Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Sırra kadem basmak!

Birileri sırra kadem bastı. Servet, iktidar ve makam sahibi olmak bize yaramadı sanki. Bunlar dua ile istenen bir belaya dönüştü.

Servet, makam ve iktidarın dönüştürücü gücü önce bizi dönüştürdü. Artık NAS ile karşı çıkılan görüşler ve işler, birilerinin canını sıkıyor. Çünkü “söyleyecek söz bulamıyorlar”.

Evet birilerine göre Kur’an “tarihsel”, birilerine göre “anlatılanlar sadece öğüt”, “bir misal” ve “sembolik bir anlam” taşıyor.

Kimine göre, “Kur’an, modern insanın ve modern dünyanın talep, soru ve ihtiyaçlarına cevap vermiyor”.

Evet, evet, artık bunu “Yeşil”ler söylüyor. “Yeşil Sermaye”, “Yeşil Kemalist”, “Yeşil Feminist”. Yeşil’in bütün tonları var toplumda artık.

Biz bunlarla Cihad’a çıkacaktık, çocuklarının adları öyleydi, ama bir anda sırra kadem bastılar. O sakallar kesildi, başörtüler fora!

O başta zaten bir aksesuar gibi duruyordu, “göğüslerinin üzerine inen başörtüleri, omuzlarının üstüne indi. Yakında o omuzdan da düşer o başörtüsü. Zaten orada durmamalı, gitmeli de.

Başörtüsü başörtüsü olalı, böyle bir zulüm görmedi” sanırım, o başta olduğu kadar!? Gerçekten inananların dışında, birileri yaşlanınca dökülen saçları görünmesin diye, kimi “el/başkaları ne der” diye, kimi “maske” gibi “alışkanlık olmuş” diye, kimi kendini böyle daha “yakışıklı” hissettiği için örtüyor sanki.

Kadem, “Adım”, “Ayak” demek. “Uğur” anlamı da var. Birileri çoktaaan çıktıkları yoldan geri döndüler ve başka vadilerde dolaşıyorlar. “Uğur”u da “Hayır”ı da, “Rıza”yı da başka yerlerde arıyorlar.

Onlar için ahireti beklemek yerine yeryüzünde bir cennet daha gerçekçi geliyor. Yeryüzündeki mutluluğu ahiret için çileye katlanmak yerine, İstanbul sözleşmesi, Lanzarote’nin artırılmış sanal gerçekliğinde arıyor birileri sanki. Dünya’dan “kâm almak” istiyorlar. “Modern bir lale devri” hayallerimizi süslüyor.

Zor günlerde, insanlar zor göreve çağrıldıklarında insanların pek azı öne çıkıyor, ama “ganimet paylaşımı”na gelince, o vınnn, ortalıktan kaybolanları, en önde görüyorsunuz.. 15 Temmuz’da da öyle olmadı mı, bir gün sonra darbenin sonuçları belli olunca en büyük bayrak onların elinde idi, en yüksek sesle slogan atanlar onlardı.

İşte “Hasbi” ile “Kesbi”ler arasındaki fark burada. İşte yola çıktıklarında yanlarında olanlar ile yolda buldukları arasındaki fark bu süreçte belli oluyor.

Lale devri çocukları, servete ulaşınca hemen mahallelerini değiştirdiler, hâlâ namaz kılanlar camilerini de. Hâlâ hacca, umreye gidenleri de var, yedikleri haramların bu şekilde sildirileceğini zannediyorlar.

Bizim “Yeşil sosyete”ye yeni bir “moda ve magazin dergisi” gerekli, Lösemili çocuklar için (!) açık artırmada kürk satışı için. Kınadıklarımıza mı benzemeye başladık ne!

Biliyorsunuz Kürkü bağışlayan hem yüksek maliyetle vergiden düşüyor, hem reklam yapmış oluyor, vergisi bir satış için alan ucuza kürk almış oluyor, satıştan elde edilen gelirden organizasyon giderlerini karşılıyor, kendinize ikramda bulunmuş oluyorsunuz, artanını da Lösemili çocuklara gönderiyorsunuz.

Anlayacağız Lösemili çocuklar bu işin kandırmacası. Onlar oltadaki yem.

