Hakan Albayrak
Nüfusumuz erimeye yüz tutarken
Türkiye İstatistik Kurumu’nun geçen sene Nisan ayında bildirdiğine göre, 2022 senesinde çocuklar (0-17 yaş grubu) ülke nüfusunun yüzde 26,5’ini oluşturdu.
1970 senesinde bu oran yüzde 48,5 idi.
1990’da yüzde 41,8.
Düştü, düşüyor ve düşmeye devam edecek gibi.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin çocuk nüfusu ortalaması (yüzde 18) ile kıyaslandığında yüzde 26,5 iyi gözükse de alarm zillerini duymazdan gelmemeli ve “genç nüfusumuz”la övünebildiğimiz günlerin tarihe karışmak üzere olduğu gerçeğiyle yüzleşmeliyiz.
Konunun uzmanları, böyle giderse çocuk nüfusumuzun 2025’te yüzde 25,6’ya, 2080’de yüzde 19’a düşeceğini söylüyor.
2013’te 30,4 olan “ortanca yaş” 2023’te 34 oldu.
Toplumca yaşlanıyoruz ve yaşlanmamız gittikçe hızlanıyor.
Yaşlı (65 yaş ve üzeri) nüfusumuzun oranı 1950’de yüzde 3,3 iken 1970’te yüzde 4,4’e çıkmış; 20 senede sadece 1,1 puan artmış.
2000’de yüzde 5,7’ye ulaşmış; 30 senede sadece 1,3 puan artmış.
2000’den sonra ise bu artışlardan fazlası 10 senede bir kaydedilir oldu.
2010’da 1,5 puanlık artışla yüzde 7,2’yi buldu yaşlı nüfus.
2020’de 2,3 puanlık artışla yüzde 9,5’e yükseldi.
Ve 2023: Yaşlı nüfus oranı yüzde 10,2’ye çıkarak ilk defa çift haneyi gördü.
***
‘Eyvah, nüfusumuz eriyor’ diye feryat eden Avrupa ülkelerinin derdi bize ne kadar uzaktı.
Bizim de ‘Milletçe yaşlanıyoruz, ülkeyi taşıyacak genç nüfus yetişmiyor, böyle giderse halimiz harap’ diyecek duruma düşebileceğimiz aklımızın ucundan bile geçmezdi.
Ama oraya doğru gidiyoruz işte.
2021 senesinde Türkiye’nin nüfusu binde 12,7 oranında artmıştı.
2022’de nüfus artış oranı 5,6 puanlık bir eksilmeyle binde 7,1’e geriledi.
2023’te ise nüfus artışımız binde 1,1’de kaldı.
Binde 1,1!
Eksilere doğru…
***
Mülteci/Göçmen konusuna, özellikle de çocuk ve genç nüfus oranının yüksek olduğu mülteci/göçmen gruplarına yeni bir gözle bakmamızı gerektiren veriler bunlar.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz geçen sene yaptığı bir açıklamada eleman kıtlığı çeken sektörlerin ihtiyacını gidermek için nitelikli göçmenler almak gerektiğini söylemişti; evet ama yetmez, çünkü mesele nitelikli iş gücü ihtiyacından çok daha derin ve çetin.
Mülteci/Göçmen düşmanları “demografi, demografi” deyip duruyor ya; gerçekten hayati bir demografik meselemiz var ama bu mesele onların kastettiği manada bir mesele -soy meselesi- değil ve soydaşlık taassubuyla çözülemez (bilakis derinleştirilebilir).
Toplumsal dinamizmin azaldıkça azalması söz konusu.
Nüfusun erimeye yüz tutması söz konusu.
Vatanımızın ufkunun kararması söz konusu.
Bu meselenin üstesinden gelebilmek için mültecilere/göçmenlere ve tabii ki iyi bir entegrasyon politikasına ihtiyacımız var.
Vatanseverlik kisvesi altında mülteci/göçmen düşmanlığı yapanlara kanmayalım; vatanı akıllıca sevmek lazım.