Hamenei, Erbakan'la Neden Görüşmedi ?

Hamenei, Erbakan'la Neden Görüşmedi ?

Tahran Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ferdi Asgar, Türk İran ilişkilerini değerlendirdi, Erbakan'ın son ziyaretini yorumladı.

Aslen şair ve dil bilimci olan Prof. Dr. Asgar Ferdi İran dış politikasında önemli bir çehre. Türkiye, Kafkaslar ve Orta Asya ile ilgili konularda uzman olan Ferdi çok sayıda dil bilmesinin yanı sıra Türk edebiyatına da son derece vakıf bir isim. Nitekim Türkçe gerçekleştirdiğimiz röportajda klasik ve modern dönem Türk şairlerinden çokça alıntılar yaptı. Dışişleri eski Bakanı Velayeti'nin danışmanı olan Ferdi halen Tahran Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Tahran'daki ofisinde gerçekleştirdiğimiz ve Türk devlet adamlarıyla ilgili şahsi hatıralarıyla da süslenen uzun röportajı kayıt dışı bölümlerini çıkararak aktarıyoruz.

Konuşmamıza Necmettin Erbakan ziyareti ile başlamak istiyorum. Erbakan'ın siyasi yasakları kalkar kalmaz, hasta olmasına rağmen Tahran'ı ziyaret etmesi ve on gün boyunca üst düzey görüşmeler yapması "İran mevcut hükümete rahatsızlığını mı gösteriyor" şeklinde sorulara yol açtı. Bu konuda ne dersiniz?

Öncelikle bu ziyaret siyasi olmaktan çok sembolik bir ziyaretti. Sayın Erbakan İranlıların gözünde çok seçkin bir şahsiyet, yıllardır verdiği mücadele İranlılar için çok anlamlı. Sizin için anlaması zor olabilir ama bunun Türkiye'deki siyasi gelişmelerle ya da kendisinin hali hazırda bir partinin lideri olmasıyla ilgisi yok. Ziyaret mevcut hükümete karşı İran'ın bir adımı olarak anlaşılmamalı. Zaten ziyaret öncesi Türk hükümetine de gerekli bilgiler verilmişti ve kendisinin havaalanında Türk Büyükelçisi tarafından karşılanması da hükümetin bundan rahatsız olmadığının göstergesi. Burada da ziyaretin Türkiye'nin iç meselelerinden uzak tutulup daha çok İslam birliği çerçevesinde kalınması hususunda çaba gösterildi. Yine de kendisinin hükümet karşıtı bazı açıklamalarından bazılarının rahatsız olmuş olabilir, hatta muhtemelen dini lider Ayetullah Hamenei ile olan görüşmesi de bu tür yanlış anlamalara imkân tanımaması için gerçekleşmemiş olabilir.

Türkiye'nin son dönemdeki Ermenistan açılımıyla ilgili neler düşünüyorsunuz. İran da tarih boyunca Kafkaslarla yoğun ilişkiler içinde olmuş bir ülke.

Türkiye'nin son açılımlarını doğru görüyoruz. Her ülke kendi ulusal çıkarları doğrultusunda dış politikasını belirler. Türkiye gibi önemli bir ülkenin hareketleri de doğal olarak bu çerçevede olacaktır. Bu hususta Azerbaycan'daki tepkileri abartılı buluyorum. Türkiye on beş yıldır Kafkas politikasını tamamen Azerbaycan ekseninde yürüttü ve kendisini önemli ölçüde kısıtladı. Oysa Azerbaycan bugün gündeme getirdiği Karabağ sorunuyla ilgili hiç bir somut adım atmadı ve aksine çözümsüzlükten yana tavır aldı. "Bir millet iki devlet" söylemine rağmen Azeri yöneticiler ve elitler evlerinde Rusça konuşacak kadar kendi kimliklerinden uzak kimseler. Nitekim biz hâlâ Bakü'deki mevcut yönetimin Rusya'daki derin merkezlerle olan bağını koruduğunu ve kendilerini yerel değerlerden çok onlara yakın hissettiklerini düşünüyoruz. Nitekim son gelişmelerden hemen sonra İlham Aliyev'in Moskova'ya gitmesi ve "Rusya ile stratejik ortağız" açıklaması yapması önemli. Bu yüzden İran olarak daha başından beri ihtilaf halinde olan iki ülkeyle eşit mesafede ilişki stratejisini benimsedik. Bu yöntemin Karabağ sorunun çözümü için daha etkili olduğunu düşünüyoruz. Diğer yandan İran Ermenistan'ın işgal altındaki topraklardan çekilmesi gereğini de savunuyor.

Türkiye'nin son dönem dış politikası ve izlediği diplomasi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye'nin son beş altı yıla kadar ciddi anlamda bir diplomasiye sahip olmadığını söylemeliyim. Bunu çeşitli üst düzey Türk diplomat ve devlet adamlarıyla yaptığım konuşma ve görüşmelerden biliyorum. Yakın döneme kadar Türkiye diplomasisi deyince akla yalnızca konsolosluk hizmetleri ve Ermeni terörü geliyordu. Bu yüzden son dönemdeki hareketliliği ve öz güveni oldukça olumlu buluyorum. Ancak uzun yıllar ihmalin getirdiği bir tecrübesizlik de gözlenmiyor değil. AKP diplomasisi yeni yürümeye başlayan bir çocuk gibi, büyük adımlar atıyor ve yalpalaması ve bazen düşmesi doğal karşılanmalı. Şahsen sempatik birisi olduğunu bilmeme rağmen Babacan sanki bu ağırlığın altından kalkamıyor gibi bir görüntü var.

Diğer yandan bazılarının aksini düşünmelerine rağmen hiçbir zaman Türk hükümetinin ABD'ci olduğu görüşüne katılmadım. Üstelik silahlı bürokrasinin önemli bir kesiminin de ABD'ye karşı mesafeli durduğunu da yakından biliyorum.

İran ABD ilişkilerinin geleceği konusundaki düşünceniz ne? Önceki dönemde saldırı planları konuşulurken şu anda Obama'nın İran'a yakınlaşacağı söyleniyor. Konuyla ilgili olarak Türkiye'nin arabuluculuk çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle ben çeşitli kereler farklı yerlerde askeri saldırının olanaklı olmadığını söyledim. Amerika elimizdeki imkânları iyi biliyor ve yalnızca bölgede değil ABD'nin arka bahçesi sayılan yerlerde bile kendimizi koruyacağımızın farkında. Bu söylentiler daha çok psikolojik baskı amaçlıydı. Diğer yandan yeni dönemde görüşmeler olabilir zira ABD devrimden sonra ilk kez ön koşulsuz görüşmeye hazır olduğunu söyledi. Oysa yirmi yıl önceden beri her ön görüşmede daha işin başında başta anayasadaki Velayeti Fakih ilkesi olmak üzere İran'ın kabul etmesi mümkün olmayan şartlar öne sürerlerdi. Bu yüzden yeni dönemi önemsiyorum. Ayrıca ABD iflasın eşiğinde, zaten Obama'yı sevdiklerinden iş başına getirmediler. ABD basınını izlerseniz ona karşı nasıl tahammülsüz olduklarını ve ince hakaretler yaptıklarını görürsünüz. Ancak sistemin başka şansı olmadığı için kendisini denemeye çalışıyor. Bazı açılardan Amerika 1987 Rusya'sına çok benziyor. Amerika için şu anda ekonomi temel öncelik ve bu yüzden İsrail meselesi dâhil hassas olduğu tüm konularda İran'a taviz vermeye hazır gibi görünüyor. ABD için pratikte Güney Fars doğal gaz yatakları İsrail'in varlığından çok daha önemlidir.

Arabuluculuk konusuna gelince İran'ın bu konuda ilkesel bazda arabulucuya karşı olduğunu söyleyebilirim. Zaten belirttiğim gibi çok sayıda doğrudan görüşme gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor.

Son olarak İran'da Haziran ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için neler söylersiniz? Sizce Ahmedinejad mı Musevi mi kazanacak. Diğer bir ilgili soru da Musevi'nin adaylığı. 1989'dan beri ilk kez Cumhurbaşkanlığına aday oluyor sizce bunun nedeni ne?

Musevi bildiğiniz gibi rejimin son başbakanıydı. İmam Humeyni öldükten sonra Hamanei ile olan anlaşmazlığının da etkisiyle aday olmaktan kaçındı. Ancak bu defa adaylığını açıklamış olması Hamenei'den onay aldığının göstergesi.

Zaten kendisi de "daha önce hangi sebepten aday olmadıysam bu sefer aynı sebepten aday oluyorum" dedi.

Evet, bu duruma işaret ediyor. Hamenei'nin nasıl ikna olduğunu bilmiyorum. Muhtemelen çeşitli iç ve dış gelişmelerle ilişkilidir. Seçim sonuçları için şimdiden bir şey söylemek çok güç biliyorsunuz, İran'da seçim sonuçlarını tahmin etmek son derece zordur. Son güne kadar belli olmaz. Ayrıca İran halkı değişikliği sever. Kimsenin şans vermediği sıradan bir kaymakam olan Ahmedinejad'ın önce Tahran Belediye Başkanı sonra Cumhurbaşkanı olması da böyle olmuştu.

Bazı reformist gruplar seçimlere hile karıştırabileceğini ileri sürüyor.

Ben ciddi ölçüde, sonuçları etkileyecek kadar bir müdahale düşünmüyorum. Nitekim önceki seçimlerde de mevcut hükümetlerin kaybettiği çok oldu. Ahmedinejad tüm olumsuz yönlerine rağmen popülist ekonomi politikaları sayesinde belli bir halk desteği kazanmış durumda ki bu durum özellikle taşra kesimleri için geçerli. Diğer yandan Musevi bazıları için efsane bir isim olmasına rağmen gençler tarafından pek tanınmıyor ve "ilkelere" vurgu yapması da şehirli reformist gruplar tarafından pek hoş karşılanmıyor. Yine de seçimlerin nasıl sonuçlanacağını zaman gösterecek.

Zaman ayırdığınız ve sorularımıza cevap verdiğiniz için teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim

Hakkı Uygur - Dünya Bülteni