Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yangın kontrol altında mı?

Ben bu başlıkta bir yazıyı, rahmetli Özal döneminde yazdım. Irak'a girmek ve orada bir bölgeyi kontrol etmek konuşuluyordu. Bu, rahmetli Özal'ın arzusu idi.

Salto, malum bir grekoromen güreş oyunu. Güç gerektiriyor. Rakibi göğüslerinden kavrayıp, üstünüzden atmanız ve yere düştükten sonra göğsüne oturmanız lazım. Bunu başaramazsanız, alta düşüyor, kendi oyununuza geliyorsunuz.

Ben "Acaba bu coğrafyada salto atma gücümüz var mı" diye sormuştum.

Irak'a girilmedi, asker muhalefet etti.

Sonraki gelişmeler, Kuzey Irak'ta bir Kürt özerk bölgesi, bir tür devlet yapılanmasına kadar geldi.

Acaba Türkiye oraya girseydi ne olurdu, böyle bir yapılanma gerçekleşmez miydi, yoksa yine bu yapılanma gerçekleşir ancak "Türkiye'nin himayesinde" mi gerçekleşirdi?

Malum bir de, bölgede Türkiye, İran, Irak, Suriye'den katılımlarla oluşacak bir Kürt Federasyonu haritası bulunuyor, Amerikan stratejik değerlendirme masalarında...

Irak'taki yapı, o federatif projenin bir ayağı mı?

Türkiye, şu an buna nasıl bakıyor?

Kürt siyasetinin gündemi

Bağımsız Kürt aydını Orhan Miroğlu'nun dünkü Taraf'ta yer alan bir tespiti şöyle:

"Kürt siyasetinin gündeminde yeni bir anayasa değil, Ortadoğu'daki jeopolitik değişim süreci, bahar aylarıyla başlayacağı öngörülen yeni bir silahlı mücadele hamlesi ve bu siyasi gündemin arkasında duracak bir 'Kürt Ulusal Birliği" yer alıyor.

"Diyarbakır'da gerçekleşen toplantı bu amaca yöneliktir."
 
Bu değerlendirme gerçekçi ise Diyarbakır'daki toplantıda "Ey rakip-Ey düşman" diye başlayan Kürt milli marşının okunduğunu ve Kuzey Irak'taki bayrağın çekildiğini hatırlatmak gerekiyor. Yani Diyarbakır'daki toplantının Erbil'den bağımsız olmadığını.

Şimdi buraya, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun en son değerlendirmesini koyalım: "Büyük meydan okumalarla karşı karşıyayız" diyerek söze başlayan Davutoğlu şöyle diyor:

"Suriye başta olmak üzere bölgede büyük yangınlar var. Deyim yerindeyse bütün bölge olarak bir ateş çemberinden geçiyoruz. Suriye'den Fas'a kadar siyasal yapıların çözüldüğünü görüyoruz."

Sonra şunu ilave ediyor:

"Bugün bulunduğumuz konum ne olursa olsun, geleceği biz şekillendireceğiz. Şimdi nerede konuşursak konuşalım, 'Türkler acaba ne düşünüyor' diye düşünüyorlar."

Evet, bu son cümle bizi Özal'ın düşünce iklimine götürüyor. Bölgede büyük misyona talip olmak.

Süreç kontrol altında mı?

Bölgede "büyük yangınlar" varsa ve her çıkan yangın sizi ilgilendiriyorsa, olan bitenle ilgilenmemek gibi bir lüksünüz zaten olamaz, bu doğru.

Ama acaba olan biteni gütmekte ne oranda başarı sağlıyoruz sorusu da gündemden çıkmıyor.
Mesela, Orhan Miroğlu'nun tespiti bizim için ne anlam ifade ediyor sorusunu sorsak...

Bölgede tek başımıza politika üretmiyoruz.

Amerika var, İsrail var, Avrupa var.
Türkiye'nin çıkarları dediğimiz şey, saydıklarımızın politikalarıyla ne kadar örtüşüyor ya da örtüşmüyor, tersinden bakarsak, sözünü ettiğimiz odaklar, Türkiye'nin çıkarlarını ne kadar dikkate alıyor veya almıyor?

Ortadoğu'daki jeopolitik değişim sürecinde en görünür sonuç, Türkiye'nin "bütünlük politikası"na rağmen, Irak'ın parçalanma sürecinden kurtulamaması ve ortaya somut gerçeklik olarak Kürt yönetiminin çıkması.

Soru şu: Acaba Suriye sırada mı?

Sonra kim gelir, sonra kim gelir?

Türkiye, böyle sıra sıra gelmesi muhtemel "Kürt yapılanmaları" konusunda bir projeye sahip mi?

Acaba Türkiye, Kuzey Irak realitesini kabul ettiği gibi, kendi coğrafyasında bu yapılanışa entegre olacak bir "realite"yi de kabul etmek zorunda kalır mı?

Ben çok rahat değilim.

bugün

Bu yazı toplam 987 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar