Akıl ve Anlayış Sahiplerine Müjde!

Akıl ve Anlayış Sahiplerine Müjde!

Ey Hişam! Kuşkusuz Allah Tebareke ve Teâlâ Kitabında akıl ve anlayış sahiplerini müjdelemiş ve buyurmuştur ki...

Hişam b. Hakem Şöyle Rivayet Etmiştir...

Ebu’l Hasan (Musa b. Cafer ra) bana dedi ki: «Ey Hişam! Kuşkusuz Allah Tebareke ve Teâlâ Kitabında akıl ve anlayış sahiplerini müjdelemiş ve buyurmuştur ki: “Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah’ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.” (Zümer, 18)

Ey Hişam! Allah Tebareke ve Teâlâ insanlar için kanıtları akıl aracılığıyla ta­mamlamıştır. Peygamberleri beyan (açıklama) ile desteklemiştir. Çeşitli kanıtlarla onlara Rabliğini göstermiş ve buyurmuştur ki:       

"İlâhınız bir tek Allah 'tır. Ondan başka ilâh yoktur. O, Rahmandır, Rahimdir. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelme­sinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Al­lah 'in gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır." (Bakara, 163-164)

Ey Hişam! Allah bunu, bilinmesinin ve insanların kendilerini yöneten bir ilâhî gücün olduğunu anlamasının kanıtı olarak gözler önüne sermektedir. Nitekim Allah, bu hususla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Ve râm etmiştir size geceyle gündüzü, güneşle ayı; yıldızlar da râm olmuştur emriyle. Şüphe yok ki akıl eden topluluk için deliller var." (Nahl, 12) "Öyle bir mâbuddur ki sizi topraktan, sonra bir katre sudan, sonra bir pıhtı kandan yaratmıştır, sonra sizi bebek olarak dünyâya çıkarmıştır, sonra ergenlik çağına erişmeniz, sonrada ihtiyar olmanız için sizi yaşatmadadır ve sizden daha önce öldürülen de var ve hepinizi de muayyen ve mukadder bir zamana dek ya­şatır ve bütün bunlarda akıl edesiniz diye olup biter." (Mü'min, 67) "Gecenin ve gündü­zün ar darda gelmesinde Allah 'in gökten indirip ölü haldeki yeri canlandırdığı rızıkta, (Casiye, 5) rüzgârları estirmesinde, göklerle yer arasında emre hazır bekleyen bulut­larda aklın kullanan bir topluluk için kanıtlar vardır." (Bakara, 163) "Biliniz ki Allah, yeryüzünü, Ölümünden sonra diriltir; andolsun ki akıl edesiniz diye size delillerimizi apaçık bildirdik." (Hadid, 17) "Üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) Yemiş­lerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız, işte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır."(Ra''d, 4) "Yine O'nun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için dersler vardır." (Rûm, 24) "De ki: Gelin Rabbiniz size neleri haram etti, ben okuyup anlatayım: Sakın O'na hiçbir şeyi eş ve ortak saymayın, ana-babaya iyilik edin, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de ancak biz rızıklandırırız, onları da ve açığa çıkan kö­tülüklere de yaklaşmayın, gizli kalan kötülüklere de ve hiçbir cana kıymayın, çünkü Allah haklı olmadıkça haram etmiştir bunu. İşte aklınızı başınıza alasınız diye size bunları emretmiştir O." (Enam, 151) "Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -Birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böyle açıklıyoruz." (Rûm, 28)

Ey Hişam! Sonra Allah, akıl sahiplerine öğüt vermiş ve onları ahiretteki ni­metleri arzulamaları için teşvik etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?"(En'am, 32)

Ey Hişam! Sonra Allah, akıllarını kullanmayanları azabından korkutmuş ve şöyle buyurmuştur: "Sonra diğerlerini yok ettik. Elbette siz de sabah ve akşam onlara uğruyorsunuz. Hala akıllanmayacak mısınız?" (Saffat, 136-137-138)

Ve buyurmuştur: "Biz, şüphesiz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmala­rına karşılık gökten feci bir azab indireceğiz. Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır." (Ankebût, 34-35)

Ey Hişam! Akıl ilimle beraberdir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "işte biz, bu misâlleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir." (Ankebût, 43) Ey Hişam! Sonra Allah, akıllarını kullanmayanları şöyle yermiştir: "Onlara: Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız. " dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?" (Bakara, 170) Ve şöyle buyurmuştur: "Kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler." (Bakara, 171)

Ve buyurmuştur: "Onlardan seni (dinleyen (Ayetin metni "yestemiun:) dinleyen­ler" (şeklindedir.) vardır. Fakat sağırlara, üstelik akılları da ermiyorsa sen mi duyura­caksın?" (Yunus, 42) Ve buyurmuştur: "Yoksa sen, onların çoğunu dinleyenler veya akledenler mi sanıyorsun? Aksine onlar hayvanlar gibidirler, hatta onlardan daha sa­pık bir yoldadırlar." (Furkan, 44) Ve buyurmuştur: "Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarında­ki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, hâlbuki kalpleri darmadağı­nıktır. Böyledir; çünkü onlar, aklını kullanmayan bir topluluktur." (Haşr, 14)

Ve buyurmuştur: "Kitabı okuduğunuz halde, İnsanlara iyiliği emredip kendini­zi unutuyormusunuz? Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?" (Bakara, 44)

Ey Hişam! Sonra Allah çoğunluğu yermiş ve şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırır." (En'am, 116)

Ve buyurmuştur: "Onlara, andolsun ki, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sor­san, "Allah " derler mutlaka... De ki: Hamd Allah 'a mahsustur. Hayır, onların çoğu bilmezler." (Lokman, 25) Ve buyurmuştur: "Andolsun ki onlara, "kim yağdırır gökten yağmuru da onunla, ölümünden sonra diriltir yeryüzünü " diye sorsan "Allah " derler mutlaka; de ki: Hamd Allah 'a, fakat çoğu akletmezler." (Ankebût, 63)

Ey Hişam! Sonra Allah, azınlığı övmüş ve şöyle buyurmuştur: "...Kullarım­dan pek azı şükreder." (Sebe, 13) Ve buyurmuştur: "Bunlar da ne kadar az!" (Sâd, 24)

Ve buyurmuştur: "Firavun hanedanından imanını gizleyen bir mümin: Rabbim Allah'tır, dediği için mi adam öldüreceksiniz-.." (Mü'min, 28) Ve buyurmuştur: "Ve inananları gemiye yükle dedik; Zaten mahiyetinde bulunan inanmış kişiler de pek az­dı..." (Hûd, 40) Ve buyurmuştur: "Fakat onların çoğu bilmezler." (En'am, 37)

Ve buyurmuştur: "Onların çoğu aklını kullanmaz." (Mâide, 103)

Ve buyurmuştur: "Onların çoğu farkında değildir." (Yunus, 60)

Ey Hişam! Allah, temiz akıl sahiplerini en güzel niteliklerle anmıştır. Onları en göz alıcı süslerle bezemiş ve şöyle buyurmuştur: "Dilediğine hikmet verir. Kime hikmet verilmişse büyük bir hayır verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası, öğüt alıp düşünmez." (Bakara, 269) "İlimde derinleşenler; ona inandık hepsi Rabbimizdendir derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez." (Âl-i İmran, 7)

Ve buyurmuştur: "Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün ard ar­da gelmesinde, temiz akıl sahipleri için ayetler vardır." (Âl-i İmran, 190)

Ve buyurmuştur: "Sana Rabbin tarafından indirilen kitabın hak olduğunu bi­len, kör gibi olur mu? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünür." (Ra'd, 19)

Ve buyurmuştur: "Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (O inkârcı gibi midir?). De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak temiz akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür." (Zümer, 9) "Sana bu mübarek kitabı, ayetlerini düşünsün­ler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik." (Sâd, 29)

Ve buyurmuştur: "Andolsun ki biz, Musa'ya doğru yolu gösteren kitabı verdik ve İsrailoğullarını da mirasçı ettik o kitaba ki, aklı başında olanları doğru yola sevk eder, onlara ibrettir, hatırlatmadır." (Mü'min, 53-54) Ve buyurmuştur: "Sen, yine de hatırlat. Çünkü hatırlatmak, mü'minlere fayda verir." (Zâriyat, 55)

Ey Hişam! Allah-u Teâlâ, kitabında şöyle buyurmuştur: "Bu kitapta kalbi olan kimse için bir hatırlatma vardır." (Kaf, 37) Ayette geçen kalp kelimesinden maksat, akıldır. Bir ayette de şöyle buyurmuştur: "Andolsun ki biz, Lokman 'a hikmet vermiş­tik." (Lokman, 12) Yani anlayış ve akıl vermiştik.

Ey Hişam! Lokman oğluna şunları söyledi: "Hak karşısında mütevâzi ol ki, in­sanların en akıllısı olasın. Zekâ, hak karşısında çok basit kalır. Oğulcuğum! Dünya derin bir denizdir. Orada nice âlemler batıp gitmiştir. O halde bu denizde takva, se­nin gemin olsun. Bu gemiyi yürüten enerji iman olsun. Geminin yelkeni tevekkül ol­sun. Kaptanı akıl olsun. Kılavuzu ilim olsun. Demir atması da sabır olsun."

Ey Hişam! Hiç kuşkusuz her şeyin bir kılavuzu vardır. Aklın kılavuzu da dü­şüncedir. Düşüncenin kılavuzu da suskunluktur. Her şeyin bir bineği vardır. Aklın bineği de tevâzudur. Yasaklandığın şeyleri işliyor olman, senin cahil biri olduğunun en belirgin kanıtıdır.

Ey Hişam! Allah, nebi ve resullerini, kullarına Allah ile ilgili olarak sırf akıl­larını kullansınlar diye göndermiştir. Bu bağlamda peygamberlere en güzel karşılığı verenler, en güzel marifet mertebelerine ulaşanlar olmuşlardır. Allah'ın emrini en iyi bilenler, akıl bakımından en güzel olanlar olmuşlardır. Akıl bakımından en olgun ve en kusursuz olanları, dünya ve ahirette en yüce mertebelere erişenler olmuşlardır.

Ey Hişam! Allah'ın insanlara sunduğu iki kanıtı vardır. Biri açık, biri de gizli­dir. Açık kanıt, resuller, nebiler ve imamlardan (selâm üzerlerine olsun) oluşur. Gizli kanıt ise akıldır. Ey Hişam! Akıllı insan o kimsedir ki, helâl işlerle uğraşmak, onu şükretmekten alıkoymaz, haramlar da sabrını kıramaz.

Ey Hişam! Üç şeyi üç şeye musallat kılan kimse, aklını yıkmaya yardım etmiş gibidir. Uzun dünyevi beklentilerle düşünce nurunu karartanlar...

Çok konuşup boşboğazlık etmekle hikmetinin tomurcuklarını mahvedenler...

Nefsinin şehevi arzularıyla öğüt alma yeteneklerinin aydınlığını söndürenler...

Böyle kimseler akıllarını yıkmak için hevalarına yardım etmiş olurlar. Aklını yıkan bir kimse de dinini ve dünyasını ifsad etmiş olur.

Ey Hişam! Sen kalbini Rabbinin emrini yerine getirmekten alıkoyduğun ve aklını yenilgiye uğratsın diye hevânın isteklerine uyduğun halde amelin Allah katın­da gelişir (arınır) mı?

Ey Hişam! Yalnızlığa karşı sabır göstermek, akıl gücünün belirtisidir. Kim Allah-ı tanırsa, Onu bilirse, dünya ehlini ve dünyayı arzulayanları terk eder, Allah katında olanları arzular. Allah, yalnızlıkta onun yoldaşı, birlikte onun arkadaşı, yok­sullukta onun zenginliği olur. Ve kimi kimsesi olmadan onu izzetlendirir.

Ey Hişam! Hak, Allah'a itaat olunsun diye konmuştur; kurtuluş da ancak ita­atle olur. İtaat ilimle, ilim öğrenmeyle, öğrenmek ise ancak akıl ile sağlama alınır. Ancak rabbani âlimden edinilen bilgiye bilgi denir. İlmi tanımak da akıl ile olur.

Ey Hişam! Bir âlimin işlediği az bir amel kabul görür ve katlanarak artar. Hevâ ve heveslerinin peşinden gidenlerin, cahillerin işledikleri çok amel ise geri çevrilir.

Ey Hişam! Akıllı insan, dünyadan az bir şeye ama hikmete sahip olmak koşu­luyla razı olur. Fakat dünyaya sahip olmakla beraber hikmetten az bir şeye razı ol­maz. Bu yüzden kârlı bir ticaret yapmıştır. Ey Hişam! Akıllı insanlar dünyanın fazla­lıklarını terk etmişlerdir, günahları mı terk etmeyecekler? Kaldı ki, dünyayı terk et­mek erdemlilik, günahları terk etmekse zorunluluktur.

Ey Hişam! Akıllı insan, dünyaya ve dünyalıklara baktı ve gördü ki, bunlar; ancak meşakkatle elde edilebiliyor. Sonra ahirete baktı ve gördü ki, onu elde etmek de ancak meşakkatle mümkündür. O zaman bunlardan en kalıcı olanını tercih etti.

Ey Hişam! Akıllı insanlar, dünyadan uzaklaşıp ahirete yöneldiler. Çünkü dün­ya, hem isteyen hem istenendir. Ahiret de hem isteyendir hem de istenendir. Bir kimse ahireti isterse, dünya da onu ister. Böylece dünyadan payına düşen rızkı ek­siksiz alır. Bir kimse dünyayı isterse, ahiret de onu ister. Böylece ölüm gelip çatar, hem dünyasını hem de ahiretini altüst eder, planlarını bozar.

Ey Hişam! Malsız zenginlik, kıskançlıktan kurtulmuş huzurlu kalp ve dinde esenlik isteyen bir kimse, olgun ve eksiksiz bir akıl vermesi için Allah Azze ve Celle'ye yakarmalıdır. Çünkü akleden insan, kendisine yetene kanaat getirir. Kendisine yeterli olana kanaat getiren, kendini başkasına muhtaç görmez. Ama kendisine ye­terli olan şeye kanaat getirmeyen, ebediyen zenginlik bulamaz.                    

Ey Hişam! Allah, sâlih toplulukların: "Ey Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi haktan saptırma. Katından bize bir rahmet bahşet. Hiç şüphesiz sen çok bahşedensin." (Âl-i İmran, 8) dediklerini anlatıyor. Çünkü onlar kalplerin haktan saptıklarını ve eski körlüklerine ve alçaklıklarına geri döndüklerini biliyorlardı.

 

"Allah tarafından kendisine akıl bahşedilmeyen kimse, Allah'tan korkmaz."

"Bir kimse Allah tarafından akılla ödüllendirilmemişse o kimse, kalbinde algı­layacağı ve gerçekliğini hissedeceği sarsılmaz bir bilgi üzere sebat göstermez."

Zaten "sözleri fiillerini doğrulayan ve gizlisi açığına uygun olan kimselerden başkası bu dereceye erişmez." Çünkü Allah Tebareke, "aklın gizlisini onun açığıyla gösterir, aklın açığını onun gizlisinin ifadesi kılmıştır."

Ey Hişam! Emîr'ül-Mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib ra) şöyle derdi:

Allah'a akıldan daha üstün bir şeyle ibadet edilmiş değildir. Şu çeşitli hasletle­re sahip olmadıkça bir insanın aklı tamamlanmış olmaz. Küfür ve kötülükten yana ondan emin olunur. Ondan doğruluk ve hayır umulur. Malının fazlasını dağıtır. Sö­zünün fazlasını içinde tutar. Dünyadan aldığı pay ise sadece beslenmektir. Yaşamı boyunca kesinlikle ilme doymaz. Allah ile beraberken zelîl olmak, onun için başka­larının yanında aziz olmaktan daha iyidir. Tevazu, ona göre şereften daha iyidir. Başkasının sergilediği az miktardaki iyilikleri çok görür, kendisinin sergilediği çok miktardaki iyilikleri ise azımsar. Bütün insanları kendisinden daha iyi görür. Kendi yanında kendinin, insanların en kötüsü olduğunu düşünür... İşte bu, dinin özüdür.

Ey Hişam! Akıllı insan, içinde yalana karşı bir eğilim olsa da yalan söylemez.

Ey Hişam! İnsanlığı, kişiliği olmayanın, dini de olmaz. Aklı olmayanın da in­sanlığı, kişiliği olmaz. En yüksek mertebede olan insan, dünyayı kendisi için bir de­ğerli pay olarak görmeyen kimsedir. Sizin bedenlerinizin asıl fiyatı cennettir. Beden­lerinizi cennetten başka bir fiyata satmayın.

Ey Hişam! Emîr'ül-Mü'minin şöyle derdi: «Bir insanın akıllı olduğunun belir­tisi şu üç hasleti üzerinde taşıyor olmasıdır: Bir soru sorulduğu zaman cevap verir. İnsanların konuşmakta güçlük çektikleri durumlarda konuşur. Ailesinin yararına olan görüşler ortaya koyar... Bu üç özelliği üzerinde taşımayan insan ahmaktır.»

Emîr'ül-Mü'minin devamla şunları söyledi: «Bir meclisin başköşesine ancak bu üç özelliği ve özelliklerden birini üzerinde taşıyan kimse oturur. Bir kimsede bu özellikler yoksa ve gidip meclisin başköşesine oturursa, o kimse ahmaktır.» Hasan b. Ali (ra) şöyle demiştir: «Bir ihtiyacınızı gidermek istediğinizde, onu ehlinden isteyin.» Orada hazır bulunanlar dediler ki: "Ey Resûlullah'ın oğlu, ehli kimdir?" Dedi ki: «Allah'ın kitabında kıssalarını anlattığı, andığı ve haklarında: "Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünürler" (Zümer, 9) dediği, akıl sahibi kimselerdir.» Ali b. Hüseyin (Zeyn'ül-Abidin ra) şöyle der:

«Sâlihlerle oturmak, sâlih olmaya götürür. Âlimlerin davranışları, aklı artırıcı etkinliğe sahiptir. Âdil valilere itaat etmek, onur ve izzeti artırır. Malı verimli kılmak da, kişiliğin tamam oluşunun göstergesidir. Doğruyu öğrenmek isteyenlere doğruyu göstermek, nimetin hakkını vermektir. Başkasına eziyet etmekten vazgeçmek, aklın olgunluğunun göstergesidir. Bedenin dünya ve ahirette rahat etmesi de akıldandır.»

Ey Hişam! Akıllı insan, kendisini yalanlamasından endişe ettiği kimseyle ko­nuşmaz. Vermemesinden korktuğu bir kimseden, bir şey istemez. Güç yetiremeyeceği şeyi vaat etmez. Hak ettiğinden fazlasını ummaz. Üstesinden gelemeyip elden ka­çıracağından korktuğu şeyi, gerçekleştirmeye kalkışmaz.»