Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ve bayram

Ve nihayet “Bayram”a eriştik.

Bayram yapmayı hak edenlere ne mutlu. Veresetül enbiya sıfatı kazanan, yaşayan bir Kur’an olma iradesi ile hareket edenleri ıyd-i şerifleri dolayısı ile tebrik ediyorum.

Bayram yapmak, çok keyifli olmak anlamına gelmiyor. Dünyevi bir arzuya kavuşmanın neşesi, sevinci de değil bu aslında.

Tabii Riba’ya “faiz”, Vudu’ya “abdest”, Salat’a “namaz” deyince işler karışıyor. Bu arada Salat kelimesi İbranicede de “dua” anlamına gelir. Bizde de cümle içinde dua anlamı da kazanabilir.

Aslında nasıl batı dillerinin kökü Latince haline geldi ise, aslında Hz. İbrahim dönemi sonrası dillerin kökünde de Aramice var. Arabça ve İbranicenin kök dili, Hz. İsa aleyhisselamın konuştuğu dil olan Aramicedir. Ne yazık ki, Aramiceyi bilmiyoruz. “Iyd” Arabçada “Bayram” demek. Bu bayram bizim bildiğimiz “Bayram” değil. Bu dönüp gelen anlamındaki “Avdet” kelimesi ile ilgili. “Her yıl tekrarlanan, dönüp gelen mukaddes gün/zaman“ anlamına geliyor. O mukaddes zamanın içinde aslında çok özel, mukaddes bir gece var. Onu içinde aradığımız onu kuşatan bir ay var ve o ayın her günü bizim için Allah’ın rızasına adanmış, tüm gün devam eden bir ibadete ve netice olarak rahmete, bağışlanmaya dönüşür. “Iyd”ın sevinçle ilgili boyutu bu netice ile ilgilidir. Yoksa bu diğer milli ya da geleneksel bayramlarla ilgili değil. Zaten “Bayram” kelimesi badram/batram” şeklinde de kullanılıyor Türki ülkelerde. Mesela Kırgızlar “Mayram” der. “Bay” zenginlik” demekmiş. “Bayrak”la da ilişkilendirenler var bu kelimeyi. Ram da Farsçadan Türkçeye geçen bir kelime; “itaatkâr, evcil, iyi huylu, mutlu” demekmiş. Yani “zenginlik ve mutluluk anlamına geliyor, kelimeyi hecelersek.

“Rama” Vişnu’nun 7. avatarının adıdır. Hinduizm’de Tanrı işaretleri taşıyan kutsanmış kahramanlar için kullanılırmış. Aslında bunlar arasındaki ilişkiyi anlamak için ciddi bir klasik Aramice bilgisine sahip olmak gerek.

“Iyd” üzerinden devam edecek olursa, o dönüp gelen günlerden, bu kutsal günlerin sonunda, eğer kendinizi kutsanmış hissediyorsanız, ki, bu ancak tevbe, arınma, adanışla mümkündür, siz gerçekten tebrik edilmeyi haketmişsiniz demektir. O zaman sevinebilirsiniz. Ramazan’ı tebrik etmek, mübarek kılmak değil asıl mesele. O zaman zaten Rabbimiz tarafından mübarek kılınmış.

Asıl olması gereken o mübarek ayın ruhaniyetine teslim olarak yeniden dirilmek ve mübarek bir kişilik, şahsiyet kazanmaktır asıl mesele.

Bunun anlamı şu, “Bayramınızı tebrik ediyorum” demeyin, “sizi tebrik ediyorum, arınıp, yeniden dirildiğiniz için” deyin. Banyo yapana “sıhhatler olsun” diyorsunuz. Bu da öyle bir şey “Günahlardan, dünyevi kirlerden arınıp pir-ü pak olduğunuz için sizleri tebrik ediyorum deyin. Eğer birileri öyle bir özellik göstermiyorsa, siz Ramazan’ı, yani arınma fırsatı olan ayı mübarek kılmaya devam edin.

Açık söyleyeyim, ben Ramazan’ı hakkı ile idrak ettiğimizden emin değilim. Ramazan ayı, geçen 11 ayın muhasebesinin yapılması ve gelecek 11 ayın da İlahi rızanın tecellisinin vesilesi olmak üzere adanmış bir hayatın, şahidlik görevinin planlanması ile ilgili bir aydır. Vahye şahidlik görevi ile ilgili bir nefs muhasebesi, tevbe, nefs terbiyesi ayıdır Ramazan. Ramazan’ın ruhaniyetini gelecek aylara taşıyamıyorsanız, Firavun’un zulmünden kaçarken, ikramda bulunulan halkın, Sina’ya geçince, denizi geçişlerinin Samiri’ye inanıp sapıtanların kurtuluşlarının 40. gününde lanetlenmesi gibi bir durumla karşılaşmayalım.

Bayram, bayrak gibi hem ayırır, hem birleştirir. (Asım Gültekin’e Allah’tan rahmet diliyorum). Kur’an da öyle değil mi, Bizi kafirlerden ayırır ve Müslümanlar olarak onları da birleştirir. Sizi sizinle bayram yapanlarla birleştirir, size karşı ya da sizden ayrı olanlar da bu süreçte belli olur.

Yani bayrak ve bayram/Iyd, bizim “Alamet-i farika”mızdır.

Bizi ötekilerden ayırır, aynı ipe tutunanlarla birliğe götürür.

Bu anlamda, önce, biz kimiz ona bir karar vermemiz gerek. Asıl soru ve sorun bu: “Biz kimiz”! Kim’liğiniz ne! Artık nüfus cüzdanlarımızda GENDER yazıyor. Biyolojik cinsiyetimiz bile karıştı. Eski nüfus cüzdanlarımızda, kadın-erkek belli idi, adımız, soyadımız, unvanımız, kimlerden olduğumuz yazıyordu. KİŞİ, FERD, ŞAHIS da yok artık. “Toplumsal Cinsiyet” fitnesi sonrası hepimiz, “din, ahlak, gelenek ve cinsiyetimizden bağımsız” bir BİREY olarak tanımlanıyoruz. İstanbul sözleşmesi ve Lanzarote ile bunu da yaptılar. Bir artık sadece GENOM”uz. O “GEN”imizle de oynuyorlar zaten.

Evet, biz yeryüzünden hesaba çekileceğiz. Hiçbir Müslüman dünyada olup bitenleri, görmezden, duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir. Bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediğimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her sözden hesaba çekileceğiz. Çokça tevbe edelim. İmanınıza sahip çıkın, fitne zamanıdır. İrtidat aldı başına gidiyor. Dini ve ahlakı muhafaza en önemli hadise bugün. Nesli ve fıtratı muhafaza da öyle.

Sağlığınıza ve beslenmenize dikkat.

Sabırlı olalım. Sabrı tavsiye edelim, yoksa halimiz hüsrandır. Korku ile umud arası bir yerde duralım. Allah kendi ipine tutunanlar için bir çıkış yolu gösterecektir. Tefrikaya düşmeyelim. Uzun soluklu bir mücadeleye hazır olalım. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, kadir-i mutlak bir Allah var! Ne gam! Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 330 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar