Kürtçülük davası hiç olmadı!
Şeyh Said olayının başladığı Diyarbakır-Diclenin (Piran) önde gelen simalarından Said Ensarioğlu, Şeyh Said (ra) asla ve kata Kürtçülük gayesi gütmemiştir ve İngilizlerden destek almamıştır
Tam tersine, İngilizler ve Fransızlar, gayesi şeriat ahkâmını yeniden hakim kılmak olan Şeyh Said ile dava arkadaşlarına sonuna kadar cephe almışlardır" diyor.
Şeyh Said olayının başladığı Diyarbakır-Dicle'nin (Piran) önde gelen simalarından Said Ensarioğlu, "Şeyh Said (ra) asla ve kat'a Kürtçülük gayesi gütmemiştir ve İngilizlerden destek almamıştır. Tam tersine, İngilizler ve Fransızlar, gayesi şeriat ahkâmını yeniden hakim kılmak olan Şeyh Said ile dava arkadaşlarına sonuna kadar cephe almışlardır" diyor.
27 Mayıs 1960 darbesinden dört gün sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da tutuklanan ve uzun süre içeride tutulduktan sonra sürgüne gönderilen 55 kişi arasında yer alan Said Ensarioğlu, "Rejim, Şeyh Said kıyamını bastırdıktan sonra inanılmaz işlere imza attı" diyor. Atalarının ve kendisinin yaşadıklarını anlatırken gözleri dolan Said Ensarioğlu ile Diyarbakır'da gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi sunuyoruz:
"İŞKENCEDEN KURTULAN YOK"
- Buraya, Şeyh Said olayının özellikle sonrasına ilişkin araştırmalar yapmak üzere geldik. Bizi kabul etmenizden dolayı teşekkür ediyorum.
- Ben de teşekkür ediyorum. Vakit gazetemiz aracılığı ile gerçekleri dile getirme imkanını sunduğunuz için. Efendim sorularınız olacak mutlaka. Müsaadenizle onları almadan önce şuradan başlamak isterim: Bugün ulusalcı denilen kesim, eski aşırı solcu insanlar (bunlar nasıl olduysa ulusalcı oldu), iki şeyi hedef seçti: "Bir İslam'ı, Müslümanlar'ı ve ikincisi bununla bağlantılı olarak Kürtleri. Güneydoğu'da olanların hepsi onların tahrik ve teşviki ile gerçekleşti. Alın 71 muhtırasından sonra olanları... Sıkıyönetimler kuruldu, işkenceler yapıldı, gayri insani muameleler meydana geldi. Milleti küstürdüler. Yine bu işler hareketlendi, yine fraksiyonlar kuruldu 80 öncesinde, Doğu ve Güneydoğu'daki fraksiyonlar içinde en zayıf olanı PKK idi. Devlet üzerine gitmedi onun, Kenan Paşa üzerine gitmedi onun. Ben işin içindeyim, meseleleri biliyorum... Taa ki 80 ihtilali oldu, bütün bu fraksiyonların ele başları derdest edildi. Ortalık sözüm ona sütliman oldu ama PKK'nın kurucuları yakalanmadı. Niçin yakalanmadı?.. Onu düşünmek lazım. Sonradan, ben zaman zaman devlet büyükleri ile sohbetlerimizde dedim ki; "Dikkatli olun, yaş ile kuruyu bir arada yakmayın. Teröre bulaşmamış insanları ezmeyin, küstürmeyin. Herkesi düşman ilan ederseniz onlar da düşman olacak. Gençliğin üzerine fazla giderseniz, dağa çıkacaklar, Avrupa'ya çıkacaklar. Bir zaman gelecek ki bunlarla başa çıkamayacağız. Avrupa bizim dostumuz değil, onlar da bunlardan istifade edecekler. Köyleri yakarak, insanları işkenceden geçirerek, sayısız faili meçhul yaparak sonuç alamazsınız." Nitekim, devlet büyüklerinden biri dedi ki, "Söyledikleriniz doğru ama birtakım güçleri tutamıyoruz." Burada yaşamayanlar, buraları bilemez. Buradaki insan, en az batıdaki insan kadar vatanperverdir. Ama bilerek bu hale getirildi bu işler. Memleketi içinden çıkılmaz bir duruma getirdiler. Yok, 2500 kişi Kuzey Irak'ta var, bizim dağlarda da var, 3-4 bin. Hayır öyle değil, Avrupa'da dünya kadar adam var, hepsi bilenmiş. Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı'nda, 80 öncesinden tut, taaa 90'lı yıllara kadar, tek bir Allah'ın kulu desin ki, "Çağrıldım, ifade verdim ve insanca çıktım." Asla, işkenceden kurtulmuş bir tek Allah'ın kulu yok. İnsanları bilerek bu hale getirdiler. Siyasette, hiç kimse bu işin üzerine ciddi ciddi gitmedi. Herkes kendisini düşündü. Ergenekon bugünün Ergenekon'u değil elbet, eskiden beri devam ediyor. Hükümetlerin tamamı bu durumun farkında. Kimini susturdular, kimini ölümle tehdit ettiler. Bir Ecevit çıktı, "Kontrgerilla var" dedi. Bunu götürdüler, silah milahla korkuttular. Laflarını geri aldırttılar. Bir Özal bunlara nazaran daha cesurdu. Onun da ölüm biçimi hepimizin aklında.
ŞEYH SAİD OLAYININ KÜRTÇÜ NİTELİĞİ YOKTUR
- Müsaadenizle, buraya geliş amacımıza dönelim. Şeyh Said olayı hakkında genel bir çerçeve çizmeniz istense, ilk söyleyecekleriniz neler olur?..
- Şeyh Said olayına gelelim evet. Ben Şeyh Said olayı içerisinde yaşayan, sürgün olan, zarar gören, yakınları olan yüzlerce kişi ile konuştum. Şeyh Said olayı bir Kürt isyanı değil. O günkü İslami hassasiyet içindeki insanlar, Avrupa'dan bazı şeylerin bizde uygulanmak istenmesine tepki gösterdi. Bunlara tepkiydi. Şeyh Said olay da çıkarmak istemiyordu; hükümetin o günkü icraatlarını durdurmak için bazı teşebbüsleri vardı. O günkü hükümet bunu bildiği için bunun isyana dönmesinin şartlarını hazırladı. Ben Dicleli'yim, Dicle'nin eski adı Piran'dır. Bu iş Piran'dan başlamıştır. Hükümet bunları fark edince, karakoldaki komutana talimat veriyor. Oradaki bir üsteğmen, kalkıyor evin etrafını sarıyor. İki firari varmış, yani asker kaçağı. Şeyh Said'in ziyaretine gelmiş insanları almaya kalkıyorlar. Şeyh Said Efendi, jandarmaya haber gönderiyor; "Gidin üsteğmene selam söyleyin, gözlerinden öpüyorum. Burada çok kalabalık var, bir hadiseye sebebiyet vermeyelim. Ben bir saat sonra buradan gidiyorum" diyor. Ama, jandarma kabul etmiyor. Kabul etmeyince, Şeyh Said kalkıp bizzat gidiyor, 65 yaşındaki adam: "Senden istirham ediyorum, ben bu topluluğa sahip çıkamam, olay çıkmasın." Üsteğmen bunun üzerine Şeyh Said'e hakaret edercesine "Sen kim oluyorsun" diyor. Şeyh Said büyük bir alim, orada sevilen, itibar edilen bir insan. Öyle hakaret edilince, Şeyh Said'in kardeşi, Şeyh Abdürrahim 'Tutun bunu!' diyor ve orada tertibat alınıyor. Ortada bir provokasyon var. Üsteğmene artık ne dedilerse, ne vaat ettilerse adam olaya sebebiyet vermiş. Sonradan, bu olayı dallandırıp budaklandırmışlar.
AMCAMI ALDILAR...
- Ailenizin de sıkıntıları olmuş, Dicle'de duyduğumuz bu...
- Amcam Şeyh Sirac'ı aldılar, sonradan İstiklal Mahkemesi'ne gönderdiler, orada yargılandı ve amcam normal mahkemede vefat etti. Babam Abdürrezzak Ensarioğlu, Menemen olayları ile uzaktan yakından alâkalı olmadığı halde alındı. Patlama olunca, devlete yardımcı olanları da sonradan yakaladılar. İşe iştirak edenleri de etmeyenleri de, ne kadar şeyh, ağa, bey varsa "bu da işin içindedir" diye hepsini topladılar. Kimini astılar, kimini sürgün ettiler. Şeyh Said'in akrabalarını Trakya'ya sürdüler, öbürünü bilmem nereye, Cevheri ailesini -ki hiç ilgisi yok bu işlerle- Adana'ya... Turanlıları Mersin'e (Adıyaman Mir Mehmet Fıratlar)... Mersin'e gidenler soyadlarını orada değiştirdiler. Esas Turanlı ailesidir. Bir Menemen hadisesi oldu, Kubilay meselesi. Babam ömrü hayatında Menemen'i görmemiş. Onu da bulaştırdılar. Herkesi fişlediler; yakaladılar, sürgün ettiler. Babam Abdürrezzak Ensarioğlu'nu aldılar. Evvela alıp tıkıyorlar içeriye, aylar boyunca. Aylar sonra mahkemeye çağrılıyor, bakıyorlar ki, 15 yaşında çocuk. "O kadar Abdürrezzak, Abdürrezzak dedikleri bu muymuş" diyor hakim. Amcam Şeyh Sirac'ı Elazığ'daki Sıkıyönetim mahkemesinde yargıladılar. Şeyh Said'leri malum şekilde yargılayıp astıktan sonra, sıkıyönetim mahkemesi Elazığ'a gidiyor. Kel Ali'ler bu sefer de Elazığ'a. Suçlar icat ediliyor, 1925'teki hadiseden dolayı, Elazığ'daki İstiklal Mahkemesi'ne bulduklarını götürdüler. Her gün 10-15 kişi asılıyor, Adalet, temyiz filan yok. Sıra bizimkilere gelene kadar, İstiklal Mahkemeleri lağvediliyor. Herkesin kendi ilinde yargılanmasına karar veriyorlar. Amcam, Diyarbakır'a getiriliyor, yıllarca içeride tutuluyor ve cezaevinde vefat ediyor. Mahkeme devam ederken vefat ediyor, amcam Şeyh Sirac.
