Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Defne’de bir gün…

“Hoca, Hatay’a birlikte gidelim, diyor, müsait misiniz?” telefonuna “Tabii ki…” diye cevap verdim. Hoca, Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu idi. Salı günü 14 Mart’tı, Sare Hanım gönüllü doktor olarak bölgeye defalarca gitmişti, bugün de bölgede hizmet veren doktorların Tıp bayramını kutlamak için yola koyulmuştu. Karar’dan Elif Çakır ve Merve Şişman da yol arkadaşımızdı.

Adana’ya inildi. Önce Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ziyaret edildi. Zeydan Bey, depremde Adana’da 418 can kaybı yaşandığını söyledi. “Sadece Adana depreminden bahsediyor olsaydık 418 kişilik can kaybı bu depremi ‘büyük’ diye nitelemeye yeterdi, ama merkezleri, ilçeleri, köyleriyle 11 şehir öyle bir felaket yaşadı ki Adana onun yanında hiç deprem yaşamamış gibi gözüküyor” dedi. Bu ifadeler, felakete nereden baktığınızla ilgili anahtar nitelik taşıyor. “Çok uzaktan baktığınızda felaketin büyüklüğünü anlayamazsınız” demek anlamına da geliyor.

Bizim Maraş’ta “Ana – baba günü” derler böyle durumlar için… Hani Kur’an’da mahşer ortamı anlatılırken ifade edilir, “Kişinin kardeşinden, anasından babasından, eşlerin birbirinden, insanların çocuklarından kaçtığı gün…” Deprem anı öyle mi oldu, yoksa anneler – babalar çocuklarının üzerine mi kapandı… Çok çok büyük olaylar yaşandığı muhakkak…

40 gün geçmişti büyük zelzelenin üzerinden biz Hatay’a, Defne ilçesine vardığımızda… Hala el sürülmemiş enkazlar var dersem olan biteni anlarsınız. Ayakta ama harabeye dönmüş apartmanlar, mevcut enkazın kaldırılmasından sonra yıkılmayı bekliyor, dersem, felaketin, bölgeden başlayarak tüm ülkeyi daha ne kadar “sarsacağı”nı tahmin edebilirsiniz. Baktığınız her yerde enkaz, çökmüş – çökecek binalar, çadır - konteyner kentler, çadır hastaneler, gönüllü doktorlar, hemşireler, seferber olmuş gönüllü yardım ekipleri, kolunuza yapışıp anlatılan tek tek hikayeler…

Her kare memleketin yaşadığı büyük bir acıyı barındırıyor içinde. Bunlar “Büyük fotoğraf”tan ne kadar anlaşılır ki? Bir mezarlığı ziyaret edip, fatiha okuduk. 4 bin 200 gibi bir rakam verdiler o gün…. Geliş azalmıştı ama biz daha orada iken bir cenaze aracı daha gelmişti, “vücut bütünlüğü yok gelen çoğu cenazenin” dedi oradaki bir görevli. “Enkazdan hala insan çıkıyor” demek bu. Mezarlıkta yan yana dizilmiş insanlar… Yunus Emre “Başları üstünde hece taşları, ne söylerler ne bir haber verirler…” der. Üzerine sayılar yazılı birer tahta çakılmış mezar başlarına… 850 kişinin kimliği sonradan belirlenmiş. Henüz kimliği belirlenemeyen binlerce sahipsiz cenaze var demek bu… Bir kısmı Suriyeli, bir kısmı Türk… Öte yanda yavrusunun, eşinin, anne – babasının cesedine olsun ulaşmak isteyen insanlar var… Kulak kabartın neler dinleyeceksiniz büyük acı adına…

Depremde büyük sarsıntı geçiren Eğitim Araştırma Hastanesi, orada dev bir felaket anıtı gibi duruyor. Sağlık hizmeti yanı başına kurulmuş yerli – yabancı sahra hastaneleri tarafından veriliyor. Atıl haldeki dev hastane ile ilgili hikayeler ayrı bir soruşturma alanı olarak “saklı” bir dosya halinde.

Bir özel hastane (Mozaik) ayakta kalmış depremde. Tek çatlak yok duvarlarda. 40 gündür de “ücret almadan” hizmet veriyor. Bir kadın, doğum ve çocuk hastanesi… Kendi doktorları da depremzede... onun için gönüllü doktor ve hemşirelerle hizmetini sürdürüyor. Sare Hanım da bu hastanede gönüllü çalışmış, burada yatıp kalkarak… Hastane yöneticileri ücret almadan, üstelik halen izinli olan kadrolu doktorların ücretini ödeyerek dayanma gücünün sınırlarına geldiklerini, böyle vakalarda özel hastanelerin de devletin sağlık zinciri içine alınması gerektiğini ifade ettiler.

Acıların içinde dolaşırken, bu hastane gezisinde yeni doğanların sesini duymak, gönüllü doktor ve hemşirelerin adanışlarına tanık olmak, hayat adına, insani hasletlerimizin diriliği adına umudu yeşerten izlenimler…

“Bu şehirler ne zaman ayağa kalkar” sorusu içinizde depreşip duruyor gezi boyunca… Nasıl Hatay Hatay olur, Maraş Maraş olur, Adıyaman Adıyaman olur… Bunun cevabı kimde var, ya da peş peşe verilen kalıcı konut ihaleleri bunun cevabı mıdır, bilmiyorum.

Gelecek Partisi gönüllülerinin kurduğu bir konteyner kente de uğradık. Orada Karar tv için sayın Davutoğlu ile bir de söyleşi yaptık. Üç öğün yemeği ile sıcak bir ortam oluşturulmuş. Tüm sahada, böyle, devletin ve sivil toplumun kurduğu binlerce deyim yerinde ise “kurtarılmış alan” bulunduğu muhakkak. Orada Davutoğlu, çadır ortamında çocuklarla arkadaşlık etti, bilek güreşi yaptı, direndi direndi, yenildi… Sevinç taşındı yüreklere… Çocukların yüreğini kurtarmak o kadar önemli ki…

Ramazan geldi, geliyor… Oradakiler ve oradan tüm yurda misafir olarak dağılmış olanlar… Bizim insanımız oruca bir başka sarılır, belki sığınır. En zor şartlarda oruçtan vazgeçmez… Ramazan sevgisi, şefkati ile sarılmalı insanlarımız… Deprem bölgesinde yaşamaya devam edenler, bir anlamda yurtlarını yuvalarını bekleyenler unutulmamalı, diğer şehirler konuklarını en aziz misafirler olarak ağırlamalı.

Yara sarma mevsimindeyiz. Birbirimize şefkatle sarılma mevsimindeyiz. Afrika’da kurban keser, iftar verir bizim insanımız. Bugünler, memleketin her yöresinin şefkatle donatılması gereken günlerdir.

URFA – ADIYAMAN - MALATYA SEL’E KAPILDI: Deprem enkazı içinden çıkmaya çalışırken, bu defa Urfa, Adıyaman ve Malatya sele kapıldı. Yağmur… yağmur… sele dönüştü, sel yeni bir afet halini aldı. 2’si Adıyaman’da, 14’ü Urfa’da 16 can gitti. Üst üste geliyor, ne denebilir ki, Allah beterinden muhafaza etsin.

Bu yazı toplam 280 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar