“İslâm bize kimliğimizi kazandırdı”

“İslâm bize kimliğimizi kazandırdı”

Kazakistan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Absattar H. Derbisali, Vakit’e konuştu:

Kazakistan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Absattar H. Derbisali, Vakit'e yaptığı açıklamada; "İslâm, ülkemize büyük bir uygarlık getirdi. Bu uygarlığın gölgesinde ilim ve medeniyet ocakları kuruldu ve gelişti. Hoca Ahmed Yesevi ve El-Farabi gibi çok değerli ilim adamları yetişti. Yesevi Dergâhı, Anadolu'ya da ışık oldu. Anadolu'daki yüzlerce Kıpçak ve Oğuz boyunun Müslüman olmasında Yesevi Dergâhında yetişen dervişlerin büyük etkisi vardır. Bizim şimdi de Temel kaynağımız Kur'an-ı Kerim'dir. Sonra ise, yolunda yürüdüğümüz Hazreti Peygamber(sav)'in hadisleri ana kaynağımızdır. Bunlardan sonraki dayanaklarımız ise, Ebu Hanife babamızın 'mezhebi' ve halkımızın İslâm Şeriatına karşı olmayan örf ve adetleridir" dedi. 

Komünizm sonrasında özgürlüklerine kavuşan Türk Cumhuriyetlerinin "yönetimlerinin" genellikle İslâm ile dertleri oluyor. Uzun bir esaret döneminden sonra İslâm'a susayan halklarının bu susanmışlığını birçok yolu kullanarak köreltmeye çalışan "diktatör" devlet adamlarını okumaktayız sürekli. Kazakistan'da ise durum biraz daha rahat. Prof. Dr. Absattar H. Derbisali ise, Kazakistan Diyanet İşleri Başkanı olarak yüreğini orta yere koyan bir güzel insan. Yüzünden tebessüm eksik olmuyor ve Hoca Ahmed Yesevi ve Farabi gibi ataları ile onur duyduğunu söylüyor. 7. Avrasya Din Şûrası için Türkiye'de bulunan Prof. Dr. Absattar H. Derbisali ile Kazakların büyük alimlerini ve İslâm'ın Kazak illerine getirdiği medeniyeti konuştuk. Buyurun;

- İslâm Kazakistan'da ne zaman yayılmaya başladı?

- 751 yılında Jambıl vilayetindeki Talas Irmağı kenarında İslâm Orduları ile Kara Çinliler arasında yapılan o meşhur, kanlı savaşta Kazaklar İslâm Ordularının safında yer aldılar. Sonrasında da İslâm bütün Kazaklar arasında hızla yayıldı.

- Türklerin Müslüman olma tarihi de başlangıç olarak bu olay zaten, değil mi?

- Evet, bu zafer İslâm'ın sadece Kazaklar arasında değil bütün Orta Asya'da geniş olarak yayılmasına sebep oldu.

- İslâm, yerli halkın yaşantısında büyük değişiklikler yaptı mı?

- Elbette, ilim yayıldı. Kur'an-ı Kerim'de ilim 719 farklı yerde konu edinilir. Bu nedenle Müslüman olup, İlime bigane kalmak mümkün değildir. Hazreti Muhammed (sav); "İlmi ve alimi seven Cennette bana komşu olacaktır" buyurmuştur. Bu sebeple rahatlıkla 'İslâm ile birlikte ilim de Kazaklar arasında hızla yayılmıştır' diyebiliriz.

- İlim varsa kitap da vardır"

- Elbette. Eski Kazakistan'daki Otrar Kütüphanesi döneminde İskender Kütüphanesinden sonra dünyanın en büyük 2. Kütüphanesi olarak bilinirdi. Böyle bir ilim merkezinden yararlanarak çok sayıda âlim yetişmiştir.

- Çok meşhur âlimleriniz var mı?

- Çok. Kazakistan'da yetişen âlimlerin bazıları doğdukları yerin adı ile tanındılar, bazıları da kendi aşiretlerinin adları ile tanındılar. Hoca Ahmed Yesevi, Farabi, Kerderi, Celayiri, Baylak Al-Kıpçaki, Yarmuhammed Naymanş, Molla Muhammed Adayi ve Muhammed Haydar Dulati bunların en tanınmışlarıdır. Ahmet Ali El-Kazaki, Muhammed Kelesi, İmam Escan Konratli gibi âlimleri de tabii unutmamak gereklidir. Bunlar bizim şeref kaynaklarımızdır.

- İslâm Dünyası ile ilişkileriniz nasıldı?

- Birçok âlim, gezgin ve din bilgini için Kazak ülkeleri iyi bir havza olmuştur. Âlimler Seyhun ile Ceyhun nehirleri arasına gelip, bu yerler hakkında öğrendiklerini yazdılar. Bazıları da ülkemizde okullar açıp, eğitim verdiler. İslâm Medeniyetinin yerli halk arasında yayılması için çalışarak nice öğrenciler yetiştirdiler. Kazakistan'ın güneyi ile Sır boyu şehirlerinin yetenekli gençleri Şam'a, Bağdat'a ve Kahire'ye giderek dinlerini öğrenip geri döndüler ve kendi halklarına anlattılar. Gidip de dönemeyenler oldu, oralarda kaldılar, evlendiler, yerleştiler ve vefat ettiler.

"İSLÂM İLE BİRLİKTE ÜLKEMİZE REFAH DA GELDİ"

- Şehirler ve ticaret ne durumdaydı?

- İslâm ile birlikte refah da geldi. Vatanımızın güneyinde yeni şehirler kuruldu, eskileri de hızla büyüdü. Almatı, Balasagun, Merke, Kulan, Taraz, İsficab, Sayram, Otrar, Çimkent, Savran, Sığınak, Kent, Barşıkent ve Türkistan şehirleri kuruldu ve çok gelişti. Şehirlerin çoğalmasıyla birlikte göçmen olan halkımız medenileşmeye başladı.

- Bu size ilmi anlamda neler kazandırdı?

- Çok değerli ilim adamları yetişti. Atalarımızın arasından matematikçiler, felsefeciler, dilciler ve şairler çıktı. Hoca Ahmed Yesevi, El-Farabi, İsmail El-Cevheri, Muhammed Türkistani, İsficap Sayramlı Ahmet El İsficabi, Ebu'l Hasan El-İsficabi, Cemaleddin Sait El-Türkistan'i, Şeyh Ahmet Türkistani ve benzeri büyük âlimler yetişti. İsimlerini uzun uzun vermeye gerek yok ama 5 Cendli, 2 Barşınlıği, 31 Tarazlı ve 10 Balasagunlu alim yetişti. Bugün biz de onların bıraktıkları emanet üstünde duruyoruz ve onların yaptıklarını şerefle izliyoruz.

- Bunlar sadece Kazak ülkelerindeki âlimler mi?

- Evet, fakat ülkemiz dışında da âlimlerimiz yetişti. Bu arada Türkiye, Orta Asya Rusya, Hindistan ve Pakistan müzelerinde teşhir edilen el yazması eserler arasında Kazak âlimlerinin de birçok eseri vardır. Bu kıymetli eserler yüzyıllar boyunca ilim ve irfan merkezlerinde toplandı.

"FARABİ SADECE KENDİ ÜLKESİNİN ZENGİNLİĞİNİ YANSITAMADI"

- Türkiye'de toplanan emanetlere sahip çıkılıyor mu? Bilginiz var mı?

- Türkiye, İslâm emanetlerine büyük önem vermektedir. Bu mirasları toplayıp korumaya ve araştırmaya hakikaten çok büyük önem veriyorsunuz. Ülkenin bütün kütüphanelerindeki İslâm Uygarlığı ile ilgili bu değerli eserlerle alakalı bütün bilgileri İstanbul'daki İslâm Araştırmaları Merkezi'nden (İSAM) alabiliyoruz. Bu bizi çok sevindirmekte.

- Türkiye'yi bu noktada iyi bir seviyede görüyorsunuz yani.

- Elbette. Kütüphanelerinizdeki değerli yazmaların ve basma kitapların elektronik kopyalarını alabiliyor olmamız büyük bir iştir.

- Kazak âlimleri ile alakalı çalışmalar var mı?

- Evet, Türkiye'nin çeşitli kütüphanelerindeki Kazak evlatlarına ait değerli yazma eserlere de özellikle sahip çıkılıyor. Bunlar arasında Farabi önderliğindeki Otrar'lıların eserleri önemli yer tutuyor.

- Farabi gibi bir büyük âlime sahip olmak elbette onur verici.

- Kesinlikle öyle. Farabi sadece kendi ülkesinin geleneksel zenginliğini yansıtmadı. Bunun yanı sıra Türk yurduna komşu İran, Hindistan ve Arap ülkelerinin zengin medeniyetlerini de özümseyip, ürünler verdi. 870 yılında Güney Kazakistan'ın Arıs nehrinin kenarındaki Farab şehrinde dünyaya geldi ve kendini ilim ve medeniyete adadı. Matematikten müziğe her türlü ilim ile ilgilendi. 160 civarında kitap yazdı. Yazdıkları yüzyıllarca nesilden nesile ulaştı ve dünya medeniyetinin gelişmesine vesile oldu.

"YESEVİ DERGÂHI ANADOLU'YA DA IŞIK OLDU"

- Hoca Ahmet Yesevi'niz var bir de sizin. Sizin oralardan doğan fakat buraları da aydınlatan bir ışık oldu Hoca Ahmet Yesevi"

- Evet, bir başka ünlü atamız da Hoca Ahmet Yesevi'dir. Güney Kazakistan'ın İsficab-Sayram isimli şehrinde dünyaya geldi. O, Türklerin İslâm'ı sevmesine ve benimsemesine sebep olmuştur. Anadolu'daki yüzlerce Kıpçak ve Oğuz boyunun Müslüman olmasında da Yesevi Dergâhında yetişen dervişlerin büyük etkisi vardır. Yesevi Dergâhı, Anadolu'ya da ışık oldu. Divan-ı Hikmet adı ile bilinen tasavvufla ilgili şiirleri herkes tarafından bilinmektedir.

- Daha birçok değerli isme sahipsiniz.

- Elbette. Mesela Orta Asya ve Kazakistan medeniyetine, ilmine ve edebiyatına büyük katkıda bulunan bir başka düşünür, şair ve devlet adamı da Muhammed Haydar Dülati'dir. Onun Tarihi Raşidi isimli eseri çok meşhurdur. 16 ve 17. yüzyıllarda elden ele dolaştı bu eser. Çok kıymetli kopyaları İtalya, Fransa, Almanya, Rusya, Özbekistan ve Tacikistan kütüphanelerinde korunmakta. 19. Yüzyılda Şokan Velihan ele aldı. 1895'de ise N. İlayec'in önsözü ile D. Ros'un çevirisi olarak Londra'da basıldı. Kitap, Amerika'da da basıldı.

- Bu eser sizin için neden bu kadar önemli?

- Benim için çok önemli bir yeri olduğu için bu kitabı uzun yıllar inceledim. Sonuçta bu eser Kazakistan'da yaşayan halkların tarihini, etnik yapılarını, edebiyatını, kültürünü anlatıyor. Çok çok değerli bir eserdir. Muhammed Haydar Dülati'nin kabrinin yeri bilinmiyordu. Allah'ın yardımı ile bu büyük atamızın kabrini Keşmir'de bulduk. 1998 yılında torunları adına orada atamıza dua ettik.

Farabi Üniversitesi bünyesinde bölümler kuruldu

- Geçmişinize yönelik başka ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

- Geçen yüzyılın 80'li yıllarına kadar Doğu dillerini bilen uzman sayısı çok azdı. Bizim büyük âlimlerimiz de büyük oranda Doğu dillerinde eserler vermişlerdi. Bu sebeble bu âlimlerimizin dışarıdaki etkilerini bilemiyorduk. Şimdi 'Kültür Mirası' adı ile bir resmi programımız var. Ben de burada görevliyim. Birçok eseri çevirdim. Farabi Üniversitesi bünyesinde de bölümler kurduk. Aynı zamanda Farabi'nin eserlerini farklı dillere de çeviriyoruz. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını destekliyoruz. El yazma eserleri gün yüzüne çıkarmaya çalışıyoruz.

"İslâm bize kimliğimizi kazandırdı"

- İslâm size ne kattı?

- Benliğimizi, kimliğimizi bu vesile ile kazandık. İslâm, ülkemize büyük bir uygarlık getirdi. Bu uygarlığın gölgesinde ilim ve medeniyet ocakları kuruldu ve gelişti. Dünyaca ünlü meşhur ilim ve fikir adamları, şairler, yazarlar yetişti. Onlar, yaşadıkları devirlerde İslâm Medeniyetinin gelişmesine ve yayılmasına önemli katkılarda bulundular.

- Kazak ellerini yabancı yazarlar da yazdılar"

- Evet, İbn Faldan, Yakut El-Hamavi El-Rumi, Ruzbihan İsfehani gibi derlemeci tarihçi seyyahlar ülkemizdeki refahı yazdılar. Tarihimizi, coğrafyamızı ve etnografyamızı sonraki nesillere aktardılar.

- Kazakistan'ın şu anki durumu nedir?

- Bizim temel kaynağımız Kur'an-ı Kerim'dir. Sonra ise yolunda yürüdüğümüz Hazreti Peygamber(sav)'in hadisleri ana kaynağımızdır. Bunlardan sonraki dayanaklarımız ise, Ebu Hanife babamızın 'mezhebi' ve halkımızın İslâm Şeriatına karşı olmayan örf ve adetleridir. Sanırım bu, durumumuzu iyi açıklamaktadır.

"BİZ VATANIMIZI İMANIMIZ İÇİN SEVİYORUZ"

- Evet, birçok noktada zaten Türkiye ile aynı düzlemde yer almaktasınız.

- Kesinlikle. Bakın din, kültür aynı. İslâm anne-babaya saygılı olmayı, vatanı sevmeyi, birlik ve beraberliği korumayı emretmektedir. Biz de bu değerlerimizi yüzyıllardır korumaktayız. Peygamber Efendimiz(sav); 'Vatan sevgisi imandandır' demektedir ve biz de vatanımızı bu sebeble çok seviyoruz.

- İslâm ile barışık bir Kazakistan'dan bahsedebiliyoruz yani.

- Elbette. Kazak halkı bin yıldan fazla bir zamandır İslâm dinine sımsıkı bağlanmıştır. 'Doğru yol' üzre yaşamaktadır. Sıkıntılar her daim vardır lakin gerçek de budur. İslâm'ın değerleri ile halkımızın dünya görüşü, örf ve adetleri birbirini desteklemektedir.

MUSTAFA R. ÖZGÜR - VAKİT