Abdurrahman Dilipak: Vizyon Ve İllizyon!

Abdurrahman Dilipak: Vizyon Ve İllizyon!

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Vizyon Ve İllizyon!/Habervakti.com

Vizyon sahibi olmak ne demek?
Vizyon / “Vision”, İngilizce bir kelime, “Görme, yeteneği, görüş” gibi anlamlara gelir. “Görünür olmak /Göstermek / Gösteri / Gösteriş” aslında akraba kavramlar. “Vizyon sahibi, vizyoner”, Geleceği gören, büyük resim çizebilen, uzun vadeli ve ilham verici bir hedef / amaç belirleyebilme yeteneği.
İnsanları o hayale inandırıp peşinden sürükleyebilmek ile ilgili tehlikeli bir kavram aslında.
“Kanaat önderi” gibi bir anlam da kazanıyor.
“Kehanet” İslam’da haram, yasak, günah. Ama Hristiyanlar ve Yahudiler, Kehaneti meşru, Kahin’i “Keramet sahibi” gibi görüyorlar.
Kemalistler “Atatürk'ün vizyonu”ndan söz eder hep.
Elon Musk'ın Mars'a insan gönderme vizyonundan söz ederler. İnsanlara gelecek, kader vadediyorlar birileri. Oysa Allah cc, başınızda peygamber de olsa, insanları, malları canları, sevdikleri ile, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edeceğini söyledi bize. O servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir çevirir.

Ne yani, Yakub aleyhisselam çocukları ile ilgilenmediği, ya da pedegoji bilmediği, vizyoner biri olmadığı için de başına gelenler geldi.
Hz. Nuh, 950 yıl yaşayacak, ancak onun gemisine bine yolcu sayısı 100 kişi bile olmadı.
Bunu PR / Halkla İlişkiler konusundaki yetersizliği olarak mı okuyacağız?
Hatta bugünkü siyaset anlayışına göre, “Türkiye Yüzyılı vizyonu”nda olduğu gibi, geleceği görmek, okumak değil, örgütlemek, planlamak, inşa etmek anlamında mı okumalıyız?
Bunu toplumda bir itibar ve güven inşası ile başarmak gerektiğini düşündüğü için birileri, toplum mühendisliğine soyunuyor ve toplumu “bilgi” ile değil, “algı” ile yönetmeye çalışıyorlar.
Ve bu güven ortamını inşa etmek için “itibardan tasarruf edilemeyeceği” iddiasını gündeme getiriyorlar.
İşte tam da burada “vizyon” “illizyona” dönüşüyor.
Araya “hayal tacirleri” giriyor, bugün teknolojiyi kullanarak “artırılmış sanal gerçeklik” yöntemleri ile size hayal satıyorlar.

Artık bu konu mühendislik konusu. “Toplum mühendisleri” var. “Beyin kontrol teknikleri” var.
Piyasada size ihtiyacınız olmayan bir şeyi ihtiyaç gibi gösteriyorlar.
Yedikleriniz-içtikleriniz, giydiklerinizi sizin tercihiniz değil, sizin şuuraltınıza yüklenen talepler.
Siyaset, ideoloji, hayat tarzı dediğiniz şey, hatta tarih algısı, gelecek tasavvuru aslında size yükleniyor. Ve sistem sizi biyonik robot gibi kullanıyor.
Eğitim bunun için var, Media bu emele hizmet ediyor, moda, sanat, diziler bunun için var bugün.
Şeytan bu anlamda insanoğluna “yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat” vadediyor.
Azazil, Havva annemize geldiğinde, ona “yeryüzünde bir cennet vizyonu” çizdi ve bu vizyonun kendileri için görünür olmasının “yasak meyve”yi yemesi ile mümkün olacağını söyledi ve sonuçta olan oldu.
Şeytan aslında hala, insanlara aynı vizyonla yaklaşıyor.
Hak-Batıl, İyi-Kötü, Doğru-Yanlış, Güzel- Çirkin tercihlerini manipüle ediyor.
Sonuçta Hakikatin yerini sanal gerçeklik alınca, insanları Şeytani bir vizyonun peşine takılıyor.

Onun için Allah buyurmadı mı “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” diye. İnsanlar “Allah’ın cenneti”nden yüz çevirip, yer yüzünde bir cennet arayışına girip, Şeytanın ayak izlerinden cehenneme doğru, yokuş aşağı koşar gibi gitmediler mi? Allah’ı (cc) bırakıp din ve devlet büyüklerini, kanaat önderlerini, ideolojik liderlerini İlah ve Rab edinmediler mi, İdol edinmediler mi?
Zor bir zamanda yaşıyoruz.
Ahir zaman, imanı bir kor ateşi elde tutmak gibi zor olduğu bir zamana doğru gidiyoruz.
Resulullah'ın haber verdiği gibi ve bugün Gazze’de fragmanını gördüğümüz gibi bir akıbet insanlığı bekliyor.
Ne diyordu Resulullah (sav): “Bildiğimi bilseydiniz, çok ağlar, az gülerdiniz!” Bu gidişata bakınca, şairin dediği gibi, şöyle düşünüyor insan: “Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi!”

Bu vizyon, vizyoner kavramı Türkçeye 20. YY başlarında Fransızca’dan geçmiş, özellikle 1980-90'lardan sonra, ABD ve AB’den bize bulaşmış. 2000 sonrası ise AK Parti içindeki AKP’liler bu kavrama sahip çıkmışlar. İş dünyası ve yöneticiler bu yönde eğitim almışlar. Pazarcılar bile bu işi sevdiler, elmanın domatesin güzel, parlak olanını tezgahın önüne çıkarttılar. Çünkü görüntü ilk algıyı oluşturuyor, algı da talebi. İşin görünmeyen yanını reklam ve afişler müşterinin gözüne sokuyorsunuz.

Bu çevreler anı, hali aşıp, “tul-u emel” peşinde geleceği gördüklerini ispatlamak için çabalarken, insanlara korkularından emin olacakları, kazançlı çıkacakları yolları, yöntemleri anlatmaya başladılar. Okulda, iş de başarı örgütlenen bir şeydi onlar için “Söz söylemek ve iş başarmak” bir yöntem sorunu idi birileri için. Hak olanı, doğru olanı yapmak unutuldu.
Kader, rızık, ecel, Melek, Cin, Şeytan unutuldu / unutturuldu.
Allah böyle buyurmuştu. Biz, iyi, doğru ve güzeli yapsak bile Allah (cc) bizi. Artırarak ve eksilterek imtihan edecekti, ama doğru şeyler yaparsak cennete gidecektik. Bu şekilde düşündüğü için Hz. Ömer, çok başarılı olan bir komutan olan Halid b. Velidin başarısını, askerleri onun zeka ve cesareti ile ilişkilendirdiği için onu görevden aldı.

Karun başarısını kendi bilgi, girişimciliği, cesaret ve zekasının sonucu olduğunu söylediği için lanetlenmedi mi?
Vizyonerler “geleceği önceden görerek, tedbir almak ve hazırlık yapmak” konusunda kendisine aşırı bir güven içindedirler.
Evet, geleceğe ilişkin işaretleri doğru okuyarak tedbir alacağız.
Hava bulutlu ise, şemsiyemizi almadan dışarı çıkmayacağız.
Düşmanlarımızın hareketlerini takib edip tedbir de alacağız. Ama bunların kadere hükmeden bir idare olmadığını da bileceğiz.
Evet belki bu girişimler, kaderin tecellisinde bir esbab olacaktır. O da ayrı bir konu.

Vizyon, asla kehanete ya da İllizyona dönüşmemeli.
İllizyon “Gerçek olmayan, ama gerçekmiş gibi algılanan görüntü veya durum” ile ilgili bir kavram. Siyaset algı yönetimi ile, her şey kötü giderken, işlerin çok iyi gittiği gibi algı, vizyon üretebilir. Bu illizyondur. Bu “gerçek olmayanı gerçek gibi göstermek” haram bir eylemdir.
Bu anlamda kamuoyu verileri, istatistiki verilerde ölçüyü-tartıyı, hesabı ve mizanı manipüle edenler aslında Şeytani bir iş yapmış olurlar.
Toplumda infiale sebeb olmamak gibi bir bahanenin arkasına saklanarak bu tür yalanlara tevessül edenleri Şeytan, sureti haktan gözükerek aldatmaktadır.
Bir şey kötü gidiyorsa, onu işin başında görmek ve göstermek, tedbir almak ve halkın da o konuda tedbirli olmasını, destek vermesini sağlamak gerek. “Bana güven, gerisini merak etme sen” diyenler, her şeyi kendi çözmeye kalkanlar, halkı sürece katmayanlar, iş işten geçtikten sonra “infiale sebeb olmamak için yalan söylemeleri, onların yaptıkları işe meşruiyet sağlamaz.

Vizyon dar anlamda ve meşru olarak kullanılırsa gerçekleştirilebilir bir iş için, ilham verici bir gelecek tasarımı sunabilir. İllüzyon Gerçek olmayan, aldatıcı görüntü veya hayal ile ilgili bir durumu ifade eder. Meşru kullanımı, şaka ve eğlence için dar anlamda kullanılmasıdır. Ama siyasetin ve iş dünyasının elinde illizyon ve vizyon birlikte tehlikeli bir gaye için kullanılmaktadır bugün.

Artık teknoloji dünyasında Nesnelerarası İletişim’i, Artırılmış sanal gerçekliği, Yapay zekayı, Gerçek ve Hakikatı, Zan’nı, bilimi, Maddenin yapısını, MK Ultra : Beyin/Zihin Kontrolü’nü konuşuyoruz. Subliminal mesajlardan, Biokimyasal ya da BioRezonans yönteminden söz ediyoruz.
MK Ultra deneyleri 1953-1973 yılları arasında ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından yürütülen çok gizli bir insan deneyleri programı idi.
İnsan üstündeki deneyler Türkiye’de , İstanbul’da HZİ vakfı üzerinden gerçekleştirildi.
CIA’nın hedefinde insanların Zihinlerinin kontrolü için teknik geliştirmek istiyorlardı. Sadece rakiblerinin beyinlerini okuma, sorgulama, beyin yıkama, itiraf ettirme, suikastçı yetiştirme değil, Trans Humanizm projesinin bir parçası olarak, mesela Komünist geni, Tanrı gen’i bulmuşlardı, buna göre yeni, ideal insanı programlayacaklardı. Vizyonerlik aslında bu işin Psiko sosyal davranışları manipüle etme anlamında bir anlam ve değer ifade ediyordu.

Batıdan ithal kavram ve kurumlarla kendi dünyamızı anlamamız, açıklamamız mümkün değil. Batı teşhircidir biz değil.
Batı Show yapar, biz değil. Kollarına, ayaklarına taktıkları altınlarını göstermek için ayağını yere vuran ve kolunu hareket eden kadınlar kınanır.

Mevlana ne diyordu, ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.
Biz “Galu bela zamanı”nda, “elestü bezmi”nde Cenneti kalp gözü ile gördük ve sevdik.
Dünyaya gelip, dünya gözü ile görünce bu görüntü/vizyon aklımızı başımızdan aldı. Biz de görünmek istedi, göstermek istedik.
Bu anlamda Vizyoner olmak çok tehlikeli.
Çünkü bu dünyevileşmenin ilk adımıdır. Sonra da yüreğimize, bu sahip olduğumuz şeyleri kaybetme korkusu sardı. Ölmek istemiyorduk. ''Dünya sevgisi ve ölüm korkusu nefsimizi kuşatınca da, VEHN hastalığına'' yakalandık. En dehşetli dünyevileşmek hastalıklarının başında VEHN gelir. Kalp gözüyle görmek için ilim yetmez, hikmet de gereklidir. İçine sevgi, merhamet, şefkat, gerçeğin içine Hakikat de katmanız gerekir. Hakikate ulaşmak için gerçeklik basamaklarından yükselmek gerekir. Sadece aydınlanma, beden gözü ile görme ve gösterme, bizi mitolojideki tanrıdan ışığı çalan Promete’ye dönüştürür. O zaman “İllumunati / aydınlanma” yolunda ilerlersiniz. O yolun sonunda ise “Münevver” değil, “aydın” olursunuz. Kalp gözü ile bakanlar, eş yanın dış yüzünü değil, yaratılış gayesini görürler. Ve görevleri onu insanlara göstermektir.

“Hervele” yapabilirsiniz, sizi yorgun görmesinler diye, evinize misafir geliyor diye ortalığı derleyip toplayabilirsiniz.
Kolunuz kırılırsa sakın yen içinde kalmasın.
Savaşta kırılırsa, onu hemen geriye alın, düşmanın nazarında gizleyin, hemen yarayı açın ve tedavi edin.
Kol kırılır yen içinde kalırsa, ya o kol kangren olur, kesilir ya da kırık eğri kaynar, yiğit çolak kalır.
Bizden istenen adil şahidler olmamız. İçi dışı bir olmak, inanmadığı halde inanmış gibi bir vizyonla insanları kandıranlar münafıktır. Ölçüyü tartıyı, hesabı, verileri tahrif edenler, yalancı ve aldatıcıdır.
Elmayı parlatıp öne dizen ve müşterisine arka taraftan çürük elmaları veren pazarcı sahtekardır. Ölü yüzü pudralamak onları canlı kılmaz. Makyajla elde edilen güzellik vizyonu aldatıcıdır. Biz aldatanlardan da, aldananlardan da olmayalım. Hakikati perdeleyen bir vizyon, Şeytani bir eylemdir.
Selam ve dua ile.