Abdurrahman Dilipak: Bir Üzeyir dokunuşu!

Abdurrahman Dilipak: Bir Üzeyir dokunuşu!

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Bir Üzeyir dokunuşu!/Habervakti.com
Kuantik mantık, matematik, akıl yerine, aslında Nöronik bir mantıktan, matematikten, akıldan söz etmek daha doğru olur bence. Kuantum mekaniği veya kuantum fiziği, atom altı parçacıkları inceleyen bir temel fizik dalıdır. Nicem mekaniği veya dalga mekaniği adlarıyla da anılır.
Fizikte kuantum, bir etkileşime dahil olan herhangi bir fiziksel varlığın minimum miktarıdır. Kuantum, büyüklüğü temsil ettiği radyasyonun frekansıyla orantılı ayrık bir enerji miktarıdır. Bir özelliğin "kuantize edilebileceği" şeklindeki temel düşünceye "kuantizasyon hipotezi" denir.
İnsan “Zübde-i kainat”tır. “Özün özü”dür o. Ayet der ki “Doğrusu Allah, güçlüdür; hikmet sahibidir. Yeryüzündeki bütün ağaçlar (birer) kalem, denizler de (mürekkep olsa), sonra (bunlara) yedi (kat daha) deniz (mürekkep olarak) eklense (bunlar yazmakla tükenir ama) Allah'ın (ilmini, kudretini, nimetlerini, merhametini, yazgılarını ifade eden, tek kelimelik ‘Kün’ emri ile oluşan) kelimeleri (yazmakla) tükenmez”.(Lokman 27). İnsan Ekmel-i mahlukat, eşrefi-i mahlukat olarak kainatın özü/özeti olunca onu tam olarak anlamak da mümkün olmayacaktır. Tek başına akıl, can, nefs’i bile anlamak çok kolay değilken Ruhu tam olarak anlamak da asla mümkün olmayacaktır.
Biz henüz zamanı ve mekanı bile anlamış değiliz. Ve Allah (cc) zaman ve mekandan münezzehtir! O “zaman içinde zaman yaratandır”
Vahiy, yaratanın yaratılana vahyetti yaşama biçimidir. Biz hem bunu doğru anlamış değiliz, hem doğru anlatmıyoruz sanırım ve hem de yaşayışımızla onlara güzel örnek olmuyoruz. Öte yandan peygamberler doğru anladı, doğru anlattı, doğru yaşadı da ne oldu. Sonuç ortada: İNSANLAR HÜSRANDADIR. Kurtuluşa erenler istisnadır. İnsanoğlu kendi heva ve hevesine göre, her şeyi İLAHİ RIZA'ya göre değil, kendine göre dönüştürme çabası içindedir. Hatta FANİ olduğu halde, EZEL’i ve EBEDİ olanın yalnız ALLAH (cc) olduğunu bile bile, EZEL ve BEKA davası gütmektedir.
“Kuantik Düşünce boyutunda uzay, zaman ve bilim” konuşuluyor da, mesela İsra olayı, yani zaman ve mekan ötesi bir yolculuktan yola çıkarak bu konuda bir yorum getiren var mı? Bizim İlahiyatçılar diğer akademisyenler Dinle hayatı birbirine karıştırmıyorlar. Sanki bunlar ayrı alanlarmış gibi bakıyorlar. Pozitivizm de birilerine göre sanki bir din. BİLİM onlara göre adeta MUHKEM NAS hükmünde. Bilim yanılsanamaz ve bilime karşı çıkılamaz gibi bir anlayış var birilerinde.
Hz. Süleyman’ın Belkıs’ın tahtını getirmesi olayı var mesela. Bir İfrit ben yaparım dedi ama, İlim sahibi bir zat o anda o işi hallediverdi. Hüdhüd ve Karıncalarla konuşmasından çıkartacağımız bir çok anlam ve ders olsa gerek. Mesela, cihada gidiyorum diye, karıncaların üzerine basıp geçemezsiniz? Süleyman mabedini Cinlere ve bukağılı Şeytanlar’a yaptırmadı mı Hz. Süleyman? Bunu dini açıdan incelerken, yaşadığımız zaman içinde sorgulayan var mı? Hz. Süleyman Cinler’le de hayvanlarla da konuşuyordu. Vatikan Üniversitesinde Cin ve Şeytan konusu ayrı bir bilim dalı; Demonizm ve L’exercisme diye. Ve bugün nesnelerarası iletişimle, canlı ve cansız nesnelerle iletişim kurulabiliyor artık.
Ashabı kehf ve Üzeyir aleyhisselam’ın asırlık uykusu, Hz. İsa’nın görmeyen birinin gözünü açması, Hz. Musa zamanında Sina’da kurban olayında, kurban edilen hayvanın etinin ölüye vurulması ile yeniden dirilmesi, Hz. İbrahim’in bir kuşu parçalara ayırıp, 7 tepeye parçaları dağıtıp, çağırınca kuşun canlanıp gelmesinin, bu güne yönelik bir mesajı da olmalı, dünyayı ve kainatı, Can’ı Ruh’ u, Nefs’i, akl’ı Melek, Cin ve Şeytan’ı anlamak için.
Bu işleri anlamak için mantık olarak Matematiği, Geometri’yi, Kimya’yı, Astronomi’yi, Biyoloji’yi, Madde’yi, Atom’u, Atom altı parçacıkları, enerjiyi formüllerin ötesinde bilmek, anlamak gerek. Yani aslında Tıp da, Astronomi de, Farmakoloji de, Mineroloji de, diğer bilimler de “İslami”dir. Çünkü hepsinin yaratıcısı Allah’tır ve biz de Allah’ın alemlere rahmet olarak gönderdiği peygamberin ümmetiyiz. O’nun rızasının. Tecellisinin vesilesiyiz. İman eden iyi bir mühendis, doktor, herhangi bir ilim sahibi aslında Kevni ayetlerin, yani yaratılışla ilgili ayetlerin müfessiri hükmündedir.
Bu sorumluluk için için sadece 5 duyu ile elde ettiğimiz “Gerçeğin bilgisi yetmez”, “Hakikatin bilgisi”ne de ihtiyacımız var. Onun yolu da Vahyin rehberliğinden geçer, Onu hakkı ile anlamak için ilim yolunda feraset, hikmetle birlikte batini bilgilere, gaybi yardım ve tasarruflara ihtiyacımız var. Hepsinden öte zübde-i kainat olarak adem oğlu olarak Atıfet-i ilahiye muhatap olmak üzere yüksek bir ahlaka sahip olmak gerek. Bu yolculukta tek başına “akıl” yetmez, “ilham”a açık “sezgi“ de gerekli. Gaybi bir yardımı hak etmek için nefsi sapkınlıklardan uzak durmak da gerekti. Ahlak olmadan bize sır kapısı açıklamayacak aksine Şeytan ve kafir cinlerin vesvesesi ve iğva’sı başımıza bela olacaktır. Maalesef, bugün bizim fakihlerimiz, ilim sahiplerimiz, bu dönemin sorunlarına ilişkin yeni içtihatlarda bulunamıyorlar. Tarık ve Şira pek onların ilgi alanında değil. Ya da sentetik et, Chemistrails ve 5G, Nesnelerarası iletişim, TransHumanizm, NeuraLink de öyle. “İnsan”ın tanımını değiştirdiler, onu BİREY olarak, din ahlak ve gelenekten, biyolojik cinsiyetinden bağımsız, GENDER diye tanımlanan bir GENOM NESNE şeklinde tanımladılar bizim İlahiyatçılardan ses çıkmadı. GEN’i ile oynanmış gıdalar konusu da bir çok ilahiyatçının gündeminde değil.
(Bakara 259)’daki Üzeyir aleyhisselam’la ilgili "Ya da altüst olmuş bir kasabaya uğrayan kimsenin hali gibi. O, 'Allah burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek?' demişti. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl süreyle öldürdü, sonra diriltti. Allah ona, 'Ne kadar kaldın?' dedi. O da, 'Bir gün ya da bir günden daha az kaldım.' dedi. Allah buyurdu: 'Hayır, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, bozulmamış; eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret kılmak istedik. Şimdi kemiklere bak; onları nasıl birleştiriyor, sonra da onlara et giydiriyoruz.' Bu olup bitenler kendisine açıkça belli olunca, 'Artık biliyorum ki Allah her şeye kadirdir.' dedi." Ayetten biz o lafzın manası ötesinde, bugünümüzle ilgili nasıl bir sonuç çıkartabiliriz. Üzeyir aleyhisselam, Ashab-ı Kehf gibi uymamış, öldürülmüş, 100 yıl sonra diriltilmiş, ama yanındaki meyveler bozulmamış.
Babil sürgünü 50 yıl kadar sürmüştü. Harut-Marut olayı orada yaşandı. Sürgünü sonra erdiren Pers kıralı Kros’un Zülkarneyn olduğu rivayeti de var. Bu konu aynı zamanda Yecüc-Mecüc le de ilgili. Yani, Üzeyir aleyhsisselam'la Hz. İsa arasında, Hz. İsa ile Hz. Muhammed aleyhisselam arasında neredeyse aynı zaman farkı var. Yazıma Üzeyir dokunuşu dedim çünkü o zamanda bu güne bir çok önemli mesajlar olduğunu düşünüyorum.
Zaman ve Mekan’dan münezzeh olan Allah’ın yaratışında kronolojik bir dizin değil, hikmet vardır. “Ol” der ve o olur. O oluş, yaratılmışların idrakinde evreler halinde gerçekleşecektir.
İnsanoğlu artık Nöronlarla ilgileniyor. GEN ile ilgileniyorlar. Ölümsüzlükten söz ediyorlar. Hatta (Haşa) “insan tanrı olacak” diyorlar. Nöronlar sinir sistemini oluşturan sinir hücrelerinden oluşur. Onlar sinirsel uyarıları, bio rezonans’a dönüştürerek elektriksel sinyaller biçiminde vücuttan beyne, beyinden vücuda aktarılıyor. Bu mesajlar beynin nöronları içinde etkileşim yapması için yönlendirir. Sanırım bizim, yani insanlar için Kuantik değil, Nöronik bir dil daha kolay anlaşılır bir dil olacaktır. Çünkü biz zaten kainatın özetiyiz. Kainatı anlayarak insanı anlamak çok daha zor ve karmaşık bir konu. Nöronik dil, belki de o Kuantik dile açılan bir kapı olmaktadır.
Ben bunu bir Nörobilim yani Nöroloji alanının dili olarak değil, canlı ve cansız alemi daha iyi anlamak için yeni farklı bir mantık ve matematik dili olarak tasavvur ediyorum. Nöroloji ya da sinir bilimi, genel olarak beyin, beyin sapı, omurilik ve çevresel sinir sistemiyle kasların hastalıklarını inceleyen, cerrahi tıp dalı olarak tanımlanır. Ben daha farklı bir şeyi anlatmaya çalışıyorum.
“Varoluşçu” bir düşünceden hareket etmiyorum. Yaratılıştan söz ediyorum. O zaman bir yaratıcı var. Ben de yaratılan ve O’nun adı ile yeryüzünde tasarrufta bulunan bir kişiyim. O zaman Hakka adanan bir tasarruf için, gerçeği idrak konusunda gerçeği hakikate ulaşma konusunda basamak olarak görmem gerek. Modern pozitif bilim, Yaratılış ve Hakikat konusuna yabancı. Gerçek rölatiftir. Akılla ve 5 duyu ile sınırlıdır. Sonuçta Hakikat’e ulaşmak için gerçekliğin basamaklarından yükseleceğiz onun için aklımızı ve 5 duyu’muzu kullanacağız.. Ve nasıl bu dünyada canlı ve cansız alem üzerinde bir tasarrufta bulunacak ya da hizmet üreteceksek, onları çok iyi tanımamız, onların düzenlerine, fıtratına, yaratılış gayesine zarar vermeden yararlanmak ve yanlış bir tasarrufun yıkıcı zararlarından korunmak için çok dikkatli olmamız gerekecek.
Ancak GlobalReset’çilerin yönlendirdikleri, fonladıkları pozitif bilim camiası manevi alemi ve bu dünyadaki bizimle beraber yaşayan manevi varlıkları kabul etmedikleri için hiçbir zaman Hakikate ulaşmayacak ve bu dünyadaki bir çok kazanımları hem kendi başlarına hem de insanların başına bela olacaktır. Selam ve dua ile.