Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

İsrail’le ilişkiler: İnce uzun bir yol

Tarih övgü ya da sövgü değildir. Tarihi insanlar yapar, insanlar yazar. Allah’a yemin olsun ki, insanlar hüsrandadır, Kitab’da istisnaların kim oldukları yazılıdır. Topyekun aziz, ya da topyekun lanetli bir halk yoktur. Allah (cc) servet ve iktidarı onlar arasında dönüp dolaştırır.

Gerçek bize anlatılanlardan ibaret değil. En kötü zamanlarda bile çok iyi insanlar, çok iyi işler olabilir. En iyi zamanlarda bile, oradan kötüler, kötü şeyler olabilir. Allah (cc) bizleri nimetlerini kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan ediyor.

Kanuni dönemini hatırlayın, Fuzuli, Bağdat Seferinden hemen sonra yazdığı Şikayetnamesinde der ki, “selam verdum rüşvet değildur deyu almadılar”.

Kanuni zamanında, batıda Endülüs Emevi devleti, Doğuda Babür Şahlığı ve Horasan beylikleri yıkıldı, biz yardıma gidemedik, bugün Gazze’ye gidemediğimiz gibi. 1700’lerde Lale devri başladı. Lüks İsraf, saltanat. İtibardan tasarruf edilmiyordu. Boğazda “Sünnet düğünleri” alemin dilindeydi. “Direkleri gümüşten, yelkenleri ipekten, halatları ibrişimden gemilerimiz vardı”. Her konuda sarayın sorunlarını çözen “saray ulemalarımız” vardı, kavukları, altın sırmalı kaftanları ile her hünkarın emrine amade..

1789 Fransız devrimi ile batı ile birlikte bizde sarsıldık. Osmanlı’da devrim rüzgarı Tanzimat’la gösterdi kendini. 1900’lere gelirken İttihat Terakki’nin kucağına düştük. Cumhuriyet dediğiniz, İttihat Terakkinin siyasi kanadıdır. Abdulhamid, Talat, Cemal ve Enver paşadan oluşan bir trio kurmuştu. Biri Almancı, biri İngilizci, biri Fransızcı idi. Zaten Damat Ferid İngilizlerin ve Rothschild’lerin adamı idi. Rothschildler gözlerini Musul ve Baküye dikmişti. Saraya düşük faizli kredilerle daldılar. Abdulhamidin o ülkelere karşı kullanmayı düşündüğü paraları, o ülkeler saraya karşı kullandılar.

Abdulhamid7 tarikatın postu”nu sarayın arka bahçesine sermişti. Diğer alim, arif ve münevverlere saray kapalı idi. Çünkü eleştiriyorlardı. Neyse, sonunda olan oldu. Çanakkale, Halife’nin Selanik sürgünü ve Cumhuriyete giden yol açıldı.

Menderes yönetiminin arkasında büyük Mason, Alliance İsrailiete’nin “Galib Hoca”sı Bayar vardı. Aslında Müslümanlara ölümü (CHP’yi) gösterip, hastalığa (DP’ye razı) ettiler. Demokrat parti, “batıya kalkan bir tren”di aslında. O CHP’nin yaptığını, din’i kullanarak, algıları yöneterek, insanları narkozlayarak yapıyordu. Soğuk savaş’ta, dinsizliğe / Komünizm’e karşı ehl-i kitab(!?) ABD’nin / NATO’nun yanında yerimizi aldık. 12 Mart sonrası CHP-MSP koalisyonu, 1. MC, 2. MC dönemi var. İran devrimi, Özal dönemini de geçelim. AK Parti’ye geçerken ANASOL-M’den önce bir Erbakan’ın REFAHYOL dönemi var, bir yıl süren ve 28 Şubatla sonuçlanan.

54. RefahYol hükümeti 28.6 1996’de kuruldu - 30.06.1997’de sona erdi. Bakın bu hükümetin tepesinde Morisson Süleyman var. Yanınızda ABD’nin mutemed hanımefendisi Çiller, öbür yanınızda F. Gülen’in mutemedi olan Meral Akşener var. Media’nıza, teşkilatınıza Adnan Oktar cemaati sızmış. Oktar 1980 sonrası gündeme geldi. 90’ların ortalarında RP’ye sızmış bir hareketti. Oktar’ın kim olduğunun, Hatta Çiller ve Akşener’in politik ilişkileri açısından kim olduklarını bilmek için haklarında derin bilgilere sahip olmak gerekmezdi, ama sonuçta olan oldu. Ordu desen bir çoğu BÇG’li. Yani NATO’cu Laikçi!

Malum lobi Erbakan’ı iktidara taşırken, aslında Gülen üzerinden Erbakan eliyle, ordu, polis ve MİT’teki BÇG’lileri temizlemek istiyordu, ama olmadı. Gülen Erbakan’a “beceremedin bırak git” derken bunu söylüyordu. Erbakan da “bakalım kanlı mı olacak kansız mı” derken, içine çekildiği oyunun farkına varmıştı aslında.