- Piranlı olmak, nasıl bir şey?..
- Başka yerlerde bizlere başka gözle bakılıyor. Madem ki Piranlısın, bir isyanın başladığı yerdensin, öyleyse suçlusun!.. Kaderimiz böyleymiş. Şikayetçi değiliz.
- Şeyh Said olayının bastırılmasından sonra neler yaşanmış?..
- Biz neler yaşadık neler. Bugünkü Şırnak, Hakkari, Siirt, Bitlis, Ağrı, Diyarbakır'ın dağlık kesiminde nasıl köyler yakıldıysa, o günlerde de yakıldı köyler, evler. Bir örnek olarak söylüyorum;
Rahmetli Abdullah Dayı'dan olduğu gibi aktarıyorum: "Hani'nin Mukran köyündeyiz...
Askerler geliyor; 15 yaşından yukarı ne kadar erkek varsa hepsini meydana toplayıp, kollarını birbirine bağlıyorlar. Kadınlar, küçükler feryat ediyor. Yüzbaşı, askerleri topluyor ve ateş emrini veriyor. Ne kadar erkek varsa kurşuna diziyorlar. Herkes katlediliyor, içinde birkaç yaralı kalıyor. O yaralılardan biri de benim...
Yüzbaşı emir veriyor: 'Bakın eğer içinde gebermeyenler varsa onları da gebertin!'
Bu sırada benim yanıma geliyor yüzbaşı;
'Bu ölmemiş daha' diyor. 'Öldür bakalım, bu daha gebermemiş...' diyor... Asker emir üzerine dipçiği dayıyor. Karnım patlıyor, bağırsaklarım dışarıda. Can havliyle kıpırdanıyorum. Yüzbaşı, kafama süngü ile vurmasını emrediyor. Asker, süngüleri vururken ben kendimi kaybediyorum.
Neden sonra kendime gelir gibi oluyorum. Olay gündüz olmuştu, sabaha karşı bakıyorum ölmemişim. Bağırsaklarımı alıp, kuşağımın altına topluyorum, sürüne sürüne çeşmenin oraya kadar gidiyorum. Sabahleyin kadınlar geliyor oraya. Halamı görüyorum, beni hekime götürüyor. Yaralarıma kurtlar düşüyor filan, 6 ayda zor bela kendime geliyorum.." Bunları bana anlatan adamı ben gördüm; adam bağırsaklarını zar kaplamış, dışarıda. Kolunu da tutuyordu, böyle kuşağının arasına koyuyordu. O şekilde yaşadı ve öldü. Bu bir örnek. Daha neler yaşandı neler. O zaman Ali Barut diye bir Albay, bir de Ali Haydar. Bunları özellikle seçiyorlar, özellikle. Biraz hoşlanmadıkları adamları kurşuna diziyorlardı. Bir kısım adamların sırtını da, devlet sıvazlıyordu. Onlardan milis adı altında askerlerle beraber köyü yakan, adam öldüren adamlar çıktı. Şeyh Said asıldıktan sonra, işe karışmış karışmamış aileleri sürgün ettiler. Aradan bir zaman geçti, devlete yardımcı olanları da sürgün ettiler. Benim dayım vardı, Mustafa dayı. Son zamanlara kadar yaşıyordu. Bizi götürdüler diyor, kimini Manisa'ya kimini Konya'ya... Bizi de Trakya'ya, Kırklareli'ne gönderdiler. O yolculuk tabii o zamanın şartlarında aylar sürüyor. 'Bizi götürdüler' diyor, 'Edirne'de her akşam gelip imza vereceksiniz.' 'Peki ne yiyeceğiz?..' 'Ona karışmam.' 'Nerede yatacağız?' 'Ona da karışmam. Ne haliniz varsa görün.' Dayım anlatıyor; "Benim arkadaşım daha güçlü kuvvetli, amelelik yapıyor, inşaatlarda çay getiriyor, ekmek getiriyor..."
Yarın: "Bölücülüğü; devlet
yetkisini kullananlar yaptı"
VAKİT
