Abdurrahman Dilipak
ŞEYTAN’IN VARLIĞI GÜNAH İŞLEMEMİZİN BAHANESİ OLAMAZ
Meşhur bir yanılgı vardır: Komunist’ler, Mason’lar, Siyonist’ler, Faşist’ler geldi, biz bu yüzden geri kaldık. Buna siz kendi liderinizi, tarikatınızı, ya da düşman olduklarını, rakiplerinizi de ekleyebilirsiniz.
Hayır bu söz doğru değil. Bizim gerçek düşmanımız nefsimize taht kurup oturan Şeytan’dır. Ve onun dostlarıdır.
Şeytan’ın varlığı günah işlememizin bahanesi değildir. Şeytan’ı da Allah (cc) yarattı. Şeytan da “Allah’ın iradesi” içindedir. Bir topluma peygamber geldi diye o halk da bütünü ile cennete gidecek değildir. Hz. Nuh 945 yıl yaşadı, iman edenlerin sayısı bir gemi dolusu insandı. Ama, mesela Hz. İhrahim bir putperest babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Tek başına idi, güzel bir örnek de yoktu. Ona “ahlakı kimden öğrendin” dediler, o da ahlaksızlardan” dedi. Kötülüğü tanımladı ve ondan da uzak durdu. Firavunun sarayında bir Musa, bir Haacer, bir Asiye ve bir de Maşite vardı.
Necip Fazıl bir şiirinde ne diyordu: “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın / Gündüz geceye muhtaç / Bana da sen lazımsın”. Evet, her şey zıddı ile kaimdir. Akletmek için iki şey gerek: İyi-kötü, doğru-eğri, güzel-çirkin, Hak-Batıl.. Allah’ın iradesi her şeyi kuşatır. Rızası ise daha dar bir alanı kapsar.
Onun için şu gelirse şöyle olur, bu gelmezse böyle olur diye yanlış akıl yürütmeler Şeytandandır. Ayette onun için “Size hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir” denir. (Bakara 216). “Vel asr” diye başlayan ayette ne deniliyordu:”Vel asr – Andolsun zamana, İnnel insâne le fî husr – Şüphesiz insan ziyandadır, İllellezîne âmenû ve amilus sâlihâti ve tevâsavbil hakkı ve tevâsav bissabr – Ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna.” Onun için, günde en az 40 kez okuduğumuz Fatiha da bize şöyle denir: “Bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, hakta toplanmamızı nasip et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil”
Hatırlayın o Şeytan değil sizin lideriniz, şeyhiniz, peygamberlerden bile vazgeçmedi. Hacda Şeytan taşlama böyle bir hakikatten yola çıkarak yapılan bir eylem değil mi?
Ve herkesin önce kendi nefsini, tüzel nefislerin Şeytanını taşlaması gerekmiyor mu? Biz kendi gözümüzdeki merteği görmüyor, başkasının gözünde çöp arıyoruz adeta. Peygamberler dışında masum kimse yoktur. Kaldı ki onlar da özel koruma altın da olup, Kehf suresi ve Abese’de olduğu gibi kendileri yüksek ahlak sahibi oldukları için uyarıldıklarında hemen kendilerini düzeltiyorlardı.
Kur’an bize, her topluluğun layık olduğu gibi idare olunacağınızı, biz kendimizi değiştirmeden, Allah’ın (cc) bizim hakkımızdaki hükmünün değişmeyeceğini haber verir. Hakkımızdaki hüküm kendimizi değiştirme şartına bağlıdır. Zaten All (cc) ezeli ve ebedi bilgisi ile, her işin zahirini-batınını, evvelini-ahirini, sebebini bilmektedir ve yaratış hükmü bunlarla bir bütün içinde gerçekleşir. Vakıa’nın tezahürü, kuvve’den fiile çıkması bizim idrakimizle ilgilidir. Akli sorumluluğumuz bu süreç içinde özel bir anlam ve değer kazanmaktadır.
Sonuçta babamız peygamber olsa gelse (Ki haşa bundan sonra bir peygamber gelmeyecektir). Hz. Muhammed (sav) alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberidir. O hatem-ün Nebi’dir. Bu misal olarak varsayımsal bir kurgu olarak değerlendirilse bile, bizi kurtaramaz. Peygamberlerin kurtarıcı gücü yoktur. Onlar kurtuluşa çağırırlar. Kurtuluşa erecek olanlar Allah’ın ipine tutunanlardır. Onun dışında kalanların tümü hüsrandadır. Vel asr’da ifade edildiği gibi Allah’ın ipine tutunacak olanlar ise “istisna”dır.
Malesef, hem kendi nefsimize yalan söyleyerek kendimizi aldatıyoruz, hem de insanları kendi yalanlarımıza inandırmak, ikna etmek için yalan üstüne yalan söylüyoruz. “İman ettik” dediğimiz kitap’da bize ne deniyordu (Unutmayalım ki, “iman ettim” demekle yakamız bırakılıvermeyecek.
İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır. (Ankebut 2-3): Hani çoklukla övünmeyecektik. Hani atalarımızın yaptıkları ve atalarımızın dini ile övünmeyecektik (Tekasür 1). Hani geleceği yalnız Allah bilirdi (“Gaybın anahtarları yalnızca O’nun (Allah’ın) katındadır. Onları ancak o bilir…” (En’âm 6/59); “De ki: “Gayb ancak Allah’ındır…” (Yûnus 20); “Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler ona döndürülür…” (Hûd 123); “O, gaybı bilendir. Bildirmek istediği peygamberler hariç hiç kimseye gaybını bildirmez…” (Cîn 26-27). Ve O bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek bizi imtihan edecekti Bakara
Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!“. Hani göklerin ordularının komutası ve göklerin hazinelerinin anahtarı bizim ellerimizde değildi (Sad 9-10). Bizim “tatlı su Müslümancıkları”nın Gazze konusundaki bahaneleri ile birlikte okuyup düşünün bu ayetleri. (Tevbe 24) De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.”
“Bazı münâfık kişilerin Müslüman’lara ‘düşmanlarınız size hücum için hazırlandılar; aman onlardan sakının!’ demeleri, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter, ne güzel vekildir O!’ dediler. Bunun üzerine onlara hiç bir zarar dokunmadan, Allah’ın nimet ve ikrâmlarıyla döndüler. Böylece Allah’ın rızâsına tâlip oldular. Allah büyük kerem sahibidir.” (Âl-i İmrân, 173-174)
Hani söze gelinde “Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl ni’me’l-Mevlâ ve ni’me’n-nasîr, gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l-masîr” demiyor muyuz? (Allah, bize yeter, O ne güzel vekildir. Ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır). Peki iş icraata gelince, ağzımızdan çıkan sözle, ayaklarımızın gittiği yer aynı mı? “Allah’ın adıyla! Allah’a tevekkül ettim. Allah’a dayanmaktan başka kudret ve kuvvet yoktur.” Diyorsanız, bunu işlerinizde, kararlarınızda da göstermeniz gerek. Bunu söyleyen, hatırlatanlara karşı da öfkeli davranmamanız gerek. Ateşe atıldığı zaman İbrahim aleyhisselâm’ın son sözü: “Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” demek olmuştu. Gelin din ve devlet büyüklerini, Allah’tan başka birilerini İlah ve Rab edinmekten vazgeçelim (Tevbe 31)’de bize ne deniliyordu, onu hatırlayalım. . Dinimizi Allah’a has kılalım. (Mü’min 14)’de ne deniliyordu: O halde siz, dini Allah için halis kılarak hep ona yalvarın. İsterse kâfirler (İnkarcılar) hoşlanmasınlar.” (Zümer 11-12)’de ne deniliyordu: (Ey Muhammed!): “Ben sadece dini içtenlikle Allah’a has kılarak, kulluk etmekle emrolundum ve ben, Müslümanların ilki olmakla da emrolundum.”¹ de. (Zümer 2)’de de şöyle deniyordu: “O halde sen de dini Allah’a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et. 3. Biz sana Kitap’ı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O’na kulluk et.” (Beyyine 5)’de aynı durum tekrar vurgulanıyordu: “dini yalnız Allah’a has kılarak”. Ona bir şeyler ekleyip, ondan bir şey çıkartmayalım. Oradaki hükümleri te’vil ederek, Nas ile sabit bir konuda içtihad, yorum yoluyla bahane arayanların aslında kalplerinde hastalık vardır. Onlar gerçekten iman etmiş de değillerdir. (Bakara 10)’da onlar bize şöyle tanıtılıyor: “ Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır”. Gelin zalimler topluluğunu, “İns’in Şeytanları”na dönüşen, kitab’ta “Belhum adal” (hayvandan da aşağı) diye tanımlanan pedefolik, Satanist, Siyonist lobilerin adamlarından oluşan Uluslararası sistemin VIP ve CIP’lerine karşı çıkalım ve onlara “HAYIR” diyelim. insanlara karşı İlahlık (Hüküm/Norm/Yasa koyan/Yaptırım dayatan) ve Rablik (kendi kurallarını uygulama yönünde insanları ikna için Media ve eğitim kurumları üzerinden insanları kendi programlarına/projelerine ikna etmeye çalışan) taslayanların peşinde koşmaktan vazgeçelim. Tevbe edelim.
Evet, Şeytan’ın varlığı günah işlememizin bahanesi değildir. Kim zerre-i miktar hayır ya da şer yaptı ise karşılığı göreceği bir gün vardır. Sadece yaptıklarımız ve söylediklerimizin değil, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın ve söylememiz gerekirken söylemediklerimizin hesabının sorulacağı bir gün var. Aklımızdan ve kalbimizden geçenlerin, kapalı kapılar arkasın da fısıldaşarak konuşulanların, özel kuryeler üzerinden ya da kripto telefonlar, şifreli haberleşmelerde anlatılanların, gizli kasalarda saklanan paralar ve belgelerin, kasetlerin, başka ülkelere kaçırılan servetlerin, gizli banka hesaplarının, gizli kasa şifrelerinin hepsi amel defterinde kayıtlı olarak elinize verildiğinde kaçacak yer bulamayacaksınız!. Elleriniz, dilleriniz, ayaklarınız aleyhinize şahidlik edecek. Güvendiğiniz liderler, örgütler, şeyhler, annelerin nefsi, nefsi diye evlatlarından kaçtıkları o günde onlar kendi derdi ile meşgul olacak. (Kehf 49)’da ne deniyordu: “Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. ‘Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!’ derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez”.
Gelin yeniden iman edelim!. (Nisa 136): “Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır”. Esselamü menittebaal Huda ve dua ile.