RESMİ İDEOLOJİYE ENTELEKTÜEL KILIF

RESMİ İDEOLOJİYE ENTELEKTÜEL KILIF

Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'un geçen haftaki konuşması Güneydoğu'da nasıl yankılandı. İşte Güneydoğu'nun önde gelen isminin yorumu...

Güneydoğu'nun önde gelen fikir adamlarından Altan Tan'la Sabah Gazetesi'nden Ecevit Kılıç'ın yaptığı röportaj:

GÜZERGÂHI ÇİZDİ
*
Size göre de Başbuğ'un değerlendirmeleri açılım mıydı?
Genelkurmay Başkanı, siyasetin yerel seçimlerden sonraki takip edeceği güzergâhı, kırmızı çizgilerini ve çerçevesini belirledi. Başbuğ, Türkiye
'nin şu anda tartışmakta olduğu en önemli sorunları hakkında görüşlerini ortaya koydu.

*
Ya Kürt sorunuyla ilgili görüşleri?
Konuşmasının yarısını bu sorun teşkil etti. Birçokları bu konuşmayı bir açılım olarak niteledi. En çok da "Türkiye halkı" tabirine atıfta bulunuldu. Burada bir yenilik yok. "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti" denir sözü zaten Atatürk'ün. Maalesef Türkiye'de birçok aydın ve siyasetçi konuşulanı anlamıyor. Yazılı metinleri kavrayamıyor. Bu söz Cumhuriyet'in kuruluş gününden bugüne kadarki resmi söylemin kendisi zaten. Bizim itirazımız da buna.

RESMİ TEZİ SAVUNDU
*
Ama devamında bunun etnik bir tanım olmadığını da ekledi...
Türkiye Cumhuriyeti, etnik milliyetçilik yapmadı, doğrudur. "Gel senin kafatasını ölçeyim, Orta Asya'dan mı geldin" demedi. Ama Türkiye'nin içinde bulunan Türk, Kürt, Arap, Çerkez ne kadar halk varsa bunlara "Türk milleti denir" denildi ve hepsi tek bir kalıba sokmak istenildi. Tek dil, tek millet...

*
Zaten Genelkurmay sonra bu kavramla ilgili düzeltme yaptı...
Başbuğ, söylediklerinin yanlış anlaşıldığını biraz da sert bir üslupla ifade etti. Aslında Genelkurmay Başkanı kendini doğru ifade etti. Ama söylediği yanlıştı. Çünkü şu anda Cumhuriyet'in itiraz edilen paradigması da bu. Başbuğ "Tek millet ve tek anlayış doğruydu ve halen de doğrudur" diyor.

*
Asimilasyon vurgusuna ne diyorsunuz?
"Bugüne kadar biz asimilasyon yapmadık. Olan yanlışlıklar ya münferittir veya dışarıdan Türkiye'yi bölme hareketidir. Veya ekonomik geri kalmışlıktan ortaya çıkan sorunlardır" şeklinde açıklama yaptı. Bütün bunlar resmi tezin devamıdır. Halbuki 1925'teki Şark Islahat Planı, İskân Kanunu, İsmet İnönü'nün 1935'teki raporu ve 1936'daki Abidin Özmen'in raporu asimilasyonun parçalarıdır. Onlarca, yüzlerce belge var bu konuda. Bu devletin kuruluşundan itibaren bir asimilasyon politikası uygulandı. Başbuğ, burada da 'Durduğumuz yerdeyiz' diyor.

*
Bireysel haklara özel bir vurgu mu söz konusuydu?
Birey hakkı olarak kimlikler ifade edilebileceğini söyledi. Bunun anlamı şudur; Kürtçe konuşabilirsiniz, şarkı, türkü de söyleyebilirsiniz, kendi dilinizi öğrenebilirsiniz, devlet Kürtçe kanal da açabilir ama grup hakkı olarak bir şey yapmazsınız.

*
Yapılamayacak olanlar ne?
Kürtçe ana dilde eğitim yapamazsınız. Dilinizi kamusal alanda kullanamazsınız.

*
Başbuğ, neden şimdi böylesine bir açıklama yaptı?
Şu ana kadar gelinen sınırları çizmiş ve "Bu sınırların ötesinde başka bir şey olamaz, bundan ötesi yok" dedi.

PKK'yı dağdan indirme projesi rafa kalktı

* Başbuğ, sınırları çizerek ne için "Bundan ötesi yok" dedi?
Bundan sonra şunlar olacaktı; Kürt sorununu, Alevilerin taleplerini, din-devlet ilişkilerini yeniden düzenleyecek ve Türkiye'yi demokratik bir hukuk devleti haline getirecek yeni bir anayasa. Türkiye'nin önündeki en önemli safha buydu. Yeni anayasa gündeme gelmeyebilir; gelse bile belli maddelerinin değişmeyeceği Başbuğ'un konuşmasıyla tespit edilmiştir.

*
Ya Kürt sorununda bundan sonra olmayacak somut adımlar?
PKK'nın dağdan indirilmesi, PKK'nın silah bırakmasının sağlanacağı Erbil'de Kürt konferansının yapılması planlanıyordu. Bu süreç de bertaraf edildi. Çünkü Obama, Kürtleri "azınlık" olarak tanımlayıp eşit yurttaşlar seviyesine getirilmesi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle iyi ilişkiler kurulması gerektiğini söyledi. Erbil'de yapılacak Kürt konferansı bütün bunları düzenleyecek, Türkiye'yi uluslararası dengelerde merkez ülke konuma oturtacak bir düzenlemeydi. Ama gelinen noktayla Türkiye'nin Kürt meselesini şu anda bulunduğu noktadan daha ileri bir adım atmayacağı deklare edildi.

*
Başbuğ'un açıklaması hükümetin ciddi adımlar attığı bir dönemin ardından geldi. Aftan bile bahsediliyordu...
Bugüne kadar yapılanlara zaten Genelkurmay Başkanı Başbuğ da "Evet" diyor. Hükümet oy kaybetti. İkincisi kapatma davası sırasında yara aldı. Hukuk deyimiyle hacir altına alındı. Bundan dolayı hamle yapamıyor. Ama hükümetin önünde iki yol var; ya tam reformcu olarak Türkiye'nin bütün sorunlarında, AB, Kürt sorunu, Ermenistan, Kıbrıs, ciddi adımlar atacak. Ya da ayakta kalabilmek için günü kurtaracak. Ama hükümet reform, yapabilme yeteneklerini kaybetti. Başbuğ'un konuşmasında Türkiye'nin son 40 yıldır önüne koyduğu en büyük hedef olan AB'yle ilgili tek bir cümle yok. Bütün bunları üst üste koyunca hükümetin çıkıp bir açıklama yapması lazım.

BAŞBAKAN KONUŞMALI
*
Nasıl bir açıklama?
Ya "Genelkurmay Başkanı'nın siyaset hakkında bu kadar fikir beyan etmesi doğrudur, söyledikleri de doğrudur. Ben de öyle düşünüyorum" demeli. Ya da "Bu konularda fikir beyan etme hakkı hükümettedir ve parlamentodadır. Demokratikleşeme ve AB konularında bir hamle başlatıyorum" demeyi. Birini seçecektir. Birincisini seçerse erime yoluna gidecektir. Demokratikleşmeyi seçerse halkın desteğini alacaktır. Bununla birlikte ciddi bir mücadeleyi de göze alması gerekiyor. Çünkü kendi partisi içinde de değişime, demokratikleşmeye karşı olan çok sayıda insan var. Bunların ciddi direnişiyle karşılaşacaktır. AK Parti'nin bu tercihi Türkiye'nin geleceğini de belirleyecektir.
 
RESMİ İDEOLOJİYE ENTELEKTÜEL KILIF
 
* Başbuğ'un "Dağdakilerin annelerini anlamak lazım" ve "Terörist de insandır" sözleri de önemliydi...
Orada da mevcut eve dönüş yasasının daha uygun hale getirilmesi kastediliyor. Kürt sorunu çözülmeden defalarca eve dönüş yasaları çıkartıldı neye yaradı ki? Türkiye'de bazı 'akıllı kimseler' şöyle düşünüyor; "PKK'yı bitirsek sorun biter. Amerika'ya yanaşalım PKK'yı bize versin. Bu dertten kurtulalım." Bu olmayınca. Bu kez de Talabani ve Barzani'ye "PKK'yı bize ver, biz seni tanıyalım, seni dövmeyelim" denildi. Bu mantığa Başbakan Erdoğan'ı ikna eden bazı sivil toplum kuruluşları var. Bir de resmi ideolojiye entelektüel kılıf giydirmek isteyen İslami, milliyetçi ve liberal kesim içinde bazı nevzuhur aydınlar var. İyi niyetli insanı tenzih ediyorum. Kürt sorunu Türkiye'nin içindeki bir sorundur.

*
Başbuğ, Kürt ve Zaza ayrımı yaptı. Zazalar Kürt değil mi?
O ayrım o kadar iyi niyetli değil. Türkiye'de siyasi ifadelerdeki Kürt ve Zaza kavramları bilimsel olmaktan ziyade Kürt sorununu göz ardı etmede ayrıştırıcı siyasi bir kavram olarak kullanılıyor. Nasıl Türki kavimler varsa; Kürdi kavimlerde ise Kürmanice, Zazaca, Soranice konuşanlar var.