Abdurrahman Dilipak: Akılsız, Bilgisiz, Cahil Olmak

Abdurrahman Dilipak: Akılsız, Bilgisiz, Cahil Olmak

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Akılsız, Bilgisiz, Cahil Olmak/ Habervakti.com

Bugün yaşadığımız sorunların büyük kısmı cahilliğimizden, zalimliğimizden kaynaklanıyor. Ne aile, ne okul insana bir şey vermiyor. Cemaat dediğimiz yapılar da herşeyi devlete ihale ettiler, onlardan devletten aldıkları başka ihalelerle para kazanıp, güzel camiler yapıyorlar. Ama cemaati ihmal ettiler, ne yazık ki..

Okulda öğretilen “Din” “Cultur” olunca, o da zaman içinde geleneğe dönüşünce olan oldu. O din zaman içinde “Allah’ın dini” olmaktan çıkıp “Atalarının Dinine'' dönüştü.

Kültür’e dönüştürülen din, din olmaktan çıkar, bir “Hayat tarzı” olarak Religio’ya, ritüeller, seremonilere ve İkonografilere dönüşür. Bir hayat tarzı olarak siyaset ve gelenek için etnik temelli bir alameti farika / Ayırt edici özellik kazanarak o halkın dilindeki eş değer kavramlarla yeniden anlam kazanır. Ruhani boyutu, ezoterik, mitolojik bir anlam kazanırken bir yandan da mefahire dönüştürülür. Geçmişin bilgisi yeniden tanımlanarak kök/köken arayışı ile birlikte yeni bir gelecek tasavvuru, vicdan ve ütopya / gelecek vizyonu misyon olarak bu ortamda hayat bulur. Ve bütün bu süreçte başarıya odaklanmış bir öz güven vardır. Beraberinde kibir , üstünlük duygusu, taraftarlıkla beslenen aidiyet duygusu geliştirilir. Spor ve rekabet burada insanı dönüştüren şeytani bir tuzağa dönüşür.


Etik, Moral ahlak değildir. Mesela herkes Organikten, Doğal ürünlerden, Hijyenden söz ediyor. Hijyen “Temizlik tanrısının adı. Hijyen her zaman Temiz olanı ifade etmez. Yaban domuzu da organiktir. Ya da her şey doğanın bir parçası, Su hayati bir öneme sahip ama o inorganiktir.

Dil önemli. Dil ağzımızdaki bir organın adı olduğu gibi, aynı zamanda “Lisan” da demek. Daha da önemlisi aynı zamanda “kalp” de demek. Ve kalp bizim için bir anlama merkezidir. Kitapta “Gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar” denir.

Mesela “faiz”e haram dedik de, enflasyon ve devalüasyonun Faiz ve NAS ile ilişkisini bir türlü kuramadık. Altın-gümüş para ile “Banknot” / “Kaime” arasındaki bağı kuramadığımız gibi. Konu anlamsız bir tartışma ve istismar konusu olmaktan öte geçemedi. Daha da beteri din politik polemiklere malzeme yapıldı. Asıl haram olan RİBA unutuldu gitti.


Sonuçta Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasip etmez. 300-500 kelimeyle dini anlamak, anlatmak mümkün değil. Okumadan, yazmadan, düşünmeden, istişare ve şura yapmadan, yaşadığımız zamana ve mekana şahitlik etmeden hakikate ulaşmamız mümkün değil.

Üniversitelerde “Prehistorya” diye bir bölüm var. Protohistorya, arkeologlar ve tarihçiler tarafından tarihöncesi ile tarih arasında kalan dönemi adlandırmak için kullanılan bir tarım. Tarih yazı ile başlar. Yani, bu anlayışa göre yazı öncesi dönem diye bir dönem var. Öte yandan biz inanıyoruz ki, İlk insan Hz. Adem. Hz. Adem okur-yazardı. Kendine suhuflar verilmiş, ona eşyanın isimleri öğretilmişti. Oğullarından Habil hayvancılıkla uğraşıyordu. O hayvanları ehlileştirilmiş, kardeşi ise tarımla ilgileniyordu. Hz. Adem’in 7 torunu İdris aleyhisselamın bir kitabından söz edilir ki, orada Nuh tufanından, tarihin sonundan söz edilir.


Hiçbir şey dinden bağımsız değil. Allah (cc) nin yarattığı her şeyin bir yaratılış gayesi ve hikmeti var. Ve biz de Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olma anlamında, O’nun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli olma anlamında Allah’ın halifesi olma sıfatı ile yaratılmış her şey ile ilişkimizin bir şekli ve ölçüsü vardır. Bunu “Moral”, “değerler eğitimi”, “çevre” ile tanımlamak mümkün değildir. ahlak

“Çeşm-i insaf gibi kamile mizan olmaz / Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz”. Ama gel gör ki, Cumhuriyetçi Cumhuriyeti, Laikçi Laikliği, Şeriatçı Şeriatı bilmez. Bilmediğini de bilmez. Derler ya, cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkün diye. Bu taife “aleme verir binlerce nizamat, amma, “kendi hanesinde binlerce teseyyüb vardır.” Yani kaş yapayım derken göz çıkartırlar.


Bakın şu Filistinlilerin bizi arkadan vurmaları, Arapların Yahudilere toprak satmaları da böyle bir iftira. Ne Gazze’yi bilirler ve ne de İzzeddin Kassam’ı. Bu taifeye bazı şeyler anlatamazsınız. Ne ümmeti bilir, ne ulusu, ne hilafeti bilir, ama Müslümanlara Müslümanlık öğretmeye kalkarlar.

Bu Laikçilere sorun, mesela Kelam, Fıkıh, Siyer nedir bilmezler. Hatta çoğu duymamıştır bile. Farz-ı Ayn ve Farzı kifaye’nin farkını da bilmezler. Bu durumdan aslında mektep de sorumlu, aile de, toplum da, ve tabi Cami de sorumlu.

Maalesef insanlar ne ruhu bilir, ne nefsi! Cahilliği diploma sahibi olmamak zanneder. Oysa zamanının en bilgili insanına Kur’an-ı Kerim “Ebu Cehil”, yani “Cehaletin babası” der. Yine “Hakikat” bilgisinden yoksun olana çok okumuş da olsa “Kitap yüklü eşşek” benzetmesi yapar.

Bizim “çağdaş”lar, “Allah’a (cc) kul olma”yı anlayamazlar. Tıpkı “Hz. Muhammed’e (sav)“ümmet olma”yı anlayamadıkları gibi.

Bu adamlara oy vermeyin. Kılavuzu karga olanın burnu pislikten çıkmaz.. Bakalım, Hılful Fudul’u, Müellefetül Gulub’u ne zaman öğreneceğiz. Tarihi bir övgü ve sövgü kitabı olarak okumaktan vazgeçip, “kökü mazide olan ati” olacağız. Magna Carta’yı ya da Westefelya’yı bilenler, Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesinden ne zaman haberdar olacaklar. Siyonistler sahip çıkmasalar herhalde, biz Arz-ı Mevud’u, Emanet sandığını, Süleyman Mabedini bu kadar akıllara kazıyamazdık. Bugün Armagedon’u bilenler, Melheme-i Kübra’yı bilenlerden daha çoktur. Müslümanlar bile bugün Arz-ı Mev’ud coğrafyasında yaşamalarının kendilerine yüklediği sorumluluktan bi-haberdir.


Bu bir maarif sorunu temelde. Bu bir irfan sorunu, Münevver olma, Arif olma sorunu. Bakalım bunlar ne zaman alameti farikalarımız olacak. Yeni bir Medeniyet inşa edeceksek, bu kavram ve kurumlarla inşa edeceğiz.

Selam ve dua ile.