Abdurrahman Dilipak: "Karanlık geceler"den önce son çağrı!

Abdurrahman Dilipak: "Karanlık geceler"den önce son çağrı!

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: "Karanlık geceler"den önce son çağrı!/ Habervakti.com

Bakarsınız, yarın TEK TIK’la elektrikler gitmiş, karanlıkta kalmışız. Dünya savaşı çıkmış, insanlar canlarını kurtarmak için gidecek yer arıyor. Satanist, Pedefolik Siyonistler, yeni bir salgın da başlatabilirler. Nasıl olsa, Chemtrials uçakları her gün tepemizden zehirli gaz püskürtüyorlar. Tepemizde on binlerce ALÇAK irtifa uyduları uçup duruyor. İsterlerse RF ya da Laser topları ile dünyayı cehenneme çevirebilirler. Akıllı şehirlerimiz, akıllı evlerimiz, akıllı otomobillerimiz ve akıllı telefonlarımız var. Bir sabah uyandığımızda bunlar bir savaş aracına, cinayet aletine dönüştürülmüş olabilir. Eğer siyaset ve bürokrasi, Falyalı öldürülünce “hayırsever iş adamı öldürdü” ile haber yapan salyalı media ve STK lar, akademi ve cemaat kendini toparlayıp, çözüm üretmeyecek olursa yarın çok geç olabilir ve gelecek günler geçen günleri aratabilir.

Fitne zamanıdır. Resulullah’ın “Bildiğimi bilseydiniz, çok ağlar, az gülerdiniz” dediği zamana doğru gidiyoruz. Kanaat sahi olmak ve sabretmek gerek. Yardımlaşmamız gerek. Daha çok tevbe-istiğfar, ibadet ve dua etmemiz gerek. Zor zamanlarda yaşıyor olsak da, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Değil mi ki, bizi gören, duyan, bilen, kadere, rızg’a ve ecel’e hükmeden, mutlak iktidar sahibi bir Allah var, biz onun rızasının tecellisinin vesilesi olduktan sonra ne gam. Hep yazıyorum ya, ecelimizden önce ya da sonra ölmeyeceğiz. Rızgımız’dan az ya da çok yemeyeceğiz, kaderimizden başka bir kader de yok bizim için.

Sayımız ne kadar az, imtihan ne kadar zor ise, mükafatı da o nisbette büyük olacaktır.

Sanırım dünyanın, bölgenin ve ülkemizin gittiği yolun yanlış olduğunu görmüyor çoğumuz. Bir Aşk ve öfke sarmalı içinde gözümüzü şiddetin kör ettiğini Trollerin gürültüleri, algı mühendislerinin artırılmış sanal gerçeklik masalları içinde Gözümüz var görmüyoruz, kulağımız var duymuyoruz, kalbimiz var hissetmiyoruz sanki.

Bu Şeytan üçgeninden çıkmak için tek şart Allah’ın yardımı. Unutmayalım ki, Allah cahillere, zalimlere, fasık’lara, müstekbir’lere 10 emre kafa tutanlara yardım etmez.

Sonu cehenneme varan Şeytanın Karanlık dünyasına doğru sürüklenirken, gelin tevbe edelim ve korku ile umud arasında bir yerde duralım ama umudumuz korkumuzdan önce ve baskın olsun.

Biz alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Sevgimiz nefretimizden büyük olmalı bu savaşı kazanmak için. Merhametimiz Gazabımızdan baskın olmalı.

Affedilmeyi ümid edenler affetmeye hazır mı? “Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsin” diyenlerden miyiz. Kendi gözündeki merteği görmeyip, başkasının gözünde çöp arayanlardan olmayalım da..

Adalet olmadan barış olmaz. Adalet ve barış yoksa hiçbir hürriyet güvencede değildir. Adalet yoksa sahip olduğunuz hiçbir şey de güvende değildir demektir.

Gelecek günlerin geçen günleri aratmaması için daha akıllı, daha dürüst ve daha cesur olmamız gerek.

Kimse kendi nefsine tam bir güven duymasın, lider, örgüt, Şeyh o her kimse, Allah, Resul, Kitap dışında hiç kimseye mutlak itaat ve güven yoktur.

Din ve devlet büyüklerini, kanaat önderlerini (Allah’tan başka hiç kimseyi ve hiçbir şeyi) İLAH ve RAB edinmeyelim. Allahtan başka Kurtarıcı da yoktur. Eğer biz kurtuluşu hakkedersek Allah onun vesilesini de halketmiştir zaten ezel bilgisi ile.

Kalpleri çeviren yalnız Allah’tır. Allah’ın (cc) peygamberi geldi, Allah’ın kelamı ile konuştu, insanların çoğu yine dinlemedi ve Peygamberlerine saldırdılar, sonuçta helak olup gittiler. Mesih gelecek, Mehdi gelecek kurtulacaksınız diye bir şey yok. Kurtulacak olanlar, her zaman, her yerde, her hal ve şart altında Allah’ın ipine tutunanlar olacaktır.

