Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

HAYAT’IN ANLAMI ÜZERİNE!

Gazze direnişi insanlığa 3 şeyi hatırlattı. Ayrıca Siyonizm’in, İsrail’in ve Onların dostlarının maskesini indirdi ve çirkin yüzlerini dünyaya gösterdi ve bir de İslamofobia’yı bitirdi. B u arada Müslüman halklar ile Müslümanların ülkeleri yönetenler arasındaki derin uçurumu da gözler önüne serdi. Diğer 3 şey ise, insanlar ölüm ve hayatın anlamı üzerinde düşünmeye başladılar. Allah’a (cc), ahirete, gaybe iman konusu insanlığın gündemine geldi. Gerçek ve Hakikat arasındaki ilişki ve bu ilişkiyi örgütleyen bilim, eğitim, sanat ve felsefe değer kaybetmeye başladı. Dünyayı değiştirecek olan akıl ve irade burada temerküz ediyor. İnsanlar vijdanlarını yeniden keşfettiler ve evrensel anlamda farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir araya yaşama iradesi canlandı. Ve bunun önündeki en büyük engel olarak ulus devletlerin, uluslararası düzenin, bu düzeni ayakta tutan örgütlere, bunların fonladıkları Media’ya karşı insanlık olarak birlikte hareket ettiklerinde direnerek kazanabileceklerini gördüler.

Sahi, “Hayat” nedir? Ona anlam ve değer katan nedir? Ya da ölüm nedir. İnsan neden ölür, öldürür veya öldürülür.

Bu güne gelirsek, “bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu”! Birilerinin korktuğu o şey nasıl oluyor da, bir Rind’in “Asude bir bahar ülkesi”ne dönüşüveriyor. Ya da bir “Şeb-i Arus”, sevgiliye kavuşma gecesi ki geceyi aydınlatan bir düğüne dönüşüveriyor mekan! Her nefs ölümü tadacaksa, yaşamanın tabii sonucu “ölüm”dür o zaman. Peki nasıl oluyor da, bir “ölü”, ölümüne farklı bir anlam kazandırdığında bir anda zaman ve mekan üstü bir sıçramayla bir anda “ölümsüz” olabiliyor.

Şeytan bizi “yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat” vaadi ile oyalıyor. “Haz, oyun, eğlence ve neşe vadediyor. Din ise, çile ve hüzün yüklüyor insana. Din ise Şeytanı lanetliyor. Bir Mü’min için dünya’nın çilesi, ahiretin neşesi’ni kaynağıdır. Bu dünyada cenneti satın almak için paraya ihtiyacınız var. Onu da çalarak, çırparak, çalışarak, aklınızı kullanarak nasıl kazanırsanız kazanın, ama kazanın, Ahiretteki cenneti kazanmak için ise mallarınızı, canlarınızı, sevdiklerinizi, elinizde, avucunuzda da ne varsa ihtiyacınızdan fazlasını icabında Allah’ın rızası için Onun yolunda vermeniz, harcamanız gerekiyor.

Bu dünyadaki kazancınız, ötekiler içinde Allah (cc) bunun karşılığını öbür dünyada size on katı, yüz katı, hatta 700 katı ile geri verecek. Bu dünyanın “hayali cenneti”ni başkalarından bir şekilde ele geçirerek, ahiretteki cenneti ise bu hesaba göre paylaşarak, ihtiyaç sahiplerine ikramda bulunarak: vererek kazanabiliyorsunuz. Şeytan insanlara dünya nimetlerini süslü göstererek ve onları ölümle korkutarak, onlara yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat vadederek kandırıyor genellikle. Ölümü onların akıllarına getirmesine fırsat vermiyor sanki.

Gazze insanlara ölümle yüzleşmeyi öğretti. İnsanlar Hayatın anlamını sorgulamaya başladı. İnsanları “Nereden geldik ve nereye gidiyoruz” diye sormaya başladılar. Varolma’nın absürtlüğü karşısında yaratılmanın bir izzeti, anlamı, değeri, sorumluluğu var. Yaratılmışsak bir yaratan var demektir. O zaman “yaratılış gayesi nedir” diye sormamız gerekiyor.