Bizimkiler de öğreniyorlar artık bu işleri. Eskiden gerek yoktu, ama artık organizasyon şirketleri her türlü hizmet için emrinize amade. Eee zenginliğinizi, güzelliğinizi gösteremiyorsanız ne işe yarar ki. Ama bu yoksullar da görünce kıskanıyor. Onun için sosyete arasında dönüp dolaşacak bir dergi olması gerek ki, rakiplerinizi kıskandırıp çatlatabilesiniz.

Bunların konuşulup, yazılıp çizilmesi, birilerinin canını sıkıyor biliyorum. Bu yazılar onların keyfini, ağızlarının tadını kaçırıyor.

Şimdi ulu orta bunları göstermeye kalksanız, herkes bir şey diyecek. Fetvasını alsanız da, konuşurlar işte. Zenginle bir araya gelip buluşacak olsa hemen konuşurlar. Derler ki, “Allah, servet ve iktidar birileri arasında dönüp dolaşan bir meta olmasın” diyor.

Hani Haşr 7’de buyuruluyor ya “(…) O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.

İşte bu birilerini rahatsız ediyor. Aceba tek parti döneminde denildiği gibi, Kur’an-ı Kerim’deki ahkam ayetlerini çıkarsak mı! Hani bunlar çağın icaplarına, ihtiyaçlarına uymuyor, cevap vermiyor da! (Tevbe estağfurullah).

Onlar bunları akıl ve zekaları ile çalışarak, doğru zamanda, doğru yerde doğru kişilerle beraber oldukları için kazandılar, kime ne!? Öyle değil mi!?

Hz. Musa’ya karşı Karun da öyle demişti değil mi?

Kasas 78’i hatırlayın: “Kârûn, ‘Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir’ dedi”. Ve ayet devam ediyor: “O, Allah’ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir)”. Sahi şimdi Lale devri çocukları o “Karun’nun zihniyet ikizleri, onların dostları ve türevleri” ne diyecekler!?

Gerçekten burada ötekiler için zor bir durum var. Şimdi onlar bu durumda ne diyecekler. “Hayır” diyebilirler mi! Bu insanların oyuna, desteğine ihtiyaçları var. Ne olacak bu durumda!

Ya evinize geri döneceksiniz, ya da saptığınız yolda kaybolup gideceksiniz, yolda bulduklarınız yola devam edecek ve aynı kaderi paylaşacaksınız. Karar sizin. Bu karar hepimiz için, hayatımızın belli evrelerinde karşılaşacağımız bir durumdur. Bu tür imtihanlara hazırlıklı olalım ve ders alalım.

Önümüzde zor günler var. İman ve ahlak temelinde bir zaaf yaşıyoruz. İmanı elde tutmanın ateşi elde tutmak kadar zor olduğu günlere yaklaşıyoruz sanki. Haram mal, mülk, makam hayır sağlamıyor kimseye. Tek sorun fakirlik değil, kıtlık, yokluk değil, dövizdeki artış değil. Bakıyorum da akıl ve kalbimiz sanki midemizden daha aç. Ahlaki sefalet iktisadi sefaletten daha büyük. Sevgi ve merhamet yoksunu yürekler kaskatı kesildi sanki.

Ve herkes bütün bu olanlardan ötekileri suçluyor, kimse kendine dönüp bakmak istemiyor. Öfke ve nefret çığ gibi geliyor üstümüze. Varlık içinde yokluk çekiyoruz. İşin bereketini kaybettik sanırım. Çok şeyimiz olsa da, korkularımız sahip olduklarımız kadar çok ve büyük. Gelen günlerin geçen günleri aratmasından korkuyoruz. Çünkü kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşuyoruz.

Üzgünüm Araplardan beklenen para gelmedi. Şimdi iç piyasaya dönecekler. Orada neler olup-bitecek göreceğiz. Birileri de yine eski dosyaları ve kasetleri karıştırmaya başladı. Birileri tehdit ve şantajla vaziyeti kurtarmaya çalışacaktır bu süreçte.

Bakalım bu işin sonu nereye varacak.

Keşke akledenlerden olsak. Keşke şu hac ve kurbanın rahmet, bereket ve ruhaniyetine sığınsak da, kurtuluşa giden bir yol açılsa önümüzde, bir asa-yı Musa bereketi ile bir yed-i beyza dokunuşu ile. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 395 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar