Abdurrahman Dilipak: Batı'da özeleştiri dönemi
Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazını iktibas ediyoruz
Abdurrahman Dilipak: Batı'da özeleştiri dönemi/Habervakti.com
Mel Gibson diyor ki, "Çocuklar çalınıyor ve dünya çapında örgütlü pedofili çetelerine satılıyor. Bu korkunç bir şey ve ana akım medya bunu ele almayı reddediyor. Ayrıca bu çocukları Adrenochrome hasadı için kullanıyorlar. Bu insanların hizmet ettiği tanrı Şeytan."
Biz nerede yanlış yaptık?
Hülya Koçyiğit, Göksel Arsoy, Filiz Akın ve daha niceleri “Yerli ve milli” bir Hollywood hayali kuruyorlardı.
Bugün Hollywood’da bu pisliğin dışında kalabilen birkaç isim vahşetin boyutlarınız bize şöyle anlatıyor: “Ünlü Hollywood Aktörleri Küçük Kızları sadece cinsel açıdan istismar etmekten öte “Bebekleri kurban etmek, kanını içmek, onları yemek gibi sapkınlıklarla dolu toplantılara katılıyorlardı. Hatta uzakta, katılamayan arkadaşlarına o yiyip içtiklerinden arkadaşlarına kargoluyorlardı.
Bu arada Diddy’nin evinde 1000 şişe “BabyOil” bulunmuş. NewYork belediye başkanı da bunlardan biriymiş, son gelen haberlere göre. Başkan ile Türkiye arasında rüşvet alışverişi olduğuna dair bir iddiada atıldı ortaya.
Oyuncular, şarkıcılar, politikacılar ve birçok insan görünümlü vahşi. Pedofili, yamyamlık, cinsi sapıklık ve her türlü sapkınlık içinde yaşayanları insanların hayranlıkla izlemesi ayrı bir sapkınlık... Şu ortamda normal bir insanın akli dengesini kaybetmemesi çok zor
İsrail kuduz köpek gibi her yere saldırmaya devam ediyor..
Lübnan'dan sonra şimdi de Suriye’nin Tartus şehrini bombalıyor.
Suriye hava savunma sistemleri İsrail füzelerine müdahale ediyor. Netanyahu İran, Irak, ve Suriye’yi lanetlenmiş ülkeler olarak ilan ederken, BAE, Suudi Arabistan ve Ürdün’ü kutsanmış ülke ilan etti. Hindistan’dan deniz yolu ile gelip, BAE, Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail üzerinden Doğu Akdeniz’e bağlanacak bir rota çiziyor, İngiltere’nin Pekin rotasına alternatif.
"Bir toplum ahlaki pusulasını kaybettiğinde, içeriden çöker." Bunu bir batılı söylüyor. G.K. Chesterton Yaşanan sürecin “Batı'nın Çöküşünü Açığa Çıkaran bir süreç” olduğunu söylüyor. Batı sadece ahlaki yönden değil, kavramları, kurumları, sanatı, felsefesi, mimarisi, hukuk düzeni ile çöküyor.
Batı ego santirik, kibirli, kendini üstün gören kendinden olmayanı aşağılayan, kendine karşı çıkanların yok edilmesi gerektiğini düşünen, ülkelerdeki karşı toplulukları birbirine karşı kışkırtarak arabuluculuk rolünü üslenen bir düzen inşa etti ve bugün bu durum ifşa oldu.
Batı toplumu her anlamda obez. Giderek her anlamda sağlığını ve hareket kabiliyetini giderek kaybeden hasta bir topluluk. Kendini beğenmenin ötesinde kendini kutsuyor, üstün bir ırk olarak görüyor. Farklı bir bencillik. Feminizm akımı aileyi bitirdi. Cinsiyet Rollerinin yeniden şekillendirilmesi ile emek ucuzladı, tüketim arttı. Aile bağları zayıfladı. Evlilik yaşı yükseldi ve evlilik dışı birlikte yaşama eğilimi arttı. Çocuk sayısı düşerken, anne-baba çalışıyorsa, çocuk evde ya da kurumsal anlamda kakıcılara bırakıldı.
Bir çok kilise mensubu ve kanaat önderi artık “Kadın-Erkek eşitliği şeklinde başlayan eşit haklar için mücadele eden Feministlerin başlattığı hareket bu gün LGBTIQP+’ın kontrolüne geçti. Pedofoliklerin bayrakları artık parlamento, hükümet, belediye meclislerinin duvarlarında, çatılarında dalgalanıyor. Bu hareket bugün artık aileleri ve insan ilişkilerini parçalayan bölücü bir güç haline geldi.
