Abdurrahman Dilipak
Son pişmanlık fayda vermez!
Gidişat iyi değil. Uyaranları susturmayacaktınız. “AK Parti içindeki. FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’lileri ve AKP’nin papatyaları”nı çevrenizden uzaklaştıracaktınız. Bazı TÜSİAD üyeleri, İstanbul sözleşmesi ve ona dayalı çıkartılan yasa uyarınca İK’larında LGBT’lilere pozitif ayırımcılık yapma kararı almışlardı. Bunun üzerinde 20 kadar STK bir bildiri yayınlayarak bu kararı protesto ettiler ve bunun üzerine, Çamlıca’da, Hüdai Vakfında bu dernekler ortak bir toplantı yaptık. Burada halkın LGBT ve “Toplumsal Cinsiyet” tanımından konuyu anlamadığı, halk nezdinde ve dinen tanımlanan şekli ile Fahşa, fuhuş ve konunun Fahişelik olarak tanımlanmasının uygun olacağı yönünde bir değerlendirme yapıldı. Bir gün sonraki yazımda ben de buna yönde, söz konusu 3 Holding’in adını vererek “…bu fahişelere ve türevlere pozitif ayırımcılık yaparken, bizim yeşil sermaye ne yapıyor?” diye sorduğum için 4 yıldır yargılanıyorum. Erdoğan, AK Parti 81 il kadın kolları, Kadın kolları Genel Merkezi, Kadın milletvekilleri ve KADEM tarafından, önce AK Parti Mediası ve trolleri tarafından, bir hafta süren media lincine tabi tutuldum, eş zamanlı olarak Erdoğan AK Parti kadın kolları il başkanlarını genel merkezde toplayarak, benimle ilgili olarak onlara hitap etti, hakaret etti ve hepsi birden ayağa kalkıp bu sözleri alkışladılar. Onlar arasında akrabalarım ve tanıdıklarım da vardı. Biri ayağa kalkınca hepsi kalkıyor ve hep birlikte hareket ediyor.
O gündür bu gündür, hem ceza ve hem tazminat davası devam ediyor. O gündür bugündür AK Parti mediası bana kapalı, ne lehimde, ne de aleyhimde tek satır yok. Daha önce de FG Mediası böyle davranıyordu. Bunların adaleti bu kadarmış demek ki..
Bugün Türkiye’de, troller ve fanatikler, menfaat ilişkisi olanlar ve hiyerarşi dışında, bu işten anlayan hiç kimse Adaletten memnun değil. Aile mahkemeleri zaten bir zulüm aracı haline geldi. Aynı şekilde ailenin ve gençliğin geleceğinden memnun değil. Fuhuş ve uyuşturucu almış başına gidiyor. Ekonomik gidişattan yukarıdaki grub dışında kimse memnun değil. İşsiz, emekli, asgari ücretle çalışanlardan söz etmiyorum, kredi kartı borcunu, gayrimenkul’a yatırım yaptığını zannedenlerin kredi borcunu geçtik, esnaf da artık ne yapacağını bilmez halde. Orta ölçekli işletmeler de eşe dosta borçlanarak, satıp savarak ayakta durmaya çalışıyor.
Bakın psikolojik bunalımların ardından intiharlar gelir. Alacak-verecek hesaplaşması karakolda biter. İş adamları tefeciye düşer, alacaklılar iş adamlarının kapısına mafia ile dayanır.
Her hafta bir büyük işletmenin iflas haberi geliyor, benim tanıdığım çevreden.. Bunlardan biri bir mektup yazmış, diyor ki: Köprüden Önce Son Çıkış: Ekonomik İntiharın Adı Mehmet Şimşek Modeli. Bu ülkenin ekonomi direksiyonuna geçenler öyle bir labirent çizdi ki artık yönü belli değil, çıkışı zaten yok. Önümüzdeki tek gerçek: her yol duvara çıkıyor. Adını da koyalım, bunun adı Mehmet Şimşek modeli. Evet, faizi artırsa hata. İndirse daha büyük hata. Çünkü zemin yanlış. Model yanlış. Temel çürük. Üzerine ne inşa edersen et çökecek. Çünkü bu model ekonomi değil, faizci tefecilere para aktarmak üzere kurgulanmış bir düzen.
Türkiye şu verileri hep aklında tutmalı: Bir yılda çevrilmesi gereken kısa vadeli dış borç: 222 milyar dolar. Yıllık dış ticaret açığı: 100 milyar dolar. Toplam: 322 milyar dolar… Dönmesi gereken bu para dönmeyecek. Gelir yok ki, iş adamları vergi ödesin. O zaman bu çark nasıl dönecek. Üretim yoksa, ihracatta yok, kimse önünü göremiyor, maliyet hesabı yapamıyor. Kimsenin bir başkasına güveni kalmadı. Alacak-Borç yüzünden herkes arkadaşı komşusu ile niza’lı hale geldi. Bu gidişle, uzun sürmez bu iş patlar. Hem de sessiz bir patlama değil; korkarım duvarı yıka yıka gelen bir tsunami gibi patlayacak. Ama o gün geldiğinde Mehmet Şimşek nerede olur bilmiyorum. Ve biz? Dertlerimiz, tahsil edilemeyen alacaklarımız ve ödeyemediğimiz borçlarımızla baş başa kalacağız.
Bakın daha 6 ayda sadece faize 1 trilyon 111 milyar lira ödeme yapıldı. Üstelik bu ödeme yapılırken bile bütçe açığı 1 trilyon lira. Yani bu devlet, hem faiz ödüyor, hem de ekonomi batıyor. Batarken de halkına diyor ki: “Ekonomi şahlanıyor!” Hayır! Bu bir şahlanış değil. Bu bir çöküş. Bu, suya düşen, yılana sarılır hesabı halkı tefecilere mahkum ve mecbur kalan iş adamının düştüğü durum yarın bankacılık sistemine, maliyeye yansıyacak. Böyle ekonomi yönetimi olmaz”.
Türkiye vergi cenneti. Verginin de vergisi alınan bir ülke, şimdi buna bir de Karbon vergisi yükleyecekler. Türkiye kaçtığını sandığı şeye doğru koşuyor. Tekstil üreticisinin kimi Özbekistan’a gitti, kimi Mısıra. İçeride kalan tekstil devleri bile iflas etmeye başladı. Ülke o hale geldi ki, Türkiye’de otomobilini sat, Amerika’da bahçeli bir villa al.(!?)
Geçmişte “Tasarruf Bonosu” uygulamaları da gördük. Varlık vergisi, Ekmek karnesi, yol vergisi gördük. Konut ve kira fiyatları patladı, dünyanın en pahalı otomobilini ve petrolünü kullanıyoruz. Devlet, işletmelerin zararına değil ama doğrudan ve dolaylı olarak karın büyük kısmının ortağı. Bu da Türk tipi Sovyetik bir ekonomi modeli. Dolar 41 liraya Euro 48 liraya gidiyor. Yarın kur artışından bankadaki döviziniz bile bir sabah bir kararnameyle vergilendirilebilir.
Bir iş adamına sordum, ona göre: “Bugünkü uluslararası sistem, kapitalist sistem içinde çözüm yok. istemin dışına çıkmakta yasak. 3-5 kuruş parası olanlar bu saatten sonra fiziki altın, gümüş, nakide yönelecek. Bu da piyasadan daha çok paranın çekilmesi demek. Bu ahval ve şerait altında lk yapılması gereken adım Maliye, Hazine, Bankacılık Sistemi, Borsa ve Ekonominin başındaki bilim ve Politika kurulu üyeleri ile politik ve bürokratik kadrolarda radikal değişiklik ve hepsinden önemlisi zihniyet ve mevzuat değişikliğine gitmek gerek. Mehmet Şimşek görevden alınmalıdır! Yoksa bu milletin alın teri, çoluğunun çocuğunun rızkı, faiz lobisine kurban gidecek. Bu bir uyarı değil, bu bir çığlık”. Ekonomi duvara çarptıktan sonra “Biz uyarmıştık” demenin de bir faydası olmuyor. Hepsinden önce, Ahlakımızı kaybettik. Ahlak olmayan yerde din yoktur. Peygamberimiz “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diyor. Toplum hayatının hemen hemen her alanında ehliyet ve liyakat da kalmadı, istişare ve şura da yok. Topyekun bir tereddi hali söz konusu. Rüşvet ve torpil almış başına gidiyor. İktidarı, muhalefeti, zengini- fakiri, sağı-solu, kadını erkeği, genci yaşlını topyekun bir çürüme söz konusu. Çevrenize bakınca bunu görmüyorsanız, birileri algılarınızla oynamış olabilir. Din, tarih, gelenek, sağlık, beslenme, gelecek tasavvuru, her şeyin geni ile oynandı. Her şey magazinleştirildi. Bugünü kurtarma endişesi ile geçmişi de, geleceği de feda ettik sanki.
Yardıma gittiğimiz ülkelerden döndüğümüzde arkamızda bölünmüş bir coğrafya bırakıyoruz. İnşallah Suriye’nin akıbeti Libya, Yemen, Sudan, Somali gibi olmaz.
Türkiye gelinen noktada “kendisi himmete muhtaç bir dede”. Gerçek şu ki, gideceği limanı bilmeyen kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz. Türkiye’nin hali düşüğü düşük, yükseği yüksek tansiyon hastasının haline benziyor. İnşaat başta olmak üzere bir çok sektörde hayali türedi zenginler var. Bırakalım batsınlar deseniz, domino etkisi ile bunlar ötekilerin üzerine yıkılacak. Kurtaralım deseniz, para mı yeter bu bir, zaten batması gerekenleri de kurtarıp ne yapacaksınız.. Ah, ah! Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık derler ya, o hesab!
300 kadar holding mahkemelere konkordato için başvurmuş, Eylül’den sonra bu sayı daha da artacak, bu gidişle. Bu yarın bankacılık sistemine yansıyacak, domino etkisi ile bu durum diğer şirketleri de etkileyecek. Devletin vergi gelirleri de düşecek.
oplum Beştepenin aylık giderini konuşurken, bir de “Kamuda tasarruf” genelgesinin uygulama biçimi ile ilgili bir bilgi geldi. O cak-Haziran döneminde ihtiyaç fazlası taşıt satışından 5 milyon 100 bin lira gelir elde edilirken aynı dönemde 161 Milyon 182 bin liralık taşıt alımı yapılmış. Anlaşılan eski araçları öldü fiyatına satıp, yeni lüks araçlar almışlar. Bu işler söylenilen gibi olmuyor. İşler sözde başka özde başka oluyor.
Ben dedim de ne oldu, sanık oldum. İsrail’i boykot edemeyenler beni boykot edebiliyorlar ve bütün belediyeler ve kamu kuruluşları, STK’ları, Media’ları ile bu boykota uyabiliyorlar.
Bu da bir kader.. Eee, birileri nasıl cennete gidecek, birileri nasıl cehenneme gidecek. Sonuçta bütün bu olanlar imtihan.. Gerçek şu ki, hayır da şer de Allah’ın iradesi içindedir. Kazanacak olanlar, pişman olmayacak olanlar Allah’ın rızası içinde hareket edenler olacak. Ve hiç kimse, kim ne yaparsa yapsın, başına ne gelirse gelsin o kader içinde rızg’ından az ya da çok yemeyecek. Ecel’inden önce ya da sonra ölmeyecek. Kaderimizden başka bir kaderimiz de yok.
Allah’ın ipi’ne tutunup, yüzünü hakka dönenler, sabredenler ve direnenler yok mu, kazananlar onlar olacaklar. Demir tavında dövülür, son pişmanlık fayda vermez. Selam ve dua ile.