Abdurrahman Dilipak
Kehf suresi ışığında bugünü okumak
Derin Gerçekler
Kainat Allah’ın (cc) “kevni bir ayeti” olup, okunması gereken bir kitaptır. Aslolan Kelamullahın penceresinden kendi nefsimize ve dışımızdaki alemi bu pencereden seyretmektir. O pencere aslında Cennete açılan bir penceredir. Kişi, bu pencereden kendi nefsine baktığında, Allah’ın kendini neyle meşgul ettiğini ve onun rızasına ulaşmak için nasıl davranması gerektiğini görür. Bu anlamda Allah, sana, bana, demire, arıya da vahyetti ve bize eşyanın esmasını da öğretti. Bu bilgi gömülü bir yazılım gibi bizim derunumuzda gizlidir ve biz bu bilgi ile kainattaki her şeyle daimi bir bağ, ilişki ve etkileşim içindeyiz. Çünkü, ekmel-i mahlukat, eşrefi mahlukat, biz zübde-i kainatız.
Hamd, Allah’ın kullarına indirdiği ve onda hiçbir eğrilik (çelişki) bırakmayan, yaratanın yaratıla vahyettiği yaşama biçimi olan bir kitaptır.. Bu Kitap, dosdoğru bir yolda olsun diye bizleri uyarmak ve salih ameller işleyen müminlere, kendileri için güzel bir mükâfat olduğunu müjdelemek için gönderildi.. Bizi cennetle müjdeleyen ve cehennemle korkutan bu Kitap, “Allah çocuk edindi” diyenleri uyarmak içindir. Onlar cahillerdir, kendi nefislerine zulmediyorlar. yalandan başka bir şey söylemiyorlar. Bu kitap insanları imtihan için sorgu gününe ilişkin cevap anahtarı gibidir. Hangisi daha güzel ameller işleyecek? Ve şüphesiz ki, biz yeryüzünde olan her şeyi bir gün kupkuru bir toprak haline getireceğiz.
Hani o mağaraya sığınan gençler vardı ya onlar ne demişlerdi: “Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve işimizde bize doğruyu buldur.” Hani şu “Ashab-ı Kehf diye Kitapta bize misal ve örnek olarak gösterilen gençler. Onlar, Rablerine iman etmiş gençlerdi. Biz de onların hidayetini artırdık. Kalplerini sabit kıldık. Onlar şöyle dediler: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başkasına ilah diye tapmayız. “Şu bizim kavmimiz, Allah’tan başka ilahlar edindi. Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?” Onların hali Allah’ın ayetlerinden biridir. Allah kime hidayet ederse, o doğru yoldadır; kimi de saptırırsa, onun için doğru yolu gösteren bir dost bulamazsın. Uyandırıldıklarında İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız?” dedi. Diğerleri: “Bir gün ya da bir günün birazı kadar” dediler. Bazıları da: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir” dediler.. İçlerinden birini şehre gönderdiler ki, yiyecek bir şeyler alsın ve şehirde ne konuşuluyor, onun bilgisini getirsin. Şehre gidecek olan o içlerinden biri, dikkatli davranmalı, kimseye fark ettirmeden bu işi yapmalıydı. Çünkü eğer müşriklere direnen gençlerden olduklarını öğrenirlerse onu taşlarlar, kendi dinlerine döndürmek için işkence edebilirlerdi. Eğer baskılar ya da bir menfaat karşılığında dinlerinden dönerlerse O zaman asla kurtuluşa eremezlerdi. Allaha güvenmeli ve direnmeliydiler, bu gün Gazzeli kardeşlerimizin yaptığı gibi.
Allah, onların durumu bize bildiriyor ki, onların hayatından ders alalım diye. Allah’ın vaadinin gerçektir. Bu surede, aslında bir takım ruhbanların peygamberimize bazı sorular için geldiklerinde, peygamberimiz onlara, “yarın gelin, sorunuzun cevablarını vereyim” dedi. “İnşallah” demeyi unutmuş/unutturulmuştu. Ve bunun üzerine iki hafta vahiy gelmedi. Sonra bu sure nazil oldu. Bu sure aynı zamanda onların sorularının cevabıdır. Ve bu cevaplar bizim içinde bir çok bilgi, hikmet ve ibret dersi ile doludur. Bu surenin bize haber verdiği ilk ders, hiç kimse, Allahı unutup ilmine, gücüne, servetine güvenip bir iddiada bulunmasın. Kim böyle yaparsa, Allah (cc) onu ondan mahrum bırakır. İlim sahibi, güç ve kuvvet sahibi yalnız, Allah(cc’)tır. Peygamber de olsa, kimse gaybi bilmez, göklerin ordularının komutası onların elinde değildir ve göklerin hazinelerinin anahtarı da onların elinde değildir.
Ashab-ı Kehf’i sayısı hakkında Kimileri: “Onlar üç kişiydi, dördüncüleri köpekleriydi” dedi, kimi 4,5,6,7 kişiydiler dedi. Halk arasında “7 uyurlar” olarak bilinir. “Onların sayısını Allah (cc) daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan pek azdır. Bize bu konuda bir sayı bildirilmedi. İnsanlar da artık bilmedikleri bir şey hakkında tartışmamalıdırlar. Ve asla bir şey için “Yarın bunu yapacağım” demeyelim.. Ancak “İnşallah /Allah dilerse” diyelim..
Onlar mağarada 1,5 gün gibi çok kısa bir süre kaldıklarını zannediyorlardı ama, 300/309 yıl kalmışlardı. Zaman algıları izafi idi. Kuşkusuz “Onların ne kadar kaldığını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O’na aittir”. O hakkı ile gören, işiten, bilendir.! Onların mağarada O’ndan başka bir dostu da yoktu. Onlara mağara da vahşi hayvanlar, börtü böcek de ilişmemişti, acıkmamış ve susamamışlardı. Üstlerinde ki eskimemişti. O, hikmet ve hüküm sahibidir ve “hükmüne kimseyi ortak etmez.”
Bu surede ilk haber verilen hakikatlerden biri “O’nun kelimelerini değiştirecek kimse olmadığı” yönünde idi. Yani tahrif olmayacaktı, ama onu bize bugün olduğu gibi unutturarak ya da manasını çarpıtarak Şeytan başka yollardan insanları saptırmaya devam edecekti. O “Son kitap”tı. O’ndan başka bir sığınacağımız başka bir şey de yoktu. Bize düşen dua edenlerle birlikte sabretmekti.. Bu ayetler “Dünya hayatının süsü” olan para, mal, makamının peşinde koşup, gözlerimizi kitaptan ayırmamamız gerektiği hatırlatılıyordu. Allah’ı anmaktan alıkoyan, işler, sözler ve kişilerden uzaklaşmamız konusunda Allah (cc) bizi bu misaller üzerinden uyarır.. De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” İnkar edenlere gelince Allah (cc) zalimler için bir ateş hazırladı ki, o ne kötü bir sığınak! İman edip salih ameller işleyenler için, altından ırmaklar akan, nimetlerle dolu cennetler vardır. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır.
Bu surede bir de “İki Bahçe Sahibi Kıssası” anlatılır. Surede iki çiftlik sahibi misali verilir. İçinden su çıkan, üzüm bağı, hurma ve ekinlerin bulunduğu 2 çiftlik sahibinin biri diğerinden daha zengindi. Onun başka gelirleri de vardı. Arkadaşıyla konuşurken: “Ben malca senden daha zenginim ve adamlarca da senden daha güçlüyüm” dedi. Bahçesine girdi ve çevresindekilere şöyle dedi: “Bütün bunların asla yok olacağını sanmam”. “Kıyametin kopacağını da sanmam. Eğer kıyamet kopar da Rabbime döndürülürsem, O da orada bana bu dünyada verdiğinden daha fazlasını verecektir..” dedi. Onunla konuşan arkadaşı dedi ki: “Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün bir insan haline getiren Allah’ı inkâr mı ediyorsun? Ama ben derim ki: O Allah (cc) benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam. Bahçene girdiğinde ‘Maşallah, güç ancak Allah’tandır’ deseydin ya! Eğer beni malca ve evlatça senden az görüyorsan, Umarım Rabbim bana senin bahçenden daha iyisini verir ve seninkinin üzerine gökten bir felaket gönderir de orası kaygan bir toprak haline gelir. Yahut suyu çekilir de bir daha onu bulamazsın” dedi.
Hani, bir şair “Bülbül” şiirinde “bir semavi saltanat kurdun, cihanın yurdu yıkılsa, yıkılmaz senenin yurdun” der ya, bu ayetler, kavmi için ezel - ebed davası güdenlerin hali ile hallenenlerin akıbetini gösteren bir misaldir burada anlatılanlar. Evet! Sonunda beklenen oldu ve o kişi servetini de, çiftliğini de kaybetti. oldu. O, bahçesinin çardakları üzerine çökmüş, harap olmuş halini görünce: “Keşke Rabbime kimseyi ortak koşmasaydım” demeye başladı. Allah’tan başka ona yardım edecek bir topluluk yoktu ve o, kendini kurtaramadı. İşte orada yardım ve dostluk, yalnız hak olan Allah’a aittir. O’nun vereceği mükâfat da en hayırlısıdır, sonuç da en güzelidir.
Bu konu burada bitmeyecek. Biz bu konuya yarın da devam edelim.
Selam ve dua ile.