Mescidi Aksa Moro'nun Yüreğidir

Mescidi Aksa Moro'nun Yüreğidir

Moro Halk Danışma Meclisi Başkanı ve Moro Araştırmaları Enstitüsü Genel Direktörü Abhoud Syed M. Lingga, “Moro tarihi, sömürgecilerle mücadelenin tarihidir, Moro Müslümanları da Filistin gibi direniyor” dedi.

Moro Halk Danışma Meclisi Başkanı ve Moro Araştırmaları Enstitüsü Genel Direktörü Lingga, Vakit'e konuştu:

Arkadaşımız M. Mustafa Uzun'a konuşan Abhoud Syed M. Lingga; "Moro halkı, çoğunluğunun Hıristiyan olduğu bir ülkede azınlık konumundadır. Maruz kaldıkları baskı ve adaletsizlikler Filistin halkıyla benzerlikler arz ediyor" dedi.

Moro bir dönemler Eritre, Bosna, Çeçenistan ve Filistin gibi gündemimizden hiç düşmüyordu. Sonra diğer birçok İslâm Coğrafyası gibi Moro da "reel bakış açılarına" kurban edildi. Şimdi ise Moro'ya dair çok az sağlıklı bilgiye sahibiz. Moro, Mindanao ve bunlara bağlı bazı adalarda 1970'ten bu güne kadar 4 milyona yakın Müslümanın, Filipinler yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesi devam ediyor. Bu güzel İslâm beldelerinde zulümler, katliamlar ve diğer insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Moro'daki bağımsızlık mücadelesinin başladığı tarihten bu yana 150.000 civarında insanın hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Tüm bunları İHH'nın düzenlediği Mescidi Aksa Sempozyumu için İstanbul'a gelen Moro Halk Danışma Meclisi Başkanı ve Moro Araştırmaları Enstitüsü Genel Direktörü Abhoud Syed M. Lingga ile görüştük. Buyurun:

MESCİDİ AKSA MORO'NUN DA YÜREĞİDİR

- Mescidi Aksa nedir?

- Yüreğimizdir. Çünkü bu mescid İslâm'ın kutsal beldelerinden biridir. İlk kıblemizdir. Şimdi ise Mescidi Aksa'nın dinî kimliği, hatta fiziki varlığı tehdit altındadır. Mescidi Aksa'nın korunması Filistin direnişiyle yakından alakalıdır. Filistin meselesinin çözülmesi Mescidi Aksa'nın korunması ile ilgili olarak esas meselelerden biridir. Mescidin bulunduğu Kudüs ve Filistin toprakları, işgalci İsrail yönetiminde olduğu müddetçe, Mescidi Aksa her zaman tehdit altında olacaktır.

- Siz de tehdit altındasınız ve direniyorsunuz. Bangsamoro veya bizim bildiğimiz ismi ile Moro neresidir, orada neler olmaktadır?

- Mindanao, Basilan ve Palawan Adaları'nda ve Filipinler'in güneyindeki Sulu ve Tawi Tawi takımadalarında ikamet eden Müslümanlar, kendilerini Bangsamoro diye adlandırmaktadır. Moro ismi Mindanao'daki Müslümanların İber Yarımadası'nı yüzyıllar boyunca yöneten Kuzey Afrika Müslümanlarıyla aynı din ve yaşam tarzına sahip oluşunu, ulus anlamına gelen bangsa ise ulusal olarak farklılığı ortaya koymak için kullanılmıştır.

- Moro Müslümanları da direniyorlar..

- Evet. Biz de Filipinler'in sömürgeci yönetimine karşı direniyoruz. Ve Bangsamoro direnişi, Filistin halkının direnişi ile bazı benzerliklere sahiptir.

- Ne gibi benzerlikler var?

- Öncelikle, Filistinliler gibi Bangsamoro halkı da anavatanları üzerinde sahip oldukları hakları savunmaya devam ediyor.
Bangsamoro halkı için sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılama ve siyasi hedeflere ulaşmak açısından anavatanın tesis edilmesi çok önemlidir.

AMERİKA'YA GÜVENDİK AMA"

- İspanya'ya direnen Moro, Amerika'ya da direndi mi?

- Evet. ABD işgali döneminde de Bangsamoro halkı, ABD'nin kendilerini hâkimiyet altına alma girişimlerine karşı mücadeleye devam etmiştir. Ayrı ve bağımsız bir devlet için haklarını her zaman aramışlardır. ABD Hükümeti Filipinler'e tam bağımsızlık vermeyi vaat ettiğinde, Bangsamoro liderleri bölgenin Filipinler Cumhuriyeti'nin bir parçası kabul edilmesi ile ilgili olarak ısrarlı itirazlarda bulunmuşlardı. ABD Başkanına sunulan 9 Haziran 1921 tarihli dilekçede, Sulu Takımadaları halkı, bağımsız olacak bir Filipin devleti içerisinde yer almaktansa, ABD'nin yönetiminde kalmayı tercih ettiklerini dile getirmişti.

- Amerika'ya mı güvendiler?

- Maalesef, mecburen. Bangsamoro liderleri, 1 Şubat 1924'te Zamboanga'da toplanarak ilan ettikleri Haklar ve Hedefler Bildirisi'nde ABD'nin bağımsızlık vereceği beklentisiyle "Mindanao, Sulu ve Palawan adalarının ABD'nin mandası altında statüsü düzenlenmemiş bir bölge olarak bırakılması"nı önerdiler.

- Mücadele devam etti ama"

- Evet. Toprakları Filipinler Cumhuriyeti'nin bir parçası yapıldıktan sonra, Bangsamoro halkı bağımsızlık hakları için mücadele etmeye devam etti.

- Direniş örgütleri de sanırım bu dönemden sonra kuruldu.

- Evet. Bu süreç bizi direniş örgütlerine götürdü.
Bağımsızlık hakkının Filipinler ulusal devlet sistemi çerçevesinde elde edilemeyeceği açıklık kazanınca, mücadeleye silahlı direnişle devam ederek bağımsızlığın kazanılması gayesiyle Moro Ulusal Özgürlük Cephesi (Moro National Liberation Front/MNLF) kuruldu. Ancak daha sonra MNLF, Moro'nun Filipinler egemenliği altında özerk olarak kalmasını kabul edince MNLF içinden ayrılan bir grup bağımsızlık için direnişe devam etmek amacıyla Moro İslâmi Özgürlük Cephesi (Moro İslâmic Liberation Front/MILF)'ni oluşturdu.

30 YIL ÖNCEKİ KATLİAMLAR BİLE AYDINLATILMADI

- Peki, neler oluyor?

- Bakın, size birkaç örnek vereyim. Moro halkına yönelik olarak gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinden sadece birkaçından bahsetmem sanırım yeterlidir. Üstelik 30 yıl önce yaşanan bu olaylarla ilgili olarak hiçbir araştırma yapılmamış ve kimse sorumlu tutulmamıştır. Mesela; 17 Mart 1968'de Corregidor Adası'ndaki askerî eğitim kampında talim yapan Müslüman askerlerin kayboldukları bildirilmişti, 21 Aralık 1970'te ise Kotabato Datu Piang bölgesindeki Ahan, Limpugo ve Montid kazalarında 147 ev yakılmış ve üç Müslüman şehid edilmişti. 19 Ocak 1971'de bu defa Kotabato Alamada'da 73 Müslüman katledilirken, 19 Haziran 1971'de ise Kotaboto Carmen'in Manili kazasında bir camide 70 Müslüman namaz esnasında şehid edilmişlerdi.
1971 yılı 6 Nisan-22 Temmuz tarihleri arasında Müslümanlara ait çok sayıda ev yakılmış ve 8 Eylül 1971'de Lanao del Norte'deki Sapad bölgesinde 10 Müslüman acımasızca katledilmişti. Yine 24 Ekim 1971'de Lanao del Norte'deki Mangsaysay'da 66 Müslüman sorgusuz sualsiz infaz edilmişlerdi. Tekrar hatırlatayım, bunlar sadece 70'li yıllara ait rakamlardı.

- Çözüm için kimse ter dökmüyor mu?

- Yapılan görüşmeler sonuç vermiyor. Filipinler Hükümet Kuvvetleri ve Moro Millî Özgürlük Cephesi arasında savaş patlak verince, İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ) arabuluculuk çalışmalarına başladı. İki taraf ilk defa 1975'te Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde toplandı. Libya ve İKÖ'nün etkin rolüyle, 1976'da Müslümanların özerk yönetiminin temelinin atıldığı Trablus Antlaşması imzalandı.

- Bu anlaşma uygulandı mı?

- Sadece antlaşmanın detayları üzerine yapılan görüşmeler 20 yıl sürdü. 2 Eylül 1996'da, 1976 Tripoli Antlaşması'nın yürürlüğe konulması üzerine bölgenin durumuyla ilgili son karara varıldı. Ancak Moro Millî Özgürlük Cephesi, 1996'daki barış uzlaşmasının pek çok koşulunun uygulanmadığından şikâyetçiydi.
Sadece bu değil, Filipinler ve MNLF arasındaki barış antlaşmaları da Bangsamoro halkının sıkıntılarını giderme konusunda maalesef başarısız oldu.
İşte bu sebeple günümüzde iki taraf arasındaki savaş zaman zaman hâlâ alevlenmektediAbhoud Syed M. Lingga; "Kudüs ve Filistin toprakları, işgalci İsrail yönetiminde olduğu müddetçe, Mescidi Aksa her zaman tehdit altında olacaktır" dedi.

Moro, asıl özgürlüğün Mescidi Aksa'dan geçtiğini biliyor

- Bangsamoro'da Filistin hassasiyeti nasıl?

- Çok yüksek lakin yapabilecekleri bir şey yoktur. Çünkü maalesef kendi vatanları da işgal altında. Bangsamoro halkı, çoğunluğunun Hıristiyan olduğu bir ülkede azınlık konumundadır. Maruz kaldıkları baskı ve adaletsizlikler Filistin halkıyla benzerlikler arz ediyor. Bangsamoro halkı, özellikle gençler ve öğrenciler, Mescidi Aksa için İsrail işgalini protesto etmenin, kendi yurtlarını yabancı hâkimiyetinden kurtarmak için bir özgürlük hareketi oluşturmada onlara ilham veren tetikleyici bir unsur olduğunu unutmuyorlar. Yani Moro, asıl özgürlüğün ve kurtuluşun Mescidi Aksa'nın özgürlüğünden geçtiğini iyi biliyor.

- Peki, sizce Mescidi Aksa sorununun çözüm yolu nedir?

- Mescidi Aksa'yı korumak uluslararası bir mesele hâline geldiğinden bu konuda herkese büyük görevler düşmektedir. Filistin meselesi hayati bir sorundur.

- Neler yapılmalı?

- Mescidi Aksa'nın korunması için, bulunduğu toprak parçasının özelde Kudüs, genelde de tüm Filistin'in mülkiyeti, kontrolü ve yönetimi Filistin halkına bırakılmalıdır. Başkenti Kudüs olarak belirlenecek bir Filistin Devleti'nin kurulması desteklenmelidir. İsrail'e nükleer silahlardan arınması için baskı yapılarak Ortadoğu'nun nükleer güçlerden kurtulması sağlanmalıdır. İşgalci İsrail'i, işlediği bütün uluslararası insan hakları hukuku ihlalleri ve Filistinli Müslümanlara yönelik gerçekleştirdiği hak ihlallerinden sorumlu tutarak, özellikle de Gazze saldırılarında yaşanan mezalimin savaş suçu olarak belgelenmesi için gerekli uluslararası desteği sağlayarak İsrailli liderlerin savaş suçlusu olarak belgelenmesi konusunda çalışmalar yapılmalıdır. Hür ve demokratik yollardan seçilmiş, Filistin halkının meşru temsilcisi olan Filistinli liderlerin tanınması için her türlü destek sağlanmalıdır. İşgalci İsrail'e, Filistin toprakları ile komşuları arasındaki sınırları açması için baskı yapılmalıdır. Gazze'nin yeniden inşası için gereken desteği sağlamalı ve İsrail'e bu topraklarda sebep olduğu tahribat için tazminat ödetme yolları aranmalıdır.

MORO TARİHİ, SÖMÜRGECİLERLE MÜCADELENİN TARİHİDİR

- Anavatanını kime karşı savunuyor Moro?

- Moro halkı, 1946 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nden bağımsızlığını kazandığında topraklarının Filipinler'e ilhak edilmesine karşı mücadele etti. Ancak referandumla halkın onayına başvurulmadan alınan bu ilhak kararı, Birleşmiş Milletler'in pek çok defa garanti altına aldığını belirttiği halkların kendi siyasi kaderini belirleme hakkının apaçık bir ihlali olarak tarihe geçti.

- Moro tarihi sanırım sömürgecilere karşı direnişin de tarihi"

- Evet. İspanyol sömürgecilerin gelişinden önce Bangsamoro çoktan bir devlet yapısı ve yönetim mekanizması oluşturma süreci içerisine girmişti. Buradaki sultanlıklar Çin de dâhil olmak üzere bölgedeki diğer ülkelerle ticari ve diplomatik ilişkiler kurmuşlardı. Bangsamoro, Müslüman topraklarının 1898 Paris Antlaşması'nda geçtiği gibi İspanya tarafından ABD'ye bırakılan topraklara dâhil olmadığı iddiasında ısrarcıdır. Çünkü İspanya hiçbir zaman Müslümanların yaşadığı bu bölgeler üzerinde etkili bir egemenlik kuramamıştır.

M. MUSTAFA UZUN - VAKİT