Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

İran Yeni Bir C.başkanlığı Seçiminin Eşiğindeyken..

 

Müslüman dünyasının kalbi mesâbesinde olan Ortadoğu"nun büyük devletlerinden birisi olan İran"da, önümüzdeki Haziran ayının ilk haftasında yeni bir cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak..

Uluslararası siyasî durumun özellikle de Ortadoğu"yla ilgili bölümü giderek daha bir buhranlı hale gelirken ve İran"ın dünya dengeleriyle hesablaşmasının da giderek şiddetlendiği bir zaman diliminde bu seçimlerin daha bir özel mânâ kazandığı söylenebilir.

Nitekim, çeşitli dış mihraklar, İran"la ilgili siyasetlerine şu anda biraz askıya almış görünümü verip, siyaset planlamalarında seçim sonrasındaki tabloya göre bir değişiklik yapıp yapmıyacaklarını düşünmekteler..

Ancak, İran"da cumhurbaşkanlığı makamının diğer ülkelerde olduğu gibi bir mânâ ve mahiyetinin olmadığı da hatırdan çıkarılmamalıdır. İran"da cumhurbaşkanı, kelimenin tam mânâsıyla, cumhur"un / halkın başkanıdır. Ama, İran"daki sistemde yönetici sınıflar sadece cumhur"un, halkın başkan veya temsilcilerinden oluşmamakta, onların da üstünde anayasa göre de, başka kanûnî kurumlar bulunmaktadır. Hattâ anayasanın da üstünde bazı makamlar..

Gerçi, uluslurarası siyaset ve diplomasi açısından, cumhurbaşkanı, İran"ın dışarıdaki en üst temsilcisi sayılır. Ama, bu onun diğer ülkelerdeki çcumhurbaşkanları gibi yetkilere sahib olduğu mânâsına gelmez.

*

İlk 10 yılda, cumhurbaşkanlığı yanında bir de başbakanlık makamı vardı, ama, bugün, başbakanlık makamı bulunmayıp, hükûmet, doğrudan cumhurbaşkanı eliyle kurulur.

Cumhurbaşkanı, "Bakan"larını Meclis dışından tayin eder ve Meclis de her Bakan"a ayrı ayrı güven oyu vererek işe başlar.

Ancak, İstihbarat Bakanı"nı doğrudan İnqılab Rehberi"nin belirlediği bilinir ve keza, Dışişleri Bakanı"nı Cumhurbaşkanı belirlese bile, dışsiyasetin genel çerçevesini Rehber belirler.

Esasen, Cumhurbaşkanı da Rehber karşısında, bir uygulamacı durumundadır. Ve Rehber, anayasanın da üzerindedir ve Meclis"in, Hükûmet"in veya diğer bazı kurumların işleyişinde Rehber"in emrinin veya tavsiyelerinin yerine getirilmemesi düşünülemez. Çünkü, aksi halde, Velayet-i Faqih kurumunun mantığına aykırı hareket edilmiş olunur. Rehber"e, Veli-yy"i Faqih"e itaatsizlik ise, Peygamber"e ve Allah"a itaatsizlik şeklinde algılanır.

O sisteme itiqadî bir bağla bağlı olmayanların bu yönetim tarzını dışardan algılamaları kolay olmadığı gibi, o sistemin içinde olanların da, İran"daki bu yönetim anlayışını dışardaki uygulamalara bakarak değerlendirmeleri zordur, problemlidir.

*

Bu arada, İran"da İnqılab sonrasındaki gelişmeleri ve kavramları daha iyi anlayabilmek için, bazı temel kurumların geçirdiği merhaleleri gözden geçirmekte fayda olsa gerek..

Bu cümleden olmak üzere..

Şahlık rejiminin devrilmesinden sonra, ilk cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldığında..

Ebu-l"Hasan Benî Sadr cumhurbaşkanı seçilmişti. Ama, o, kendisini diğer ülkelerdeki cumhurbaşkanları gibi zannedince problem çıkmış ve yönetim usûlünde İslam mektebine göre bir tarz geliştirmeye çalışan Muhammed Huseynî-i Beheştî, Hâşimî Refsencanî, Seyyid Ali Khameneî ve Muhammed Ali Recaî gibi öncülerin başını çektiği taraf ile, beşerî, laik mekteblerin geliştirdiği yönetim tarzına bağlı olanlar arasında kıyasıya bir mücadele başlamıştı. Üstelik de, İran- Irak Savaşı"nın en ağır şekilde devam ettiği o günlerde, asıl mücadele ise, bu taraflar arasında cereyan ediyordu ve ilk C. Başkanı Benî Sadr ile, İslam İnqılabı Hareketi"nin en seçkin isimlerinden olan Beheştî liderliğindeki sosyal kesimler arasında cereyan eden mücadele, toplumu iki kutba bölmüştü.

Ve, Haziran-1981 sonunda, Beheştî ve en seçkin arkadaşlarından 72"si bir bombalı suikasd ile, hayattan çekilmişlerdi. Ama, C. Başkanı Benî Sadr da ortalıktan kaybolmuş ve sonra, Fransa"ya kaçtığı anlaşılmış ve yapılan bir seçimle, Muhammed Ali Recaî C. Başkanı seçilmişti. Ama, o da, henüz üç ay bile geçemeden, Başbakanlık binasındaki bir bombalı suikasdde Başbakan Muhammed Cevad Bâhuner ve nice yüksek bürokratlarla birlikte hayattan çekilmişti.

Bunun üzerine, yapılan seçimlerde, Haziran-1981"de ağır yaralı olarak kurtulduğu bir suikasdden sonra, henüz tamamen iyileşmemişken, Seyyid Ali Khameneî üçüncü C. Başkanı olarak seçildi. Khamaneî, 1981-89 arasında, 4"er seneden iki dönem olmak üzere, 8 yıl C. Başkanlığı yaptı, o dönem boyunca, başbakan da Mîr Huseyn Mûsevî idi.

Saddam Huseyn liderliğindeki Irak Baas rejiminin saldırısıyla başlayan ve iki taraftan 1 milyondan fazla insanın erimesine ve her iki tarafı da virânelere çeviren 8 yıllık İran- Irak Savaşı"nın "ateş-kes"le noktalanmasından 10 ay kadar sonra, İmam Khomeynî 4 Haziran 1989"da vefat edince ise, "Meclis-i Khubregân/ Faqihler Meclisi tarafından Seyyid Ali Khameneî, İnqılab Rehberliği"ne seçiliyor ve yapılan seçimlerle de, Hâşimî Refsencanî, C. Başkanlığı"na getiriliyordu.

Refsencanî, anayasada yaptırdığı değişiklikle, başbakanlığı kaldırmış ve icra gücü doğrudan doğruya c.başkanına bırakılmıştı. Çünkü, geçen 10 yıllık uygulama döneminde, C. Başkanı ve Başbakan"ın yürütme gücünde iki başlı bir görüntü oluşuyor ve halk tarafından seçilen C. Başkanı, o seçilmiş olmanın yetkilerine sahib olamıyordu. (Ki, TC."de de eğer anayasa değişikliği yapılmazsa, üç yıl önce yapılan anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek, ama, o, Başbakanlık karşısında yetkisi sınırlı bir cumhurbaşkanı durumunda olacağından, benzer sıkıntıları ortaya çıkaracaktır.)

Refsencanî"nin 8 yıllık cumhurbaşkanlığı"ndan sonra.. Öne çıkan iki adaydan birisi, yönetimi elinde bulunduran kadroların ve ulemâ kesiminin adayı durumunda olan ve seçileceğine kesin gözüyle bakılan Meclis Başkanı Nâtıq Nurî idi; onun karşısında ise, uzun yıllar İslamî İrşad ve Kültür Bakanlığı yapan Seyyid Muhammed Khâtemi bulunuyordu.

Ama, o seçim kampanyası sırasında, alışılmamış karalama kampanyaları da başlayıp, bu durum, ileride bir gelenek haline dönüşecekti..

Özellikle, Khâtemî"nin C. Başkanlığı"na seçilmesiyle sonuçlanan seçim kampanyası sırasında başlayan ve "Khâtemî"nin kazanmasının, seçimi Amerika"nın kazanması demek olacağı"na varıncaya kadar, devlet gazetelerinde alenen yürütülen ağır ve korkunç karalama kampanyaları şaşırtıcı idi.

Daha da şaşırtıcı olan ise, bu usûlün durdurulamamasıydı ve daha sonra da devam etti.

Seyyid Muhammed Khâtemî seçiliyor ve o da arka arkaya iki dönem olmak üzere, 1997-2005 arasında vazife yapıyordu..

Khâtemî"nin 8 yıllık C.Başkanlığı"ndan sonra ise..

Aradan, 2005 Haziranı"nda Refsencanî, yeniden aday oluyor ve amma, o zamana kadar rastlanmamış bir karalama kampanyası toplumu derinden sarsıyordu. Çünkü, Refsencanî"nin hırsız olduğu, memleketi 25 yıla yakın zamandır soyup soğana çevirdiği iddiaları öylesine yoğunluklu olarak gündeme getirilmişti ki, bu, aynı zamanda, bütün İnqılabçı kadrolara yönelik bir hesablaşma merhalesine gelindiğinin işareti de sayılabilirdi. Ama, Refsencanî"nin gücünün kırılmasını isteyen bir kısım etkili inqılabçı kesimler de bu duruma seyirci kalmıştı.

Ve netice de alınmış, Refsencanî safdışı edilmiş ve beklenmiyen şekilde, (o zamanki Tahran Belediye Başkanı) Mahmûd Ahmedînejad seçilivermişti.

Üstelik de mustez"af / hakları ellerinden alındığı için zayıf düşürülmüş, yoksullaştırılmış kitlelerin içinden birisi ve o büyük kitleler için bir umut kaynağı şeklinde görülerek..

*

Yeni anormal gelişmeler ve sürprizler beklenebilir mi?

Evet, İran"da yeni bir cumhurbaşkanlığı seçimine 40 günden bile az bir zaman kaldı.

Ne var ki, henüz açıkça ortada seçim kazanabilecek durumda adaylar gözükmüyor.

Ama, yine de belli olmaz, bir takım sürprizlerle karşılaşılabilir. Çünkü, 8 sene önce, seçimlere Hâşimî Refsencanî ve diğer 5 aday katıldığında, çoğu kimse Refsencanî"nin seçileceğini düşünüyordu. Ama, yapılan seçimde, Refsencanî yüzde 22 civarında, diğerleri ise, yüzde 17-18 civarında oy almışlar ve bu durumda en çok oy alan iki aday arasında ikinci bir seçim yapılması gerekmişti. İkinci isim ise, diğer adayları kılpayı geçen (ve o dönemde) Tahran Belediye Başkanı Mahmûd Ahmedînejad idi.. Ve o zaman çoğu kimse, seçimin ikinci merhalesinde de Refsencanî"nin seçileceğine kesin gözüyle bakarken, Ahmedînejad seçilivermişti.

Şimdi de, sürprizler olabilir.

Ancak, bu kez yapılacak seçimler, Haziran-2009 başında yapılan ve Ahmedînejad"ın ikinci bir dönem için daha seçildiğinin açıklandığı seçim sonrasında, seçimlerde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla çıkan büyük karışıklıkların sonuçlarının henüz de giderilemediği bir atmosferde geçecektir.

Çünkü, o karışıklıklar sonrasında tutuklanan binlerce insanın henüz de zindanlarda olduğu ileri sürülüyor. Ve o karışıklıkların en büyük özelliği, sosyal ihtilaf ve bölünmenin, İslam İnqılabı"nı gerçekleştiren sosyal kesimler arasında meydana gelmiş olmasıdır.

Dahası, 2009 seçimlerini kaybettiği açıklanan ve 1981-89 arasında, İran-Irak Savaşı boyunca kesintisiz 8 yılı aşkın bir süre, İmam Khomeynî"nin de kesin desteğiyle başbakanlık yapmış olan Mîr Huseyn Musevî ile, (merhûm) İmam Khomeynî"nin talebelerinden ve yakın mücadele kadrosundan Mehdî Kerrubî"nin, 4 yıla yakın zamandır, yargısız olarak ev hapsinde (kendi evlerinde değil, özel bir mekânda) tutulmaları sürüyor.

Hem Mûsevî ve Kerrubî"nin, hem de onların takibçisi olarak tutuklu olanların serbest kalabilmeleri için onlara "tevbe etmeleri" teklif edilmekte, bu şartla bağışlanabilecekleri belirtilmekte, ama, onlar bir günah işlemediklerinde ve bir haksızlığa karşı çıktıklarında ısrar ederek o "tevbe" teklifini geri çevirmekteler.

Böyle olunca da, devlete bağlı gazeteler ve onlarla aynı paraleldeki diğer medya organlarınin dilinde, Mûsevî ve Kerrûbî, "seran-ı fitne / fitnenin başları" olarak nitelenmekte ve onların takibçileri de aynı suçlamadan nasiblenmekte ve hattâ, medyada, resmî yayınlarda, "Yezid"in askerleri" gibi ağır suçlamalara da maruz kalmaktadırlar.

*

Ama, bu suçlamalar yeni değil..

Nitekim, bu hususlara yukarıda değinilmişti.

Yazık ki, özellikle de son 15 yıldır yapılan seçimler sırasında, toplum kesimleri alenen, korkunç karalama kampanyalarına muhatab olmakta ve İslamî - ahlâkî ölçülere göre şekillendirilmesi ümid olunan yönetim anlayışı, giderek, daha bir dehşet verici boyutlara ulaşmaktadır.

Hele de Ahmedînejad"ın ikinci dönem c. başkanı seçilmesiyle sonuçlanan 2009 seçimleri öncesinde, -Refsencanî aday bile değilken-, Mîr Huseyn Mûsevî"yle yaptığı bir televizyon tartışmasında, "Sn. Mûsevî, sana çok saygım var, benim hesabım seninle değil; senin arkandaki Refsencanî"yle benim hesabım.." deyip, -yargı yoluna başvurulmadığı halde- ağır suçlamalarla politik hayat daha bir zehirlenmiş ve işler şirazesinden çıkmış; tuhaf bir seçim propagandası usûlü gelişip, ne yazık ki, demokratik ülkelerin seçimlerindeki karalama kampanyaları bile geride bırakılmıştı.

Refsencanî, kendisine ve ailesine yöneltilen ağır suçlamalar için televizyondan cevab hakkı doğduğunu belirterek İnqılab Rehberi"nden bu hususta izin istemişse de, bu konu, seçim sonuna kadar sukûtla geçiştirilmiş ve Ahmedînejad"ın kazandığı açıklanınca ise..

Büyük hadiseler patlak vermiş ve seçimlerde yolsuzluk yapıldığı iddiaları ayyuka çıkmıştı.

*

Ahmedînejad sâde yaşayışı ve söylemleriyle, özellikle dünya müslümanları arasında ilgi uyandırsa bile, -elbette başta B. Amerika olmak üzere uluslararası yoğun ambargolar sebebiyle- içerdeki sosyo-ekonomik yapının elverişsiz tablolarının başsorumlusu durumunda gözüktüğü için; 8 yıllık C. Başkanlığı döneminin bu son aylarında artık, iyice gözden düşmüş durumda.. Hattâ, Ahmedînejad"ın, bazı cür"etkâr adımlar atması halinde, süresini doldurması beklenmeden azledilebileceği gibi tehdidler, İran Meclisi"nde bile, "aba altından sopa gsötermek" şeklinde ifade edilmekte, o da, Meclis"le yüzyüze gelmemek için son demlerini Latin Amerika"dan Afrika ülkelerine kadar dış gezilerle doldurmaya hasretmektedir.

Halbuki o, henüz birkaç ay önce, "Benim hükûmetimin sona erdiğini kim söylüyor?" diyor ve kendisinin iki dönemini "bahar" olarak niteleyip, üçüncü bir "bahar"ın da geleceğini müjdeliyordu.. Bununla, "25 yıldan fazla zamandır fazilet timsali bir müslüman mütefekkir olarak tanıdığını" söylediği dünürü ve de 8 yıldır Cumhurbaşkanlığı Kalemi"nin yöneticisi durumundaki İsfendiyar Rahîm Meşaî"yi vargücüyle "pazarlama"ya ağırlık veriyordu.

Meşaî"nin nasıl birisi olduğu hakkında sağlıklı bir karara varmak epeyce zor..

Çünkü, Ahmedînejad, C. Başkanlığı"nın ikinci döneminde Meşaî"yi "Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı (yani, başbakan seviyesinde) tâyin edince.. İtirazlar yükselmiş ve sonunda İnqılab Rehberi"nin müdahalesi üzerine, bir hafta kadar direnip, o tayini istemiye istemiye geri almış ve ama, onu bu kez de C. Başkanlığı Özel Kalem Müdürlüğü"ne getirmiş ve kanûnen olmasa bile fiilen yetkilerini korumuştu.

"İtiqadî sapkınlık" ithamı ve

cezasız suçlardan berî olmanın istenmesi durumu..

Meşaî"nin yakın çevresince hazırlandığı ileri sürülen ve "Zuhûr nezdîk est" (Zuhûr, yakındır) isimli ve Mehdi"nin zuhûr etmesinin yaklaştığı iddiasını taşıyan ve o zaman Ahmedînejad"ın da Mehdi"nin başyardımcısı olacağına dair bir iddiaya da yer veren bir filmin CD"lerinin milyonlar halinde ülke çapında dağıtıldığının İstihbarat Bakanlığı"nca tesbit edilip engellenmesi üzerine, Ahmedînejad"ın da İstihbarat Bakanı Muslihî"yi azletmesi, bunun üzerine Rehber"in de derhal İstihbarat Bakanı"nı makamına geri oturtması ve Ahmedînejad"ın da 12 gün kadar ortalıktan kaybolması gibi gerilimlerin, konunun ne kadar çetrefilli olduğunun anlaşılması için hatırlanmasında fayda vardır.

Keza, Meşaî"yi şeyh, Ahmedînejad"ı da onun huzurunda diz çökmüş müridlerden birisi olarak resmeden bir karikatürü yayınlayan dergi de derhal toplatılmıştı.

Türkiye"de "F tipi yapılanma" diye anlatılan duruma benzer gösterişsiz, sessiz ve derinden bir çalışma tarzının olduğu ileri sürülen Meşaî"nin, Ahmedînejad"ın adayı olarak devreye girmesi halinde durumun ne olacağı tahmin edilemiyor.

Ama, böyle bir adaylık başvurusunun kesinlikle reddedileceği, etkili isimlerce ısrarla ileri sürülüyor. Bunlardan birisi de, Rehber"in dünürü ve yakın çevresinden, bir ara İran Meclis Başkanlığı"nı da yapan Haddâd-ı Âdil olup, o, Meşaî ve Khâtemî"nin adaylığının reddedileceğini geçen hafta, gaayet net olarak açıklamıştı. Ne var ki, aday olması için gerekli şartları haiz adaylara seçime katılma vizesi veren "Şûrâ-y"ı Nigehban (Gözetleme Şûrâsı) isimli ve İnqılab Rehberi tarafından tayin olunan ulemâ ve hukukçulardan oluşan kurumun bu gibi kişileri reddetmekteki gerekçesi ne olacaktır?

Ayrıca, yıllardır "inhiraf-ı itiqadî" (itiqadî sapkınlık) ile suçlanan bir kişinin yıllardır, böylesine önemli makamlarda tutulması ve sonra da böylesine ağır ithamlarla suçlanması, anlaşılır şey değil..

*

Daha da ilgi çekici olan şu ki, 8 yıl C. Başkanlığı yapmış olan Muhammed Khâtemî, adaylığını açıklarsa, ve bu da reddedilirse, bu da çok basit bir durum olarak değerlendirilemez herhalde.. Ayrıca, televizyonlardan da yayınlanan Cum"a hutbelerinde, aylardır, aday olacakların, Mîr Huseyn Mûsevî ve Mehdî Kerrubî"yi "seran-ı fitne" (fitnenin başları) olarak nitelemeleri, onlardan teberri" ettiklerini, berî olduklarını açıklamaları şartının dile getirilmesindeki ilk hedefin Khâtemî olduğu anlaşılmaktadır. Hattâ, aynı berî olmak açıklamasının Refsencanî için de geçerli olduğu, aksi takdirdee, onun adaylığının da reddedilebileceği, bazı etkili çevrelerde dile getirilmiştir, ama, o zaman tablonun çok daha karışık bir hal alacağını kestirmek zor olmaz.

Kaldı ki, "suç varsa, cezasının da olması, ve ceza yoksa, suçtan da söz edilemiyeceği" şeklindeki ölçüler, insanlık tarihinin en özlü hukuk formüllerindendir.

Bu durumda, Meclis Başkanı Ali Laricanî"nin; keza, Rehber"in en yakın diplomasi danışmanlarından ve geçmişte 16 yıl kadar Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Dr. Ali Ekber Velayetî ve Tahran Belediye Başkanı Muhammed Bâqır Qalibaf"ın ve de İran- Irak Savaşı"nda İnqılab Muhafızları Ordusu"nun 7 yıl başkomutanlığını yapan Serdar (General) Muhsin Rızaî"nin de aday olmaları beklenmekte ama, bütün bunların ötesinde, 76-77 yaşında olsa bile, Refsencanî"nin de aday olması ihtimali hesabları alt-üst edecek mahiyettedir. Ama, onun yakın çevresi de, Refsencanî"nin henüz karar vermediğini söylemektedir.

İnqılab Rehberi Khameneî ile Refsencanî arasında 50 yılı aşkın bir mücadele arkadaşlığı olsa bile, son zamanlarda bir takım kırılmaların ve dolaylı-dolaysız serzenişlerin meydana geldiği de İran kamuoyuna yansımıştır. Ama, İran"ın içinde bulunduğu ve çoğu dış siyasetteki tavırlardan kaynaklanan ekonomik sıkıntıların halkı iyice bunalttığı bilindiğine göre, Refsencanî"nin aday olması ve seçilmesi halinde, İran"ın siyaseatinde önemli değişiklikler olabilir. Çünkü, o, dışsiyasette, kararlı bir tavır takınabilecek ve (İran-Irak Savaşı"nın "ateş-kes"le noktalanması konusunda karar almakta zorlanan İmam Khomeynî"yi ikna etmesinde olduğu gibi) bazı çetin ve hassas konularda Rehber"i ikna edebilecek sayılı kişilerden birisidir.

Bütün bunlar, seçimlere 40 günden az bir zaman kalmışken, ortaya henüz ciddî hiç bir adayın çıkmamış olmasını izah edecek önemli ve 75-80 milyonluk bir ülke için normal siyasî gelişmeler olarak izah edilemiyecek hususlardır ve seçim sonrası için de ipucu verebilir.

*

(İran"ın Suriye ve Irak Buhranı konusundaki son tavırlarına da, Ortadoğu"yla ilgili bir sonraki yazıda değinelim, inşaallah..)

*

Bu yazı toplam 1635 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar