Kainatın Dilini İyi Okumalıyız

Kainatın Dilini İyi Okumalıyız

Suyun sel olması, yerin depremle sarsılması, türlü türlü hastalıklar, musibetler ve küresel ısınma birer işaret olsa gerek.

Bunlar birer dildir. Bu dilleri iyi okumamız, bu işaretlerden ibretler ve dersler çıkarmamız lazım. Bunlar kimi zaman bir imtihan, kimi zaman da insanoğlunun nankörlük ve isyanının sonucu olarak Cebbar-ı Zü’l-Celal’in öfkesidir.

Küresel ısınma sebebiyle kuraklık birçok ülkede büyük sorun haline gelirken, dünya tatlı su kaynakları kirlilik ve fazla kullanım nedeniyle tehlike altına giriyor. Dünyada kirli suların yol açtığı hastalıklardan her yıl 2,2 milyon insan, her 8 saniyede bir bebek ölüyor. Buzulların erimesi ve aşırı yağış nedeniyle çoğu ülke sellerle boğuşuyor... 2032’de dünya nüfusunun yarısı içecek su bulamayacak.”

Bu ve benzeri haberler gösteriyor ki herkesi bir telaş sarmış bulunuyor, inananlar yağmur duasına çıkma yarışında, inanmayanlar işin dalgasında. Ama ister inanalım, ister inanmayalım yukarıdaki haberden de anlaşıldığı gibi dünyamızın bir felaketle baş başa olduğu kesin. Bir tarafta dünyamızı seller götürüyor, bir tarafta ise kuraklık kasıp kavuruyor, yerin su damarlarını, canlıların kan damarlarını kurutuyor. Dünyamızın dengesi bozuldu. Bozuldu ama, acaba suçlu kim? Küresel ısınma mı? Küresel ısınma ise, bunun sebebi ne? Hikmetle yaratılan bu kâinatta can ve mal kaybına sebep olan ve hikmetsiz görünen şu helaket ve felaketlerin arkasında şuurlu bir güç mü var, yoksa bir tesadüfün sonucu mu? Şuurlu bir güç varsa, bu güç neden bizi rahatsız ediyor? Şimdi bu soruların cevabını bulmaya çalışalım: Suyun iki hareketi var. Su, çok kere normal akar, hayata hayat ve rahmet olur, canlara can katar, can kurtarır. Bazen de sel olur, deli deli akar, yıkar götürür. Suyun sel olması nadirdir. Ama suyun her zaman hayat ve rahmet olduğu inkâr edilmez bir gerçektir. Dünyanın da su gibi iki hareketi var. Biri normal hareketi, diğeri de depremle olan hareketi. Dünyanın depremle hareketi de nadirdir. Ama dünyanın her zaman normal ve intizamlı hareket ettiği de bir gerçektir.

Suyun sel olması, yerin depremle sarsılması, türlü türlü hastalıklar, musibetler ve küresel ısınma birer işaret olsa gerek. Bunlar birer dildir. Bu dilleri iyi okumamız, bu işaretlerden ibretler ve dersler çıkarmamız lazım. Bunlar kimi zaman bir imtihan, kimi zaman da insanoğlunun nankörlük ve isyanının sonucu olarak Cebbar-ı Zü’l-Celal’in öfkesidir. Hamdolsun ki öfke uzun sürmüyor. Bu olaylardan da anlıyoruz ki Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir.

-Neden gazap? Acaba Allah’ın hiç gazabı olmasaydı olmaz mıydı? Diyenlere biz de deriz ki:

-Acaba insanoğlunun azgınlığı, sapkınlığı, çapkınlığı, nankörlüğü, isyanı olmasaydı olmaz mıydı? Allah’ın nimetleriyle besleniyorsunuz, Onu tanımıyorsunuz, üstelik nimetleri israf ediyorsunuz, hor kullanıyorsunuz. Nimetlerin sahibine şükür, iyiliklerine teşekkür aklınıza gelmiyor. Biz Cenab-ı Hakk’ın sonsuz ve sürekli rahmetini anlayamadığımız, takdir ve teşekkürlerle karşılık vermediğimiz, hem de nasihatı olan Kur’an’a ve elçisi Hz. Muhammed’e (s.a.v) kulak vermediğimiz içindir ki Allah gazabının işareti olan musibetleri devreye sokuyor. Ve bize cebren “Allah” dedirtiyor ve kelime-i şehadeti söyletiyor. Eğer bu ve benzeri olaylar olmasaydı biz, ne yazık ki, yerin normal hareketindeki rahmeti, suyun bir hayat kaynağı olacak kadar büyük bir nimet olduğunu anlayamayacaktık. Bunları düşünmeye bile zaman ayırmayacaktık. Nitekim içimizde hâlâ böyleleri var. Bunlar, yağmur duasını ve namazını bir türlü akıllarına sığdıramamakta, hattâ hafife almaktadırlar. Dün de böyleleri vardı. Fakat Allah da onları kınadı ve şöyle buyurdu: “Onları içinde kıvrandıkları bu (kıtlık ve kuraklık) cezasına çarptırdık; böyleyken bile Rab’lerine boyun eğip yalvarmaya durmadılar.” Mu’minun (76)