Kaybedenler kulübü toplandı

Kaybedenler kulübü toplandı

Başbakan Başdanışmanı Ertan Aydın, AK Parti kazanmasın diye tüm ülkeyi batırmaya dönük patolojik yaklaşıma sahip olan bir 'kaybedenler kulubü' olduğunu söyledi. Aydın 'Planlarla iktidar olabileceğini düşünenlerin ittifak ederek Tayyip Erdoğan'ı bitirme ça

Cemaatlerin şeffaflaşması gerektiğini söyleyen Başbakan Başdanışmanı Ertan Aydın, 'İnsanlar eğer devletteki amirlerinden çok 'abiler'ini dinleyeceklerse, o zaman devlet olmanın bir anlamı olmaz' dedi. Aydın, 'Şahsi manipülasyonlarla, kapalı kapılar ardındaki kozmik odalarda geliştirilen planlarla iktidar olabileceğini düşünenlerin ittifak ederek Tayyip Erdoğan'ı bitirme çabasına şahit oluyoruz' ifadelerini kullandı.
 
GİRİŞ: Geçtiğimiz günlerde El Cezire'de makalesi yayınlanan Başbakan Başdanışmanı Doç. Dr. Ertan Aydın, Batı medyasının oryantalist bir biçimde yaptığı yayına ilişkin itirazlarını ve eleştirilerini dile getirmişti. Bu makalenin ardından bir de erken seçime gidileceği şeklinde haberler yapılmıştı. Siyaset bilimci Ertan Aydın'la makalede yer alan itirazları, AK Parti'nin erken seçim gündeminin olup olmadığını, dershane tartışmalarını, sivil toplum örgütlerinin yapısını ve Batı ile ilişkilere yönelik kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik. İşte okuyan kişilerin gündeme ilişkin birçok sorunun cevabını bulacağı ufuk açıcı o söyleşi:
 
Geçtiğimiz hafta El Cezire'de yayımlanan makaleniz bazı polemikleri beraberinde getirdi. Siz bu yazıda batı medyasının AK Parti iktidarına ve Tayyip Erdoğan'a yönelik yaklaşımını eleştirirken bir dönemdir ortaya çıkan bir yaklaşım benzerliğinden söz ediyorsunuz. Bu yaklaşımı ne zamandan beri görüyorsunuz ve itirazınız tam olarak nedir?
 
Aşağı yukarı 4-5 yıllık bir süreç denilebilir. Ancak son birkaç yılda çok yoğun bir şekilde kendini daha da hissettirdi. Benim altını çizmek istediğim nokta eleştiriler değil, eleştirilerin içindeki anlam farklılaşması. Benim itirazım eleştiri söyleminin daha ırkçı, oryantalist ve sübjektif argümanlarla besleniyor olması. Yazımın temel eleştirisi de zaten buydu.
 
AK Parti iktidarının ilk yıllarında olmayan bu tarz eleştiriler, ne oldu da son yıllarda ortaya çıktı? Bu eleştirilerin zemini ne oluşturdu?
 
'Türkiye'nin önünü kesmek istiyorlar, Türkiye'nin gücüne tahammül edemiyorlar' argümanları çok naif ve klişe gelebilir, ancak bu argümanlarda doğru olan bir taraf var. Türkiye, cumhuriyet tarihi boyunca Müslüman ülkeler tarafından sözünün en çok dinlendiği bir dönemi yaşıyor. Türkiye'nin genel olarak nüfuzunun artması da Batı'da bir rahatsızlık oluşturmaya başladı. Bu durum bazı hesapların bozulmasına ve bazı hesapların da daha iyi işliyor olmasını engellemeye başladı. Masada artık Türkiye de var ve artık bizim tutumumuz dikkate alınmak zorunda.
 
SİYASİ TAVIRLARI MEDYAYA YANSIYOR
 
Eleştiride medyanın oryantalist bir yaklaşım sergilediğini ifade ediyorsunuz. Nasıl bir saikle ortaya çıkıyor medya oryantalizmi?
 
Edward Said oryantalizmi gücün söylemsel olarak meşrulaşmasına dönük bir argüman olarak tanımlar. Oryantalizm daha önce çok vulgar bir şekilde gerçekleşen emperyalizmin gerekçesini oluştururken bugün de Türkiye'ye yönelik siyasal rahatsızlığın söylem olarak meşrulaştırılmasını sağlamaya çalışıyor. Siyasette ne oluyorsa, onun izdüşümlerini medyada görüyoruz. Özellikle de medya oryantalizmini görüyoruz.
 