Kurtarıcı beklemeyin, Allah yeter! Kurtarıcılardan kurtulmadan da kurtuluş yok. Kurtuluş için değişmesi gereken sadece başımızdakiler değil, biziz biz! Biz değişirsek onlar da değişir. Allahtan korkan başkalarından korkmaz ve Allah onlara yardım eder ve onların eli ile zalimleri cezalandırır ve mazlumlara yardım eder.


Gelin yeniden iman edelim. Dinimizi Allaha has kılalım. Ona bir şey ekleyip ondan bir şey çıkartmayalım. Yaşadığımız zamana, mekana, olaylara ve kişilere karşı adil şahidler olalım. Övgü ve sövgü çıkmazından nefsimizi kurtaralım. Gelin her türlü kötülükten sakınalım. Bir topluluğa olan öfkemiz, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, sonuçta Hak ile batılı ayırt edelim. Akil ve baliğ olanlar için bu bir farz. Ancak o zaman kamil bir imana sahip olan mümeyyiz bir akıl ve vijdana da sahip olmuş oluruz. Eğer bir de sabredenlerden ve sabrı tavsiye edenlerden değilse insanlar, onların tamamı hüsrandadır.

Lideriniz, örgütünüz, şeyhiniz değil, Haşa (bundan sonra peygamber gelmeyecek) peygamber olarak babanız gelse sizi kurtaramaz. Ne Hz. Nuh oğlunu, ne Hz. İbrahim babasını kurtarabildi, ama Firavunun hanımı Asiye annemiz, hizmetçisi Haacer annemiz, baş veziri ve onun. Hanımı Maşite annemiz kurtuluşa erenlerdendi.


Her yerde, her zaman iyiler ve kötüler vardır. Bizi iyilerden olalım. İyilerle birlikte olalım. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalimlere karşı olalım. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa!

Evet, BİR YANLIŞDAN KAÇIP ÖTEKİ YANLIŞA SIĞINMAK ÇÖZÜM DEĞİL ÇÖZÜMSÜZLÜKTÜR Bu Şeytani fasid daireden bir çıkış yolu olmalı. Fasid dairenin tüm tarafları aynı yanlışın parçalarıdır. Bu gidişin SONU PİŞMANLIKTIR. Çatışan tarafların arkasındaki lanetli yüz aynı lanetlenmiş Şeytan’ın yüzüdür. Şeytan insanı sağcıları, solcuları da, liberalini de, Milliyetçisini de, şeyh kılığına girerek de, fahişe kılığına girerek de aldatmaya çalışır. Gelin, Şeytanın peşine düşmeyelim, Hak'dan yana, Haklı'dan yana olalım.

Bu dünyada insan olarak kalabilmek giderek zorlaşıyor sanki. İnsan ekmeli mahlukat, eşrefi mahlukat olma yolunda bir tekamül yolculuğundan geri dönmüşse, belhum adald olma yolunda ilerliyor demektir. İnsanın tekamülü kemal yolunda olabildiği gibi, tereddi ile "Hayvandan da aşağı" olabilmektedir.


BU GİDİŞ İYİ DEĞİL! Kimse partisi, lideri, ideolojisini savunma adına kimseye saldırmasın. Sonra korumaya çalıştığı değere zarar vermekle kalmaz, bu işten Türkiye de zarar görür. Türkiye’nin zarar gördüğü bir konuda bu ülkenin evladı kimse karlı çıkamaz. Ahirette de bu kişilerin varacağı yer Cehennemdir. KİMSE BULANIK SUDA BALIK AVLAMAYA KALKIŞMASIN. BULANIK SUDA BALIK AVLAMA MERAKLILARI, BULANDIRDIKLARI SUDA BOĞULABİLİR!

Bir ülkede adalet yoksa barış da olmaz. Adalet yok barış var diyorlarsa o gerçek bir barış değil, korkuya dayalı sessizlik ve teslimiyettir. Adalet ve barış yoksa hiçbir özgürlük güvende değil demektir. İYİ Parti’den aday da olan gazeteci Murat Ağırel’in bir açıklamasını gördüm sosyal media’da, Ağırel Adana’lı bir gazeteci, ben de soruşturdum iddia doğru. Şöyle diyor Ağırel: “Bir hakim, mahkemenin adli emaneti’nden uyuşturucu alıp, mahkemenin başsavcı vekili ve başka bir mahkemenin başkanıyla adliyede alem yapıp cinsel ilişkiye giriyor. Olayla ilgili işlem yapması gereken başsavcı da uyuşturucu baronu çıkıyor.” Bu konuda resmi açıklamada görmedim. Hal böyle olunca, siyaset, bürokrasi, ekonomi’yi, Media’yı, STK’yı, Akademiyi, iş dünyasını anladım da, iş Adalet mekanizmasına Cemaata gelip dayanmışsa, o zaman söyleyecek bir söz kalmıyor. Adalet mülkün temelidir. Adalet’in olmadığı yerde sahip olduğunuz hiçbir şeyin temeli yok demektir. Karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Ve de, aslında “karanlık” diye bir şey yok, karanlık aydınlığın yokluğudur!. Işık gelince karanlık yokolur. Zulüm de adaletin yokluğudur, adalet gelince Zulüm cezasız kalmaz. Selam ve dua ile.