz kaybedilmesidir. Başka türlü yorumlamak mümkün değil.

Hizbullah, ateşkes için alınan 1701 sayılı kararı kabul ederken bu tehlikeleri görmüyor muydu?

Görüyordu. Ancak o şartlarda başka çare yoktu. Kararın ilk şekli daha tehlikeliydi ve büyük oranda değiştirtti. Savaşın halka yönelik yıkıma yönelmesi ve göçlere neden olması, ağır maddi sonuçlara yol açması karşısında Lübnan halkının daha çok zarara uğramaması için o şartlarda böyle bir kararı kabul etmek zorundaydı. İsrail cephede kaybediyordu ama füzelerle sivil halkı katlediyordu, yıkım yapıyordu. Hizbullah, Lübnan halkı için bu karara razı oldu.

Savaşın iç siyasi dengelere etkisi ne oldu," bundan sonra nasıl bir gelişme yaşanabilir?

Savaş geçiren her ülkede savaştan sonra mutlaka hükümet değişir. Lübnan'da ilk planda bu olmadı. Hizbullah karşıtı cephe hedeflerine ulaşmak için ısrarlı gözüküyor. Savaştan önce bir gerginlik vardı, şimdi de devam ediyor. Hükümet bir milli mutabakat hükümeti değil;

Hizbullah ve Suriye karşıtı bir hükümet. Hıristiyanların çoğunluğunu temsil edenler, Şiiler ve Sünni bazı kesimler bu hükümetin içinde yer almıyor. Hizbullah karşıtı cephe, hükümette çoğunluğu ele geçirmiş durumda. Bu da hükümetin kararlarının tek yanlı olması ve meşruiyetten yoksun olması sonucunu doğurdu. Savaşın siyasi etkisi bakımından hükümet krizi, bugünlerde değil ama 2-3 ay sonrasında çıkacaktır. Dengeler yeniden şekillenmek durumunda.

3-4 ayda hükümet değişecek diyebilir miyiz?

Biraz da gelişmelere bağlı ama mutlaka kriz yaşanacak. Böyle gitmez. Güvensizlik had safhada. En önemlisi de Hükümeti oluşturan taraflar arasında güvensizlik var. Birbirlerine güvenmiyorlar. Normal şartlarda bu hükümet yürümez, şimdi olağanüstü durum yaşıyoruz. Hükümet değişecek, nasıl ve ne zaman olacak, kestirmek güç.

Yakın dönemde bir seçim sözkonusu mu?

Erken seçim ihtimali zayıf. Meclistekiler olağanüstü şartlarda kazandıkları çoğunluğu kaybetmek istemez. Bir seçim olursa hükümetin dayandığı çoğunluk kalmayacak.

Barış Gücü'nün gelmesinin tehlikelerinden bahsettiniz. Bu bağlamda Türk askerinin gelmesi Hizbullah ve diğer İslam'ı kesimlerde nasıl bir etki yapacak?

Hizbullah bu konuda resmi ve aleni hiçbir tavır koymadı. Bence Hizbullah ne evet ne de hayır diyecek. Çünkü Hizbulah o kararı mecburen kabul etti, savaşı durdurmak için. Başka bir hedefi yok. Şimdi eğer Barış Gücü'nün misyonu eskiden beri burada olan BM kuvvetleri gibi olursa Hizbullah karşı olmaz. Ancak görülüyor ki Barış Gücü'nün misyonunda bir değişiklik var.

Nedir bu?

Bu değişiklikler şimdiye kadar açıklanmadı. Türk gazetelerinde de yayınlanan Barış Gücü'nün gizlî belgesi de gösteriyor ki bu gücün yetki ve sorumluluğu değişiyor. Gelecekte daha farklı değişiklikler de olabilir. İş Hizbullah'ı silahsızlandırmaya varırsa problem başlayacaktır. Çok kapalı noktalar var, bu gücün görevi yüzde yüz net değil. Niye açık ve belli değil? Çünkü mutlaka işin içinde başka amaçlar var. Bir tuzak söz konusu. Bu güce sıcak bakan İsrail'in bir hedefi olmalı. Eski yetkiye sahip bir güç problem değil, o güç 76'dan beri burada. Bu gücün yeni bir görev amacı varsa ki var gözüküyor/ mutlaka Hizbullah'a karşı bir hedef olacaktır.

Türk askerinin gelmesine Hizbullah'ın sıcak baktığına dair haber ve demeçler yayınlandı?

Sıradan vatandaş yaklaşımı ile bakıldığında bu adımın anlamı anlaşılmaz. İşte Türk askeri gelsin, Endonezya gelsin tamam onlar Müslüman. Avrupalılar geleceğine Müslüman asker gelsin demek normal bir vatandaş için anlamlı. Duygusal bakıldığında gerçekten böyle. Ama Türkiye'den Lübnan'a bu şartlarda askerin gelmesinin anlamının ne olduğunu bu vatandaşlar anlamıyor. Atılan bu adımın arkasındaki hesaba, hedefe ve amaca bakmak lazım.

Bakınca ne görüyorsunuz?

Çok net ifade edeyim. 1701 sayılı kararın amacı Hizbullah'ın silahsızlandırılmasıdır. Bu kadar yabancı asker buraya neden yığıldığının önüne büyük bir soru işareti koymak lazım. Bu kadar gücün amacı Hizbullah'ı silahsızlandırma olacaktır. Ve bu da çatışma getirecektir. Türkiye bu gücün bir parçasıdır. Bence böyle bir görev Müslüman Türkiye'ye yakışmaz. Türk- Arap ve Türkiye İslam dünyası ilişkilerine zarar verebilir. Hükümetin kendi hedefleri olabilir. AB ile ilişkiler, ABD ile ilişkileri güçlendirmek isteyebilir. Ancak biz bunlarla ilgilenmiyoruz. Müslümanlar arası ilişkiler ve Müslüman Türk askerinin istenmeyen şartlarla karşı karşıya kalması açısından bakıyoruz.

Yakın dönemde bir iç çatışma görüyor musunuz?
İsrail ve yandaşları bunun için uğraşıyor. Lübnan'da bir iç savaş olursa İsrail'in çıkarlarına hizmet edecektir. Çünkü o zaman Hizbullah İsrail ile savaşıyor olmayacak, İsrail yerine diğer gruplarla ilgilenmek zorunda kalacaktır. Hizbullah bunu engellemeye çalışıyor. İç savaş İsrail karşıtı cephenin lehine olmaz. Hizbullah, bunu istemez. Ancak, 1701 kararına göre gelen kuvvetlerin Hizbullah'ı silahsızlandırmak istemesinin ortaya çıkması için birkaç ay zamana ihtiyaç var. Bu birkaç ay içinde iç savaş olmaz. 6 ay bir yıl sonrası için bu tehlike söz konusu. Savaşın sonuçları bir yıla kadar ancak ortaya çıkar. 0 durumda İsrail ya yeniden saldıracak ve eğer bunu lehlerine görmezse iç fitneyi körükleyecektir. Ayrıca bir yıl sonra cumhurbaşkanı seçimi var. Bunun da ayrı bir gerilimin kaynağı olma ihtimali var. İç çatışmalara yol açacak gerginlik çıkabilir.

İç savaşın boyutları ne olacak? Kimler hangi tarafta yer alacak?

Lübnan'da iç savaş durumunda çatışma Lübnan sınırlarında olabilir ama bölgesel ve uluslararası tüm güçler devrede olur. 0 zaman, hükümetin devre dışı olduğu bir ortam oluşur. Sınırlar üzerinde devletin denetiminin bittiği şartlar ortaya çıkar. Böyle bir durumda Hizbullah'ın müttefikleri sadece ülke içindeki gruplarla sınırlı kalmayacak, büyük ihtimalle Suriye ve bölgedeki ülkeler de ittifakın içinde yer alacaktır. Ve savaşın tarafları sadece yerli güçler olmayacak.

 

Gerçek Hayat