Feminizm, geleneksel cinsiyet rollerinin baskıcı olduğu, anneliğin ve ev hanımlığının değerini baltaladığı ve erkekliği şeytanlaştırdığını söylüyor. Bu kültürel değişim, parçalanmış yuvalara, güçsüzleştirilmiş erkeklere ve ailelerini hiçe sayarak kariyer peşinde koşan kadınlara yol açtı ve çocukların rol modellerinden ve gerçek bağlardan yoksun kalmasına neden olan toplumsal bir dengesizliğe sebep olduğu” görüşünde.. Öte yandan Media, Akademi ve bir çok STK hatta bir takım kilise ve Havralar bu süreci destekliyor. Bugün LGBT lehine yayın yapmayan uluslararası unvana sahip tek bir Üniversite bile neredeyse imkansız hale geldi.
"Beden Pozitifliği" diye bir şey uydurdu, kimi psikologlar ve yaşam koçları. Bugün bu süreç kendini kabul etme, kendin olmak için hayatı deneyleme ve kendi heves, arzularına göre bir hayat tarzını kurma arzusu “sağlıksız yaşam tarzlarını yüceltmeye dönüştürüldü”. Artık aile fertleri bile, din, ahlak, gelenek, biyolojik cinsiyetinden bağımsız, her türlü aidiyeti reddeden bir BİREY’e dönüştü.
Gençler ya da masa başında çalışan kadınlar erkekler obez hale geldi. Bir başka kadın, fit hale gelmek için sürekli spor yapıyor, koşuyor, erkekleşiyorlar, kas yapanları bile var ve bunu kendi özgür tercihi olduğunu söylüyor ve halinden memnun gözüküyor. Kadınsılaşan erkekler ve erkeksi kadınlar beraberinde psiko-sosyal ve biyolojik, psikolojik bir çok sorunu beraberinde getiriyor. Bir zamanlar ciddi bir sağlık riski olarak kabul edilen obezite, artık kendini sevmeyi teşvik etme bahanesiyle alternatif bir sağlık versiyonu olarak kutlanıyor. Bu durum yalnızca hayatı tehdit eden şartları normalleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda kişileri sağlıkları konusunda sorumluluk almaktan da alıkoyuyor ve bu durum, büyük ilaç şirketleri ve işlenmiş gıda sektörü gibi hastalıklardan kâr eden sektörlerin işine yarıyor. Hasta eden gıdaları sat, sonra ilaç!
Bugün artık BİREY’ler aileden bağımsızlaşarak Özgür olduğunu düşünüyor. Aile içi sadakat ve dayanışma, karşılıklı iş bölümü, karşılıklı sorumluluklar, kederleri ve mutlulukları paylaşma giderek yok oluyor. Mutluluğun yerini haz, keyf ve neşe alıyor. Heyecan alıyor. Oysa, daha çeyrek asır önce “Keyf verici maddeler” uyuşturucu kategorisinde değerlendiriliyordu. Bu gün bir çok yiyecek ve içecek,
Bugün Dopamin, Serotonin, Endorfin ve Oksitosin gibi Mutluluk hormonları, ve başkaca kimyasal ürünler, daha fazla heyecan için Adrenalin, Cesaret hapları, enerji içecekleri, afrodizyak etkisi olan ürünlerin kimisi, sporda başarı elde etme, kimisi aşık olma, kimi kaygı ve stresi azaltma gibi farkı taleplere cevap veriyor. Burada örgütlenen, satın alınan bir mutluluktan söz ediyoruz ve tabi aynı zamanda bağımlılık yapan. Böylece beynin ödül sistemi provoke edilerek geçici bir mutluluk, psikolojik rahatlama, stresten uzaklaşmayı sağlıyor. Aslında yaygın olarak kullanılan bu ürünler uyuşturucuya geçişi kolaylaştırıyor, ona zemin hazırlıyor ve işin bu aşaması tamamen legal(!?) ve çok yaygın.
Bu arada farkında mısınız, erkeklik Ölüyor. O Östrojen yüklü gıdalar, o Östrojen bombası çiftlik tavukları Östrojen dengesini bozuyor. Kadınsı erkekler ve cinsel açıdan kendini daha fazla dışa vuran kadınlar. Erkekler doğal içgüdülerini bastırmaya, güçlü ve iddialı olmaktan ziyade pasif ve itaatkar olmaya şartlandırıldılar. Erkeklik artık birileri tarafından "toksik" olarak etiketleniyor ve bu da erkeklerin lider, koruyucu ve sağlayıcı rollerini benimsemelerini engelliyor. Erkekliğe karşı verilen bu savaş, kayıp oğlanlar ve babaları olmayan bir nesil yarattı, birçok erkeğin hayatında yön ve amaç eksikliğine yol açtı ve toplumun temellerini zayıflattı. Artık kadın anne değil, erkek baba değil. Zaten onlar LGBT programında akışkan ve değişken bir toplumsal cinsiyet kimliği ile tanımlanıyorlar. Ve bizim ülkemizde bile kimlik kartlarında artık, biyolojik cinsiyeti reddeden, toplumsal cinsiyet aidiyetini tanımlayan LGBT+ tercihini legal hale getiren GENDER hanesi ile konu resmi bir statü kazandı. Bu durum olağan, legal, tabii hale getirilirken, dini hassasiyetler ötelenerek meşru hale getirildi.
Toplumda “Bireyselleşme” adına korkunç bir “atomizasyon süreci” yaşanıyor. Dini, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıklarına dayalı bir ayrışma, daha doğrusu çözülme, dağılma söz konusu. Farklıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşama umudu da artık kaybolmaya yüz tuttu. FERD BİREY’e dönüşünce, KİŞİLİK, ŞAHSİYET ve FERDİYET artık bir anlam ifade etmemeye başladı.
“Kimlik siyaseti”, zaman içinde “Kimlik Tuzağına dönüştü? Artık nereden geldiği, nereye gittiği bir anlam taşımıyor. BİREY’ler AN’ı yaşıyor ve aklının, nefsinin heva ve heveslerinin, arzularının peşinde koşuyor. Artırılmış sanal gerçeklik ortamında yönünü/kıblesini şaşırmış BİREY’ler bir yere yönelmek yerine, akışkan ve değişken bir davranış sergiliyorlar. Sabiteleri yok oldu. Kimseye ve hiçbir şeye güven duymuyorlar ve her şeyden korkuyorlar. Nefreti sevgisinden, korkusu umudundan, öfkeleri merhametlerinden büyük. Sabretmeyi bilmiyorlar. Çileden kaçıyorlar, yorulmak istemiyorlar, çok şey istiyorlar ama bedel ödemek istemiyorlar. Birlik olmak istemedikleri için grup olarak hareket edemiyorlar. Fedakarlıkta bulunamıyorlar. Böyle ortak gaye ve hedeflerden uzaklaşıyorlar. Bu GENOM ve Nesneler arası iletişimin NESNE’si olmaya zorlanan BİREY’ler kendilerini ırk, cinsiyet veya cinsel yönelim temelinde ezilen olarak görüyorlar. Artık bu Bireyselleştirilmiş GENOM’larla, gerçek toplumsal sorunları ele almak imkansız. Bu konuları ele alma konusunda isteksizler. Sonuç, atomizasyonun getirdiği sonsuz bölünmeler!
Bu yazıyı aslında Batı’nın geleceğine ilişkin kaygıları ifade eden makalelerden, sosyal media’da, batı kaynaklı mesajlardan da esinlenerek, alıntılar yaparak, ülkemiz, bölgemiz, İslam dünyasının içine düştüğü durumu da göz önüne alarak bir özet sunmaya çalıştım. Aslında daha konuşacak/yazacak, anlatılacak çok şey var.. Aceleyle ve hemencecik olacak şeyler değil, yapmamız gereken şeyler. Çok geç kaldık, atı alan Üsküdar’ı geçti. Teenni ile, sabırlı bir şekilde uzun bir yolculuk için hazırlık yapmalıyız ve önce kendimizden başlamalıyız dönüşüme..
Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. En başka düne kadar yaptığımız yanlışlardan bir tevbe etmemiz gerek. Ve sonra kendimize yeni bir yol haritası hazırlamamız gerekiyor. Eş zamanlı olarak ailemizden, akraba, iş ve arkadaş çevremizden başlayarak, giderek genişleyen bir halka halinde, yeni katılımlarla daha da hızlanarak “Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin'' ümmeti olarak, bütün insanlığa ulaşmayı gaye edinen, bütün insanları ortak bir kelimeye Adalete, barışa, özgürlüğe, Hakka ve Hakikate davet eden bir anlayışla harekete geçmemiz gerekiyor.
SON SÖZ: Yeryüzünün bütün, dürüst, erdemli, akıllı ve cesur insanları birleşiniz.
Selam ve dua ile.