Aydınlanmacılar, akıl yoluyla 5 duyu üzerinden evreni anlamaya ve kendini o zaman ve mekan boyutunda konumlandırmaya çalışıyor. Başlangıç ve son onun için fazla bir anlam taşımıyor. Geçmiş sınırlı bir bilgi, insanların tecrübeler birikimi ve ortak aklından ibaret, gelecek ise bir hayal ülkesi ve planlanan sorumluluklardan ibaret.

İnsanı insan yapan 4 cevherden sadece Aklımızı yönetebiliyoruz. Akıl diğer 3 cevherden hangisine dokunursa onu aktif hale getiriyor. Nefs’e dokunduğunda insan Hakikatten uzaklaşıyor, ben merkezci bir anlayışla egosunu üstün görmeye başlıyor ve Şeytanlaşıyor. Onu terbiye ederek muhtemel zararlarından korunabilirsiniz. Cana olumlu bir dokunuş, daha sağlıklı yaşamanızın teminatı olacaktır. Yanlış bir dokunuş biyolojik varlığınız için bir tehdit anlamına gelecektir. Ruh ile manevi tekamülün anahtarıdır. Gerçeklerin basamaklarından yükselerek Hakikate doğru bir yolculuğa çıkar insan.

İnsanın dışında, ama onun içine müdahele edebilen 3 varlık daha var. Bizi Hakikate çağıran Ruh Meleklerin dostudur. Orada bir iç aydınlanma gerçekleşir ve insan, önce Arif olur, sonra da Münevver olur. Şeytanın dostu olan Nefs bizi dünyaya , heva ve heveslerin peşinde koşmaya çağırır. Ve hem olumlu, hem olumsuz müdahaleleri ile Cinler var hayatımızda bir de. Çünkü onlardan hem Kafir ve müfsit olanları var ve Şeytan’la birlikte hareket ederler, hem de mümin olanları vardır, bizim iyiliğimizi isterler. Bu işin sonunda insan ya “ekmeli mahlukat” ve “eşrefi mahlukat” olur, ya da “ins’in Şeytanı”na dönüşür ve “belhum adal” olur. Cin’nin Şeytanları ile dost olurlar o zaman.

Varoluşçuluk (Existentialism) felsefesine göre, insan yaratılmadı ve bir şekilde varoldu. Onlara göre “Ölüm, en temel anlamda hayatın sonlanması veya bedensel ve zihinsel işlevlerin tamamen durması olarak” tanımlanır. “Neden varız ve neden yok oluruz?” sorusunun cevabı bunlara göre tamamen biyolojik süreçlerle ilgilidir. “Aydınlanma felsefesi” 5 duyu ile elde edilen bilgiler, sezgilerle şekillenir. Aydın varoluşçudur. Allah’a (cc) ve ahiret gününe, kader’e, rızg’a ve ecel’e inanmazlar.. Aydın Prometenin peşinden koşar, onlar için herşey bu dünyada başlar. Ve biter. Sonuç yok oluştur. Hayat onlar için var oluş ile yok oluş arasındaki süredir.

Aslında bizim Hayat dediğimiz şey, ölüme doğru bir yürüyüştür. Nefeslerimiz sayılıdır ve son nefesimizi verdiğimizde dünyaya veda etmiş olacağız. Ölüm dediğimiz ise, ölümsüzlüğe doğuştur aslında. Yunus ne diyordu: “Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez” aşık dediği tasavvufta İlahi neşe anlamında mecaz olsa gerekir. Önemli olan “İnsanlık/insaniyetin ölmemesi. Basri Gocul der ki, “Nefes alıp vermekle canlı mı sayılır sanki şerir / Demirci körüğü de hava alır ve verir”. Ruh ölümsüzdür. O bizdeki sır, emanet olarak bizde bulunan İlahi bir cevherdir. İnsaniyet o cevherde gizlidir.

Epikürcüler ve Stoacılar Ölümle ilgili kendilerine göre bir yorum bulmuşlar: Epikürcülere göre, Ölüm “bize ait değildir” – yaşarken yok, öldüğümüzde ise hissedemeyiz. Epikuros: “Ölüm geldiğinde biz yokuz; biz varken ölüm yok” diyor. Bizde “ölüm asude bir bahar ülkesidir”. Onlar ölüm korkusunu yenmek için şöyle bir çözüm bulmuşlar: “Ölüm korkulacak bir şey değil, sadece bir yokluk”. Tabi burada Ahiret inancı yok. Cennet ve Cehennem de yok. Stoacılar ise “Ölümü kabul et, erdemli yaşa” der. Böylece hayatına bir anlam ve değer kazandıracaktır.. Seneca da der ki: “Ölüm her an gelebilir, bu yüzden her anı dolu yaşa.” Yani, onlara göre, Ölüm, hayatı değerli kılan sınırdır. Herşey zıddı ile nisbi, görece bir anlam kazandığına göre, 5 duyu ile algılanan dünyada, Ölüm de Hayat’a anlam katar.

Hz. Ademle başlayan İslam geleneğinde Ölüm, bir son değil, yeni bir başlangıç, geldiğimiz yere geri dönüştür, hesab gününü ifade eder. Sonra ebedi bir hayat, yargı günü, ve sonuçta Cennet ve Cehennem.. Budizm‘de hayat reenkarnasyon döngüsünün bir parçasıdır ve ileri-geri dönüşümlerle tekrarlanır. Mesela birilerinin ölüm dedikleri bizde aslında “ruhun özgürleşmesi”, dünya sürgününün sonuna ve İlahi Adalet Divanında hesap verme günü olarak ayrı bir anlam kazanır.. İnkarcılarda Kader inancı yoktur. Hatta Kader dedikleri şeyi kendilerinin değiştirebilecekleri bir şey gibi anlarlar.

Albert Camus‘un felsefesi, hayatın anlamsızlığını (absürd) üzerine kuruludur. O bu anlamsızlığa karşı “kişisel isyanı” savunur. İnsan, evren’de anlam, düzen ve amaç arar. Ama evren sessiz, kayıtsız ve rastgele cevap verir. Bu uyumsuzluk absürd’ü doğurur. “Absürd, insanın evrenle karşılaştığı andır.” Hayat ne mantıklı bir hikaye ne de tesadüf; sadece var. Arthur Schopenhauer, (Alman filozof), İrade’nin Felsefesini tartıştıktan sonra, kendi iradesi dışında, kendine hayatı dayatan iradeye karşı yapabileceği tek şeyin, o hayatı geldiği yere göndermek olduğuna karar veriyor ve intihar ediyor. Camus ise absürd bulduğu hayata dair 3 yol önerir ve Fiziki ve Felsefi intiharı reddeder. Ona göre fiziki intihar gerçeklerle yüzleşmek yerine bir kaçıştır. Bu durumda Absürt olanı yenmez; sadece onun sebeb olduğu sorunu siler. Felsefi İntihar ise (İman Sıçraması)ise din ve / veya ideolojiye sığınmanın Absürdlük (mesela onlara göre Tanrı’ya inanmak. Onların / Siyonistlerin Tanrısı Moloch bebek kanı içerek sakinleşir. Onlar Tanrılarını kıyamete zorluyorlar. Batılı insanın zihninde din telakkisi Siyonistlerin Yahudilik inancı ve bu günkü Hristiyanlık telakkisidir). Bu, absürd’ü inkar ederken, kişisel özgürlüğünü yok eder. Onun savunduğu ise İsyan / Devrim (Revolt)dir. Özet olarak şunu teklif ederler: Gerçeklerle yüzleş, ama ona boyun eğme, hayatını tutkulu, özgür ve bilinçli yaşa. Özgürce kendi gerçekliğini kendin biçimlendir. Camus, “kolektif isyan”ı egemenlere karşı bir özgürlük arayışı ve haksızlıklara karşı mücadele de adalet için savunur.. Ona göre “Hayatın anlamı yoktur, ama hayatı anlamlı kılmak bizim elimizdedir.”

Şimdi Rabia, Gazze ve Sumud sürecinde anlam ve değer kazanan Adalet, barış ve özgürlük arayışı insanları dine mi, ideolojiye mi yoksa çaresizliğin getireceği intihara mı sürükleyecek, bunu göreceğiz. Sağlıklı bir sonuca 19.YY sonunda Kapitalizmin, Komunizmin, Faşizmin, Siyonizmin gölgesinde şekillenen kavram ve kurumlarla 21.YY’ın ihtiyaçlarına cevap veremeyiz. Doğduğumuz ana-babayı, doğduğumuz toprağı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi kendimiz belirlemedik. Ama sonuçta biz İnsanız! Bütün insanlığın hayrına olmayan bir teklif benim teklifim olmayacak diyebiliyor muyuz? Yeni kavram ve kurumlara ihtiyacımız var. İnsanlarının malları, canları, namusları, akılları, nesillerinin güvende olduğu, adalet, barış, özgürlükten yana, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf bir siyaset anlayışına ihtiyacımız var. Bu hedefe ulaşmak için bunun siyaseti, ekonomisi, toplum yapısı, maarifinin, hukuk düzeninin, bilimin, sanatının, yeniden şekillendirilmesi gerek. Tabi dini toplulukların evrensel sorumluluklarını yeniden gözden geçirmeleri de gerekli. Evrensel anlamda ahlak temelli bir erdemliler ittifakına hazır mısınız! Selam ve dua ile.

NOT:Gazze ile ilgili önemli bir gelişme SON DAKİKA
TRUMP PR YAPMAK İÇİN ÖNCEDEN BELİRLENEN MUTABAKATI BİR SAAT ÖNCE KENDİ BAŞARISI İMİŞ GİBİ İLAN ETTİ.
İsrailin işgal ettiği yerleşim bölgelerinden geri çekilmesi ile Geçici ateşkes sağlanmasının ardından esir/tutuklu takası gerçekleştirilecek. Sonrası için müzakereler Pariste devam edecek.

Netenyahu da, İzzeddin Kassamın elindeki esirlerin serbest kalması ile esir ailelerinin hükümet üzerindeki baskısı da azaltılmış olacak.
BBC’nin haberine göre: ABD Başkanı Donald Trump “İsrail ve Hamas Barış Planımızın ilk aşamasını onayladı” dedi. Sosyal medyada paylaşım yapan ABD Başkanı “Bu TÜM rehinelerin kısa süre içinde serbest kalması ve İsrail’in askerlerinin Güçlü, Dayanıklı ve Daimi Barışa ilk adım olarak üzerinde uzlaşılan hatlara geri çekilmesi anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.

Trump ayrıca “Bu Arap ve Müslüman dünyası, İsrail, tüm çevre ülkeler ve ABD için HARİKA bir gün. Bu Tarihi ve Müstesna olayın gerçekleşmesinde bizimle çalışan Katar, Mısır ve Türkiye’den arabuluculara teşekkür ederiz” diye de ekledi.
Trump’ın bu sonucu kendi başarı olarak lanse ediyor. Trump’un Trolleri de bunu “siyasi rant”a çevirmeye çalışıyor.

Öte yandan, Madem İsrail askerleri belli bölgelerden çekilecek, peki İnsani yardım koridoru açılacak mı? Eğer bu koridor açılacaksa, Netenyahu, insani yardım için gelen aktivistler ve gemileri Gazze’de sahiplerine iade edilecek mi? Trump ve Netenyahunun samimiyet testi burada ortaya çıkacaktır..

mirathaber

Bu yazı toplam 339 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar