Abdurrahman Dilipak: Her yerde, her zaman besmele çekilmez
Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz
Abdurrahman Dilipak: Her yerde, her zaman besmele çekilmez/Habervakti.com
Yılbaşı geliyor ya, mesela “Milli” de olsa, vergisi ödense de piyango alırken “besmele” çekilmez. Bu Rakı-Şarap içerken yönünü kıbleye dönüp, 3 yudumda besmele çekerek içerseniz, sevab değil, günah işlemiş olursunuz. Besmele çekip “domuz” da yenmez. Sadece besmele ile “domuz” yenmez değil, besmele ile “domuzluk” da olmaz. Hani eskiler demişler ya “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” bu da Domuzluktur işte. Yani rüşvet parası ile aldığınız otomobile besmele ile binemezsiniz. İhaleye fesat karıştırıp, sonuçta o para ile aldığınız havuzlu Villa’nın kapısını açarken de besmele çekemezsiniz. O para ile Hacca-Umreye de gidemez, zekât da veremez, sadaka da veremezsiniz. Torpille geldiğiniz bir makamda besmele çekerek koltuğa oturamaz, evrak imzalayamazsınız. Helal kazansan da israf olan bir şeye besmele ile başlayamazsınız. Allah’ın adını anarak başlamak, o konudaki Allah’ın rızasının farkında olduğunu beyanla, o konuda sorumluluk kuşanmaktır.
Gaziantep eski belediye başkanı, bir zamanlar Besmele ile, kurban kesip, tekbir sesleri ile Kerhane açılışı yapmıştı. CHP başından beri bu yolun yolcusu olduğu için orada işler yoluna girmiyor, girmez. CHP yapınca kötü olan şey, bizimkiler yapında iyi olmaz. Çok çalınca haram olan şey az çalınca da haramdır. Çok içince haram olan rakı, - şarap az içince de haramdır. Onların bu yaptıklarını hatırlayıp onlara kızanlar ya da görenler, biraz da kendilerine baksalar. Maalesef herkes kendi şeytanının kucağına oturup ötekinin Şeytanını taşlıyor. Şeytanın en sevdiği oyun da bu. Hacca giden hacılar, hala Hz. İbrahim’e, Hz. İsmail’e, Hz. Hacer’e gelen şeytanı taşlıyorlar. Oysa, bir gece önce Müzdelife de kimi 70 taş toplamıştı. (Erken gidenler 49 taş toplar). Aslında hacılar kendi kötü alışkanlıkları, yanlış işleri, haksızlıklarını düşünerek toplamalı idiler o taşları. Ve Orada İbrahimi, İsmailî, Hacerî bir duruşla, onların yaptıkları gibi kendi Şeytanlarını taşlarken, bir daha o günahları tekrarlamamak için Allah’a (cc)söz vermeleri gerekirdi. Eğer orada Şeytan taşlayıp, sonra dönüp, kaldığınız yerden hayatınıza devam edecekseniz o Haccın size bir faydası olmayacaktır. Hatta böyle davranarak aslında Allah’ın (cc) gazabını hak edeceksiniz. Yine o haram para ile aldığınız arabayla yolculuk edeceksiniz, o haksız oturduğunuz makamı işgal edecek, o haksız kazançla aldığınız evde oturacaksanız, o zaman o Hacdan bir hayır gelmez size.
Hayır, daha Hacca niyet ederken, yola çıkmadan necasetten de Hades’ten yani, görünmeyen kirlerden de haksız kazanç, edinimlerden arınmanız gerekirdi. Onları hak sahiplerine iade etmeniz gerekirdi. Döndükten sonra da artık bir daha yalan yere yemin etmemeniz, yalan söylememeniz, küfretmemeniz, ibadetlerinizi aksatmamanız, çalışanlarınızın hakkını alın terleri kurumadan vermeniz, Riba’dan, her türlü mâsiyetten uzak durmanız gerekir. Haksızlıklar karşısında susmamanız gerekirdi. Haksızlık yapmamak yetmez, haksızlıklara, zulme, sömürüye karşı elimizle, dilimizle, kalbimizde muhalefet etmemiz gerekir. Fakir’leri, Münafıkları, Mütrefin’leri, müşrikleri, müstekbir’leri dost ve veli edinmememiz, din ve devlet, güç ve servet sahiplerini İlah ve Rab edinmememiz gerekir.
Bakın, Amentüyü ezberleyip okuduğunuz için, her işe besmele ile başladığınız için cennete girmeyeceksiniz. Kurtuluşa erenlerden olmak için oradaki mesajı anlayıp ona göre hareket etmeniz gerekiyor. “Bismillah” derken, Allah’ın adı ile bir işe başlarken, Onun adını anarken de, O’nun o konudaki hükmünün, rızasının farkında olduğunuzu ve ona uygun şekilde davrandığınızı, bu konudaki farkındalığınızı ifade etmiş oluyorsunuz. Ya da “Bismihi Teâlâ” derken “Allah adına” bir tasarrufta bulunduğunuzun idrakinde olduğunuzu gösteriyorsunuz. Çünkü “Allah (cc) sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister” Yoksa dil alışkanlığı ile söylemiş olmak için söylenen sözlerin, hayret ifade eden bir olay karşısında “Allah Allah” demenizin bir değeri yok.
“Allah’u ekber” diyorsanız, Kâinatta Allah’tan daha büyük, güç ve iktidar sahibi hiç kimsenin olmadığını söylüyorsunuz. Eğer buna inanarak bunu söylüyorsanız, o zaman ne Amerikadan, ne İsrail’den korkarsınız. Korkuyorsanız, bu kelimeyi telaffuz etmeniz bir aldatmacadır. Ya da bu zikir “karşılıksız çek” gibidir. Daha beteri ise insanları Allah’la aldatmak” gibi, “münafıklık alameti “bir iştir. Islah edicileriz” diye gelip “bozgunculuk” yapanlar bunlardandır. Besmele ile COVID-19 aşısı yapanlar, o aşıları, PCR’leri ithal ederken vurgun yapanlar, bugün tepemizden Chemtrails püskürtenler, ya da 5G kuleleri dikenlerin ve bu işten servet kazananların, bunlar olurken, susan siyaset, bürokrasi, akademi, cemaat, STK, medya mensuplarının bu dünyada da ahirette de ahirleri berbat olacak ama maalesef gittikleri yolun, yaptıkları için sonunu düşünmüyorlar. Servet ve iktidar tutkusu bunları sarhoş etmiş, ellerinde ıslah edici bayrakları ile bozgunluk yaptıklarının bile farkına varmadan yokuş aşağı koşar gibi gidiyorlar. “İstanbul sözleşmesi”ni de başımıza böyle bela etmediler mi? (Şuara 227)’de ne deniyordu: “Yakında o zalimler nasıl bir akıbete uğrayacaklarını bilecekler.” Evet, o Zalimlerin çok yakında nasıl bir çöküşe, nasıl bir sona ulaşacaklarını kesin olarak görecekler.
Allah (cc) cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez. Onlara mühlet verse de yardım etmez. Onların kazançları kendilerine fayda vermeyecektir. Mazlumların ahını taşıyan herşey onlar için “dua ile istenen bela” ya dönüşecek, Allah (cc) onların işlerini sarp dağlara sardıracak, üstlerine pislik yağdıracak. Öbür dünyada da bütün kazanımları ve bunu yaparken aldıkları ahlar ve sebep oldukları acılar kadar büyük cezaya çarptırılacaklar ve o kazandıkları her şey kendilerini yakacak bir yakıta dönüşecek. Birileri sanki Allah’tan korkmuyor, kuldan utanmıyor. Gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyor. Akılları kirada gibi, aşk ve öfke sarmalı içinde, kazanımlarını kaybetmekten korkan bir halleri var. Aslında kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar.
Bizim “Yeşil sermaye”nin semirttiği “yeşil Feministler”, “Yeşil Kemalist” oldukları yetmiyormuş gibi, geçen gün gördüm, başı kapalısı, başı açığı toplanmışlar erkek dansöz oynatıp, alnına, göbeğine para yapıştırıyorlar. Kocaları kadın dansöz oynatıyorsa, kadınları niye oynatmasınlar ki, onlara helal olan ötekilere haram mı? Eşleri de kocalarının gittiği cehennemde birlikte olacaklar bu gidişle. Yani orada da yalnız kalmayacaklar. Haram para böyledir. Rakı şişede durduğu gibi durmaz. O meret şişede uslu durur, içersen kudurtur! Haram para da kasada, cüzdanda durduğu gibi durmaz. Haram para da böyle kudurtuyor. Hani niye hala başlarını örtüyorlar onu anlayamadım. Onların “besmele” örneğinde olduğu gibi, başörtülerinin ifade temsil ettiği, iffet, hayanın olmadığı kafalarda, ortamlarda yeri yok. Aksine orada başı açık oturmak, başı örtülü oturmaktan daha az günah olsa gerek.
Eskiden nisbeten örtülü dansöz oynatırlardı, şimdi, erkeğe de sanki bikini giydirmişler. Mısıra gittiğimde orada söylemişlerdi tesettürlü erkek ve kadın dansözleri. Sahi, “kim bunlar” diye bir bakın bakalım. Nereden gelip, nerelere gidiyorlar, nerelerde yiyip-içiyorlar, eğleniyorlar. Nereden gelip, nereye gidiyorlar. Bunların kendilerine göre “Zikir partileri”, “Umre partileri” filan da var. O boyalı tırnakları, boyalı saçları, boyalı yüzleri ile abdest de alamazlar. O zaman artık herhalde namaz da kılmıyorlar. Orucu “diyet” niyetine tutuyor olsalar gerek. Kurban Bayramı da “Kebap bayramı” zaten onlar için. Haccı yazdım. Haram paranın zekâtı mı olurmuş. Geriye kaldı bir kelime-i şehadet, onun da manasını bilmeseler de ezbere okuyabiliyorlar kendileri de çocuklarına gelene kadar onlar bunu da unutabilirler. Dua ise en sevdikleri ibadet. Ona kendi taleplerini “sipariş listesi” gibi sıralamayı dua zannediyorlar. “Müslüman Türkiye”nin geldiği yer burası. Geldikleri yer burası olunca, gidecekleri yeri tahmin etmek zor olmasa gerekir.
Şimdilik “Terörsüz Türkiye”, “Türkiye yüzyılı” hayalleri ile avunun, gelecek günlerin getireceklerini görmeniz için sanırım çok beklemenize gerek kalmayacak. Ama gelecek günler, geçen günleri aratacak olursa, o zaman “nerede yanlış yaptığınızı” anlamak için çok geç kalmış olacaksınız. Unutmayın, her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak ve biz kendimizi değiştirmeden Allah’ın bizim hakkımızdaki hükmü değişmiş olmayacak. Babanız peygamber olsa gelse (haşa, başka bir peygamber gelmeyecek) sizi kurtaramaz. Çünkü Peygamberlerin kurtarıcı gücü yok. Peygamberler kurtarıcı değil, kurtuluşa çağırandır.
Hadi şimdi, bir karar verelim, tekrar söylüyorum, din, devlet, servet ve makam sahiplerini, Allah’tan başka birilerini İlah ve Rab edinmekten vazgeçelim, dünya sevgisi ve ölüm korkusundan yakamızı kurtaralım, üzerinizdeki haramlardan arınalım, tövbe istiğfar edelim ve “yeniden iman” edelim. Selam ve dua ile.
