Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

28 Şubat'ın günah payları

28 Şubat'ın günahından kime ne kadar pay düşüyor?
Ortada bir günah olduğu belli.
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel neresinde?
Çevik Bir ve komuta kademesi neresinde?
Sivil generaller neresinde?
TÜSİAD, Türk-İş, TİSK, DİSK neresinde?
Mesut Yılmaz ve ANAP'lılar neresinde?
DYP'nin çözülen milletvekilleri neresinde?
İsmet Berkan "Medya olmasaydı 28 Şubat olmazdı" diyor. Patronlar, köşe kadıları bu işin neresinde?
Ve...
Amerika, İsrail, Yahudi lobisi neresinde?

Demirel'in, Yılmaz'ın içi rahat olabilir mi?

Bunların tamamını bu dünyada yargılamak mümkün olmayabilir. Gücünüz yetmeyebilir, korkutmanın yeterli olduğu düşünülebilir ya da "Efendilik bizde kalsın" duygusu hakim olabilir.
Ama günahların ortaya konmasında, tadat edilmesinde, Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi, "Cezasızlık azmettirir" mantığıyla en azından teşhir cezasına çarptırılmasında sayılamayacak kadar terbiyevi fayda var.
Şu anın başaktörü konumunda gözüken Çevik Bir'in savunma sözlerine bakın, Demirel'in 28 Şubat'tan bu yana üstlendiği ve meşrulaştırdığı rolden farklı mı?
Demirel'e kimse bir şey sormasa dahi, vicdanlarda bir sanık sandalyesi oluşturmayacak mı?
Mesut Yılmaz, "Gayrimeşru biçimde bir iktidarın devrilmesi ve bana koltuk hazırlanmasına razı olmayı onurlu bulmam" diyemez miydi?
Soralım Mesut Yılmaz'a yüreği rahat mı, kirlenme ukdesi taşıyor mu?
Yukarıda soruların sonuna Amerika'yı, İsrail'i, Yahudi lobisini boşuna eklemedim.

Amerika-İsrail ayağı

Cengiz Çandar'ın, Taraf'ta Neşe Düzel'e naklettiği tanıklıklar pek çok şeyi açığa çıkarıyor.

-12 Mart 1997'nin cumartesi günü Washington'da dönemin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın çağrısı üzerine Bakanlık binasının yedinci katında Türkiye ile ilgili bir toplantı yapılmış. Bu toplantı, 28 Şubat kararlarının alındığı MGK toplantısından hemen iki hafta sonra düzenlenmiş. Hatırlayın... RefahYol, haziranda iktidardan gitti. Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi toplantıdaymış. Türkiye'ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o toplantıda konuşulmuş. O toplantıdan çıkan genel eğilim, "doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli" olmuş.

-Amerika niye RefahYol'un gitmesini istedi?

-Ben de sordum. "Amerika, tekerine çomak sokanı ekarte eder ama Erbakan size bir şey yapmadı. Amerika'nın büyük ulusal çıkarlarını tehdit etmedi. Aksine onun zamanında İsrail'le ilişkiler gelişti. En önemlisi Saddam kuvvetlerini Kuzey Irak'a soktuğu zaman, CIA ile irtibatlı olduğu iddia edilen beş bin Kürt'ün Türkiye üzerinden çıkartılıp Guam Adası'na gönderilmesinde size destek verdi" dedim. Abramowitz, "Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerde yazılı olmayan bir kod vardır. Erbakan bu kodu bozdu. Amerika, ne yapacağı kestirilemeyen, kontrol edilemeyen müttefikten hoşlanmaz" dedi. Erbakan ilk dış gezisini, kendisine yapma dendiği halde İran'dan başlattı. İkinci gezisini Mısır, Libya ve Nijerya'ya yaptı.

-28 Şubat sadece iç güçlerle yapılmış bir darbe değil mi?

-Hayır. Amerika'nın en İsrail yanlısı çekirdeği de dâhil bu darbeye... Amerika'da iki tane aleni, kote edilmiş İsrail lobisi var. Çevik Bir'in bunlarla o kadar yoğun ilişkisi vardı ki, 2000 yılında ilk kez ihdas ettikleri "uluslararası devlet adamı" ödülünü Bir'e verdiler... Çevik Bir'in İsrail askerî sanayileriyle de çok sıkı ilişkileri vardı.

-İsrail destekli bir darbe miydi 28 Şubat?

Tabii öyleydi. Türkiye-İsrail işbirliği ve askerî ilişkileri 28 Şubat'la nereden nereye gitti, hangi rakamlara ve mali boyutlara vardı görmek gerekir.

bugün

Bu yazı toplam 861 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar