Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Gizlilik kararı!

51 üyeden oluşan (Terörsüz Türkiye) “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” çalışmalarına başladı. İlk karar, komisyonun çalışmalarının gizlilik içinde yürütüleceği ve görüşme zabıtlarının 10 yıl açıklanmayacağı kararı alındı. Komisyonun adında Terör ve PKK’dan söz edilmiyor. “Milli Dayanışma”, “Kardeşlik” ve “Demokrasi”den söz ediliyor ama, komisyonun çalışmaları Milletten gizli olacak!.

Komisyonu adı ile gizlilik kararı çelişiyor. Milletten gizli ve onun bilgi sahibi olmadığı bir programın nasıl başarılı olacağı tabi bu durumda bir muamma. Bu durum “Biz konuşuruz, karar veririz ve millet bu karara uyar” şeklinde algılanır. Böyle bir komisyonun elbette mutlaka gizli oturumları olacaktır. Olmalı da. Bu iş burada başlayıp bitmiyor. PKK’nın nasıl ortaya çıktığını bile açıkça konuşamazsınız. Kaldı ki, Adalet, İçişleri, Dışişleri, Savunma Bakanlığı ile MİT, EGM, Askeri istihbarat, Jandarma İstihbaratı da en azından gözlemci olarak bu toplantılarda, bazı oturumlara katılmalıdırlar.

Komisyon 51 kişi deniyor, gizlilik kararı var da, en azından 12-1=11 partinin komisyon üyeleri bu kendi parti üst yönetimi ile görüşecektir. Sadece başkanlık divanı olarak 5’er kişi destek 55 kişi de oradan gelecek. 4 Bakanlık, 4 istihbarat örgütü temsilcisi ile de, özellikle AK Parti, istişare ve bilgi alışverişinde bulunacaktır. En az 40 kişi de buradan katılır. Yani GİZLİ bilgilere vakıf olacak kişilerin sayısı 48+55+40=143 olacaktır. Bu kadar çok kişinin bildiği bir bilgi sır olmaz. Ha! En azından, resmi bir bilgi ve belge olmayacağı için işin içine diğer ülkeler ve yargı karışmayacak, basında bu konu açıkça tartışılmayacak demektir.

Ama bilgi sızmaları ve öte yandan, bir takım yabancı istihbarat örgütlerinin doğrudan ya da dolaylı olarak sosyal media’dan servis edecekleri bilgi ve belgeler ciddi bir söylentiye dönüşebilir. Söylenti, bazen en tehlikeli gerçekten daha tehlikeli olabilir. Zaten komisyon üyesi milletvekillerinin ne kadar ağzı sıkı oldukları ya da iç ve dış mihraklarla muhtemel yakın ve sıcak ilişkileri bu işin daha da içinden çıkılmaz bir hale gelmesine sebeb olabilir. Belli konularda gizli oturumlarda konuşulan konular daha dar kapsamda daha kolay korunabilecekken , toplumsal ilgi, merak ve eleştirilerin odağındaki bir konuyu tümden gizlilik kapsamına almak çok akıllıca bir karar değil.

Belli konularda gizlilik gerekli, çünkü bu konuya ABD, Rusya, İran, Ermenistan, Irak, Suriye, İsrail, Bulgaristan, Yunanistan, İngiltere, Fransa, Almanya, Vatikan, İtalya, Hollanda, AB, NATO ve bir takım ülkeler ve örgütler doğrudan taraf. İşin içinde kara para var, uyuşturucu var, silah kaçakçılığı var.

Hatta bana kalırsa, gizlilik kararı verilen oturum dışında her toplantıdan sonra yazılı ve sözlü açıklama yapılmalı, aylı olarak da hem TBMM ye bilgi verilmeli, hem de basına ilerlemelerle ilgili yazılı bir rapor sunulmalı.. Hatta komisyon, yerli ve yabancı bir takım kişileri davet edip, tanık olarak dinleyebilmeli. Gerektiğinde komisyon üyeleri gidip Apo da, KCK ve PYD’li kişileri de çağırıp ele alınan konularla ilgili mağdur olan kişiler de dinlenebilir.. Apo’nun TBMM’de DEM grubundan konuşma yapmasını normal görenlerin buna herhalde karşı çıkmaması gerekir.

Bazı kararların erken ve aceleye getirilmiş kararlar olduğunu düşünüyorum.
Bir de, mesela CHP, parti tabanı “katılma” diye baskı yapıyordu, onlar biz içeride olacağız, burada konuşulan konuları halka aktaracağız, ayrıca tartışılan konularla ilgili kendi görüşlerimizi dile getireceğiz” diyorlardı ama, onlar da daha ilk günden gizlilik konusunda ikna ediliverdiler. Peki, yarın bu partilerden biri komisyondan ayrılırsa, daha önce parti üst yönetiminden, komisyon üyesi olmayan birileri de çıkıp, komisyondan niçin ayrıldıklarını açıklamak için, ya da parti yönetimi, komisyon üyesi kişinin tartışılan konularda yeterli olmadığını ileri sürerek değiştirmek isterse ve değiştirme gerekçelerini açıklarken de bazı iddiaları dile getirecek olursa ne olacak.

Bu komisyonda en zayıf konumda olan parti CHP 4 üyeye sahip, MHP süreci başlatan parti konumunda, 4 üyeye sahip DEM, karşı tarafı temsil eden bir parti. CHP ile seçime girdi, AK Parti ile yola devam ediyor. Anayasa değişikliği ve af konusunda tek başına kilit parti durumunda. AK Parti 21 Üye ile ve iktidarı temsil etmesi sebebi ile masada en çok üyeye sahip, ağırlık merkezi olan bir parti. CHP 10 üyesi ile aslında 1. Gruptaki en zayıf parti. Eğer komisyondaki görüşmeler sırasında bir sızma olacak olursa hedefte, akla ilk gelen parti olacak. Tabi DEM, Konjoktürel olarak işler DSG cephesinde, ABD, AB ve İsrail bağlantısı sebebi ile masayı devirmeye en yakın parti. DEM CHP’nin yanından AK Partiye kayan bir parti olmasının yanında MHP tabanı ile en uzak konumdaki bir parti. Burada 1’er üye ile temsil edilen 6 parti, kantardaki cesameti ile %10 gibi bir ağırlığa sahip olsa da, göreceksiniz, özgül ağırlığı diğer partilerle kıyaslandığında daha yüksek bir performansla komisyonda seslerini yükselteceklerdir. Bunlara aslında 3 üyeye sahip Yeni Yolu da eklemek gerek. Yeni Yol’un da aslında kendi içinde bir koalisyon olduğu unutulmamalı.

Komisyon’daki üye dağılımı şöyle: AK Parti 21, CHP 10, MHP 4, DEM 4, İyi Parti 3(-), Yeni Yol 3, HÜDAPAR, YRP, TİP, EMEP, DSP, DP 1’er üyeye sahip. Bu grub’ta YENİYOL, HUDA PAR, YRP Dini hassasiyeti yüksek bir grub, 5 üyeye sahip. Özellikle HÜDAPAR Dindar Kürtleri temsil eden bir parti. TİP, EMEP, DSP sol, DP sağ.

Burada size ilginç bir bilgi daha vermek istiyorum. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Tarihten ders alınır.

Sevr 10 Ağustos 1920’de (Yani evvelki gün Sevr’in 105. Yılı idi) Paris’in batısındaki “Serves kasabası”nda hazırlanıp, Osmanlıya gönderildi. Bu dayatma hiçbir zaman bir anlaşmaya dönüşmedi. Zaten Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı o tarihte kapalı idi. Vahdettin sarayda, eski bakanlar, bürokratlar, asker, milletvekili, hukukçu ve diplomatlardan müteşekkil 51 KİŞİ’DEN OLUŞAN BİR İNCELEME VE DANIŞMA KOMİSYON kurdu. Bu komisyonun müzakere zabıtları, aldığı kararlar, hatta komisyona kimlerin katıldığını bile bilmiyoruz. Damat Ferit, Rıza Tevfik, Mustafa Sabri, Süleyman Şefik gibi birkaç kişinin adı geçiyor ama, ortada bilgi-belge olmadığı için bu konu hala tartışılmaya devam ediyor. Korkarım bu anlaşmada en azından bu gidişle 10 yıl tartışılmaya devam edecek.

Sevr Antlaşması’nın Şartlarına dönecek olursak; İstanbul, Osmanlı Devleti'nin başkenti olarak kalacaktı. Ancak İtilaf Devletleri'nin sur içi İstanbul’a ilişkin talepleri ve şartları vardı. Hükümet bu şartlarına uymazsa bu hak elinden alınabilirdi. Doğu Trakya ve Batı Anadolu Yunanistan’a verilecekti. Rodos ve 12 Ada İtalya’ya, diğer Ege Adaları Yunanistan’a verilecekti. Suriye (Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin, Cizre dahil) Fransa'ya verilecekti; Irak, Musul ve Arabistan İngiltere'ye bırakılacaktı. Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni devleti kurulacaktı. Güneyinde ise Kürdistan kurma şartı; Cemiyet-i Akvam onay verirse mümkün olacaktı. İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi, tüm devletlerin gemilerine açık olacak; uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecekti ve komisyona Türk üye alınmayacaktı. Osmanlı ordusu maksimum 50.700 kişi ile sınırlı kalacaktı; ağır silahlar ve uçak bulundurulamayacaktı. Zorunlu askerlik kaldırılacaktı. Deniz kuvveti 13’ten fazla savaş gemisi içermeyecekti ve donanma İtilaf Devletleri’nin kontrolünde olacaktı. Bugün de Suriye, kurulacak olan Filistin devleti için benzer şartlar konuşuluyor aslında.

Maliye İtilaf Devletleri'nin kontrolünde olacaktı; Osmanlı bu komisyonda danışman olarak yer alacaktı. Kapitülasyonlar yeniden yürürlüğe girecek, yabancılara bir takım alanlarda imtiyazlar tanınacaktı. azınlıklar bu haklardan yararlanacaktı. Savaş tazminatı ödenmeyecek; borçlar silinecekti. Azınlıklara geniş haklar tanınacak, dil öğrenimi, okullar ve dini kurumlar açabileceklerdi; Gayrimüslim azınlıklara geniş hak ve özgürlükler tanınırken, bütün Müslümanlar hep bir millet olarak tanımlandı ve onlara azınlık statüsü tanınmadı. Azınlıklar üzerindeki her türlü yargı ve idari yetki büyük ölçüde Osmanlıdan alındı. uygulamalar Müttefik Devletler tarafından denetlenebilecekti. Azınlıklara istedikleri ülkenin vatandaşlığına geçme hakkı tanınacaktı. Sivil hukuk ve ticari düzen, Müttefik Devletler tarafından belirlenen kurallara uygun hale getirilecekti. “Savaş suçları” konusunda yargılama mekanizması kurulacaktı. Dayatılan bu şartların hiç biri kabul edilmedi ve buna karşı Osmanlı Meclisi tarafından Misak-ı Milli kabul edildi.. Sevr Antlaşması, Osmanlı Devleti’ni adeta bir kukla devlete dönüştürecek şekilde öne sürülen ağır şartların toplamıydı. Ancak ne Meclis-i Mebusan ne de TBMM, bu anlaşmayı onayladı. Ölümü gösterip hastalığa razı ettiler. TEK ADAM rejimi olarak Monarşik Cumhuriyet Lozan ile yoluna devam etti.

Bu arada Devlet Bahçeli’nin “Türkiye’yi 9 coğrafi bölge olarak tanımlama” açıklaması, MHP tarafından, “Terörsüz Türkiye İçin Milli Birlik ve Dayanışma Buluşmaları” kapsamında hazırlanan afişlerde “9 bölge, 81 il” ifadesi farklı bir tartışma konusu oldu. MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman açıklamasında, “9” sayısının Türk mitolojisinde ve partinin ideolojisinde (9 Işık doktrini) özel bir anlam taşıdığını belirtti. Ancak zamanlama ve 51 sayısı ile bu anlamda kafalarda cevabını arayan sorular olarak kaldı. Konu “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” ile “Sevr” arasında paralellik kurulmasına sebeb olan bu benzerlik bundan sonra da konuşulmaya devam edeceğe benziyor.

Hayat devam ediyor. Şark cephesinde yeni bir durum yok.
İsrail bugün Gazze’ye Sevr’den daha kötü şartlar dayatıyor.
Dünya bu cinayet karşısında sağır, dilsiz ve kör.
Terör konusu da görünen o ki, PKK yerine Suriye topraklarında kurulan KCK ve PYD gibi silahlı unsurlarla bir mutabakat sağlanmadan bitmeyecek gibi. Bir yola çıkıldı, bundan sonra ne olacak, bekleyip göreceğiz. Bana sorarsanız İsrail’in burnunu soktuğu bir işten barış çıkmaz. Hele de ucunda af, anayasa değişikliği, nadir elementler konusunun pazarlık masasında olduğu ile sürülen bir konuda, kolay bir yol haritası olmayacaktır.
Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 269 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar