Hıristiyanların Siyonistleri Evangelistler

Hıristiyanların Siyonistleri Evangelistler

“Bugün ABD yönetimindeki ‘Şahinler’ Evangelist inanca sahiptir. Papaz John Nelson’un (1800-1882) ortaya attığı ve ‘Hıristiyan Siyonizmi’ adı verilen bu görüş

“Bugün ABD yönetimindeki ‘Şahinler’ Evangelist inanca sahiptir. Papaz John Nelson’un (1800-1882) ortaya attığı ve ‘Hıristiyan Siyonizmi’ adı verilen bu görüş Evangelistlerin inancının temelini oluşturuyor. Bu, bugün ortaya atılan ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin din ayağıdır.” 

Hıristiyanlığın kendi içinde bir takım çıkmazlarının olduğu yetmiyormuş gibi onu yeni mecralara çekenler de bulunmaktadır. Hem de bütün dünyayı barut, kan, zulüm, katliam, soykırımlara boğarak bunu yapmaktadırlar. Mevzumuz bu olmamakla beraber bu hususta küçük bir not düşmeyi gerekli görüyoruz:
“Bugün ABD yönetimindeki ‘Şahinler’ Evangelist inanca sahiptir.
Bunlar Mesih’in ikinci gelişiyle birlikte Hıristiyanların Kudüs’te Mesih karşıtı olan ‘Gog ve Magog’ (Yecüc ve Mecüc) ordusunu büyük bir savaş (Armegedon) sonunda yok edeceğine ve bin yıllık Mesih Krallığının kurulacağına inanıyorlar……. Papaz John Nelson’un (1800-1882) ortaya attığı ve ‘Hıristiyan Siyonizmi’ adı verilen bu görüş Evangelistlerin inancının temelini oluşturuyor. Bu, bugün ortaya atılan ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin din ayağıdır.” (Soner Yalçın – Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı Efendi II)

ABDULLAH İBNİ SEBE’NİN İSLÂMDA TAHRİFAT ÇALIŞMALARI
Aziz Paulus’u iyi takip eden Abdullah ibni Sebe (doğum ve ölümü hakkında kesin bilgi yoktur) de Müslümanlıkta tahrifat yapmıştır. Hz. Osman zamanında bir takım fitne ve kaosun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Şia ve Alevilîği çıkaran Abdullah ibni Sebe de Yemenli bir Yahûdidir. Bilindiği gibi Şiîlik ve Alevîlik İslâm inancı içinde kalıp kalmama hususunda ikiye ayrılmaktadır. Şiîlik ve Alevîliğin Kitap ve Sünnete bağlı kolları vardır. Bununla beraber İslâm’ın temel inanç sistemi dışında kalan kolları da vardır. Abdullah ibni Sebe ve arkadaşları işte Kitap ve Sünnet dışı inancı ortaya çıkaranlardır.
Sapık bir inanç sistemi olan Sebeiye mezhebini kurmuştur. Hz. Ali’ye uluhiyet sıfatları vererek bütün müslümanların esas aldığı Ehli Beyt sevgisini istismar etmiştir. Müslümanlar arasında tefrika çıkarmış, Cemel ve Sıffin Savaşlarında binlerce Sahabinin birbirini kırmasına sebep olmuştur.
Sebe ve adamları bazı fırsatları değerlendirerek Hz. Ali’yi ön plana çıkarıyorlardı. Her Peygamberin bir vekilinin olduğunu Ali’nin de Hz. Muhammed’in vekili olduğunu ileri sürüyordu. Bazı siyasî hadiseleri de istismar ediyor ilk halifelerin Hz. Ali’nin hakkını gasbettiklerini ileri sürüyordu. Mısır, Kufe gibi yerlerde bu propagandayı çok yapmışlardır.
Abdullah ibni Sebe’nin kimliği hakkında şu ansiklopedik bilgiyi buraya almakta fayda görüyoruz: (Cevat Rıfat Atilhan – İslâm ve Beni İsrail)
“Abdullah ibn-i Sebe Yemen Yahûdilerindendir. Medine’ye yerleşerek Müslümanlığı kabul etmiştir. Halife Hazret-i Osman’ın idaresini şiddetle tenkit ettiğinden Medine’den kovulmuştur. Mısır’a gitmiş orada Osman aleyhinde, Ali lehinde çalışmalarına devam etmiştir. Abdullah ibn-i Sebe derin ilmi yüzünden Mısır’da büyük bir şöhret sahibi olmuş ve bu sayede de bazı akaidi neşre başlamıştır. Bu akaide göre her peygamberin ölümünden sonra ona varis olacak bir vezir olduğu gibi Hazret-i Ali de Hazret-i Muhammed’in veziri, ölümünden sonra da onun halifesi idi. Hazret-i Ali’nin Peygambere varis olması gerekirken bu hak kendisinden hile ve desise ile alınmış, hakkından mahrum edilmiştir. Osman’ın hilafete geçmek için hiç bir meşru hakkı yoktu. Osman’ın aleyhindeki hoşnutsuzluk ibn-i Sebe’nin telkinatının neşrini kolaylaştırıyordu.
Rivayete göre Ali’nin hilafete geçmesiyle İbn-i Sebe O’na ‘Sen O’sun’ yani ‘Allah’sın’ (hâşâ) diyerek bir takım ilâhî vasıflar ittihaz etti. Ali de onu Medayin şehrine sürgün etti. İbn-i Sebe fikirlerini orada da yaymaya devam etti. Hazret-i Ali’nin ölümünden sonra O’nun ölmediğini, bilâkis yaşadığını, onda ulûhiyetin bir parçası olduğunu, onun bir müddet sonra geri geleceğini ve dünyaya adalet getireceğini iddia etmiştir. Ali’nin ikinci gelişine kadar ondaki ilâhî mahiyet muvakkaten onun yerini tutacak imamlara hulûl edecektir. (Jewish Encyclopedia)”

NÜMÛNELİK YAHÛDİ
Merhum Necip Fazıl Kısakürek de Abdullah ibni Sebe ve Alevilik ile alâkalı şu tesbitleri yapmaktadır: (Necip Fazıl Kısakürek – Doğru Yolun Sapık Kolları)
“Önce kendi peygamberine ihanetle işe başlayan, derken İsâ dinine türlü maverai hezeyanlar aşılayan bir insan soyu vardır. Bunun İslâm karşısında (prototip) denilen baş örneği de İbn-i Sebe… İçi ve dışıyla numunelik Yahûdi…
Hz. Osman devrinde güya Müslüman… Eski adı İbn-i Sevde… Şimdi Abdullah İbn-i Sebe…
Dilek ve tutumları dini olmaktan ziyade siyasî olan bu din vecdinin kabuk tutmaya başladığı zemin üzerinde vücut bulan ilk ‘Harici’ler -ki asıl Haricilerin Hz. Ali devrinde peydahlandığı iddia edilirse de kökleri Osman zamanından- tohumlarını İbn-i Sebe elinden almış ve teşekkül devresinde ağaçlarını yine İbn-i Sebe eliyle geliştirmiştir.
Hiçbir fevkaladeliğe inanmamak şekliyle hem kör mantık, hem de fevkaladelikleri deli hayallerine vardıracak derecede mübalağa dehası İbn-i Sebe iki başlı yılan seciyesini şu iki cins telkinle göstermeye koyuldu:
-Ali, Allah Resulünün vasisi (vasiyetine sahip)dir. Nitekim nice Peygamberlerin böyle vasileri olmuştur. Halifelik, vesayet hakkı bakımından Ali’ye düşer. Osman bu hakkı ondan gasb etmiştir!”
Abdullah ibni Sebe’nin ortaya çıkardığı Şia’nın İslâm inancı dışındaki inançlarından bazıları şöyle: (Necip Fazıl Kısakürek – Doğru Yolun Sapık Kolları)
“En başta İbn-i Sebe kolu olarak Haricilerden başlayıp Hz. Ali’nin hilafeti boyunca süren ve Şiîlik mektebinin temelini kuran cereyan…
Hz. Ali’yi ilâh ve Cebrail-i yanılmış bilenler…
Büyük imameti, yani devlet reisliğini, Hz. Ali ve soyundan kabul edip, başkalarını o makama müstahak görmeyenler ve Peygamber soyu haklarının gasp edilmiş olduğunu iddia edenler.
‘İsna Aşeriyye’ adı altında Hz. Ali soyundan ‘12 İmam’ nazariyesini güdenler ve hepsini birden insan üstü sayanlar… Bu imamlardan 12.si, nazarlarında gaip ve son zamanlarda zuhuru bildirilen Mehdi’yi temsil etmekte…
‘Tenasüh’e, ölümden sonra ruhun başka cesetlere hululüne inananlar; Allah’ı insan şeklinde hayal edip zamanla yıprandığını, yalnız yüzünün kaldığını, ruhunun da Ali’ye geçtiğini öne sürenler…
Her şeyi batına, içyüze bağlayanlar ve zahire, dış yüze ait bütün yasakları ve emirleri inkâr edenler…
Hz. Ali’nin öldürülmediğini, ölmediğini, yerine şeytanın öldürüldüğünü ve onun göğe kaldırıldığını, bulutlarla sarılı olduğunu, ‘şimşek onun kamçısı ve gök gürültüsü sesidir!’ iddiasında bulunanlar… Dünyanın en galiz teşbihiyle, Allah’ın Resulünü, iki karganın birbirine benzediği kadar Hz. Ali’ye benzetip Vahy meleğini bu yüzden şaşırmış ve Kur’an’ı Ali yerine Peygambere indirmiş sananlar…
Hz. Ali’yi ilâh kabul ettikten sonra, onun, Peygamberi Resul olarak gönderdiğini fakat Resulün insanlara Ali’ye bağlayacağı yerde kendisine bağlandığını iddia etmeye dek gidenler.
…….
Hz. Ali ile alâkalı bir hadis şöyle:
‘Fitneler, bid’atler ortaya çıkıp Sahabilerime dil uzatıldığı zaman doğruyu bilenler onu bildirsin! Eğer bildirmezlerse, Allah’ın, meleklerinin ve insanların laneti bildirmeyenin üstüne olsun! Allah, böyle bilginlerin, ne farz, ne nafile, hiçbir ibadetini kabul etmez!’
Hz. Ali’ye hitap eden bir hadis daha:
‘Benden sonra bir topluluk gelir. Onlara Rafızî ismi verilir. Sen onlara yetişirsen, ya Ali, onları yaşatma! Onlar müşriktir!’
Hz. Ali buyuruyor:
‘Bu emir üzerine sordum:
Alametleri nedir, ey Allah’ın Resulü?’
Dediler ki;
‘Sende olmayan şeylerle seni medh ve sena edecekler ve evvelkileri kötüleyecekler!’ ”

Mustafa Akgün / Vakit