Türkiye'de de var mı aynı durum, özellikle medya açısından bakacak olursak ne söylersiniz?
 
Dışarından ambalajlanarak hazır hale getirilen oryantalist söylem, içeride basın ve siyasi aktörler tarafından siyasi bir söylem haline dönüştürülüyor.
 
AK Parti hükümeti eleştirilere tahammül edemiyor mu? Bu da sık zikrediliyor…
 
Eleştiri rahatsızlık oluşturacak bir şey değildir; hatta çok faydalıdır. Ancak ortada eleştiri diye dolaşan ifadeler gerçeğin eleştirisi değil. Olmayan ve varmış gibi sunulan argümanlarla eleştiri yapılıyor. Başbakan için 'Diktatör, astığı astık kestiği kestik' gibi ifadeler dışarıdan oryantalist bir bakış açısıyla oluşturuluyor ve Türkiye'de de siyasetin alanına yerleştirilmeye çalışılıyor. Benim temelde eleştirdiğim durum da bu. Ortada objektif verilerle yapılan bir eleştiri yok, sübjektif verilerle hakarete varan ifadeler var. Bunlar da doğal olarak rahatsızlık oluşturuyor. İstediğiniz kadar eleştiri yapabilirsiniz, ama olmayan şeyler üzerinden değil.
 
KAYBEDENLER KULÜBÜ TOPLANDI
 
Başbakan Erdoğan'ın bir gizli ajandası mı var? Bu iddiada bulunanlar sizce neden bu tavır içinde?
 
Elbette böyle bir durum yok ve söz konusu bile olamaz. Eleştiriden değil de, eleştiri adı altında yapılan hakaretlerden ve seviye düşüklüğünden duyulan bir rahatsızlık var. Aslında bu bir 'loser' psikolojisi. Bir kaybedenler kulübü var ve bunlar ahlaki bir kaygı gözetmeksizin her türlü manipülasyonu, sataşmayı, tahrikkâr üslubu deniyorlar. Loser psikolojisinde 'Ben batıyorsam, herkes batsın' anlayışı vardır. Olimpiyatlarda bile 'Yeter ki AK Parti kazanmasın' diye Türkiye'nin aleyhine bir konum alabildiler. AK Parti kazanmasın diye tüm ülkeyi batırmaya dönük patolojik bir yaklaşım var.
 
Medya mensuplarında da benzer bir durum görüyor musunuz?
 
Bir medya mensubu çok farklı duygulanımlar içinde olabilir. Medya etiği açısından objektif olabilir. Türkiye'de basında bir öfkenin dışa yansımasına tanık oluyoruz. Bu da o yazıyı yazan ya da haberi yapan kişinin ruh halini yansıtıyor.
 
Marc Champion, El Cezire'de yayımlanan makalenize cevaben kaleme aldığı yazıda, 'Biz daha önce AK Parti'yi övüyorduk. AK Parti'yi eleştiriyorsak, sebebi Ak Parti'dedir' şeklinde bir iddia öne sürüyor. Bu iddiayı nasıl değerlendirirsiniz?
 
Reformların artık bittiğine yönelik bir iddiası var Champion'ın. Türkiye iktidara geldiğinden bu yana reformlara ara vermedi. Son dönemde de Türkiye'nin en kronik sorunu olan Kürt meselesi ile ilgili çok net çözüm önerisini getirildi ve istikrarlı bir tavır takınıldı. Ayrıca çok yakın bir zamanda bu ülkede yaşayan toplumun tüm kesimleriyle ilgili devrim niteliğinde reformlar içeren bir Demokratikleşme Paketi açıklandı. Bu pakette tüm kesimlerin yaşam tarzlarını garanti altına alınırken, farklı etnik kökenden ve farklı dinlerden kişilerin maruz kaldığı sıkıntılara dönük çok ciddi bir adım atıldı. Bu kadar yenilik ve reformun görülmemesi, takdir edilmemesi çifte standart değil de nedir?
 
ERDOĞAN, BATI İLE MÜSLÜMANLAR ARASINDAKİ SON KÖPRÜ
 
Başbakan Erdoğan sonrası dönem için dünyayla temas noktasında yaşanan gelişmelerle ilgili nasıl bir analiz yapılabilir?
 
AK Parti ve Tayyip Erdoğan, Müslüman halkların batıyla kurduğu ilişkilerin son yıllardaki en önemli projesi. Batı'yla İslam dünyasının arasında bir köprü yoktu. Batı, 1980'li yıllardaki emperyalist tavrından dolayı İslam dünyasında çok negatif bir algıya sahipti. Batı, Doğu'da şeytani bir figür olarak görülüyordu ve Batı'dan gelecek hiçbir iyiliğin makbul olmadığı düşünülüyordu. AK Parti öncesinde bazı girişimler olmuş, ama bunlar sadece üst düzeyde kalmıştı. AK Parti ilk defa hem üst düzeyle bir temas sürdürdü, hem de halklar arasında bir kaynaşma oluşturdu. Batı dünyasının bu durumu teşvik ve takdir etmesi gerekirken ha bire bu projeye vuruyorlar. Böyle yaparak da kendi bindikleri dalı kesiyorlar aslında. İslam dünyasıyla kurulabilecek son köprüyü de yıkarak daha radikal Selefi akımların önünü açıyorlar aslında. Bu tavır rasyonel değil.
 
ERDOĞAN'I BİTİRME ÇABASINA ŞAHİT OLUYORUZ
 
Peki 'Erdoğan'sız AK Parti' iddiasına ya da Tayyip Erdoğan'ın siyaset dışına itilmek istendiği görüşüne dair neler söylersiniz?
 
Şahsi manipülasyonlarla, kapalı kapılar ardındaki kozmik odalarda geliştirilen planlarla iktidar olabileceğini düşünenlerin ittifak ederek Tayyip Erdoğan'ı bitirme çabasına şahit oluyoruz. İcazetin sadece milletten alınacağı gerçeğine tahammül edemeyenlerin kurdukları bir ittifak söz konusu. 'Loser' psikolojisinde olan, 'Tayyip Erdoğan bir şekilde gitsin de, eski usul siyaset yapma biçimine geri dönelim' diye arzulayan bir kitle var. Maalesef Türkiye'de Kemalizmin zaten doğasında olan bu yaklaşıma bazı dini yapıların da alet oluyor olması üzücüdür.
 
CEMAATLER ŞEFFAF OLMALI
 
'Cemaatleşme yönteminin değişmesi' derken kastınız nedir?
 
Eskiden sivil toplumun bir kısmı ya sırtını tamamen siyasete dönerdi ya da siyasetin geliştirdiği yöntemlerle hareket ederdi. Artık soğuk savaş dönemi yöntemleri anlamını yitirdi. Takiyye yönteminin bir anlamı kalmadı. Tayyip Erdoğan gizli bir gündemi olmadan çok şeffaf bir siyaset anlayışını getirdi. Aynı şeffaflık cemaatlerde de olmalı.
 
Nasıl bir şeffaflık?
 
Bir takım hedefler koyup 'Bir gün gelecek mutlu, müreffeh bir döneme ulaşacağız' ütopyasıyla bir takım takiyye yöntemlerine sarılmanın ve gizemli bir takım kodlar üretmenin anlamı yok. Her şeyin bir şeffaflık içinde benimsenmesi ve uygulanması, her kurumun kendi asli görevine dönmesi gerekir.
 
Son dershane tartışması bağlamında bir değerlendirme yapmanız gerekirse, neler söylersiniz?
 
Bu konu da söylediklerime dahil. Cemaatlerin kendi esas alanlarına dönmesi gerekir. Tek parti döneminin baskıcı ortamında bu yönteme belki ihtiyaç duyuluyordu, ancak artık bu yöntemlere ihtiyaç kalmadı. Çok şeffaf biçimde cemaatler kendi asli işlerine, dini tedrisat niteliklerine geri dönmeliler. 'Bürokraside alan kapatalım, nüfuz sağlayalım' gibi hedefler koymanın bir anlamı yok.
 
Bunun adı pekala paralel devlettir
 
Cemaatlerin sivil toplum ile sivil toplumun da siyasetle ilişkisi bu bağlamda nasıl değerlendirilebilir?
 
Eğer sivil toplum, sivil toplum olarak görev yapmayacaksa, siyaset yapmasının önünde hiçbir engel yok. 'Bizim amacımız siyasette ve bürokraside etki kazanmak' deniliyorsa, o zaman pekala siyasi bir parti kurup bu hedefleri orada gerçekleştirme imkanına sahipler. Paralel devlet tartışmaları da özne değişse bile Türkiye'de mevcudiyetini koruyan bir kavram.
 
Son günlerde gerçekleşen tartışmalarla daha fazla dolaşıma girdi. Bu durum için nasıl bir değerlendirmede bulunursunuz?
 
Eğer kaçak göçek bir stratejiyle bir takım nüfuz alanları oluşturmaya çalışılıyorsa, bu pekala paralel devlet anlayışını akla getirir. 'Niye insanların aklına bu geliyor' demek çok yanlış zaten. Böyle bir yapılanma, insanların aklına otomatik olarak bu düşünceyi getirir. İnsanlar eğer devletteki amirlerinden çok 'abiler'ini dinleyeceklerse, o zaman devlet olmanın bir anlamı olmaz. Çünkü devletin tanımı gereği en önemli niteliklerinden birisi, legal, rasyonel bir otoriteye dayanıyor olmasıdır. Eğer legal değil de, yasaların üzerinde gördüğünüz gizemli, mistik otoritelere inanıyorsanız, o zaman bunun adı pekala paralel devlet olur.
 
Bir taraftan da 'cemaat tasfiye edilmek isteniyor' iddiaları var. Bu iddialarda gerçeklik payı var mı?
 
'Cemaatler asli vazifelerini yapsınlar söylemini' cemaatin tasfiyesi gibi değerlendirmek isteyenler var. Bu haksız bir değerlendirmedir. Hükümetin hiçbir zaman cemaatleri tasfiye etme niyeti olmaz. Cemaatler de bu milletin parçalarından birisidir. Dolayısıyla neden bunu yok etme yoluna gidilsin. AK Parti'nin en büyük hedefi adaleti sağlamak oldu. Böyle bir parti ne kimseyi fişler, ne de mağdur eder.
 
Cemaat tabanı itibar etmez
 
Cemaatin tabanının AK Parti'ye oy desteği azalır mı sizce?
 
Cemaatin hizmet noktasındaki ana gövdesinin bu tarz siyasi ayak oyunlarına prim vermeyeceğini düşünüyorum. Yapılan araştırmalarda bu kesimin AK Parti ve Tayyip Erdoğan'a desteği çok büyük. Fitne yapıp provokasyon oluşturmaya çalışan kişiler her organizasyon içinde olabilir. Cemaat içinde de bu tarz kişilerin var olduğunu gördük. Bu kişilerin yaymaya çalıştığını fitnenin bu taban üzerinde çok da etkili olacağını düşünmüyorum.
 
AK Parti'nin önümüzdeki seçimlerde performansı nasıl olur?
 
AK Parti'nin önümüzdeki seçimlerde son yerel seçimde aldığı yüzde 38 buçuğun üstündeki her oyu bir başarı olacaktır. Gerçek mukayese, genel seçimlerin genel seçimle, yerel seçimlerin yerel seçimle mukayesesidir. AK Parti'ye toplumun desteğinin, yapılan çeşitli araştırmalar sonucunda yüzde 50-51lerde olduğu görülüyor.
 
Gündemde erken seçim kesinlikle yok
 
Son makalenizin ardından bir erken seçimin olacağı yorumları haber oldu. Böyle bir gündeminiz var mı ve o makaledeki seçimlerle ilgili ifadeyi nasıl açıklarsınız?
 
Batı medyasının oryantalist bakış açısıyla yapılan haberlerde ve yazılan yazılarda sanki Türkiye'de çok partili bir sistem yokmuş ve despotik, monarjik bir yönetim varmış gibi bir algılama sunuluyor. Oysa Türkiye çok özgür ve demokratik seçimlerin yapıldığı bir ortama sahip. Daha önce farklı seçim opsiyonları olduğu gibi bundan sonra da bu opsiyonlar vardır. Halk Türkiye'de iktidarı değiştirmek istiyorsa eğer, önümüzde yerel seçim, genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Hatta bu demokratik ve opsiyonlu seçim sisteminde erken seçim de seçim imkanları içindedir. Ben yazımda bu yönde bir görüş belirttim. Ama benim bu görüşüm, sanki erken genel seçim olacakmış gibi gündeme getirildi. Hükümetin gündeminde bir erken seçim kesinlikle yoktur.