Kur"an müslümanlığı (15)

Kur"an müslümanlığı (15)

18. Tövbe kefaretten daha büyük cezadır. Bu tesbitin neye dayandığını tesbit etmek mümkün değildir. Eğer mesele sadece mükellefin cezalandırılması noktasından ele alınıyor ise, keffaretin daha ağır bir ceza olduğu aşikârdır. Zira keffaret mükellefe birtakım malî ve/veya bedenî yükümlülükler getirmektedir. Tevbede ise böyle bir durum söz konusu değildir.

Keffaret –bilindiği gibi– 4 türlüdür: Zıhar keffareti, hata ile öldürme kefareti, Ramazan orucu tutarken gündüz bilerek cima etme keffareti ve yemin keffareti.

Keffaret gerektirecek bir fiil işlemiş olan mükellef, keffaretin gereğini yerine getirmekle hem bir anlamda hatasının bedelini ödemiş olmakta, hem de sevap kazanmaktadır. Bir diğer deyişle keffaret bir cihetten ibadet, bir cihetten de cezadır. Zira farklı keffaret türleri yerine getirilirken ya fakirlere yardım yapılmakta veya oruç tutulmakta yahut köle azat edilmektedir. Bütün bunların sevap getirici hususlar olduğu açıktır. Dolayısıyla mükellef bir yandan hatasının bedelini öderken, diğer yandan da sevap kazanmaktadır.

19. Kur"an"da kadere iman yoktur.

Kadere imanın, modernistleri en fazla kışkırtan meselelerden biri olduğu malumdur. Zira kadere imanın, rasyonalite ile bağdaştırılması hayli müşkildir. Öncelikle kader meselesinin, sırrına kimsenin tam anlamıyla vakıf olamadığı bir "sır" olduğunu bilmek gerekir. Kelam kitaplarında gördüğümüz uzun uzadıya tartışmalar, izahlar, itirazlar ve karşı itirazlar bu meselenin çözümünün mümkün olmadığının en açık delilidir.

Meselenin modernistleri rahatsız eden yönü şudur: Kader inancı insanın iradesizliğinin kabulü üzerine oturmakta, bu da "kadercilik"e yol açmaktadır. Oysa insan iradesini istediği istikamette kullanmakta özgürdür. Fiillerinden dolayı sorumlu tutulmasının anlamı da buradadır. Allah Teala insanı herhangi bir şey yapması için zorlamaz"

Oysa kadere iman, imanı ve yakini genel olarak bizimkinden daha kuvvetli olduğunda şüphe bulunmayan bizden önceki nesillerde herhangi bir arızaya yol açmamıştır. İnsanlık tarihinin müşahede ettiği en muhteşem medeniyetleri kuranlar onlar olduğuna göre, kader inancı konusunda modernistlerde bir kafa karışıklığı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Modern insan, hayrın da şerrin de Allah Teala"nın takdiriyle olduğunu kabullendiğinde yeryüzü egemenliğini kaybedeceğini bilmekte, buna yanaşmadığı için kaderi ve takdiri reddetmeyi tercih etmektedir. Ona göre başarı ve başarısızlık, iyilik ve kötülük matematik bir kesinlikte ve mutlak olarak insan iradesinin ürünüdür.

Oysa Kur"an"da şöyle buyurulur: "Yeryüzünde vuku bulan ve nefislerinizde meydana gelen hiçbir kötülük yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphe yok ki bu, Allah"a göre pek kolaydır. Bu, elinizden çıkan şeylere üzülmeyesiniz ve Allah"ın size verdiğiyle şımarmayasınız diyedir. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez." (57/el-Hadîd, 22-3)

Bu ayet, "Sana ne iyilik gelirse Allah"tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir" (4/en-Nisâ, 79) ayetiyle birlikte ele alındığında, insanın, başarı olarak gördüğü hususları kendinden bilerek böbürlenmesi için hiçbir sebep olmadığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Evet belki Kur"an"da "kadere iman edin!" diyerek bizi doğrudan kadere imana çağıran bir ayet yok. Ama yukarıda zikredilenler ve daha pek çok benzerleri bize şunu ikaz edip durmaktadır: Başımıza gelen her musibet, kadere imanı inkâr da dahil olmak üzere kendi ellerimizle işlediklerimiz yüzündendir.  20. Kur"an"a gidip fıkhın, tasavvufun, kelamın, hüküm ve kurallarını gözden geçirip değiştirmenin temel kuralı şudur: Günümüzün şartlarına göre ayetleri insanın, toplumun, yararına göre yorumlamak. Kur"an"ın amacı insanın yararıdır.

"Kur"an Müslümanlığı" başlığı altında 15 yazı ve 20 madde halinde ele aldığımız hususların hülasası bu son maddede kendisini gösteriyor. Zira Kur"an"ın amacını "insanın yararı" olarak tayin eden bu anlayış, insanın heva ve heveslerini hayatın merkezine koymakla ölümcül hatayı en baştan işlemiş oluyor. İnsanın yararının her türlü hayrın başı olduğunu kim söylüyor? Diyelim ki Allah Teala da buna itibar edilmesini emrediyor. İyi ama insanın yararının nerede olduğunu kim tayin edecek?

Hasılı, modern zamanlarda uğradığımız evrensel hüsran ve inkisar, maruz kaldığımız binbir zillet, ezelî ve ebedî hakikatle aramıza mesafe koymamızdan kaynaklanıyor. Bizler, onu kendisi olarak anlayıp özümseyerek gereğini yapmaya yanaşmayıp, hayatın temeline ilahî iradeyi değil modern değerleri koyma ısrarımızı sürdürdükçe oradan oraya savrulmaya devam edeceğiz"
milli gazete

Bu yazı toplam 584 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar