Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Trol deyip geçmeyelim!

Geçen gün Bülent Deniz yazdı. Ben de bir başka açıdan konuya değinmek istedim. Trol’lük, din, ahlak, hukuk dışı bir durumdur. Yapan için de, yaptıran için de bu böyle. İster buna toplum mühendisliği deyin, ister halkla ilişkiler elbisesi giydirin, ister reklam/tanıtım faaliyeti, ister dezenformasyonla mücadele adı altında yapılan bunların hepsi sonuçta beyin yıkama, beyin kontrolü, psikolojik harp, kehanet, büyücülük, sihir faaliyetidir. Eğitim, Media, Kültürel faaliyetler, misyonerlik, hepsi bunun aracı olarak kullanılabilir. Bu konu çağımızın en büyük faaliyetlerinden biridir ve bu iş soğuk savaştan bu yana aynı ülkenin çocuklarını , dini, mezhebi, ideolojik, politik, felsefi ve vijdani kanaat farklılıklarını kullanarak, onları birbirine karşı kışkırtarak onların. kanları, gözyaşları, çalınan alın terleri üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmek isteyen politik çıkar çevrelerinin bir silahıdır bu konu.

Kişinin kendisini övmesiyle bir başkasının kendini övmesi aynı kapıya çıkar. (Kıyame 2)’de Allah (cc) “kendini kınayan nefse yemin eder”. Hz. Yusuf, iftiraya uğradığında bile “kendi nefsimi aklayacak değilim” der. (Yusuf 53).. Siyasiler, yönetenlere karşı her zaman daha şeffaf ve hesab verebilir durumda olmak zorunda. Şeyh Edeb Alî, Osman gaziye ne diyordu! Hele algılarla oynayanlar tarafında haşa ilah ve Rab konumuna yükseltilme, la Yüs’el konuma yükseltilmeye başlamışlarsa orada iş işten geçmiş demektir. Aslında bu idolleştirme operasyonu, bir mutlaklaştırma, putlaştırma faaliyetidir. Islah edici rolü oynayan bozguncuların mesleğidir. Akıl oyunları ve propaganda ile artırılmış sanal gerçeklik yöntemleri kullanılarak, insanlara dostlarını düşman, düşmanlarını dost olarak gösterebiliyorlar. Farklı propaganda odaklarının yönlendirmesi arasına sıkışıp kalan kalabalıklar, farkında olmadan ya karşıt gibi gösterilen kamplara kaçırılıp orada sıkıştırılıyorlar, ya da kimileri de neye, kime inanacağını bilmedikleri için karar veremez hale getirilip, “Agnostik” hale getirilerek pasifize ediliyorlar. Aslında iki zıt kampı yöneten tek bir merkez de olabilir bu kirli oyunda. Aslında silahla sağ ve sol kahvehaneleri taramak da böyle bir iş, sağdan kaçırıp sola, soldan kaçırılıp sağa sığınanlar bu kitleleri aynı merkezin talimatı ile kontrol edebiliyorlar.

Bunun en çarpıcı örneğini biz Adnan Oktar olayında gördük. Adnan Oktar Siyonist biri idi. Pornocu bir zihniyete sahipti. Kemalist’ti, Askerlerle birlikte çalışıyordu, Bu anlamda ADD ve ÇYDD paralelinde bir düşünceye sahipti. Yani CHP zihniyetine yakın biri idi ama, Türkiye’de Siyonizm’e karşı en radikal bir karşı duruş sergileyen bir partinin içine sızdırıldı. Ellerinde İskenderpaşa’nın Ramuz el Ehadis’i vardı. Bir yandan Darvinizme karşı ve Komunizme karşı bir durum sergiliyorlardı, varoluş değil, yaratılıştan söz ediyorlardı, öte yandan, Kıbrisi Cemaatına yakın bir duruş sergiliyorlardı. Aynı zamanda Risale-i Nur’dan alıntılar yaparken, Komunizme karşıydılar. Sürekli yayınlar yapıyorlar, konferanslar, sergiler düzenliyor ve tüm dünyada örgütleniyorlardı. İslami gazetelerde yazılar yazıyorlar, dergiler çıkartıyorlar, Rd ve Tv yayınları yapıyorlardı. İslam ülkelerindeki Mehdici hareketler ve Mesihi hareketlere karşı dini toplulukların beklenti ve duruşlarını raporluyorlardı. Ve bir de İslam ülkeleri ve Müslüman toplulukların gen haritasını toplarken, bunlar içinde farklı oluşumlar, bunların imkanları ve zaaflarını not ediyorlardı. Bunu yapan tek İslami görünümlü grup da bunlar değildi. Türkiye Suudi Arabistan, İran, Libya, Cezayir, Pakistan, Malezya'dan benzer faaliyetler gösteren guruplar vardı. Bunlar bir yandan bunu yaparken, mesela eş zamanlı TSK içinde Atatürkçülük sergileri açıyorlar, konferanslar veriyorlar, kitaplar yayınlıyorlardı. Bu gün geldikleri yeri görüyorsunuz. Kimse bu konunun arka planını sorgulamıyor. Onların da trolleri vardı. Bir sürü manken kızı, siyaset dünyasının, sanat dünyasının önemli insanlarını kazanırken, muteber topluluklara karşı 6. Kol faaliyetleri sürdürüyorlardı. Aynı zamanda onların içinde de örgütleniyorlardı.

Bunu niye anlatıyorum: Bu trollerin kraldan fazla kralcılık yapmalarına aldanmayın. Bunları kullananların çoğu da, aslında kullanıldıklarının farkında değil. Bizimkiler Adnan Oktar’ı kullandıklarını zannederken, aslında Adnan Oktar onları kullanıyordu mesela.

“Monitoring”, “Checking”, “Pelikan”, “Sosyal Media Danışmanlığı”, “Halkla İlişkiler”, “Doğruluk Payı”, “Teyid org”, “Dezenformasyonla Mücadele” alanları, eğitim, media, reklam ajansları, Kültür-sanat faaliyetleri, büyük ölçüde mayınlı tarla hükmünde yerler. Sizin için muteber bir cemaat, tarikat, parti içine bunlar sızınca, oraya gönülden bağlı insanları, oradan alıp çok farklı vadilere götürebiliyorlar. Fethullah Gülen hareketi böyle bir şey değil mi idi? “Kalkancı” neyin nesi idi. “Kemalizm Maskeli Siyonist kampanyayı” bugün her yerde görebilirsiniz. İnsanları CoVID/mRNA komplosuna nasıl ikna ettiler. İstanbul sözleşmesini nasıl çıkarttılar.. Bugün artık bir de “Palantir” belası var. Düne kadar “Özel Harp”, “Psikolojik Harp”, “Gayri Nizami Harb”, “Siber Savaş”, Media okur-yazarlığı, Nesnelerarası iletişim, Yapay zeka üzerinden sürdürülen bu savaş artık Siber savaşın konusu. Sanal alemde, Mehdi de, Mesih de üretebilirler. Subliminal mesajlar ve Bio Rezonans yöntemi ile beyinlerimiz ele geçirilebilir. Aklımız, kalbimiz, midemiz, damarlarımız bu gün açık bir saldırı altında, işgal tehdidi ile karşı karşıyayız. Chemtrails ile hava, su, toprak, bitkiler ve hayvanlar zehirleniyor. “Fareli köyün kavalcısı” hükmündeki Troller kalabalıkları peşine takıp kendi lider ve örgütleri, din adamlarını ilah ve rab gibi göstererek onları cehenneme götürüyor, cennet hayali ile. Muhalif kesimin sesleri ise “Bremen mızıkacıları” hükmündeki Avatar Troller tarafından sesleri boğuluyor. Bu çevreler “Avatar hesablar”, “Fake hesaplar”, icabında izleyici sayısı çok yüksekmiş gibi gösterilerek muhalif sesler marjinalleştirilebiliyor. Belediyeler, Şirketler, ideolojik ve politik gruplar Merkezi hükümet, Bakanlıklar, sosyal media danışmanlık şirketleri, Tanıtım Basın ve halkla ilişkiler , gönüllü gruplar, dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik grupların hemen hepsi bu imkana sahip olmak için bu bataklığa dalıyor, avlanmak isterken aslında av oluyorlar. Büyük hesaplar, büyük hedefler ufak adamlar ve ufak menfaatleri uğruna bozuk para gibi harcanıyor. Bilmiyorlar mı ki, “Kem alat ile kemalat olmaz”. Tv tartışmacısı, akademisyenler, yazarlar, haberciler, kiralık kalemler, Trol sürüsüne sahip çevrelerin elinde, küçük makam ve menfaatler uğruna ucuz figüranlar olarak tüketiliyor. “Şantaj çeteleri”, “kaset ve dosya” arşivcileri, “Turizm”, “sanat”, “spor”, “eğlence”, bir çok etkinlik, “şükran plaketleri”, “ucuz Lobicilik” fantezileri “cilalı adam devri”nde bugün iş çıkartmaya devam ediyor. "Trol" kelimesi, internet argosunda genellikle birini ya da bir grupu rahatsız etmek, provoke etmek veya tartışma başlatmak gayesiyle kasten yanıltıcı, alaycı veya kışkırtıcı yorumlar yapan kişiyi ifade eder. En yaygın trol grubunu “İnternet/Sosyal Media Trolleri” oluşturuyor.

“Trol” köken olarak İskandinav mitolojisindeki "troll" adlı yaratıklardan gelir. Bu yaratıklar, genellikle “iğrenç, kaba ve zarar verici olarak” tasvir edilir. Balıkçılıkta trol, denizde balık veya diğer deniz canlılarını yakalamak için kullanılan, bir çok ülkede yasaklanan bir ağ ve avlanma yöntemidir.

Checking (Kontrol Etme), Monitoring (İzleme/Takip Etme) İstihbarat örgütleri, Trol grublarına sahip Politik grublar, agresif rekabetçi markalar, işletmeler bu süreçleri takip için bu tür örgütlenmelere giderler. Mesela (Hootsuite, Sprout Social) kullanılarak istatistikler toplanır, trendler analiz edilir ve strateji geliştirilir. Bugün burada asıl konumuz, işin din dışı, gayri ahlaki olanla ilgili boyutudur. Checking anlık ve daraltılmış bir kontrolü ifade ederken, Monitoring uzun vadeli, stratejik ve veri odaklı bir süreci ifade eder. Yapılan iş politik ya da ticari olsun, konumuz ahlaki sınırlar ile ilgilidir.

Bu konu daha çok AK Parti çevresinde 2016’da ortaya çıkan "Pelikancılar" olarak adlandırılan grupla birlikte tartışılmaya başladı. Bu grup, ismini 1 Mayıs 2016'da "Pelikan Dosyası" adlı bir blogda yayınlanan "Selâm Olsun!" başlıklı yazıdan almıştı. Bu yazıda, dönemin Başbakanı Davutoğlu'na yönelik sert eleştiriler yer almıştı. Sonunda Davudoğlu görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Bu olay basında "Pelikan Darbesi" olarak da tanımlandı. Pelikancıların, Üsküdar’daki Pelikan Yalısı'nda faaliyet gösteren "Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi" (@BosphorusGlobal) adlı bir STK üzerinden organize olduğu ve sosyal medya projeleri yürüttüğü ileri sürüldü. Pelikancılar, AK Parti içinde Erdoğan'ın politik çizgisine uymayan isimlerin tasfiyesini destekleyen bir grup olarak biliniyordu. Sosyal medya üzerinden “algı yönetimi”, “troll hesaplarla manipülasyon” ve “parti içindeki rakiplere karşı kampanyalar” düzenlemekle itham edildiler. WikiLeaks sızıntılarında, bu konuyla ilgili ilginç mesajlaşmalar gündem olmuştu. AK Parti içinden bir grup bu oluşumun partiyi "içten çürüttüğünü", “Pelikancılar’ın FETÖ taktiklerini kullandığını” ve bir "paralel yapılanma" olduğunu iddia etse de bu yapı, diğer partilere, örgütlere, cemaatlere, ideolojik grublara da sirayet etti.

Troller aslında her zaman, kendilerinden olmayan herkese karşı "faşizan" ve "agresif" bir tavır sergiledikleri eleştirisi vardır. Bulundukları yerde içeriden ve dışarıdan gelen muhalif sesleri bastırmak için çalıştıkları öne sürülmektedir. Troller bulundukları yerde merkezi güce ya da parayı veren çevrelerin çaldığı bir düdük olarak “Sahibinin sesi” olarak, batılıların tabiri ile “sahibini koruyan bekçi köpeği” misali, kendilerini “vefalı ve sadık” bir grup olarak tanımlayan din, ahlak ve hukuk açısından tartışmalı bir oluşumdur. İletişim kurumları ve istihbarat örgütleri bu tür oluşumlarla bir şekilde temas içinde oldukları bilinmekle birlikte , tabi ki, herkesin var olduğunu bildikleri bu yapı, açıkça idari yapılarda yer almamaktadırlar. Yani bu tür oluşumlar “Herkesin bildiği bir sır” olarak varlıklarını sürdürmeye devam etmektedir. Onlar açısından rakiplerine karşı yalan ve iftira, onların lehlerine olan gerçeklerin çarpıtılması, gizlenmesi, şüphe-şaibe oluşturulması, hakaret, küfür meşru iken, savundukları kesim için her türlü abartılı övgü, aleyhteki işlerin gizlenmesi, olmayan şeylerin var ya da oluyor, olacak gibi gösterilmesi meşrudur. Bu “Keskin sirke” oluşumu aslında küpüne zarar vermektedir. Aldatıldığını fark eden kişilerin sahiplendikleri kadrolara karşı daha sonra daha büyük bir öfkeyle karşı çıkmaları söz konusudur. Aslında troller arasındaki kavga sonunda kim neye inanacağını şaşırınca, insanlar kime inanacaklarını bilemediklerinden Agnostik olmaktadırlar. Bu gün Siyaset ve cemaat denilen yapılan, bir çok kitlesel temsil gücüne sahip örgütler karşısında insanlarda büyük bir güven kaybı yaşanmaktadır. İnsanlar hayali korkulardan kaçmaktan ve hayali umutlar peşinde koşmaktan yorgun düştü. Siyasete güven kaybı %30’luk bir kesim olarak ülke genelinde en büyük toplumsal kesimi ifade etmektedir. Allah’tan başka birilerini kişi ya da fikir olsun mutlaklaştıranlar, Algı yöneticisi, toplum mühendisleri, troller, Şirke varan büyük bir günah işlemektedirler. Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 305 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar