"İktidar Kavgaları Hak Batıl Mücadelesi Değildir"

"İktidar Kavgaları Hak Batıl Mücadelesi Değildir"

Emin Güneş İktidar Kavgalarının Hak Batıl mücadelesi olmadığını yazdı

İktidar Kavgaları Hak Batıl Mücadelesi Değildir

Bir mücadelenin Hak Batıl mücadelesi olabilmesi için bir tarafın münhasıran Hakkın cc yanında, diğer tarafın da Hakkın cc karşısında olması gerekir. Hakkın yanında savaşanların O’nun cc rızasını gözetmekten başka bir kaygı taşımamaları, rıza-ı ilahiden başka bir beklenti içine girmemeleri gerekir.

Oysa iktidar kavgalarında kavga nedeni iktidarı ele geçirmek ya da elde ettiği iktidarı sürdürmektir. Bu kavganın tarafları aynı milliyetten, aynı dinden, aynı mezhepten hatta aynı ana babadan olabilirler. Kavganın tarafları kendilerini Hak, karşı taraflarını Batıl gösterme gayretindedirler. Karşı taraf daima haindir, düşmanın işbirlikçisidir! Karşı taraf iktidara gelirse ülke zayıflar, bölünür, geriye gider, hatta düşmanların istilasına uğrar. Muhaliflere göre de iktidar devam ederse ülke batar, yoksulluk artar vs.

İnsanlar bu kavgada iktidarın nimetlerinden faydalanmak veya muhtemel gördükleri zararlardan korunmak için taraf olabilirler. Ama asla iktidar kavgasını hak batıl kavgası gibi göstermemelidirler. Bu onların şahsiyetlerine zarar verir. Tarih boyunca dünyanın her yerinde süregelen iktidar kavgasını hak batıl kavgası olarak nitelemek; Hak davasını sulandırmak, Hakka ihanet ve batıla hizmettir.

İktidar kavgaları bazen öylesine şiddetlenir ki iki tarafı da güçten düşürür ve üçüncü tarafın iktidarı ele geçirmesine neden olabilir. İşte bu üçüncü taraf asıl düşman ve “dış güç” olabilir. Şiddetli iktidar kavgalarında bir taraf kazanıp diğeri kaybetse de yönetilenler ağır bedeller ödemek zorunda kalırlar.

İktidar kavgalarında bazı haramlar mubah, iktidara giden her yol meşru kabul edilir. Karşı tarafı yıpratmak için yalan ve iftira harp hilesi sayılarak meşrulaştırılır. Bu karşılıklı yıpratma faaliyetleri sırasında geçmişte küfürleşenler yan yana gelip birbirlerine övgüler dizebilir, birbirlerini övgülerle yere göğe sığdıramayanlar ayrılınca soyuna sopuna küfredebilirler. Halkı enayi yerine koyan bu keskin dönüşler, İslam ahlakına uymasa da “siyasi ahlaka” uygun kabul edilir. Taraftarlar, kendi tarafının dönüşünü görmezden gelir, karşıdaki dönüşleri abartarak göze sokmaya çalışırlar.

İki taraf da kapalı kapılar ardında dış güçlerden bedeli mukabilinde destek ve yardım talebinde bulunurlar. Dış güçler kendi ülke çıkarları uğruna desteklerini cömertçe sunarlar. Mesela Bizans’ta taht mücadelesi veren Kantekuzen Orhan Beyden destek istemiş O da oğlu Süleyman Şahı yardıma göndermiş karşılığında Trakya bölgesinde Çimpe kalesini almıştı. İşte bu “askeri üs” sayesinde Bizans Avrupa’dan kuşatılmıştır. Bizde yabancılara verilen askeri üsler hangi iktidarlar tarafından neyin bedeli olarak verilmiştir? Bu gün bu üslerden havalanan ikmal uçakları ile askeri darbelere maruz kalıyoruz.

Oy’a tahvil edilecekse, dün düşman ilan edilenler hiçbir değişiklik olmadan dosta, dostlar da düşmana dönüşebilir. İktidar mücadelesinin bu zikzakları siyasetin ilkelerinden sayıldığından zikzak yapamayanlar İlkeli kabul edilmez, yeteneksiz kabul edilirler.

İmam Caferi Sadık’ın (ra) dediği gibi bizler Hak batıl mücadelesinde tarafız lakin iktidar mücadelesinde taraf değiliz.

İktidar mücadelesinde bizi endişeye sevk eden şey İslam düşmanlarına geri dönüşü olmayan tavizlerin verilmesi, içeride ve dışarıda iktidar uğruna halkın kanının dökülmesidir. Bizler 1980 öncesi kuşağıyız. O karanlık günlerde gençlerimizin oluk oluk kanı heder edildi. Göz bebeğimiz Metin Yükselimiz öyle anlamsız kargaşa ortamında şehit edildi. Darbeciler kan dökülmesini önlemek bahanesi ile hazinemizi boşalttılar.

Suriye’de akan kanlar, harabeye dönüşen şehirler yağmalanan yer altı ve yerüstü kaynakları kanaatimce Küresel Siyonizm’e iktidar uğruna verilen tavizin sonucudur.

Kaçınılmaz görünen iktidar kavgalarında suhulet telkin eden taraf olmalıyız. Ateşe körükle giden taraf olmamalıyız. Çünkü kavganın iç çatışmalara dönüşmesi Amerika ve İsrail’in işine gelir. Bu nedenle iç barışı bozmaya çalışan halkın bir kısmını diğeri aleyhine kışkırtan, mevcut çatışmaları körükleyen, ateşe benzin dökenleri iyi tanımalı ve deşifre etmeliyiz. İktidar ve ya muhalefet, hangi tarafta olurlarsa olsunlar.

Siyonistler ajanlarını hep ağzı iyi laf yapan vaizlerden, Kur’an dili olması hasebiyle saygı duyduğumuz Arapça konuşanlardan özenle seçmişlerdir. Rüşvetin belgesi olmadığı gibi ajanlığın da belgesi olmaz. Ama kimin kime ajanlık ettiği verdiği hizmetten kolaylıkla anlaşılır vesselam.