Abdurrahman Dilipak: Lider mi dediniz?
Habervakti com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz
Abdurrahman Dilipak: Lider mi dediniz?/Habervakti.com
İslam ülkelerinin LİDER dedikleri adamları Riyad’da gördük. Yine İsrail’i kınadılar ve saldırıları durdurma çağrısında bulundular. Ve lütfen, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan'ın Yardımcısı Velid el-Hureyci, İİT, İsrail'in Filistin halkına karşı saldırılarını ve İran'ın egemenliğine yönelik ihlalini görüşmek üzere Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde düzenlenen toplantısında yaptığı konuşmada Riyad yönetiminin, İsrail'in Filistin toprakları içinde ve dışında Filistin halkına yönelik bariz saldırıları ve hukuka aykırı uygulamaları nedeniyle Filistin topraklarında tırmanan olayların ciddiyetinin farkında olduğunu ifade etti. Muhteşem, bu kadarı beklemiyordum. İşte bu. Ne fazla, daha başka ne yapılabilirdi ki! (Alkışlar). Ferhan Hamas lideri Heniyye'nin öldürülmesinin, (Şehadet diyecekti, yanlışlıkla söylemiş olmalı) İran'ın egemenliğinin, toprak bütünlüğünün, ulusal güvenliğinin, uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğunu ve bölgesel barış ile güvenliğe tehdit oluşturduğunu kaydettikten sonra, ayrıca, Suudi Arabistan'ın Filistin meselesine yönelik kararlı duruşundan hareketle, İsrail güçlerinin sivillere yönelik saldırılarını kınamakta olduğunu, devletlerin egemenliğine yönelik (Sanırım Hamas’ın İsrail’in egemenliğe karşı tavrını kastediyor.) her türlü saldırıyı veya herhangi bir devletin iç işlerine müdahaleyi reddettiğini vurguladı.
Kabe ve Medine bunlara emanet. Suudi Şeyh'i İbrahim el-Muhaymid’in sosyal mediaya düşen bu konudaki fikri açık ve net şu şekilde: "Filistin direnişi şeytan yolundadır!" Sözleriyle Gazze direnişine tepki gösterdi. "Bu bir cihad değildir. Bu, şeytan yolunda cihaddır. Bugün Filistin'de olanlar için davul çalmaları sizi aldatmasın. Kim bugün Filistin'de yaşananların bir zafer olduğunu söylüyorsa, aklını gözden geçirsin, çünkü bunda bir kusur vardır. Bu ne büyük bir zafer, cemaat? Şimdi Müslümanların 7 Ekim'de kazandıklarından bahsediyorlar. Artık kendi koşullarını dayattıklarını ve 100 mahkumun serbest bırakılmasını talep ettiklerini söylüyorsun. Bu operasyonda haydi bin tutsağı serbest bıraksınlar... Şu anda 7.000 kişi bu operasyon nedeniyle esir. Gerçekten vallahi, billahi, tallahi, Filistin'deki kardeşlerimizin 10.000 esiri zindanlarda kalsın ve bir tek Müslüman öldürülmesin. Bu bir fitne savaşıdır, şer'i bir savaş değil."
Ben kişilik olarak “Raina” diyenlerden değil, “Unzurna” diyenlerdenim. Çünkü ayet öyle diyor. (Bakınız: Bakara 104). Bilirim, Kimse gaybı bilmez. Göklerin ordularının komutası, göklerin hazinesinin anahtarı kimsenin elinde değil. Başarı kimsenin duasında ya da tekelinde değil. Kadere, rızga ve ecele hükmeden, güç ve kuvvet sahibi yalnız Allah’tır. Başarı, ilham, şefaat, keramet Allah’ın lütfu keremi ile ikramıdır ve onun da şartı bellidir.. Yoksa kimsenin iradesinde değil. Hem değil mi ki, neyin ne olduğunu yalnız Allah bilir. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Bize düşen Allah’ın rızasını gözetmek ve o yönde ilerlemektir. Yoksa başımıza babamız peygamber olarak gelse (ki haşa artık peygamber gelmeyecek) değişen bir şey olmayacak. Zaferi Allah’tan değil de Halid’den bekleyenleri liderlik tutkusunu yüreklerden söküp atmak için Halid b. Velid’i görevinden azleden Ömer’e selam olsun.
Önder, Ulu Önder, Führer, Tek adam, öl de ölelim, vur de vuralım, emret komutanım. Bir Mıh bir nal, bir nal bir at, bir at bir yiğit, bir yiğit ülke kurtarır yok canım! Allah dilerse ol der ve o şey olur. Allah (cc) bir şey murat etmişse, onun sebebleri de birlikte oluşur.
Allah buyurmadı mı, “benden başka hiç kimseyi İlah ve Rab edinmeyin” diye, din ve devlet büyükleri ya da askeri komutanınız ya da takım liderin olsun fark etmez. Masiyet’te itaat yoktur bu bir, ikincisi, istişare ve şura olmadan verilen karar batıldır. “Ben yaptım oldu” olmaz.
Allah (cc) “sizden olan ulul emre itaat edin” derken” “bizden olan”, dinimizden, kabilemizden, tarikatımızda, mezhebimizden değil, elbette onların ayrı ayrı değerleri olsa da, başlangıçta Allaha, resulüne ve kitaba iman eden, “bizden olan” yetkisini bizden alan ve bize hesap veren, bizimle istişare edip bizimle konuşan, malımızı canımızı, aklımızı, dinimize, namusumuzu koruyan kişiyi ifade eder. O kişi icabında bize “cübbesinin hesabı”nı da vermeli, bizimle konuşmadan birim hakkımızda bir karar vermeye kalktığında icabında “yüzü çopurlu, zenci bir kadın” kalkıp, camide hutbe okurken ondan hesap sorabilmelidir. Vali’sinden şikayeti olan bir gayri müslimin hakkı için camide kendi vali’sine Hristiyan tüccara asasını verip had uygulayan kişidir o aranan Ömer. (Allah ondan razı olsun)
Bir hadiste şöyle buyurulur: "Eğer üzerinize Habeşî ve burnu kulağı kesik bir köle, emir tayin edilse, sizi Allah'ın Kitabı ile sevk ve idare ettiği sürece, onun emirlerini dinleyiniz ve itaat ediniz." (İbn Mâce, Cihad, 39; Buhârî, Ahkâm, 4)
"Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e kasem ederim ki, imamınızı öldürmedikçe, birbirinize kılıç çekmedikçe ve dünyanıza şerirleriniz reis olmadıkça kıyâmet kopmaz."
“Lider” ya da “Önder” dini, siyasi, askeri bir kişilik olabilir. , bulunduğu çevreye yarar sağlayan, süregelen gelenekte köklü değişiklikler yapan ve çevreyi yönetmek için sorumluluğu; sezgi, zeka ve bilgiye dayalı karar ve uygulamalarla taşıyan kişiye denir. Lider; elindeki gücü kullanabilme kapasitesine bağlı olarak, çevresini etkileyen kişidir. Gerektiğinde aldığı zor kararların ve sonuçlarının ardında durmasını bilir. Lider, insanın başkalarından aldığı bilgilerle bilgili olabildiğini, ancak sadece kendi aklı ile akıllı olabildiğini bilir. Bu nedenle çevresine danışır ancak son kararı tüm sorumluluğu alarak hep kendisi verir. Temel yaklaşım olarak; çevresinde bulunan bireyleri hitabet gücü, sahip olduğu bilgi ve vizyonu ile etkileyip, sürükleyen bir yapıya sahiptir. İnsanları dinler ve anlamak için özel çaba sarf eder. Çevresindeki herkesin en iyi yanlarını geliştirmelerine olanak sağlayacak olumlu değişim ve sürekli öğrenme ortamları sağlar. Sahip olduğu güçlü sosyal değerler sayesinde çevresinde yarattığı “karizma” sahip olduğu örnek kişilik ve tutarlı davranışları, diğer insanlar için etkin bir rol modeli olmasına yol açar.
Yanında biri birini çok övünce toprağı gösterir ve “hepimiz ondan geldik ve ona döndürüleceğiz” derdi. “Sizi çok çok övenlerin yüzüne toprak saçın (Ona toprağı gösterin yerin altını hatırlatın)” derdi. (Camiussağir 234) Şimdi Reklam ajansları ile anlaşıyorlar. Eskiden Meddahları vardı, şimdi trolleri var. Onlar “iki ayaklı sokak köpekleri” gibidir, saldırırlar. Sadece övmekle kalmalar, övmekte sınır tanımadıkları gibi, rakiplerine saldırır, iftira ederler, tehdit ederler, yalan söylerler. Bunlar aslında efendilerini överken manen onları katlederler, ama bugün Reklam ajansları, Halkla İlişkiler kuruluşları mal ve hizmet tanıtımı ya da kişilerle ilgili olumsuz algıları silmek, olumlu algılar oluşturmak için Psikolojik harp teknikleri uygularlar, toplum mühendislerinin arasında psikologlar, sosyologlar da var artık. Artırılmış sanal gerçeklik ya da İllüzyonlardan da yararlanırlar. Onlar için gayeye giden her yol meşrudur, bu içinde yaşadığımız cilalı adam devrinde.. Bu veresettüşşeytan karakterli kişiler, cüceleri dev, devleri cüce, hainleri kahraman, kahramanları hain gösterebilirler. Siyaset ve sermaye bu anlamda aynı hastalıkla malüldür. Ebû Mûsâ el-Eş'arî radıyallahu anh şöyle dedi: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın bir kişiyi övdüğünü ve övmede çok ileri gittiğini işitti. Bunun üzerine:"Adamı mahvettiniz (veya adamın bel kemiğini kırdınız)" buyurdu. (Buhârî, Şehâdât 17, Edeb 54; Müslim, Zühd 67). Meddahlık, dalkavukluk ve çığırtkanlık dinimizde câiz görülmeyen kötü hasletlerdir. Bazı durumlarda övmek dövmekten kötüdür Bir adamı medh eden ve övgüsünde aşırı laflar sarf eden kimsenin söylediklerini Resûl-i Ekrem (s.a.v.) işitmişti. Bunun üzerine, "Andolsun ki siz onu (kibre sevk ederek) helâk ettiniz veya bu adamı sırtından bıçakladınız." (Müslim, VIII/228) buyurdu. Övgüde ileri giden kişi kendini de diğer insanları da alçalttığının farkına bile varmaz. Şeytan da onun algısını köreltir çünkü. (Saff 2)’de ne deniyordu bize; “Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır”. Kendini övenleri Allah zelil eder. Kendini övmek için adam tutanlar daha da aşağılıktırlar. Hele de “Ebed” ve “Beka” dan söz ederek, Allah’ın kendilerini ne ile imtihan edeceğini bilmeden, vaatlerde bulunmazlar mı, Mezardaki atalarını gelecek vaatlerine şahid tutarak, söz verenler yok mu! Onların hesabı çok zor olacaktır. İşleri kendilerine ve işitip onları alkışlayanlara fayda vermeyecektir.
İmam Ebû Yusuf, huzuruna şahitlik yapmak üzere gelmiş bulunan devrin veziri Cafer-i Bermekî'ye, "Sen, geçen gün, Halife Hârûn'un huzurunda 'köleniz' diye konuşuyordun. Bu sözün doğru ise kölenin şahitliği makbul değildir. Söylediğin doğru değilse, yalancının şahitlik yapması caiz değildir." diyerek, şahitliğini reddetmiştir. Bu gün, kimi, hizmetkarı oluyor, kimi idolümsünüz diyor, kimi o olmadan kendileri, ülkeleri için bir gelecek olmayacağını, o olursa işlerin yoluna gireceğini zannediyorlar. Haşa öyle bir düşünce Allah’ın iradesini kişi ya da örgüt şartına bağlamak gibi bir şey olur. Kurtuluş, kurtuluşu hakedenlere Allah’ın ikramıdır. Onun vesilesini zat-ı zül celal belirler.
Unutmayalım ki, ben gelirsem şunu yaparım, “yaptım, gene yaparım” diyenler kendi ellerinde olmayan bir şey hakkında söz veriyorlar. Şu şöyle olur gibi sözlerle övenler başkasını da kötülemiş olurlar aslında. "Övülmeyi sevmek, insanı kör ve sağır eder. Kusurlarını görmez olur. Doğru sözleri, verilen nasihati işitmez olur." Buyurulmuştur. “Ben falancanın oğlu filanım. Ya sen kimsin?” diyen birine Peygamber efendimiz buyurmuştur ki: "Musa aleyhisselâmın yanında iki kişi birbirine karşı övünmeye başladı. Biri ecdadını dokuz göbek geriye doğru saydı. Allah Teâlâ, Musa aleyhisselâma, 'Ona söyle, iftihâr ettiği, övündüğü dokuz kişi Cehennemdedir. Kendi de onuncusudur.' diye vahyetmiştir." Övünmek harama açılan kapıdır. Aynı zamanda kendini ve başkalarını yücelttiğini zanneder, küçültür.
İşaya peygambere gelen Yahudilerin dediği gibi demeyin, “içimizden birini önder kıl” deyin o “Habeşî asıllı burnu - kulağı kesik, yüzü siyah kuru üzüm gibi bir köle” de olabilir. İtirazı oolan var mı? Hani o Yahudiler İşaya peygamberden kendilerine Peygamberler soyundan keramet gösterecek, manevi tasarruflarda bulunacak ya da kırallar soyundan kurmay, soylu birini istemişlerdi de. İşaya Peygamber içlerinden birini Talut’u onlara komutan tayin etmişti. Onların orduları, bir işe yaramadı, zırhı, kılıcı, yayı-oku da olmayan çocuk Davud’un sapan taşı Calud’u, Tanrı kıral Goliath’ı yenmeye yetmişti.
Allah dilerse peygamberini bir örümcekle korur. Bir Ebabil ya da Güvercin yeter. Ya da bir sivrisinek. Sizin en zayıf, en hakir gördüğünüz herhangi bir şey yeter. Yeter ki Allah dilesin. Bize düşen ise aklın muktezası, esbaba tevessülden ibarettir.
Onun için Çelik kubbenize güvenmeyin, çelikten daha güçlü imanınıza güvenin. Selam ve dua ile.