Abdurrahman Dilipak
Siyasiler farkında mı?
Hz. Musa, Firavun’un sarayında büyüyor. Asiye annemiz Firavun’un ailesinden, Firavun'un hizmetkarı daha sonra Haacer annemiz oluyor. Firavun’un vezir-i azam’ı ve hanımı Maşite annemiz de müminlerden.
Al-i İmran‘ın hayatına bakalım. Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. Meryem ve Hz. İsa, hepsi önder, lider, madden ve manen zirvedeki insanlar. Ve onların yaşadıkları dönem, onların başlarına gelenler. Perki muhteşem insanlar kavimlerini niye kurtaramadı, onların kalplerini verimedi. Çünkü öyle bir güçleri yoktu!
Hz. İbrahim’in güzel bir örneği yoktu. Puthanede büyüdü o Hz. İbrahim oldu. Yusuf 7 yaşlarında kopartıldı ailesinden ve kendine güzel örnek olacak kimsesi yoktu. Yunus (as) kaç yıl peygamberlik yaptı sadece iki kişi dine girdi, o iki kişi de şehre başka şehirlerden geçici olarak gelmişlerdi. Bazı kaynaklarda Hz. Yunus’un 33 peygamberlik yaptığı rivayet edilir, 33 yılda 2 kişi Hz. Yunus’un davatine uymuştu. Bugünkü anlayış açısından çok başarısız (!?) bir peygamber. (Haşa) “Herhalde halkla ilişkiler konusunda bilgi sahibi değildi” mi diyeceğiz! Hz. Nuh 940 küsür yıl peygamberlik yaptı, peşinden giden insan sayısı sadece gemidekilerden ibaretti. Hz. Nuh’ın zevcesi ve oğlu da gemiye binmemişti. Hz. Lut’un peşinden giden o kadar da değildi.
Sahi “Başarı” nedir? Eğer bu günkü anlayış açısından bakarsak, Hz. Musa, Sina’dan Kudüse 40 yılda geçemedi. Yavuz Sultan Selim’in 10 günde geçtiği yolu, önlerinde 2 peygamber, bir kıta melek olduğu halde 40 yılda geçememek başarı sayılmasa gerek!?. Servetinin kendi kazanımı, başarının kendi çabasında gizli olduğunu söyleyen Karun da, İlminin kendi aklı ve zekasının eseri olduğunu söyleyen Belam da lanetlendiler. Hz. İsa başarılı mı idi, ya da Hz. Zekeriya, Hz. Yahya.. Hz. Lut, Hz. Nuh ve daha bunlara onlarca isim ekleyebiliriz.. İsrailoğulları kendilerini Firavun’un zulmünden kurtaran peygambere denizi geçtikten sonra 40 günün sonunda ihanet ettiler, Önlerinde emanet sandığını taşıyan bir kıta melek, aralarında 3 peygamber vardı. Ama sonradan olanları biliyorsunuz.
Asr suresinde Allah yarattığı kullar hakkında yemin ederek bize diyor ki: (Asra andolsun ki, İnsan gerçekten hüsran/ ziyan içindedir. Ancak “iman edenler”, “salih amel işleyenler”, birbirlerine “hakkı ve sabrı tavsiye edenler” müstesna). “Çoğu” demiyor, “insan” diyor. Kurtuluşa erecekleri ise “istisna” olarak sıralıyor. Sahi Peygamberler geldikleri kavme yönetim için aday olsalardı kaç oy alırlardı? Ya da halktan oy almak için “ben size zafer, zenginlik vadediyorum” mu derlerdi. Yok canım. Hz. Eyyub şehrin en zengini idi, sonra en fakiri oldu. Allah (cc) de öyle demiyor mu, “sizi mallarınız, canlarınız, sevdiklerinizle kimi zaman artırarak kimi zaman eksilterek imtihan edeceğim”. Hz. Yusuf döneminde 7 yıl bolluk, 7 yıl kıtlık oldu. Hz. Yusuf aynı Hz. Yusuf’tu..
Siz çocuklarınızı şeyhin vakfının okullarında gönderince hepsinin akıllı ve başarılı olmasını bekliyorsunuz değil mi? Yakub aleyhisselam’ın evinde 13 çocuk vardı, 11’i kardeşleri Yusuf’u kuyu’ya attılar. “Kurt kaptı” diye yalan söylediler. Hz. Yakub’un Yusuf için ağladığı söylenir ama zaten o “Ya kurt kaptı diye bana kanlı gömleğini getirirseniz” diye uyarırken, onlara bir yol da göstermişti. Yakup (as) diğer çocuklarının yaptığına üzülüp ağlamış olsa gerek. O devride yaşasaydınız Hz. Yakub’un evine göndermekle çocuğunuzun akıllı ve ahlaklı olması için bunun yeterli olduğunu mu düşünürdünüz? Oysa Hz. Yakub babası, dedesi de peygamber olan biri idi, ama olanları biliyorsunuz. Yakub peygamber çocukları ile yeteri kadar ilgilenemediği için ya da Pedagoji bilmediği için mi böyle oldu?!. Niye keramet ve keşif sahibi değil mi idi, olmakta olanlar ve olacak olanları bilemedi!?. Ama bu olaydan yola çıkarak, Yakub aleyhisselam’ın pedagoji bilmediğini ve çocuklarını ile yeteri kadar ilgilenmediği sonucunu da çıkartacak değiliz herhalde. Geleceği de bilmiyordu üstelik demek ki!?
Biliyorum, sizin liderleriniz, hocalarınız, vakıflarınız, derneklerini size bütün bunları sağlayacak güce sahip. Siz lider, örgüt ve din adamlarınızın peygamberlerin sahip olmadıkları bir şeye sahip olduklarını mı düşünüyorsunuz?. “Göklerinin hazinelerinin anahtarları” ve “göklerin ordularının komutası” peygamberlerin bile elinde değil ki, sizin şeyhleriniz ve yöneticileriniz ona sahip olsun. . Yoksa siz din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinenlerden misiniz?. Onların Kaderinizi değiştireceği, ebediyete kadar sürecek başarılar vereceklerini mi zannediyorsunuz. “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” gibi şeyler hoşumuza gidiyor değil mi? “Ebediyyen ırkıma yok izmihlal” mi diyorsunuz.. Bu mısralar da Akif’in yanılgısı. Ezeli ve Ebedi olan yalnız Allah’tır (cc)! O da bilir elbette bunu, ama insan bu, yanılırız bazan, en iyi bildiğimizi zannettiğimiz bir konuda bile.
Siyasiler insanları kendilerine oy vermeye çağırıyorlar. “Bize güven gerisini merak etme sen” diyorlar adeta. “Kendinizi değiştirin” demiyorlar. Partilerin seçim afişlerine bakın, seçim beyannamelerine bakın.. Siz de bunlara inanıyorsunuz öyle mi? İnanmamanız gerekmez mi idi? Zaten bazı vaadlerine “inşallah” demeleri haram. Herhalde “İnşallah yerli ve milli bir Karnaval yapacağız” diyecek halleri yoktu. Ama yaptılar işte ve taraftarların da gık’ı bile çıkmadı.
Ülke ve halkı için “Kader yazma” gayretinde, “beka vaadi”nde bulunuyorlar ve “yaratmak”tan söz ediyorlar. Böyle söyleyenler doğru mu söylüyorlar?
Bakın önünüze gelen her kanun teklifini “emir yukarıdan” diye hemen imzalamayın, genel kurulda, grub başkan vekillerine bakıp, onlar el kaldırınca siz de kaldırmayın.. Teklifi okuyun, düşünün, unutmayın masiyette itaat yoktur. “Bilmediğiniz bir şeyin peşine düşmeyin”. Bir elinize ay’ı, bir elinize güneş’i verseler bile, “muhkem nas” ile sabit bir konuda, nas’a aykırı bir işe rıza göstermeyin. Muhkem nas ile sabit bir konuda istişare de şura da olmaz. Biri size emir, talimat verdiğinde, o şeyin üzerinde düşünüp, onda hayır mı, şer mi olduğunu sorgulamadan sizde istediği gibi hareket ederseniz, amirlerinizi İlah ve Rab konumuna yükseltmiş olursunuz! İster siyasetçi, ister bürokrat, ister parti üyesi / sempatizanı, ister bir tarikat müntesibi olun bu böyle. Her sözü alkışlamak zorunda değilsiniz. Bu işin dünya ahiret kimseye faydası yoktur. Bu şekilde baştakileri her vesile ile öven ve bundan mutluluk duyan övülenin vay haline. “Hayır” demeyi bilmiyorsanız, “Evet”inizin bir değeri yoktur. Bu konuda laikçi çevrelerin, genelde solcuların bir hassasiyeti yok, ama dindar, muhafazakar filan olduğu söylenen çevrelerin özellikle siyasi konulardaki tavrı ötekilerden pek de farklı değil.
Resullullah kendine gelip soru soranlara, “yarın gelin, cevabını veririm” dediği için 15 gün vahiy gelmedi, sadece “İnşallah” demediği için. Bu olay, Kehf Suresi’nin nüzul sebebi olarak tefsirde ayrıntılı olarak ele alınır. Resûlullah (sav), müşriklerin sorduğu Ashab-ı Kehf, Zülkarneyn, Ruh ile ilgili 3 soruya “cevabı yarın veririm” deyip “inşâAllah” demediği için vahiy bir süre kesilmişti. Bu olayla ilgili ayetler Kehf Suresi 23–24. ayetlerde geçer. Bu ayetlerde şöyle denir: “Hiçbir şey için: ‘Ben bunu yarın yapacağım’ deme. Ancak ‘Allah dilerse (inşâAllah)’ demen hâriç. Unuttuğun zaman Rabbini an.” Bu gibi durumlarda Allah’tan bağışlanma dilememiz gerekir.
Allah (cc) bize, “size hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir” demiyor mu? Yine bize “Allah sizi mallarınızla, canlarınızla, sevdiklerinizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir” denmiyor mu. Evet, Allah (cc) servet ve iktidarı, ülkeler ve halklar arasında evirir, çevirir. Bu tarih boyunca hep böyle oldu.
Kimse geriye dönük ihtimal hesabı yapmasın, şu geldi, bu gitti, böyle oldu, bu böyle yapmasaydı, şu şöyle olmazdı gibi hesablar Kaderi inkar anlamına gelir. Böyle bir akıl yürütme Şeytandandır. Düşünsenize, bir ihtimal hesabı yapalım: Baban kız olsaydı sen kim olurdun? Burada Kaderiyecilik’ten söz etmiyorum ama, Hayır ya da şer olsun, gerçekleşen her şey Allah’ın (cc) iradesi içindedir. Bizden istenen ise Onun rızasına tabi olmamızdır. Gelecek için bir ihtimal söz konusu ise tedbir için bunu dikkate almak gerekebilir. Ama geleceği yalnız Allah (cc) bilir. Geleceğe ilişkin, vahyin bildiriyi, ya da İlahi bir atifet olma dışında mutlakmış gibi aktarılan her şey Kehanet kapsamında değerlendirilir ve İslam inancında Kehanet haramdır. “Şunu yapacağız, bunu yapacağız” değil, “şunu gerçekleştirmek için çalışacağız, ancak bunun gerçekleşmesi için toplumun buna layık olması gerekir” dememiz gerek. Ve bir de her işin sonu Allaha (cc) aittir. Siz Allah’ın takdirinden razı olmalısınız ki, o da sizden razı olsun. “Biz seferden sorumluyuz zaferden değil”. Biz doğru yaptığımız bir işin sonucu bizim beklentilerimizin aksine bir sonuç doğurabilir. Sonuç Allah’ın (cc) takdiridir ve o bugün aleyhimize görünen şey, yarın beklemediğimiz bir şekilde lehimize bir sonuç doğurabilir. Hayır da, şer de Allah’ın (cc) iradesine tabidir. Biz rızasını isteyelim.
Siyasilerin seçim beyannameleri, seçim konuşmaları, bilboardlardaki sloganlara bakın, Trollerin yazıp söylediklerine bakın, benim ne demek istediğimi anlarsınız. Allah (cc) onların vaadlerini boşa çıkartır. İnsanların ihtirasla işledikleri şeyler genellikle, dua ile istenen belaya dönüşür.
Paralı okullarda çocuklarınız için başarı ve yüksek bir beşeri seviye vadediyorlar. Bu sadece okul ve öğretmenle mümkün mü dersiniz?. Hz. Nuhun oğlu ve hanımı, Hz. İshakın oğlu Esav, ya da Hz. Yakubun kardeşlerini kuyuya atan çocuklarını, öte yandan güzel bir örnek, rehberlik olmadan risaletle şereflendirilen Hz. Yusuf ve Hz. İbrahimi bu denklemde nereye koyacağız?. Biz bu konuda hiçbir şey yapmayalım demiyorum ama, herşey imkan ve kişilerin rehberliği ile mukayyed değil.
İbrahim Hakkı hazretleri Tevfiznamesinde öyle demiyor mu? “Hak şerleri hayreyler / Sen sanma ki gayreyler / Arif anı seyreyler / Görelim Mevlam neyler / Neylerse güzel eyler”.
Selam ve dua ile.