Erbakan yönetime gelmeden önce Ticaret hacmi 1992–1994 arasında % 62 artmıştı. Türkiye’de Yahudi göçü, 500. Yıl vakfı tarafından coşku ile kutlanmıştı. Herzog İstanbul’a gelmiş, ardından Türkiye’ye İsrail’den Turist akını başlamıştı. Kültür anlaşması, Turizm anlaşması, ticaret anlaşmaları arkası arkasına geliyordu. Haziran 1994’de ise İsrail Ekonomi ve Planlama Bakanı Shimon Shitrit Türkiye’de yatırım olanakları araştıran 70 Yahudi işadamı eşliğinde Türkiye’ye gelmişti. Kasım 1994’de Başbakan Tansu Çiller İsrail’e gitti. Cumhurbaşkanı Demirel’in Mart 1996’da İsrail’e yaptığı ve Haziran 1996’da Devlet Başkanı Weizman tarafından iade edilen ziyaretlerle en üst düzeye ulaşmıştı.

RP döneminde beklenenin aksine ilişkiler gerilememiştir. Netanyahu “Erbakan’ın başbakanlığına ilişkin başlangıçta sahip olduğu endişelerin yersiz olduğunu büyük bir memnuniyetle gördüklerini” belirterek, bu dönemde imzalanan 31 protokol ile İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha da geliştiğini kaydetti. O dönemde Orgeneral Çevik Bir, ordunun İsrail’le ilişkileri bir devlet politikası olarak gördüğünü açıklamış ve “Hükûmetler şapka gibidir; gelirler ve giderler. Kalıcı olan Devlet”tir demiştir. Mesut Yılmaz döneminden alt yapısı hazırlanan Serbest Ticaret Anlaşması ve Savunma ve Sanayi İşbirliği Anlaşması Refah-Yol hükümeti döneminde imzalanmıştır. Bu anlaşmalarda Erbakanın imzası olmasa da, Çiller ve Bir’in imzaları ile anlaşmalar yürürlüğe sokulmuştur.

Bu çerçevede iki ülke arasında 23 Şubat 1996’da Askeri Alanda Eğitim ve Teknik İşbirliği Çerçeve Anlaşması, 23 Aralık 1996’da da Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmıştır. “Askeri eğitim anlaşması çerçevesinde Türk uçaklarının İsrail’e uçabilmesi ve İsrail havaalanlarından yararlanabilmesi Türk Hava Kuvvetleri’ne bölgede hareket deneyimi açısından avantaj sağlamıştır” açıklaması yapıldı o zaman. “İstihbarat alanında bilgi teatisi de, PKK ile mücadelede etkinlik kazandırmıştır” denildi. 1996 yılı iki ülke açısından bir milat olmuştur. Türkiye ve İsrail arasında 2000 yılına kadar askeri alanda 11 ayrı anlaşma daha imzalandı. En Büyük anlaşma, Aralık 1996’da Ankara tarafından onaylanan ve sözleşme değeri 630 milyon dolar olan Türkiye’nin 54 fantomluk filosunun yenilenmesi anlaşmasıdır. Askeri alanda işbirliğinin bir diğer boyutu, tarafların ortaklaşa düzenlediği. tatbikatlar oldu. 1996 Nisan ve Ağustos’unda Türk ve İsrail savaş uçakları havada ortak ikmal tatbikatları yapmışlardır. 1998 başında ise Akdeniz’de “Güvenilir Denizkızı” adı verilen bir arama kurtarma tatbikatı ABD savaş gemilerinin de katılımıyla Akdeniz’in uluslararası sularında gerçekleştirildi. (Ayrıntılı bilgi için bkz: Ünal Tüysüz / Yüksek Lisans tezi / Türkiye-İsrail İlişkileri 2002-2013 / https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/uls_38b4a.pdf)

Erbakan imzalamadı, RP kabul etmedi demek, gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Parti onaylamasa, Erbakan imzalamasa da, sonunda o işleri birileri tarafından bir şekilde kitabına uyduruldu ve onlar da gizli değil. Kaldı ki, Erbakan’ı imzalamak zorunda bıraktıkları durumlar da olmadı değil. Bu arada İsrail 1994'de El Halil camii saldırısı sonrası 54. Hükümet Başbakanı Erbakan, TBMM kararıyla Türk askerini El Halil'e göndermişti. Bu işin aslı şöyle: 1994 katliamı, Oslo Süreci'ni (1993) sekteye uğrattı. Bu, 1995 Oslo 2 Anlaşması ile El Halil / Hebron’un bölünmesini öngören “Hebron Protokol”'ne yol açtı. Protokol, kentin Filistin ve İsrail kontrol bölgesi olarak ikiye ayrılmasını ve uluslararası gözlemcilerin konuşlandırılmasını içeriyordu. Ankara bu anlaşmaya dayanarak 30 Ocak 1997'de Türkiye, Danimarka, İtalya, İsveç, İsviçre ve Norveç'ten 180 kişilik bir gözlemci gücü olarak kuruldu. Erbakan hükûmeti, 20 Şubat 1997'de TBMM'den tezkere çıkararak 12 subay ve astsubaydan oluşan Türk birliğini gönderdi. Bu, 28 Şubat süreci öncesiydi ve darbe sonrasında da uzatıldı (6 ayda bir yenilenerek 2019'a kadar sürdü). Görev, El Halil'deki gerilimi izlemek, yerleşimci-Filistinli çatışmalarını önlemek ve Oslo protokolünü uygulamaktı.

Demirel Erbakan’ı o dönemde hiç rahat bırakmadı. Erbakan istifa ettiğinde de görevi “Kızım” dediği Çiller’e vermesi gerekiyordu, vermedi, Mesut Yılmaz’a verdi. Çünkü efendileri öyle istiyordu. Aksine Erbakan'a, rejim konusunda endişelerini dile getiren mektuplar gönderiyordu.

10.4.1997’de İsrail Dışişleri Bakanı David Levy’ Erbakan’ı ziyaret etti. Ziyaret soğuk başlamış, sıcak devam etmiş. Levi öyle diyor. El sıkışarak ayrıldılar. Bu olay hakkında o günlerde çok konuşuldu. Halka sert mesajlar verilirken, Levi “memnun ayrıldığını” söylüyordu. İsterseniz bu olayı bir de Milliyet’in. Musevi yazarı Sami Kohen’in 9.4.1997 tarihli köşe yazısından okuyun: https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/sami-kohen/erbakanin-israil-ile-diyalogu-5385827

Milliyet gazetesi 8.4.1997’de “Erbakan sonunda kabul etti” başlığı ile şu haberi verdi: https://www.milliyet.com.tr/dunya/erbakan-sonunda-kabul-etti-5386032 Erbakan’ın nasıl bir baskı ve kıskaç altına alındığını görmek için ayrıca şu makale de önemli: “İstikrar İçin Formül: Türkiye Artı İsrail”. Yazan: Çevik Bir, Martin Sherman. https://www.meforum.org/middle-east-quarterly/istikrar-icin-formul-turkiye-arti-israil . Bu makale üzerinden ayrı bir makale yazan Hasan Hüseyin Uludağ “Middle East Forum” da yayınlanan “ÇEVİK BİR-28 ŞUBAT-İSRAİL ÖRGÜSÜ” başlıklı makalesine şu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.meforum.org/62064/istikrar-icin-formul-turkiye-arti-israil

Bu günlerde “Türkiye’nin meşruiyet arayışı” şeklinde yorumlanan son ABD gezisindeki maksadı o zamanki şu ifadeler çokça ortaya koymaktadır aslında: 30 Ekim 1996 tarihli ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher tarafından Ankara ABD büyükelçisine gönderilen bu kripto mesajda şunlar yazılıdır: "Türkiye, birleşik devletlerin anahtar stratejik ortağı olarak kalmak mecburiyetindedir ve onun bu pozisyonunu gerçekleştirip sürdürmedeki başarımız, bizim milli menfaatlerimizi doğrudan etkileyecektir. Türk askeriyesi, bu sonucu elde etmeye doğru daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalıdır. Bu konudaki aksiyon planlarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum."

Bir de bu olaylar olurken bugün solcular, Erbakan hükümetine, o günkü bu tartışmalara nereden bakıyor derseniz, ”Milli Görüşçüler” için can sıkıcı olsa da , bilmek isteyenler Sarp Kazezoğlu’nun şu makalesine de göz atabilir: “Millî Görüş ve İsrail: Türkiye’deki İslamcıların Filistin ikiyüzlülüğü”. https://haber.sol.org.tr/haber/milli-gorus-ve-israil-turkiyedeki-islamcilarin-filistin-ikiyuzlulugu-393315

Küçük bir not: 10.4.1997’de İsrail Dışişleri Bakanı David Levy Erbakan’ı ziyaret etmişti ya. Erbakan’dan bir ricası da yeni kurulan “TBMM İsrail Dostluk Grubu”na RP’nin üye vermesi olmuş. Erbakan Levy’ye “tamam” ama, o ismin kim olduğu açıklamadı.. Ama adı bildirilen kişi olayın duyulması üzerine tabandan gelen tepki üzerine geri çekilmiş. Bazı kayıtlara göre 2-3 isim gelip gitmiş. AK Partiye gelince dostluk grubu üyeliği patlamıştı zaten.. Yarın da onu yazalım mı? Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 356 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar