Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

“Kazanmak” mı dediniz!

Neyi kazanmak istiyorsunuz, alınıp satılan bir şey mi istediğiniz. Mal, mülk değilse; şan, şeref, makam, mevki mi! Bunlara ulaşamayınca kaybetmiş mi oluyorsunuz? Peki, bunlar ne kadar değerli olursa olsun, bunları vererek daha değerli bir şey almak istemez misiniz!

Mesela candan daha değerli ne var ki.. Konforlu, keyifli, sağlıklı, rahat ve uzun ömürlü bir hayatı kim istemez değil mi? “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”

Hay Allah, hani biz, “Mallarımız, canlarımız, sevdiklerimiz Allah yolunda feda olsun” diyenlerdendik! Hani “Ey şehid” diye ezgiler söylüyorduk. Hani “Rıza” yolunda Çile’ye razıydık. Biliyorduk ki, “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir”di ve “Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecek”ti. Ve O, bizi her zaman “sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden bulacaktı”. Hani hayat “iman ve cihad”dan ibaretti! Öyle bir hayata çattık ki, amentüyü ezbere okusak da hayatımızda ne kadar karşılığı olduğunu Grip’19 sürecinde gördük. Cihad’ı da artık dilimize almıyoruz. Çünkü Cihad’dan anlaşılan artık “kelle kesmek” şeklinde anlaşılıyor nerede ise.. Terörle ilişkilendiriliyor.

Şu sesi eskisi kadar duyamıyorum: Düşmanlarım bana ne yapabilirler ki, sürgün edilmem hicret, hapsedilmem halvet, öldürülmem şehadettir. Hapishane rıza yolunda gerçekleşen bir kaderse, orası Medrese-i Yusufiye’ye dönüşür. Bir eroinman olarak girilen yerden gün gelir, bir ademoğlu Malik el Şahbaz, namı diğer Malcolm X olarak yeniden doğar, “belhum adal”dan “ekmeli mahlukat”a, “eşrefi mahlukat”a yükselir Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olan insan olur. Cezaevi onun için yeniden doğuş için bir ana rahmine döner.

İnsanoğlunun heva ve heveslerinin emzirdiği arzularının çoğu dua ile istenen beladır aslında. Onun için günde 40 kez, “bana hakkı hak, batılı batıl göster, hakta toplanmamızı nasib et, bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil” diye dua ederiz de, çoğu zaman ağzımızdan çıkan sözleri kulağımız duymaz. Çünkü ihtiraslarımız gözümüzü kör, kulağımızı sağır etmiştir. Fecr suresinin 27-30 arası ayetlerinin meali şöyle: “Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. Böylece has kullarımın arasına sen de katıl. Cennetime gir!” Gerçekten Allah’ın sizin için takdir ettiği kader, rızık ve ecelden hoşnut musunuz!? Müminler için kazanacakları bir cennet “hayal” değil, vaad edilen bir gerçek.. Çünkü eğer “Galu Bela zamanı”nda “Elestü Bezmi”nde verdikleri söze sadık kalacaklarsa onlar o gün cenneti kazandılar zaten. Sadece o dünyaya hicret ya da geri dönüş için ölüm meleğinin rehberliğini, o dünyanın kapısını size açmasını bekliyordur insan. Rızanın yolundaki her adım kazandıklarımızın mükafatının hesabımıza kaydedildiği andır. Yoksa kazanmayı beklemez Müslüman, zaten onun kaybetme ihtimali yoktur, Allah’ın ipine tutunduğu sürece. Mahzun olmayacağız. Ve o bilir ki, kaderinden başka bir kaderi yok. Rızkından az ya da çok yemeyecek, ecelinden önce ya da sonra ölmeyecek. Geriye ne kaldı o zaman. Peki bu kavga bu telaş niye!

Eğer Allah yolunda can feda mücadele edecekseniz, Allah ömrünüzü bereketli kılacak. Malınızdan Allah yolunda, Allah’ın kulları ve yarattıkları ile O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmak iradesi ile harcarsanız, Allah (cc) size harcadığınızın karşılığını 10 katı, 100 katı hatta 700 katı ile geri verecek. Çileye katlanacaksanız, haksızlıklara, zulme ve sömürüye karşı direnecekseniz, insanlara bu anlamda rehber olacaksanız size yardım edecek, sizin ellerinizle zalimleri cezalandıracak ve mazlumlara yardım edecek. Sizi / bizi “veresetül enbiya” makamına yükseltecek, eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Ediyorsak!

Haşa, birileri ya Allah’ın yetmeyecek gücüne güç yettirmek, yetmeyen parasına para yetirmek derdinde, ya da göklerin ordularının komutasını ve göklerin hazinesinin anahtarını ele geçirme, ya da duaları ile Allah’ı kendi hesaplarının hayata geçmesi için iknaya çalışmakta. Bunlar Şeytan’ın önümüze tuzakladığı hilelerden başka şeyler değil. Kendi heva ve heveslerimize uygun bir kazanım için eğer Allah’ın dinini eğer bükersek, insanları ikna için onlara gerçeği söylemez isek, o zaman bütün kazanımlarımızın bir işe yaramadığı bir sonla noktalanmasına sebeb oluruz. Cehennemle noktalanan bir yolculuk, rızaya aykırı bir şekilde edilen servet, iktidar ve hazların toplamına eşitse, o günkü kazanımların toplamı kayba dönüşecektir. O zaman bu kazanmak değildir. Dünyada kazanırken ahiretini satanların vay haline. Dünya hayatını ahireti için fedaya hazır olanlara müjdeler olsun. Kim bu anlamda kendi akıbetini, Allah’ın kendi hakkındaki hükmünü anlamak isterse, kendini neyle meşgul ettiğine baksın.

İyi bir alışveriş ne verdiğiniz ve karşılığında ne aldığınızla ilgili. İşin püf noktası şu ki, vereceğiniz de, alacağınız da aslında sizin malınız değil, Allah’a aid olan şeyler. Aslında siz vermek istemeseniz de, Allah’ın rızası için harcamadığınız şeyi, Allah sizin elinizden alabilir, onun bereketini yok edebilir, o şeyi sizin aleyhinize döndürebilir. O zaten işin evvelini, ahirini, zahirini, batınını bilmektedir. Sizin neyi tercih edeceğinizi de bilmektedir. Burada her işin, Allah’ın rızasına dayalı ya da ona karşı olsun, hayır da olsa, şer de olsa o işin başı da sonu da Allah’ın iradesine bağlıdır. Biz burada “Allah’ın rızasından söz ediyoruz. Allah (cc) iradesini gerçekleştirmek için bize muhtaç değildir. İsterse iradesini bukağılı şeytanlara da yaptırabilir. Burada bize düşen O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır. Onun rızası gaye ya da başarı olarak yeter. Sözkonusu olan toplumun kurtuluşu ile ilgili bir konu ise, o aynı zamanda toplumun liyakatı ile ilgilidir. Hiç kimse bu anlamda mutlak bir tasarruf sahibi değildir. Bu bir imtihan olabilir, sapkın bir topluluğa Allah’ın gazabı olabilir.

Olay şu: Biri toplumun kurtuluşu için ilahi rızaya bağlı olarak üzerine düşeni yapsa, fakat hiçbir sonuç alamasa, indi ilahide o kazanmıştır ve çabalarının karşılığını kat kat fazlası ile Allah’tan alacaktır. Ya da birileri fazla bir şey yapmasa, ama imtihan gereği veya başkalarının çabaları vesilesi ile ya da toplum kurtuluşu hakettiği için gaybi bir tasarrufla toplum kurtulsa, çalışıyormuş gibi yapıp fakat gerçekte yan gelip yatan için Allah indinde bir kazanç yoktur.

Biz Allah’tan O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmayı dileyelim. Grip’19 konusunda da ben üzerime düşeni yapıyorsam ne mutlu bana, cahillik ediyorsam, zalimlerdensem, kişisel çıkarlarım, heva ve heveslerimle gerçekleri saklıyor ya da çarpıtıyorsam, vay bana, sonuç ne olursa olsun. Cahiller ve zalimlere gelince; Allah onların işlerini sarp dağlara sardıracak ve üstlerine pislik yağdıracak. Zalimler için yaşasın cehennem. Birileri nasıl cennete ya da cehenneme gidecek. İşte böyle. Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var.. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 334 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar